> Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu
> sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı…
>
> Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni
> yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık
> beni huzursuz ediyordu.
>
> İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik
> anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum.
Çeşmedeyim hayatımın tüm güzelliklerini yaşadığım hatta tüm aşklarımı kapak yaptığım.....
Belkide benim için acısıyla tatlısıyla tüm güzelliklerin mekanı....
Güneş batarken hiç güneşin reklerini fark ettinizmi?
Ben ettim güneşe her zaman hayranlıkla baktım,
Işığıyla,renkleriyle içimi ısıtan o sıcaklığıyla,içine beni alırmısın diye çok dilediğim,
O sıcaklığı kimsede bulamadım ,kimse bana o sıcaklığı yaşatamadı,
Yaşatmasınıda zaten beklemedim ,ne kadar yaşatabilirki?
Hayat çok kısa zaman ak
Farkında mısın?
Bize ait cümleler kurmaktan,
Ne kadar da aciz kaldık son günlerde,
Bırak, seni seviyorum demeyi,
Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize,
Tükenen, tükenen sevgimiz mi,
yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor?
Ne sen bana iyi misin, diyorsun,
Ne ben sana bir günaydın.
Bıçak açmıyor ağzımızı, farkında mısın?
Yavan kelimelere başvurmamız sebepsiz değil,
Saçlarımı bile taramıyorum eskisi gibi,
Senin ise içinden gelmiyor tıraş olmak,
Eskiden, daha zili çalmad
SU OL (gülümse ve sonsuz ol...)
Bir an için sen su olduğunu düşün. Su denli özel, su denli yararlı ve su denli çok, tükenmez... İnaniyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın. Unutma daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin, gürültünün parçası olursun yalnızca!... Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü "Su nasılsa burada, gerek y
Hiçbir ilişki sadece mantık üzerine kurulmaz... Aynı şekilde sadece aşk da mutlu olmaya yetmez. İlişki, dünyanın en zor işidir ve uyulması gereken kuralları vardır
KABULLEN: İki şeyi kabulleneceksin. Birincisi "aramızda iktidar problemi olmasın şekerim" gibi girişimler tamamen hayalcidir; kabul edeceksin. İkincisi, bir insanın bir başkasını hep aynı şiddette sevmesi mümkün değildir, bunu da kabul edeceksin.
İZİN VER: Karşındakinin kendisi olmasına izin vereceksin; en sana uymayan yanla
Ne güzel çarşaflar sererdin aşka
üstünde serin kanatların yelken açardı
bir gün kim bağırdıysa uyandık birbirimizden
-deniz bitti, boğuluyorum, camı açsana!
Denizin üstünde uyku yasaklandığından beri
karadayım, boğulsam da kırpmıyorum gözlerimi
her zaman benim gözlerim değil uykusuz
görüyorum beni okşayan gözlerindeki geceyi
Yakılacak öyle çok sır var ki bu ormanda
yine sen tutuştur, yine bir avuç suyun
uslandırsın deli çiçekleri ezen kötü sözleri
derim ki: - aşk varm
Bana diyorsun ki
Nasıl bir martı yavrusunu severse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir midye incisini gizlerse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir arı peteğini örerse
İşte öyle büyüyorsun içimde
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sevgine saygın yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sorumluluğun yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Arada eller varsa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Yarından ümit yoksa...
Bense diyorum ki
Bahçende güller baktıkça güzelleşir
Bense diyorum ki
Aşk engelleri aştıkça değe
Biliyorum okumayacaksın, ama yine de yazıyorum.
Okumayacaksın, çünkü göndermeyeceğim.
Belki masamın çekmecesinde, belki giymediğim bir gömleğin cebinde bulacaklar yıllar sonra.
Kimi aşk mektubu diyecek, kimi umut dolu bir mektup... Kimi cümlelerin içtenliğine bağlanacak, kimi soruların sertliğiyle irkilecek... Eski bir kâğıt olacak şu an elimde tuttuğum kâğıt şüphesiz. Bazı harfler okunmayacak, bazı soru işaretleri de öyle. Kimi sorularım yargı gibi anlaşılacak. Kimi noktalarım da
İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş,
Sadakatin adı ise; bir serçeye
Göçmen kuş bütün bahar ve yaz boyunca
Küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber
Küçük sinekleri, kurtları yemişler,
Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler.
Masmavi gökyüzünde dans etmişler,
Çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...
Birbirlerine söz vermiş kuşlar;
Ayrılmayacağız diye.
Ama kış gelmiş,
Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış,
Serç
KÜÇÜK çocuk okuldan gelir gelmez holün sonundaki odaya doğru gitti. Ve duvarın dibinde duran tabureye çıkarak, kapının üstündeki camlı bölümden baktı. Babacığı her zamanki yerinde, eski bir sedirde oturuyordu. Önünde de birkaç tane içki şişesi vardı. Sedirin üstüne yayılan örtü, sigara yanıklarıyla yer yer delinmiş, dökülen sıvılarla rengini kaybetmişti. Köşedeki televizyon yine açıktı, babası ona bakacak durumda olmasa da...
Küçük çocuk okula yeni başlamıştı. Buna rağmen kontrol görevini,
Hayatla röportaj yaptığımı gördüm rüyamda.
"Benimle röportaj mı yapmak istiyorsun?" diye sordu Hayat.
"Zamanın var mı?" diye sordum.
Gülümsedi.
"Benim zamanım Sonsuzluk" dedi Hayat. "Ne sorular var yüreğinde?"
"İnsanlarla ilgili en çok neye şaşıyorsun?" diye sordum.
Hayat yanıt verdi.
"Çocukluktan sıkılıp büyümek için acele ediyorlar, sonra yine çocuk olmanın özlemini duyuyorlar. Para kazanmak için sağlıklarını kaybediyorlar, sonra sağlıklarını kazanmak için
İzmirden… Gök gözlü..... ince bacaklı.... ıslak kanatlı.... Bir martının kanadında…
Martıların bir gün özgürce havalandığı... Denizin en derin en koyu maviliklerinden...
Bir martı kadar özgür müyüz, ince bacaklı gök gözlü hani bir martı kadar çığlık çığlığa?
Hayat böyle bir şey işte.. Taş duvarların arasından bile filiz demetleri dökebilmek.. Sanal dünyada yalnız yada çok kişi olmak kimin umurunda.. Gerçek dünyada varsınız.. Gerçek dostlar..
Dostları olmalı insanın, aynen gem
Kalem erbabı için aşk üzerine yazı yazmak cüret ister. “Taş” dediğimizde elle tutulan, gözle görülen bir maddeden bahsetmiş oluruz. Varlık alemindeki bir objeyi tanımlamak kolay, ancak aşk gibi tecrübi bir olguyu açıklamak maharet ister. Çünkü tecrübeler şahsidir.
Aşk dokunulması muhal bir ahu mudur? Bir muhal üzerine bilgelik taslamak, nutuk atmak ne kadar etik? Aşk, tam olarak anlayamadığımız bir gizilgüç mü? İskender Pala’nın “Babil’de Ölüm, İstanbul’da Aşk” romanında “Aşkı bilen biri için
Hayatımda ilk kez aşık oldum dedim...İnanmadın...Ağladım yeminler ettim uğruna...sallamadın...sevdim..deli gibi sevdim.....köpek oldum uğrunda..sewginin yolunda. mahkumum ben, bir suçluyum ama.suçum neydi?? sewmek mi? bağlanmak mı?? yoksa aptalca bi hatadan dönmek mi??
İçtim,ağladım,güldüm,şarkılar söyledim,düşündüm,şiirler yazdım..senin için yapabileceğim her$eyi yaptım ama onca şeyin senin için hiç bi kıymeti yoktu..aslında yaptıklarımın hepsi doğruydu, yanlış olan seni tanıyamamamdı..Ben
Kendimi kandırmaktan yoruldum...Hep senin haklı olduğun yalanına tutunmak artık zor geliyor bana.
''Ben yanlış anladım...Hayır,sen öyle yapmak istemedin.
Tamam,suçlu bendim.Sen haklısın,sen suçsuzsun,sen masumsun.
sen...sen...sen...''
Ya ben...!
Her yanlışının ardından doğrularını arayan,onlarla avunan ben,kendini haksız bulup kahrolan,kendini gecelere vuran ben...
Ama yinede nerdeyse bundan mutluluk duyan gene ben.Tekrar tekrar aynı acıyla yanan,her acıyla birkez daha aşık ola