Ömer, Ömer dedikleri.
Ayyaş diye, bildikleri.
Meyhaneden, sordukları.
Hayyam kimdir, bilir misin?
Hayyam'ın adı, Hayy'da.
Aşk'ın tadı vardır, mey'de.
Yokluğun sesi, ney'de.
O sesi, sen duyar mısın?
Hayyam, aşk'dan şarap'dan söyler, sözü.
Sözü ile birdir, özü.
Görülmeyeni görür, gözü.
Onun gibi, görür müsün?
Gizlice seviyorum seni
Kimse bilmesin,duymasın
Yüreğimde saklıyorum seni
Sen bile bilmiyorsun.
Yüreğim yansada alevler içinde
Ağlasamda seni her düşündüğümde
Kaybolsam bile kadehler içinde
Ben seni gizlice seviyorum.
Açıklarda bir gemiye benziyorum
Binlerce balığın benden haberi yok
Denizlerin içinde kayboluyorum
Denizin bile benden haberi yok.
Gizlice seviyorum seni
Tarifi imkansız duygular içinde
Sen gözlerimin içinde,her baktığım yerde
Yolum hep çıkmazlarda hikayem yal
Bir zamanlar, uzak bir diyarda güçlü ve gururlu bir kral yaşarmış. Başarıları ve dindarlığıyla övünen kral, eşsiz güzellikte bir tapınak inşa ettirmeye karar vermiş. Ülkenin en yetenekli mimarları, mühendisleri ve ustaları bu iş için seçilmiş.
Görkemli yapının tasarlandığı ihtişama kavuşması yıllar sürmüş. Kral, tapınağın açılış gününü saptayıp azimle dua etmeye başlamış. Biricik arzusu, açılış gününde Tanrı'nın bizzat gelerek mabedi kutsamasıymış. Günlerce dua ettikten sonra, bir gece rüyasınd
Yaşlı kadın,sabaha karşı saat 3.00'da,başka bir ilde oturmakta olan oğlunu telefonla aramış. Uyku sersemi,bir vaziyet'de telefonu açan genç adam,annesinin sesini duyunca,"anne ne oldu? Niye bu saat'de aradın?" diyerek,yaşlı kadını azarlamış. Kadın,"Evladım,senin sesini duymak için aradım." diyerek cevap vermiş. Oğlu,"Anne bu saat'de aranır mı sabah işe gideceğim,uykum var." demiş. Yaşlı anne bunun üzerine oğluna,"ne o evladım,aramamdan rahatsız mı oldun, seni rahatsız mı ettim?" diye sormuş. Oğl
Dünyanın herhangi bir yerinde, en iyi yanlarımızı ortaya çıkaracak, birlikte iken kendimizi tamamlanmış hissedeceğimiz, bizi olduğumuz gibi kabul edecek bir erkek veya kadın vardır. Eğer biz de onu aramaya başladı isek, buluşma vaktimiz gelmiş demektir. Onu her an bulmamız mümkündür...
Bazı çiftler, birbirlerinin en güzel yönlerini ortaya çıkarırlar. Bu çiftlerin birlikte iken, tek başlarına ulaşabileceklerinden çok daha yüksek gelişim düzeylerini yakalamış oldukları görülmüştür.
Çiftler a
Doğu öğretileri'nde, farklı bilinç seviyelerine denk gelen yedi adet enerji merkezi'nden söz edilir. Bu merkezler, bedende de belli bölgelere rastlarlar. Bedenin Alt üç merkezi üreme, cinsellik, maddi güvence ve güç alanlarıdır. Çoğu kişinin yaşam enerjisi bu merkezler arasında dolaşır.
Enerjisi bu merkezlerde devinenler için “ahlak kavramı”, yaşam düzeni adına benimsenmesi gereken kurallar bütünlüğüdür.
Dördüncü merkez, kalp veya sevgi merkezidir. Bu mer
Edgar Cayce(1877-1945) bir medyum, bir şifacı olarak yaşadığı dönemlerde ün kazanmıştı.
Özellikle çok uzaklarda bulunan ve hiç görmediği kişiler ile bir telefon konuşmasıyla, bulunduğu mekan, ruhsal durumu ve
sağlığı konusunda yüzde yüze varan oranlarda doğru tahminlerde bulunmasıyla dikkatleri çekmişti. Cayce uzaktan şifa verme ve geleceği
görme konularında da resmi olarak ispatlanmış pekçok deneye katılmıştı.
Fakat Cayce asıl ününü okuma olarak nitelendirilen ve kişilerin geçmiş yaşa
Bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında , bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti. Bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük pa
Sevdiğimiz birini, arkadaşımızı düşündüğümüz zaman, düşüncede zaman, mekan kaydı ortadan kalkar.
Her oluşum o an içinde ortaya çıkar. Sevdiklerimizi düşündüğümüzde, yaydıgımız titreşimimizle,
etkileşim kurarız. Bedensel olarak yanımızda olanlarla, sevgi ve dostluk anlamı'nda iletişim olmamışsa
ilişkilerimiz yapay ve mekanik bir şekilde sürer gider. Mekanın getirdiği uzaklık da buna eklenirse, sevgi
tamamen kayba uğrar.
G
Bir zamanlar doğuda çok akıllı ve bilgili bir hükümdar varmış.
Bu hükümdar, yeryüzünde yaşayan insanlara ilişkin herşeyi bilmek istiyormuş.
Vezirlerini yanına çağırmış ve,
"Bana dünyadaki tüm ulusların tarihini yazın, geçmişte ve şimdi nasıl yaşadık-
larını, hangi savaşlara katıldıklarını ve çeşitli ülkelerde gelişmiş iş ve sanat
kollarını anlatın!" diye buyurmuş.
Ve onlara beş yıl süre tanımış.
Vezirler önünde saygıyla eğilmişler.
Sonra krallıktaki akıllı adamların en akı
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın? herkes ağlayıp inledi.
Ayrılıktan parça parça olmuş, kalb isterim ki, iştiyak derdini açayım.
Aslında uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar.
Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de.
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Benim esrarım feryadımdan uza
Doğu öğretilerinde,yaygın kullanılan bir sembol vardır Bir dairenin içine çizilmiş,
siyah ve beyaz şekillerle vurgulanan bir semboldür ve yin-yang olarak bilinir.
İşte bu sembol,her yapıda,olayda,doğa yasasında,dengenin olduğunu ifade eder.
Evrende,denge hakimdir. Ve bu denge hali,karşıtların birliği olarak da,ifade bulmuştur...
Karanlık olmadan,aydınlık açıklanamaz. Gece olmadan,gündüz ifade bulamaz. İnsan açısından da,bu böyledir. Eril ve dişil olarak varolmuştur ve iki kutup birbirini
Bir bulut'dan, deniz üzerine bir damla damladı.
Denizin genişliğini, görünce de utandı. Kendi kendine şöyle dedi:
"Deniz bulunan yerde, ben kim oluyorum? Eğer o varsa, ben yok sayılırım!"
Damla, kendisini küçük gördüğü için sedef onu bağrına bastı, besledi.
Kader, o damlayı öyle yükseltti ki, sultanların taçlarına layık inci oldu.
Damla, kendisini alçak gördüğü için yücelik buldu, yokluk kapısını çaldığı için
var oldu...
Bin Aynalı Tapınak
"Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı.
Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp
Bir tıkınmayı bir de ıkınmayı biliriz,
nerede duygu, nerede sevgi bilinmez...
Hayat öyle bir yazı yazmış ki alnımıza,
kezzapla da silsen silinmez...
Arada bir kaç insan çıkar, istisna da olsa.
Belki onlar da sapıtırdı, cepleri para dolsa...
Bu günlerine bakıp sakın ola aldanma
İçine çaresizlik çökünce beni düşün!
Aynalara bakarken güleceğini sanma
İntizarım boynunu bükünce beni düşün!
Kaybolan umutlar da yıkılan hayallerde
Yaradan'a sığınan açtığın bu ellerde
Bedenimde günahın dolanırken dillerde
Gözlerin kanlı yaşı dökünce beni düşün!
Bak şimdi gözünde yaş sözünde bin pişmanlık
Düşün şöyle maziyi nerde kaldı düşmanlık
Hani hep söylenir ya ömür ise bir anlık
Dilin yürekten bir of çekince beni düşün!
Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş.
Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya'nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş..Hoca:
"Getir çocuğu ..bir bakalım", demiş. Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına..
Hoca çocuğu süzmüş ve:
"Tamam" dem
adam fısıldadı :
-Rabbim konus benimle,
Ve bir kus cıvıldadı agaçta.
Ama adam duymadı.
Sonra adam bagirdi:
-rabbim konus benimle!
Ve gökyüzünde bir simsek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.
Adam etrafına bakındı ve
-Rabbim , seni görmeme izin ver dedi.
Ve bir yıldız parladı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.
Ve yüksek sesle haykırdı:
-Rabbim bana bir mucize göster!
Ve bir bebek dogdu bir yerlerde .
Ama adam bunu bilemedi .
Sonra çaresizlik içinde sızlandı:
_Dokun bana Rabbim v
Sen meni sev, men seni sevem..
Sen menin için yan..
Men senin için yanim duduşam..
Glasik eşk neyse onu yaşayah..
Ya da sevme haberin olmasın..
Men sana sevdalanıp dolaşam..
Platonik eşk neyse onu yaşayah..
Sevdada oturah, yiyah içah..
Elele olah, gan kusah..
Tombilik eşk neyse onu yaşayah..
İstersen sevdadan kendimi kesim..
Sağımı solumu doğrayım biçim..
P
Denizin dansını izlerim bazen Kordon boyu yürüyüşümde,
havada martılar, denizda balıklar, kenarda ben, aklımda sen...!
Yokluğunda da yanımda yürürsün güneşin denizin bittiği noktadan gülümseyerek batışına kadar,
Güzel şehirsin sen be İzmir, aşka davet edersin iyot kokulu havanla her baharda,
Ben her bahar takılıp bir dalganın ardı sıra... gönlümü salarım okyonuslara kocaman sevdamla,
Aşkın şehri İzmir, sen baharlıklarınla çiçek çiçek açarken dağlarda, yüreğim hala delice atmakta,
Bir
Asklar da ayakkabilar gibidir...
Bazilari çamur yagmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava"
kosullarina dayaniklidir.
Bazilari ise ummadiginiz kadar kisa zamanda çabucak "yamulur" ilk yagmurlu
havada "alti açilir" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider.
Asklari da ayakkabilar kadar "itinayla" seçmezseniz, tipki ayaginizda oldugu
gibi yüreginizde NASIR olusabilir.
Dar gelen bir ayakkabiyi sadece tarzini begendiginiz için "zamanla açilir"
diyen satic
AŞK ve ÖZGÜR İRADE
Aşk, Yüce bir kavramdır. Ama ne yazık ki, insanlarca henüz kavra-
namamıştır. Aşk'ın anlaşılamaması ya da Yanlış anlaşılması, toplumu o-
luşturan bireylerin, aşk'a hatalı yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.
Aşk'ı sadece kadın ve erkeğin arasındaki duygu yoğunluğu ile kı-
sıtlamak, onu cendereye sokmaktır. Kadın ve erkek arasındaki aşk, aşk
basamaklarından sadece biridir ve önemli bir basamakdır. Fakat bu ö-
nemli basamak da yanlış anlamaların ve dejenerasyon
Aşk ve arkadaşlık, bir gün yolda karşılaşırlar.
Aşk, kendi'nden emin sorar.
"Ben senden daha candan, daha içtenim.. Sen niye varsın ki bu dünyada?"
Arkadaşlık cevap verir..
"Sen giderken, ardı'nda kalan gözyaşlarını silmek için."
1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastahanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:
"Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar ( 1957) lisanım pek o kadar iyi değil. Newyork'da Medical Center Hospital adlı bir hastahanede görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektro kardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direk olarak
Nazım Hikmet 'in NATO için en ucuz askeri Türkiye den temin ediyoruz diyen ABD bakanına cevap olarak yazdığı şiir...
mister dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülme