Kombucha(Kombu çayı); çok eski zamanlardan kalmış olmakla birlikte,son teknolojiler kadar da moderndir ve yüzyıllardan beri, saç kaybından, sağlık kaybına kadar birçok hastalığın tedavisinde kullanılmış ve başarılı sonuçlar vermiştir. Kombucha, son zamanlarda medyanın da, dikkatini çekmiştir. Bazıları onu, sağlıkla ilgili son çılgınlık diye tanımlarken, bazıları yıllarca deneyip, sonuçları alınana kadar tedbirli davranmayı tercih ettiler. Ancak, bir avuç insan, Kombucha'nın insanlık tarihinde, ö
Sen meni sev, men seni sevem..
Sen menin için yan..
Men senin için yanim duduşam..
Glasik eşk neyse onu yaşayah..
Ya da sevme haberin olmasın..
Men sana sevdalanıp dolaşam..
Platonik eşk neyse onu yaşayah..
Sevdada oturah, yiyah içah..
Elele olah, gan kusah..
Tombilik eşk neyse onu yaşayah..
İstersen sevdadan kendimi kesim..
Sağımı solumu doğrayım biçim..
P
Adamın biri, bir gece rüya görmüş:
Upuzun bir kumsal boyunca yanında Tanrı ile yürüyormuş.
Onlar yürürken, tam karşılarındaki gökyüzünden de bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler
geçiyormuş. Kumsal, adamın hayat yolu imiş sanki...
Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında, dikkat etmiş...
Bir çifti kendisinin, bir çifti Tanrının.
Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam, kumdaki ayak izlerine boydan boya
bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş.
Hayat y
Bir gün ermişlerden birine sormuşlar:
"Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?"
"Bakın, göstereyim" demiş ermiş.
Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış sofraya.
Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşığı denilen iki metre boyunda kaşıklar.
Herkes yemeğe başlamış. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse
bir türlü döküp s
AŞK ve ÖZGÜR İRADE
Aşk, Yüce bir kavramdır. Ama ne yazık ki, insanlarca henüz kavra-
namamıştır. Aşk'ın anlaşılamaması ya da Yanlış anlaşılması, toplumu o-
luşturan bireylerin, aşk'a hatalı yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır.
Aşk'ı sadece kadın ve erkeğin arasındaki duygu yoğunluğu ile kı-
sıtlamak, onu cendereye sokmaktır. Kadın ve erkek arasındaki aşk, aşk
basamaklarından sadece biridir ve önemli bir basamakdır. Fakat bu ö-
nemli basamak da yanlış anlamaların ve dejenerasyon
Bin Aynalı Tapınak
"Hindistan'da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış "BİN AYNALI TAPINAK" adlı görkemli bir tapınak vardı.
Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak "BİN AYNALI TAPINAK"a girdi.
Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı; kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı; korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler; kuyruklarını bacaklarının arasına alıp
Gizlice seviyorum seni
Kimse bilmesin,duymasın
Yüreğimde saklıyorum seni
Sen bile bilmiyorsun.
Yüreğim yansada alevler içinde
Ağlasamda seni her düşündüğümde
Kaybolsam bile kadehler içinde
Ben seni gizlice seviyorum.
Açıklarda bir gemiye benziyorum
Binlerce balığın benden haberi yok
Denizlerin içinde kayboluyorum
Denizin bile benden haberi yok.
Gizlice seviyorum seni
Tarifi imkansız duygular içinde
Sen gözlerimin içinde,her baktığım yerde
Yolum hep çıkmazlarda hikayem yal
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyle ise ölümden korkmak niye?
Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,
ya da alçaldığım görüldü mü?
Bir gün insan olarak ölüp,
ışıktan bir yaratık,
rüyaların meleği olacağım.
Fakat yolum devam edecek,
ALLAH'dan başka her şey kaybolacak.
Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım.
Yıldızların üstü'nde bir yıldız olup,
doğum ve ölüm üzeri'nde parlayacağım.
Su, kendine sırdaş arıyordu. Önce buluta verdi sırrını.
Ağır geldi sır buluta
Sağanak sağanak döktü suyun tüm sırlarını.
Sonra göle gitti su. Ona anlattı derdini. Bu arada bulut suyun
sırrını yağmur yapıp,dolu yapıp, kar yapıp savurduğu için, zaman zaman taşıyordu göl
ve
suyun sırrı iyice açığa çıkıyordu.
Sonra nehre verdi su sırlarını.
Nehir aldı suyun sırrını çekti gitti.
Dereye verdi.
Dere biraz daha yavaş olsada nehirden , o da götürdü suyun sırlarını bir başka bilinm
Edgar Cayce(1877-1945) bir medyum, bir şifacı olarak yaşadığı dönemlerde ün kazanmıştı.
Özellikle çok uzaklarda bulunan ve hiç görmediği kişiler ile bir telefon konuşmasıyla, bulunduğu mekan, ruhsal durumu ve
sağlığı konusunda yüzde yüze varan oranlarda doğru tahminlerde bulunmasıyla dikkatleri çekmişti. Cayce uzaktan şifa verme ve geleceği
görme konularında da resmi olarak ispatlanmış pekçok deneye katılmıştı.
Fakat Cayce asıl ününü okuma olarak nitelendirilen ve kişilerin geçmiş yaşa
Bu hazin saltanatı, kendinin sanma...
Hepsini bırakıp, hiç olup söneceksin...
Ey insan, boşuna gururlanma...
Çıplak geldiğin gibi, çıplak döneceksin...
Bu günlerine bakıp sakın ola aldanma
İçine çaresizlik çökünce beni düşün!
Aynalara bakarken güleceğini sanma
İntizarım boynunu bükünce beni düşün!
Kaybolan umutlar da yıkılan hayallerde
Yaradan'a sığınan açtığın bu ellerde
Bedenimde günahın dolanırken dillerde
Gözlerin kanlı yaşı dökünce beni düşün!
Bak şimdi gözünde yaş sözünde bin pişmanlık
Düşün şöyle maziyi nerde kaldı düşmanlık
Hani hep söylenir ya ömür ise bir anlık
Dilin yürekten bir of çekince beni düşün!
Yüzünü alıyorum elime yaşam budur ,
Bir gülün akşamı da budur
Seninle doğmak yeryüzüne her sabah
Ve silinmek seninle.
Sen yollara yürürsen , çiçekler de yürür,
şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa,
Bir çocuk kapılari kırıp kırlara koşmazsa,
Sen ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür,
Gülüşü ışık olup da yüzüme akan düş,
Sen uzak kıyıların denizkızı,
Sen benim yüreğimde açan gülsün..
Benim sevgim, zaman ve uzaklıkla sınırlı değildir.
Zamanı kaldırınca aynı andayız.
Uzaklığı ka
Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki, can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde sefa sür iki gün..
Zira senin üstünde de otlar bitecek..
AMİN MAALOUF'un SEMERKANT'ından
Tütüncüler Meydanında, gebe bir kadın Hayyam'a yaklaştı. Peçesini açtığında ancak onbeş yaşında olduğu anlaşılıyordu. Tek söz etmeden, çocuksu dudaklarında tek gülümseme olmadan, Hayyam'ın elindeki kestanelerden bir kaçını çalıverdi. Hayyam şaşırmadı. Bu Semerkant'da eski bir inanıştı. Bir anne adayı, sokakta hoşuna giden bir yabancıya rastlarsa, yiyeceğini elinden almak cesaretini gösterebilmeliydi. Böylece, doğacak çocuk, onun kadar yakışıklı, onun gibi ince
Bir tıkınmayı bir de ıkınmayı biliriz,
nerede duygu, nerede sevgi bilinmez...
Hayat öyle bir yazı yazmış ki alnımıza,
kezzapla da silsen silinmez...
Arada bir kaç insan çıkar, istisna da olsa.
Belki onlar da sapıtırdı, cepleri para dolsa...
MOHAWK KABİLESİ'NDEN SABAH DUASI
"İnsan olmak şereftir. Hayatın bütün nimetleri için şükranlarımızı sunuyoruz. Toprak Ana, ihtiyacımız olan her şeyi bize verdiğin için sana teşekkür ederiz.
Toprak Ana'yı kuşatan derin mavi sular, şükür size... Bütün canlı varlıkların susuzluğunu gidermek
sizin gücünüzdür. Yemyeşil çimenlere teşekkür ederiz. Onlar çıplak ayaklarımızın altında bir halı serinliğinde
yumuşacık uzanır, Toprak Ana'yı boydan boya döşerler. Toprak Ana'nın birbirinden nef
Yaşlı adam, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken,
bir bisikletlinin kendisine çarpması ile yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar. Hemşireler, adamcağızın yarasına pansuman yapmışlar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış,
'acelesi oldugunu ve röntgen çektirmek için beklemek istemediğini' söylemiş. Hemşireler
Gözlerimi kapamış oturuyorum halımın üzerinde. Taşı işleyen keski seslerini dinliyorum.
Diyorum ki ustalara; vücut, insan vücudu kutsaldır. Kutsal şeyleri barındırır. Bu yüzden kutsaldır
tapınaklar. Kutsal şeyler barındırırlar ve insan vücudunu yinelerler. Şeklini ya da oranlarını.
Vücudun kalbi sarmaladığı, ruhun zırhı olduğu gibi. Ve kutsal yerlere ancak onu bilen ulaşabilir.
Kalbin sesini bilen, o sesi dinleyen ulaşır. Duymak için kalbin yanında olmak gerekmez. Yapı, o sesi
dışarıya en m
İzmir'in sokakları ne deniz kokar ne de kız ama biliriz ki, ikiside çok yakındır.
Elimizi uzatsak dokunuruz, izmir'de prensler gelinler ve niceleri vardır.
Mesela çeşme bir gelindir, ama gözü hep dışarıdadır.
Göz kırpar bir istanbul'a bir ankara'ya, işte bu yüzden biraz kızarız çeşmeye.
Görmek istemeyiz ne 34' ü ne 06' yı kıskanırız çeşmeyi, hele çeşme'nin bir kızı vardır ki
talipleri bitmez istanbul ankara ile gelirler yedi deniz öteden.
Adının hakkını hep verir alaçatı fırtına kopsa bil
Yalan tohumdur. Bire kırk verir. Verdiği kırkın her biri bir tohumdur ki bire kırk verir.
Bilgi de tohumdur. Bire yüz verir. Verdiği yüzün her biri bir tohumdur ki; sana bilgelik, torunlarına da ilham verir.
Zeka sudur. Tohumları yeşertir. Yalanı da, bilgiyi de.
Yetenek topraktır. Ne ekersen onu biçersin. Ekmezsen üzerinde ayrık otları biter.
Emek güneştir. Tohuma da, suya da, toprağa da hayat verir.
Kader, çadırındaki kilim gibidir. İpliğini Ulu Manitu verir, sen dokursun. Deseni sendendir
Şükran duymak da bir yaklaşım tarzıdır ve bizim müteşekkir olacak o denli çok şeyimiz var ki...
Loise Redden isimli çok fakir giyimli bir kadın yüzünde bir hüzünle bir manava girer. Dükkan sahibine mahcup bir şekilde yaklaşır. Kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü ve yedi çocuğu ile birlikte aç kaldıklarını ve yiyeceğe ihtiyaçları olduğunu söyler.
John Longhouse isimli manav ona ters bir şekilde bakarak derhal dükkanını terketmesini ister. Kadın ailesinin ihtiyaçların
Zamanla zamansızlığın birleşimidir Süleyman Tapınağı. Yerin, denizlerin ve göklerin birleştiği
noktadır. Her şeyin birleşip göğe yükseldiği noktadır. Yerlerle göklerin ayrı olmadığının bu dünya üzerinde bile yaşandığı noktadır.
Güneşin yüzlerinden biridir Süleyman. Belkıs, ayın yüzlerinden biri. Güneş, Süleyman'ın bir yüzüdür, Ay , Belkıs'ın bir yüzü. Güneşle Ayın tapınağıdır Süleyman Tapınağı. Güneşle Ayın birbirine kavuştuğu ancak yine de hep ayrı kalacaklarını bildikleri o noktadır. Usta,
USTA'NIN HİKAYESİ...
Kulaklarımda keskinin taşa vuruş sesleri. Yüzlerce keskinin yüzlerce taşı işleyişinin sesleriyle
her günkü gibi bir gün. Ustalarım harıl harıl ortalığı toza buluyorlar. Bir gün o toz kalkacak ve tanrıların lütfuyla onlara armağan olacak olan benim ellerimin çizdiği kutsal yapı çıkacak ortaya. Ben bu cesareti nereden buldum ? Kutsal olana kutsal armağanlar sunma cesaretini; yaratma cesaretini...
Kızgın güneşin altında, toz bulutları arasında birbirleri üzerine eğilmiş