Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

harmony

  • başlık
    75
  • yorum
    4
  • görüntü
    61.101

Edgar Cayse ve Atlantis


harmony

988 görüntü

Edgar Cayce(1877-1945) bir medyum, bir şifacı olarak yaşadığı dönemlerde ün kazanmıştı.

Özellikle çok uzaklarda bulunan ve hiç görmediği kişiler ile bir telefon konuşmasıyla, bulunduğu mekan, ruhsal durumu ve

sağlığı konusunda yüzde yüze varan oranlarda doğru tahminlerde bulunmasıyla dikkatleri çekmişti. Cayce uzaktan şifa verme ve geleceği

görme konularında da resmi olarak ispatlanmış pekçok deneye katılmıştı.

Fakat Cayce asıl ününü okuma olarak nitelendirilen ve kişilerin geçmiş yaşamlarını görme konularında yaptığı çalışmalarla yapmıştı. Cayce özellikle

tekrar doğuş ile bedenlenen insanların Atlantis dönemlerini sorgulamış ve 8000 kişi üzerinde bunu denemişti. Bu okumalardan, yani insanların

Atlantis döneminde yaşadıklarından elde edilen bulgular ile çok ses getiren "İnsanın Kaderi" ve "Tufan Öncesi Atlantis" adlı eserlerini yazmıştır.

 

Atlantis, başlangıçta Mu'nun bir kolonisi iken teknolojik gelişmelerle bağımsızlığını kazanarak bir imparatorluk haline gelmişti. Atlantis'in yeri

bugünkü Atlas Okyanusu'nun olduğu yer olarak belirtilmektedir. Özellikle Bermuda, Bahama ve Azor adalarının Atlantis'in yüksek kalan kesimleri

olduğu söylenmektedir. Atlantis'in okumalara göre 200.000 yıl öncesinde başlayan bir tarihi olduğu, birincisi bundan 50.000, ikincisi 28.000 yıl ve

sonuncusu da 10.600 yıl önce olmak üzere üç büyük tufan geçirdiği anlaşılmıştır. Pekçok uygarlığın tarihinde ve mitolojide bahsi geçen bu son

tufandır. Son tufan ile birlikte Atlantis tamamiyle sulara gömülmüş, kaçanların bir bölümü Tibet, bir bölümü ise bugünkü Mısır'a gelmişti. Zaten Atlantis kelime anlamıyla inceleyecek olursak: ATL ve ANTE kelimelerinin birleşimiyle oluşmuş olup, ATL=Su, ANTE=İndi anlamına gelir ve birlikte

"suya inmiş, suya batmış" olarak nitelendirilir. Sonundaki İS eki ise Platon tarafından konulmuş ve sonunda ATLANTİS olarak kalmıştır.

Atlantis ve Mu döneminde 5 ayrı ırkın aynı anda yaratıldığından bahsedilir.

Bu ırklar değişik bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Atlantis'lilerde kızıl, Mu'lularda ise esmer ırkın hakim olduğu fakat daha sonra tüm ırkaların birbiriyle karıştığı söylenmektedir. Atlantis'te yönetim aynen Mu'da olduğu gibi bazı kutsal güçlere sahip rahiplerde olduğu bildirilmektedir. Rahiplerin ilk başta Mu Kozmik Dinini öğrettiği fakat zamanla bundan uzaklaştığı ifade edilmektedir. Rahipler güçlerini arttırmak için ana dini yozlaştırmayı kendi çıkarlarına uygun bulmuşlardır. Tufanlara da neden olan güç savaşının Mu dinini korumak isteyen Bir'in Oğulları ile gücü kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen Belial'ın Oğulları arasında olduğu anlaşılmıştır. Sayıca üstün olan Belial'ın Oğullarının bu savaştan galip çıkmış ve karanlık güçler Atlantis'e egemen olmuştur. Savaş o kadar büyük boyutlu olmuştur ki fiziki ve atmosferik dengeleri bozulan koca kıta deprem ve su baskınları ile sular altına gömülmüştür. Bu yıkımdan kurtulmak isteyen bazı Atlantis'lilerin yerin altına indiklerinden bahsedilir. Özellikle Cayce'nin okumalarından edindiğimiz bilgiler ve Lobsang Rampa'nın kitaplarında da bahsi geçen iki gruptan söz edilmektedir. Bunlar Bir'in Oğulları'nın devamı olan AGARTA ve Belial'ın Oğullarının devamı olan ŞAMBALA dır. Her iki grubun ellerinde bulunan bilgiler aynıydı ama kullanım alanları farklıydı. Yer altına yerleşen iki ayrı grup çalışmalarını buralarda sürdürdüler. Agarta birçok inisiyeyi ve peygamberleri özel yerlerde eğitti. Ezoterik bilgilerin yok olmaması için inisiyatik merkezler kurulmasına yardımcı oldular. Şambala ise dünya üzerinde yaşayan nsanların bilgiden uzaklaşması için çeşitli faaliyetlere girişti. Dünya üzerinde yaşayan bazı insanlarla temasa geçerek, onları kendi felsefeleri doğrultusunda eğittiler. Bunların başında da tarihte kanlı sayfalar açan Adolf Hitler gelmektedir. Bu grubun tek amacı vardı: İnsanları Ezoterik Bilgilerden uzak tutmak. Bu gruba "Kara Tarikat" denilmektedir ve üyeleri dünyada önemli güç noktalarını ele geçirmiştir. Halen dünya üzerinde devam eden çıkar savaşlarında ve büyük güçlerin arkasında bu mücadele vardır.

İnsanlığın bilgi ve düşünce gücü olarak gerilediği dönemlerin artık sonuna gelindiği söylenmektedir. Yani dünya üzerinde Şambala etkisinin azaldığı ve Agarta, Mu kültürünün tekrar yükselişe geçtiği bir sürec yaşanmaktadır.

Atlantis'ten bugünlere nasıl geldiğimizi araştırırken bazı çarpıcı gerçeklerle karşılaşırız.

 

Naacal tabletlerinin ikisinde Atlantis Uygarlığının gerilediği dönemlerde, yani dinin yozlaştığı dönemlerde ortaya çıkan bir dehanın varlığından söz

edilir. Günümüzden 22.000 yıl önce ortaya çıkan bu değerli kişi Osiris'tir. Osiris genç yaşında Atlantis'i terk ederek Mu'ya gitmiş ve buradaki "Bilgelik

Okulları"ndan birine girerek üstad rahip ünvanını almıştır. Daha sonra Atlantis'e geri dönerek yozlaşmaya başlayan dine karşı büyük bir savaş

başlatmıştır. Halkın da büyük desteğini alarak büyük reformlar yapmış ve ölene kadar yaptığı çalışmalar ile Atlantis'I eski parlak günlarine geri

döndürmüştür. Öldükten sonra onu takip eden rahip kardeşler anısına, yaydığı dine "Osiris Dini" adını vermişlerdir. Osiris adı Mısır tanrıları arasında

da geçmektedir. U adın Hermes(Toth) tarafından Mısır'a getirildiği fakat zaman içersinde bu saf dinin yozlaşması nedeniyle Osirisi'in de ilkel

tanrılardan birine dönüştüğü sanılmaktadır. Mısır tanrı panteonunda adı daima Osiris ile anılan İsis, aynı tanrının dişil ifadesi, her ikisinin oğulları

olan Horus'da kutsal kelamın ifadesidir. Hermes de, Osiris ve İsis gibi bir süre sonra tanrısallaştırılmıştır. Kendisine 3 defa büyük anlamına gelen

"trimejist" sıfatını yakıştırmışlardır. Mısır'da Osiris Dininin devamını yani bugünkü büyük Mısır kültürünün temelini atan Hermes hem rahip, hem kral, hem de din kurucusu olarak kabul edilmiştir. Günümüzden 16.000 yıl önce Mısır'da yaşayan Hermes, Osiris ekolünün devamını Nil deltasında kurmuştur.

Hermes kurduğu okullar ve kutsal yerler ile dini yaymış ve günümüzden 5.000 yıl öncesine firavun Menes dönemine kadar Mısır medeniyetini

etkilemiştir.

Görüldüğü gibi Mu'nun ışığını Atlantis, Atlantis'in ışığını Mısır devir almıştır. Bazı önemli kişilerin gayreti ile kimi zaman yükselen, kimi zaman azalan

bu bilgi ışığı çeşitli etkileşimlerle günümüze kadar gelebilmiştir. Çünkü IŞIK sonsuza kadar yolculuğunu sürdürür, çünkü IŞIK EVRENSEL dir.

 

Atlantis niçin bu kadar önemliydi? Eski yazıtlardan ve Cayce'nin okumalarından elde ettiğimiz bilgiler aslında çok şaşırtıcıdır. Günümüze elle tutulur çok az şey kalmış olan bu uygarlıkların teknolojik yönden çok ilerlemiş olduğunu öğreniyoruz. Örneğin kristalleri çok yoğun kullanan Mu ve Atlantis'lilerin pek çok şeyi onlarla yaptıklarını anlıyoruz. Telepati ve düşünce güçlerini kristaller ile yoğunlaştırıp belli bir noktaya toplayabilen ve özellikle rahiplerin elinde olan bu güçler kimi zaman iyi, kimi zamansa kötü niyetle kullanılmıştır.

Bugünkü atom gücünün kullanımına benzeyen fakat çok daha güçlü olan bu enerji kullanımı koca bir kıtanın batmasına neden olmuştur. İyi ve kötü

rahipler arasındaki savaşta dünyanın etrafındaki aydan büyük bir gezegenin dahi bu güçlerle yok edildiğinden bahsedilmektedir. Kristaller büyük hava gemilerinin de enerji kaynaklarıydı. Başka bir enerji kaynağına ihtiyaç olmadan bu gemilere kristallerden elde edilen güçle kumanda edildiği

ve bu sayede gezegenler arası yolculuklar yapıldığından bahsedilir.

Kristaller bilgi depolama ve şifa amacıyla da kullanılmaktaydı. Özellikle saf kuartz kristallerinin bu özellikler sahip olduğunu bugünkü teknoloji ile

de kanıtlanmıştır. Günümüz şifacılarının tamamı bu kristalleri kullanmaktadır.

 

Bilgi teknolojisinde devrimler yaratabilecek bu buluşların yeni mi yoksa eski bilinenleri hatırlama mı olduğunu sürekli kendimize sormalıyız. Eğer

öyleyse yakında kristalleri daha etkin kullanabilir ve büyük ve saf bir enerji kaynağına kavuşabiliriz. İnsanoğlunun düştüğü hatalara tekrar düşülmezse bu sefere güç doğru kullanılabilir. Çünkü baktığımızda geçmiş büyük uygarlıkların yükselmesinde ve batmasında yatan temel gücün teknolojiden kaynaklandığını görmekteyiz.

Kristaller hakkında dünyada bulunan 14 antik kristal kafatasından bahsesilir. Şu anda paha biçilemeyen bu kafataslarından bazılarını bugünkü teknolojinin bile yapamayacağı söyleniyor. Yaşlarının onbinlerce yıl eskiye dayandığı söylenen bu kafataslarından bazıları dünyanın önemli müzelerinde sergilenmektedir. Kafataslarının niçin yapıldığını kimse izah edememektedir. Yalnız bunlardan çok büyük bir enerji yayıldığı ve eline

alanlarda değişik güçlerin ortaya çıktığı ve bazı olayları hissettikleri söylenir. Çünkü kristallerin en büyük özelliklerinden bir tanesi de geçmişe ait birçok bilgiyi saklayabilme yeteneğidir. Belki de bizlere büyük bir uygarlığın varlığını hatırlatan bu değerli miraslar hakkında gerçekten düşünmeye değecek çok şey var.

0 Yorum


Önerilen Yorumlar

Gösterilecek hiç bir yorum yok

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.