YILDIZLAR YİNE GÖKYÜZÜNDE KALACAK
Yıldızlar yine gökyüzünde kalacak
Arkamızdan -belki- birkaç kişi ağlayacak
Sonra sonra adımız da unutulacak
İşte ölüm bu!
Zehir zıkkım sevgiler yorgan döşek
Sanki hiç yaşanmamışa dönecek
Kim ne diyecek, kim ne söyleyecek
Zaman azgın atlar gibi yarıştıkça
Teker teker her şey unutulacak
İşte ölüm bu!
Suya inen yavru ceylanın üstüne ansızın
Bir aslanın gölgesinin düşmesi
Top tüfek sesleri arasında kalmış çocukların
Yeni sabahları bir daha gö
Sevda pınarı kesilmişiz
Susamışa su veriyoruz
Aşkın iksirini
Yıldızlardan deriyoruz
“Merhaba!” diyen sesimiz güneşte saklı
Dolunayda gülümser gözlerimiz
Sevdanın ateşine düşenleri
Alev alev besler sözlerimiz
Kafdağı’nda bıraktık çilemizi
Mor dağları aşıp geldik
Melek ve Şehzade’nin uğruna
Bütün gemileri yakıp geldik
Bıkar mıyız birbirimizden
Kırk yıllık yoldayız
Her şafakla birlikte
Çiçek çiçek açan daldayız
Ölümsüz bir aşkın ilk satırındayız
Sevdalı her gönülde taht
RAHATLAMAK
Çocuklarda bir sevinç. Hop oturup, hop kalkıyorlar. Bir türlü yerinde duramıyorlar. Besbelli, gezmenin umu dundalar. Ama benim gönlümde fırtınalar kopuyor. Gez meyi sevmem mi? Yok, yok! Severim. Fakat ben, küçük, şirin, sessiz bir kasabanın çocuğuyum. Doğduğum yerin havası bütün ruhuma sinmiş. Küçük şeylerden mutluluk duyan, sessizliği seven bir kişiyim.
Bu yüzden olsa gerek, çocuklarımın yaşadığı sevinci, onlarla paylaşamıyorum. Beynimde bin türlü acabalar kervanı dolaşıyor. Bil
Sevgi, tükenmesiz pınar. Eşeleseniz de, eşelemeseniz de kaynadıkça kaynar. Sevgi bir tutam gök mavisi. Sevgi, sonsuz huzur.
“Huzur”u yakalamak elimizde. Huzur, bizi sırtında taşıyan bir Anka kuşu. Bu kuşun sıralı lokmalarının tamamı, “gak” dedikçe de, “guk” dedikçe de sevgiden başka bir şey değil. Sevgi, ebemkuşağı... Yedi rengi var. Bütün susamış gönüller, bu renklerden dilediğini yakalar.
Fakat insan, az şeyle yetinmiyor ki... An gelir, bir tutam gökyüzü mavisine bayılır. An gelir, ya
Ali Nihat Özer, şair. Aşka,sevgiye ve dostluklara kapılar açmış bir adam. Usta “sayacı”larımızdan. Sayacılık, ayakkabıcılık demek. Sayacılık ve şairlik… “Bu ikilinin birbiriyle ne ilgisi var?” derseniz, söyleyeyim. Sayacılık işinde dikkat ve sabır gerekiyor. Ayrıntıları izlemek, sayacının vazgeçilmezi. Bir şair için de bu dediklerim lâzım. Şiir bir gönül işi ya, gönlünden akanları geldiği gibi yazamazsın. Gerekirse kanallar açacaksın, setler öreceksin, dinlenme havuzları yapacaksın, çağlayanlarl
Zor bir dönemeçteyim şimdi, oldukça zor
Ya seninle olacağım, ya sensiz öleceğim
Gönlüm sabır nedir bilmiyor
Günler tek tek düşüyor takvimlerden
Zaman, hatır gönül dinlemiyor
Gözlerime gözlerin unutulmaz resimler bıraktı
Unutabilir miyim söyle bana bir tanem seni
Dolunay desen inadına parlak mı parlaktı
Hikâyemizi dinledikçe coşan denizin sesini
Unutabilir miyim söyle bana bir tanem seni
İki kişilik bir dünya yeter bize
Şükür Tanrı’ma, ne dilediysem verdi bana
Onca
Erzurum'da Ermeni zulmünü gören son tanıklarından Nusret Kış, Ermeniler'in masum Türkleri katlettiklerine şahit olduğunu belirterek, "Ben, Ermeniler'in katliamlarını gördüm. Zulmü onlar yaptı ama Müslümanlar'ın üzerine atıyorlar" dedi.
Erzurum'da 1917 yılında Ermeniler'in yaptığı zulmü gözleriyle gördüğünü söyleyen 101 yaşındaki Nusret Kış, "1917 yılında 12 yaşlarındaydım. Ruslar bir şey etmedi, tavuğun başını bile kesmezlerdi. İki sene Erzurum'da kaldılar. Yemek pişirirler, ahaliye, çolu
Yanmak da, yakınmak da bizim işimiz değil
Ölümsüz ilkbaharın ufkundayız biz
Kalbimizde kımıl kımıl yeşeren arzular
Mutluktur dediğimizin peşindeyiz biz
Hayat değirmeni durmaksızın dönüyor
Güneş bize göz ediyor, ay gülümsüyor
El ele günlerimiz türlü çiçeğe renk renk vurmuş
Cıvıl cıvıl kuşların söylediği bizim şarkılarımız
Gül dalındaki dikenler yırtıcı da olsa bir tanem
Yine de “Sen, sen!” diye tutuşur damarlarımız
Hayat değirmeni durmaksızın dönüyor
Güneş bize göz ediy
Sabah, Bekir Bozdağ’ı dinledim. Çok da keyif aldım. Dediklerini tam anlayabilmek için daha sonra Ali Bulaç’ı okudum[1]. Kendisinin öneminden ötürü tırnak içine alıp gözümüze sokmak için ayrıca koyulaştırdığı “Kürt sorununun ulusallaştırılmış olması hasebiyle aynı zamanda bir uluslararası konu haline gelmiştir. Başından beri ABD, Avrupa ve bazı bölge ülkeleri soruna müdahildir.” sözleri, arife tarif gerektirmeyecek kadar açık değil mi?
Bahçeli, aynaya bakmadan konuşmaz. Şimdi de öyle yapı
SAATİNİZ KAÇ?
Şehir plânına uymak için, cephesini sokağa vermek zorunda bırakıldığım çok köşeli evimden çıkmaya hazırlanıyordum. Salondaki aynada, kendime çekidüzen verdim. Ayak kaplarım elimde, balkonu geçtim. Huyumdur, sahanlıkta ayaklarımı giydirirken, daima, bitişikteki baba ocağımıza bir göz atarım. Avludaki erik, zeytin ve incir ağacını seyretmekten, onlardaki gelişmeyi adım adım incelemekten büyük zevk duyarım. Filizdi, çiçekti, yapraktı derken, ansızın olgun meyvelerle karşılaşırım.
TÜRKMEN ÇAĞRISI
IRAK Türkmen Cephesi Başkanı Sadettin Ergenç, "Türkmenler'e verilen destek konusunda 2003'ten beri pasif döneme girildi" dedi. Ergeç, Kerkük'ü ele geçirmek için komplolar kurulduğunu, , 500 binin üstünde Kürdün bölgeye kaydırıldığını bildirdi. Ergenç, Türkiye'nin Türkmen gerçeğıine daha duyarlı davranmasını istedi.
Irak Türkmen Cephesi Başkanı Sadettin Ergeç, Irak'ın milli bir serveti olan Kerkük'e büyük oranda Kürt nüfusun kaydırıldığını belirterek,
"Zamanımız çok dar
Sarı perdeyle ayrılmış iki yol uzanıyor önümde,
İki yoldan ilkini nedense seçemedim, üzgünüm!
Siz yolcuysanız varın geçin, daha bekleyebilirim ben…
Kararsızım; tekin değil belli bu yoldan ikisi de;
Nice çalılar bitmiş baksanıza, uzanıyor önümde!
İyi gibi görüneni; kendine çekti, aldı beni
Nice nice üstünlüklerini bir bir saydı döktü.
Renk renk çiçekliydi, üstelik yemyeşildi…
Yolcular birer birer geçtikçe bu yoldan,
Ayak uçlarında uzanırdı yemyeşil dağ yolu.
Sabaha çıkabilen iki