Gökyüzünün kesif gri renkli yağmur bulutlarıyla kararan çehresi, az sonra sökün edecek sağanak yağmurun habercisiydi sanki. Bulutlar arasında başlayan elektriklenmeler gittikçe artmış, ufukta kayıp giden sicim gibi ışık dalgaları bir süre sonra beraberinde göğü yırtan büyük ses patlamalarını getirmişti. Bir orada bir burada, bazen de hemen yanı başımızda beliren yıldırımlar korkuyla irkilmemize, hemen sığınılacak bir yer arama telaşına dönüşür. Yaşlı kadınların dillerinde okunan dua ve salâvatla
Bahçesindeki çiçek tarhları, çakıl taşlarıyla bezenen yol boyunca ortadan ikiye ayrılmış sonbaharın artık kışa yaklaşan bu son günlerinde kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlayan sabah soğuklarına inat, kırmızıdan yeşile bin bir güzellikteki renk tonlarıyla mevsimlik çiçekler geçip giden yaz günlerinin habercisiydi sanki. Adam, elindeki küreği yere bıraktı. Yorulmuştu. Haki renk montunun cebinden çıkardığı sigarasını yaktı. Derin bir nefes alarak ciğerlerini dolduran sigara dumanını içinde ha
Mehmet’im, hani bir zamanlar kahramanlığın dillere destan olmuştu hatırlar mısın? Viyana kapılarından, Hindi Sin’e hükmün sürerdi cihanda. Adını duyan adalet ve şefkat nedir, bir kez daha hatırlar, o utanmak bilmeyen çehreler benzeri masallara konu olan destansı kahramanlığın karşısında utançtan kıpkırmızı kesilirdi. Mehmet’im bu günlere geldiğimizde değişen ne oldu. Sen O aziz vatanında sulh içinde sevda türküleri söylerken, bak yine afak kararmış, huzursuzluk senin bayrağını dalgalandırmadığın