Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ali OnurŞan

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    24
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    2

Ali OnurŞan son kazandığı tarih 25 Haziran 2011

Ali OnurŞan en çok beğeni kazanandı!

Ali OnurŞan - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

2

İçerik İtibarınız

  1. "GAVUR SEMTLERİ". Yalanı yok, düne kadar, pek okumadığım bir gazetedir Yeni Şafak. Merak ediyor insan.Bir de şuna baksam diye. İyi ki bakmışım.Meğer ne çok öğrenecek şey varmış. “Tahammül mü, Hoş görmek mi?” başlıklı bir yazı. Yazarı da Pr.Dr.Hayrrettin Karaman. Yazı gerçekten ilginç. İlk bakışta, “gayri Müslim”lerin haklarını savunur görünüyor. Örneğin Ramazanlıkta? Oruç tutmayanlar ne yapacak? Yeyip içecekleri bir yerin olması daha doğru olmaz mı? Diyor ki yazar: “İslam'a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- "onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi" tedbirlere başvurulur”. İlk bakışta ne kadar “hoş görülü” diyorsunuz. Ama yazarınki, aslında bir hoşgörü değil, “tahammül”. Çünkü gayri Müslimlerin yaptığını “hoş” görmüyor. Kendini zorlayarak “tahammül” ediyor. Nereye kadar bu tahammül,derseniz eğer,cevabı var: “… her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür”. Geçen gün Erzurum’da “kamuya açık” bir alan sigara içen bir çift dövüldü. “Kendinden olmayan”ı değil hoş görmek, onların varlığına bile tahammül edilemiyor demek ki. Pr.Kahraman da bunu diyor zaten. “Her Müslüman (bunları)engellemek veya ıslah etmek maksadıyla müdehale etmekle yükümlüdür”. Erzurumlular da bunu yaptılar zaten. “Islah etmek maksadıyla müdehale ettiler tekme tokat. Prof. Karaman’ın asıl derdi başka. Onun derdi,toplumdaki “gayri Müslim”lere hoş görü ile bakılması. Müslümanlarla gayri-müslimlerin arasındaki farkın giderek silinmesi. “ bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın "farkında olmak" mecburiyetindedir” diyor. “ ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu "farkında oluşun" ortadan kalkmasıdır” diye de ekliyor. Prof. Karaman,açık seçik diyor ki: Her Müslüman, “apartmanında, sokağında,mahallesinde eşcinselinden Sarhoşuna,nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenden) kumarcısına…” insanlarla bir arada yaşamak zorunda değildir. Ve bu “çirkinlikleri” görmek istemiyorlar. Devlet, ya da yerel yönetimler, bunlara ıslah evleri açmalıdır. Bir yandan kendi “aykırılıklarını” yaşarlarken, bir yandan da ıslah edilmelidirler. Yine de, bir tür “hoş görü” olarak algılanabilir. En azından arazi olacakları bir söğüt gölgesine “tahammül” ediyor. Ama bu söğüt gölgesinin, “semt, mahalle, sokak”lardan uzak olması kaydıyla. Ona da şükür. “Gavur Semti” de olsa, yaşamalarına “tahammül” gösteriyor hoca efendi.
  2. Çirkin mal, sahibne aittir kardeş. Sen de alma. Varsın tezgahta çürüsün.
  3. SURİYE: TÜRKİYE'NİN "İÇ SORUNU" MU? Yakın bir zamana kadar, onlarca gündem maddemiz olurdu. Nasıl olduysa, artık “memleket meseleleri” tartışılmıyor. Ya İsrail, ya Libya, ya da Suriye. Ha, ramazan olduğu için, bir Afrika’daki açlık… Gören de bizi dünyanın borç batağında debelenen ABD sanacak. Hem aç, hem kahraman. Hem kel, hem fodul. Başbakan, “Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir” diyor. “Sabrımızın son noktasındayız”. Cumhurbaşkanı, “bu aziz günde, bu kıyıma sessiz kalınamaz” diyor. Dışişleri bakanı “ültimatom gibi mesaj” götürmek için bekliyor. Amaç, “Müslüman kanı akmasın”. Hımm??? Irak’ta 1 milyonu aşkın “Müslüman kanı” aktı. Değil kadınlara kızlara, erkeklere bile tecavüz edildi. Üstelik internet sayfalarına bile konuldu. Nerdeysiniz a Müslüman-sever Müslümanlar? İşgalci Amerikan askerlerini bir de siz doyurdunuz. Mısır, Tunus, Yemen, Suriye…. Aralarında sözleşmiş gibi, birden bire kıvılcım aldı. ABD, Araplar arasında “büyük şeytan” olarak biliniyor. Onun için ortalıkta gözükmüyor. Şeytan taşlanır gibi taşlanacağını biliyor. “Eş-Başkan” devreye girdi tam da burada. Önce “Arap-müslüman kardeşliği baharı” yaşandı. Yetmedi, kardeşler arasındaki “vize”ler kaldırıldı. Rejim muhalifleri Tükiye’de özel eğitim alırken, MİT_CİA ajanları oralara “vizesiz kardeş” gibi girip örgütlendi. Ortam oluşunca da düğmeye basıldı. Dünyanın bir ucundan gelen ekmekle karnını doyuran gençler, Erdoğan’ın posterlerine 10-15 dolar verip aldılar. Ve posterler bir “bayrak” gibi, sokaklarda dalgalandırıldı. İlkel-vahabi totaliter rejimleri elbette yıkılmayı hak ediyor. Elbette bu despotik sistemler tarihe gömülmelidir. De… bunu yapacak olan, o ülkelerin insanlarıdır. Okyanus ötesinden demokrasi ihraç etmekle olmaz bu. Zira “demokrasi ihracatcısı” ABD, dünyanın en eli kanlı devletidir. Arap devletleri, Türkiye ile kardeşleşmekle acayip faka bastılar. Hırsız gibi, arkasına bakmadan kaçan ABD’nin yerini Türkiye alıyor şimdi. Obama’dan daha inandırıcıdır RTE. Daha yakın, daha “kardeş”. Onun için tüm AB/D plan-projeleri hükümete havale edildi. Onlarca Sünni devletin ortasında iran yanlısı bir Suriye? ABD, Suriye’yi dize getirerek İran’ı yalnızlaştırmak istiyor. Türkiye, sunilerin okyanusunda şii bir adaya tahammül edemiyor. Silahlar İsrail ve Amerika’dan, paralar Suudi Arabistan’dan. A. Gül başbakan iken, teskereyi onaylatamamakla “abi”yi kızdırmıştı. Erdoğan, Suriye’yi işgal ederek “İkinci Ecevit” olabilir.
  4. Ali OnurŞan

    BÜYÜYECEK OLANLARA

    Sevgi dolu göysünn olsun her zaman endeklik döneklik eyleme yavrum Bir halkına bir de kendine güven aydmlara pek bel bağlama yavrum Sözünü yaşatan insandır kişi yılmadan kavgaya sarılmak işi korkma zorluklardan terk eyle düşü yıkıl ama asla ağlama yavrum Yenilgiyle gelir geri düşmeler halka ve devrime küfür etmeler Teslim olur hemen eski tüfekler alış acılarla gülmeye yavrum Bükülmesin belin yenildik diye zafer varken bunca yenilgi niye Savas bir okuldur denmişti bize sen de alış bunu demeye yavrum Böyie günde dost ve düsman ayrışır kimi kaçar kimi candan yapışır Bazen ay tutulur güneş kararır kutup yıldızını kaybetme yavrum. Ali Onurşan Salı-9 Haz.1987
  5. NEDEN DÖNEKLER HEP SOL'DAN ÇIKAR? Hiç görmedim, hatırlamıyorum da. Dinci-gerici, aşırı milliyetçi iken “sol” cu olmuş. Yetmemiş, almış kalemi eline döktürmüş… yıllarca. Sol içinde, “sağ”dan gelen böyle bir dönek yok. Ama “sağ” içinde… “solcu” döneklerin sürüsüne bereket. Niye dönekler hep “sol”dan çıkar ? Mesela Hadi Uluengin, Mesala Sinan Çetin… ikisi de eski “Maocu”. Ahmet-Mehmet Atlan kardeşler, Ve bil umum “liberal demokratlar”… Demokrat olmak, demokrasiyi kabullenmek demektir. Demokrasi, kendinden olmayanlarla bir arada yaşamayı kabullenmek, içselleştirmek, öğrenmek demektir. Demokrasi, senin gibi düşünmeyenler gibi düşünmek demektir. Peki bizim dönekler nerede duruyorlar dersiniz? Türkiye’de demokrat olmak, iktidar yalakası olmak demektir. Okyanus ötesine, F.gülen’e “selam” sarkıtmak demektir. Bir ilkokul eğitimlisinin önünde, secde etmek demektir. İktidar yanlısı olmayanlara savaş ilanı demektir. … Sosyal Demokrasi, ilk ihanetini birinci emperyalist savaşta yaptı. Emperyalistlerin silahlanmasını onayladı. Emperyalist savaşı onayladı. Ve sosyalizme, sosyal adalete, ihanet etti. O gün bugündür, adları ihanetle anılır oldu. SD demek, halka ihanet demektir. İktidarların yalaka, kuyruğu demektir. İşbirlikçi demektir. Eski Mao’cu Sinan Çetin, F.Gülen’e methiyeler düzmüş. Utanmasa, kameralar önünde ağlayacak. Bu ne duygusal bağlılık ve aşk? Hani Stockholm Sendromu diyorlar ya, geçin. Aptal değil bu sahtekarlar, inanılmaz uyanıklar. İzleyin, yakın bir gelecekte bu tür dönekler neler yapacak. Eğer bir bölgeden milletvekili adayı olmazlarsa, Kesin bir devlet kurumunda yönetici olacaklar. Geleceğin Kültür Bakanı, neden S.Çetin olmasın mesala? Ya da TRT genel müdürü? Hakan Şükür!ün birikimi neydi ki, gözde oldu dersiniz? Gülen cemaatine girdi, ikrar etti, iman tazeledi. TRT’nin gözde kadroları arasına girdi.Taşeron oldu. Elektrik ihaleleri kazandı. Ürettiği elektrik, ampullerinizde ışıldamıyor mu şimdi?
  6. Halk(ın bir bölümü)mazoşist ya da aptal değil. Bence halkın bir kesimi, çok, ama çok akıllı. güçlüden yana tavır almak, insanın doğasında var. Kaybedenle kaybetmek aslında biraz "aptalca" sayılıyor. gözden kaçırılan bir şey var. AKP, kend döneminde kendi "halk"ını yarattı. İŞ'le aş'la, yeşil kartla, atamalarla,özel görevlerle,ihalelerle.... Yep yeni bir "halk" yarattı kendisine. Hani tplu siteler yapılır. Site halkının ihtiya. duyacağı tüm işyerleri, güzellik salonları,havuzları... komle yapılır ya? aman başka birşeye ihtiyaç duymasınlar diye, işte öyle bir şey yaptılar. Ve o mutlu çoğunluk halk,kendi kendine yetiyor iktidarın sayesinde. Vaatleri ne yapsın? Elinde hazır bulgur varken, Midyat'a niye gitsin pirinç yemeğe? En üst yargıdan, bürokraiden kapıcıya kadar, herkes ipotekli bir anlamda. geleceklerinin AKP'nin elinde olduğunu görüyorlar. Buna aptallık denmez, tersine "uyanıklık" denir.
  7. HERŞEY 330 İÇİN Adamlar zamanında bas bas bağırdılar: “Yargı elimizi kolumuzu bağlıyor.İcraat yapamıyoruz” diye. Anayasayı neden değiştirme gereği duydular acaba? “12 Eylül ile hesaplaşmak için mi? Hadi canım. Darbe yapma “ihtimali” olanlar içerdeyken, Evren’in ayağına gittiler. “Paşam, acaba neden darbe yaptınız?”. HSYK toplantılarına katılmayan, atamaları bir yıl bekleten bakanlık, Anayasa değişikliğinden hemen sonra tüm atamaları yaptı. AYM,Danıştay,Yargıtay,HSYK… kadro tamamlandı. Şimdi atanmış AK Yargıçlar-savcılar görevlerini yapıyor. “Her şey yasaya uygun” ve yasal yoldan yapılıyor. AKP, tek başına yeni bir anayasa yapamıyor. Referanduma götürecek ama, ona da sayısı yetmiyor. H.dicle’nin vekilliği düştü. Yerine gelecek olan kim? AKP’li.Etti mi 327. Bitmedi. CHP’den 2, MHP’den bir “Ergenekoncu”ya da vize çıkmıyor. BDP’nin KCK davasından içerdeki 5 vekiline de. İhtimaldir ki, buralarda yeniden seçim yapılacak. Yeni seçilecek 8 milletvekillerinin yarısını alsa AKP? Etti mi size 331. Demek ki neymiş? Mazbata alınmasına 2 gün kala, eski dosyaları açmak, Daha suçları belli dahi olmayanları “şüpheli” diye içerde tutmak, Büyük bir hesabın son perdeleriymiş. Şimdi tüm perdeler açıldı. Ve sahnede kimin nasıl bir rol aldığı da ortaya çıkmış oldu. Şimdi AKP, istese de bir şey yapamaz. “bize, bağımsız yargı üzerinde güç kullan diyorlar” derse? “Güçler ayrılığını siz istemiyor muydunuz?” derse? “Yargıçların yerine biz karar vereceksek, onlar niye var? Derse? “Biz, despot, totaliter bir rejim miyiz ki, yargıya emir verelim?” derlerse? Ki diyecekler. Yeni anayasa, bağımsız yargı diyordunuz değil mi? Alın size “demokratik” anayasa, ve bağımsız yargı. Gözünüz demokrasi ve bağımsızlık görsün biraz. Az gelişmiş bir ülkenin çok bilmiş "aydın"ları.
  8. HALKIMIZIN İRADESİ Maçlarda, kimin iyi oynadığı görülse de, sonuçlara bakılır. Belirleyici olan, iyi oyun değil, alınan sonuçtur. Ve seçim sonuçları belli oldu. AKP, Menderes’ten buyana üç kez üst üste seçim kazandı. Demek oluyor ki, halk, iktidardan memnundur. Başka açıklaması yok. Milletvekili sayısı düşse de, oy oranını artırdı AKP. İktidar, yıpranma yeridir.Bunlar tersine oylarını artırıyor. Sosyologların üzerinde çalışması gereken bir konudur. “Nezih” halkımız, hep beni yanıltmıştır. 24 Ocak kararları uygulandığında, artık Özal seçilmez demiştim. Tek başına iktidar oldu. “Ben zenginleri daha çok severim” dediğinde, artık yoksullar utanır da oy vermez demiştim, verdiler. Şimdi de şaşırtıyor. Yolsuzlukların ayyukaya çıktığı bir zamanda, eh, diyor insan, Artık “dur” diyen bir sağduyu gösterirler, ama heyhat. RTE’nin “ustalık dönemi”ne geçtiğini kabul etmek gerekir. Bir orkestra şefi gibi, çok iyi yönetiyor. BDP’ den sonra en iyi organize olmuş bir partidir. Çankaya’dan Mardin’deki ilçe başkanına, saat gibi çalışıyorlar. Bir nevi “görev dağılımı” yapılmış ve herkes yapacağını biliyor. İktidara onlarca bağ ile bağlananları dışta tutarsak; Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğuna yapılan vurgu, Sunni-şafii Müslümanlar arasında epey bir kabul gördü. Seçime birkaç gün kala, “K.Evren yargılanıyor” imajı da tuttu. Eski ülkücülerin MHP’ye karşı kışkırtılması, milliyetçi oyları böldü. Kürt açılımı zamanında %30’lara inen AKP oyları, “tek dil,tek vatan, tek bayrak söylemlerine geçilince, birden bire tavan yaptı. Kürtlerden yağ çıkmayacağını anlayınca, Batı’ya oynadılar, ve tuttu. Kısaca “milli irade”, CHP’nin Midyat’daki pirincindense, Eline verilen bulgura kanaat etti yine. Yarın kışlık kömürler de kapı kapı dağıtılınca, nohutlu bulgur pilavını yapar, pembe dizilerini izlemeye başlar. Onlar ersin muradına, biz çıkmıyalım kerevetine.
  9. BOMBA TESİRLİ KİTAPLAR Bir hadis, vaktiyle çok revaçtaydı: “ilim, Çin’de de olsa, gidip alın” diye. O “ilim” denen, bildiğimiz bilim miydi, islami bir “ilm” miydi, bilinmez. Ama çıkan ortak payda o ki, Araştırın.Okuyun.Nerde olursa olsun, bilginin peşine düşün… Bu hadislerle büyüyenlerin pratiklerine bakınca insan, Ne diyeceğini bilemiyor. Başbakan, Avrupa parlamenterler toplantısına gitti. Tutuklu gazetecileri sordular. Çünkü Çin ve Rusya ile yarışmakta Türkiye. En totaliter rejimlerde bile, bizdeki kadar tutuklu aydın-gazeteci yok. Dedi ki, Avrupa parlamenterlerine: “Bomba yapımında kullanılan malzemelerin alınıp satılması da suç değil. Şimdi serbest bıraksak da malzemeleri alıp bomba mı yapsınlar?” Demek istedi ki: Yazmak suç değil. Ama yazılanlar kitaplaşır ve basılırsa, bomba etkisi yapabilir. Onun için basılmamış kitapları basım evlerinden topladık biz. Geçenlerde, Nedim Şener serbest bırakıldı. Yine sordular, basılmamış “kitap”ların yasaklanmasını. Aynen şunu dedi: "Öyle kitaplar var ki bombadan daha tesirlidir". Demek ki fikri sabit bu konuda. Bomba tesirli kitaplar olduğunu biliyor. Bunlardan korkuyor, ve piyasaya çıkmadan el koyuyor. Toplattırıyor.yazarlarını “terör”den Silivri’ye gönderiyor. Kitap demek, bomba demek.Bomba ise,terör demek. Yazarları ise terörist. AKP G.Bşk. Yardımcısı Ömer Çelik, Habertürk’te ekrana çıktı. Cumhuriyet tarihinin bir vesayet tarihi olduğunu söyledi. Önce askeri vesayetle savaştıklarını, İkinci dönemlerinde yargı vesayetiyle, Şimdi ise,CHP,MHP ve BDP vesayetiyle savaştıklarını anlattı. AKP, vesayeti olan tüm kurumları yerle yeksan etti. “Çankaya vesayati”ni, “Müslüman bir cumhurbaşkanı” ile aştılar. “YÖK vesayeti” ni, yandaş bir dershane haline getirerek çözdüler. “Askeri vesayet”i, askerlerin üçte birini içeri alarak hallettiler. “Yargı vesayeti” ni, yeni atamalarla yandaş yargı haline getirdiler. Artık vesayet kalmadı. Şimdi sıra siyasal partilerde. BDP’yi, “terör yanlısı” ilan edilip yüzlerce insanını tutukladılar. MHP’nin “belaltı” kasetleri ele-ayağa düştü. CHP için fazla bir argüman bulamadılar ama olsun. İnönü üzerinden giderek “tarihi düşman” ilan edilmesine ramak kaldı. Onların da bir açığı bulunup “vesayet”i kaldırılırsa, Ne güzel olacak her şey. Dikensiz bir gl bahçesi. Dadından yenmez.
  10. AKŞAM MASALLARI Deveye neren eğri demişler; nerem doğru ki, demiş. İnsan günlük olaylar karşısında bir şeyler demek istiyor. Bir günde, bir politikacının dediklerine bile yetişemiyorsunuz. Kaldı ki, yüzlercesi aynı gün ekranlarda iken… Konuşsan kaç para eder, yazsan kimin umrunda. Başbakan, Zonguldak’a gidiyor mesela. “Bizden önce üniversiteniz var mıydı? Size üniversiteyi biz getirdik” diyor. Oysa zonguldak Üniversitesi, daha AKP yokken kurulmuş. Siirt’e gidiyor. “Diyarbakırlılar” diye ünleniyor.İki, üç.. tıs yok. Gittiği yerin Siirt değil, Diyarbakır olduğunu sanıyor. Orada dursa iyi. “Bizden önce odun kömür yakardınız değil mi? Biz bunları biliriz. Size doğal gazı biz getirdik biizzzz” diyor. Oysa Siirt’de doğal gaz yok. Yargıtay ve Danıştay’da başkanlar değişti sessiz sedasız. Hükümetin atadığı “bağımsız" 160 yargıç, blok oy kullandı. Ve seçilen Yargıtay başkanı B.Arınç’ın sınıf arkadaşı çıktı. “Yağız bir Anadolu delikanlısıdır” diye kefil oldu. A.Gül’ün, belgeli hırsız Kayseri belediye başkanına kefil olması gibi. Danıştay başkanı da “bizimkiler” den seçildi. Tepki ne oldu? “ Güzel Allahım verdikçe veriyor”. Dersiniz ki Allah bile AKP’ye çalışıyor. 1200'ün üzerinde korumayla alanlara gidiyor. Yerel emniyet güçlerini de katarsanız, 2-3 bin “görevli" ediyor. “Meydanları doldurduk” diye hava atıyor. Ağrı’da kepenkler yüzüne kapanıyor. Korumalara konuşma yapıyor. CHP ve MHP mitinglerine katılan Kürtleri “terörist” ilan ediyor. Oysa "terörist başı" ile her hafta "eşref saati"ne gidenler kendi adamları. Hopa’da meydan dayağından zor kurtuluyor. Olayları yatıştırmaya çalışan emekli bir öğretmen ölüyor gazlardan. “O bir teröristti.Elinde taşlarla saldıran görüntüler var” diyor. Ekranlarda ise, polis ve siviller arasına giren, onları yatıştırmaya çalışan görüntüler var. Emniyetin, savcıların elinde olmayan bu “eli taşlı terörist” görüntüsünü başbakan nereden elde etti acaba? Dünya basını, AKP’nin totaliter biz sistem kurmak istediğini yazıyor. Başbakan kızıyor.Muhalefet partilerine yükleniyor. “Bunların kökü dışarıda” diyor. Oysa kapı kapı dolaşan kendileriydi. AKP’yi kapatma davasında, referandumda, yeni yasa yapımında…. “Ama Avrupa böyle istiyor” diyordu oysa. Trene bakar gibi bakıyor “aziz halk” ımız. Kendi geleceğini kendisi onaylayacak, hem de kendi elleriyle. “Allah hayırlı olanı başa getirsin” diyor yine de. İnsan sürü olunca… Eti, sütü, derisi… gerisi...
  11. ÇOK EŞLİLİĞİN YASALLAŞMASINI KADINLAR DA İSTİYORMUŞ (!)
  12. SİYASETİN ÇİRKİNLİĞİ Başbakan meydanlarda konuşuyor: “Biliyorsunuz, Kılıçdaroğlu bir alevi”. “Kendisi de bir alevi ya…” Bugün, ipin ucunu iyice kaçırdı. CHP ve destek veren sanatçıları “ateist” olmakla suçladı. Bir bakanı “Alevilerin CHP takıntısını anlamıyorum” dedi. Neden bu din ve mezhep takıntısı? Bir dil sürçmesi mi? Türkiye’de hakim mezhep Şafii-sünii mezhebi. Alevi-şiiler az. Eğer bir Alevi-Sünni ayrımcılığı yaratırsa, CHP’ye oy veren Sünnilerin de önünü kesmiş olacak. Hesap bu. Onun için gittiği her yerde “O bir Alevi” diyor. Bugün de “ateist”lik ile taçlandırdı söylemini. Diyanet’in “Alevilik bir inanış değil” demesi boşuna değil. AKP, kökü olmayan bir parti.Devraldığı güçlü bir tabanı yoktur. Olsaydı, Erbakan iktidar olurdu. AKP tabanı, eski DYP-ANAP tabanıdır. Sonraları buna bir de entel-liboş-liberal kesim katıldı. AKP’yi şimdi sırat köprüsünden geçirecek olan ise, MHP oyları. Eski ülkücüler, referandumda iyi kullanıldı.Miadları dolunca onlar bir kenera bırakıldı. Şimdi “farklı ülkücüler”, özel yaşam-yatak odası kasetlerini servis ettiler. İnsanımızın hafızası adeta balık hafızasına benzedi.Saniyeler öncesini unutuyor. Daha birkaç ay önce referanduma sunulan maddelerden biri de “özel yaşamı güvence altına alma” idi. Güya özel yaşam korunacaktı. Ama başbakan,meydanlarda, gizli çekimleri yapılan yatak odası seanslarının ayrıntılarını bile anlatılıyor.Oturup izlediği çok açık.Buradan saldırıyor. “Belinize sahip oluunnnn”. Amaç,MHP baraj altına düşerse, en az 20-25 milletvekili daha fazla çıkarabilmek. Tesettürlü bir bayan, kanal kanal dolaşıp “çok eşliliği” savunuyor. B.Arınç, kendilerine açıkça tavır lan Tüsiad başkanı Bayan Boyner’e “siz ve yandaşlarınız iktidar olunca, ****** filmleri oynatırsınız” diyor. Dikkat ediyorsanız, hemen tüm vuruşlar “belaltı”. Çünkü akılları-fikirleri belaltı çalışıyor. Referandum günlerinde, şaibeli İHH derneği(!), Filistin’e yardım adı altında İstanbul Belediyesinin vapuruyla bir sansayon yarattı.Başbakan bunu kullanarak büyük bir sempati ve destek aldı. Tesadüfe bakın, şimdi aynı İHH, yine Filistin’e yardım götürmek için yola çıkıyor. Daha şimdiden seçim malzemesi olmaya başladı bile. Referandum öncesi, “darbecilerden hesap sorulacak” sözü verilmişti. Zamanlamaya bakın, gözü pek savcılar, seçime günler kala, Kenan Evren’i “şüpheli” diye ifadeye çağırdılar.Adam darbe yapmış ama “şüpheli”. Buna rağmen bugün bir genelkurmay başkanı gözaltına alındı.”Sanık”. Suçu,olmamış bir “darbe planının olmayan “belge”sinde adının geçmiş olması. Her şeye, ama her şeye saldırıyorlar. Her aracı-yolu iktidarda kalmak için mübah görüyor ve kullanıyorlar. Tek bir planları-programları yok. Yarın ne yapacaklarını değil de 2023’ün vatlarını veriyorlar. Oy verin ki “istikrar sürsün”. 2023’te de 2043’ün vatlarını verirler artık
  13. ÖLÜLER OY’A GELMİŞ Istanbul’da yaşayan bir Samsunlu vatandaş. " Listede adımızı görmeyince, müdehale ettik. Nüfusa gidince, öldüğümüzü ve kaydımın silindiğini öğrendik. Yaşadığımızı kanıtlayınca, yeniden seçmen kütüğüne yazıldık. Seçmen kartlarımız gelince, hanemize hiç tanımadığımız üç kişinin daha olduğunu öğrendik. Fazla oy arıyorsanız, 3 oy bizim evde" diyor. Hüsnü Kanatoğlu.İstanbul'da oturuyor.50'li yaşlarda. Elinde bir tomar seçmen kartı.Az önce postacı vermiş. Bakarken duygulanıyor garibim. Çünkü postacının getirdiği seçmen kartlarının sahibinden hiç biri hayatta değil. Kendisi dışında. 1.5 yaşında ölen çocuğa bile seçmen kartı göndermişler. Ölüler,kolayca geri dönebilsinler diye sadece bir sandıkta oy kullanacaklar. Ama Hüsnü beye bir kıyak yapılmış.Ona 2 farklı seçim sandık bölgesi gösterilmiş. Yani isterse birinden çıkıp diğerine gidecek ve 2 oy kullanacak. Ölülerin oyuna 2 (neden 3,4 olmasın ki?) farklı sandık da eklenince... 2007 de sanırım 5-7 milyon fazla oy da anlaşılmış oluyor. Kimlerin kullandığı tespit edilemese de. İhtimal ki, ölülerdi.Ve ölü sessizliğiyle geldikleri gibi de çıkıp gittiler. Seçim döneminde seçmen sayısı birden bire artıyor, ertesi gün her kimse onlar, geldikleri gibi sır olup gidiyorlar. Bu seçimde de nüfusumuz geçici olarak artacak gibi. Seçmen kütüklerine iyi bakın. Ölen akrabalarınızı görürseniz eğer, hazırlık yapın. bayram şekerlerini, yiyemedikleri kendi helvalarını ayırın. Birdahaki seçim kim bilir ne zaman olur.
  14. Galiba sade CHP’li Bülent Tanlanın dikkatini çekmiş. Çünkü hiç kimseden, hiçbir partiden itiraz gelmiyor. Hatırlarsınız,2002 yılında 41 milyon 407 bin olan seçmen sayısı, Beş yıl sonra, 2007’de 42 milyon 799 bin olmuştu. Beş yılda seçmen artışı, sadece 1 milyon,400 bin civarında. Ama seçimlerde kullanılan oyların, 5 ila 7 milyon arttığı tespit edilmişti. F.Gülen, aslında bu artışın “şifresi”ni ağzından kaçırmıştı referandumda. “Ölüleri bile kaldırıp oy kullandırın” demişti. Şimdi seçime günler kala, seçmen sayısı,42 milyondan 52 milyona çıkmış. İlk beş yılda artış sadece 1 milyon civarındayken, son 4 yılda 10 milyon artmış seçmen sayısı. Üstelik YSK’nın kararları yargıya dahi götürülemiyor. Sahibi belirsiz(?)oyların sadece iktidara yaradığı düşünülmemelidir. Bu, aynı zamanda baraj sonun olan partileri de olumsuz etkiliyor. Örneğin, 4 milyon oy alarak barajı aşan bir parti, şimdi 5 milyon almak durumundadır. Eskiden aldığınız %10 oy, direk olarak %8-9 a düşmüş oluyor. Cinliğe bakar mısınız? Geçen seçim döneminde bir yazı yazmıştım bu konuda. Hiç değiştirmeye gerek duymadım.Aynen aşağıya alıyorum.
  15. Kadın, çakma değil,sahiden kadın:)) Üstelik de evli. Saptamaları, aslında bir toplumsal gerçeklik. Erkeklerin genellenemese de, çoğunlukla aldattığı, her üç kadından 2'sinin koca,baba,ağabey... dayağı yediği gerçek. Amaç,bu ilkel davranışları ortadan kaldırmak değil de, bu tür ilkelliklerin üzerini "aile şalı" ile örtmek. Arabistan ile Türkiye'yi kaşılaştırıp karıştırdıkları görülüyor. Vahabilerde, bugün bile, baba-koca izni olmadan kadın çalışamaz. Çalışmayan kadın "aç boğaz" demek.Erkeğe + yük demek. Çalışmayan, üretmeyen kadının elbette söyleyecek sözü de olmuyor. "Durumu iyi olan" erkek, boğaz tokluğuna birkaç kadını alabilir. "Ortada kalmasınlar" diye. "Ortada kalacağına, kuma gitsen de kurtulsan" mantığıdır bu. Ve, erkeklerin "aldatmasına karşı" güya bir önlemmiş. Çok eşlilik zaten yasal bir aldatma değil midir? Ben aynı bu hanım gibi, deli dolu bir bayan düşlüyorum. "Kocam bana yetmiyor.İki de yedek koca isterim" diyen. "Hali vakti yerinde" bir iş kadını, boşta gezer bir kaç erkekle yasal çerçevede evlenebilsin örneğin. Erkeklerin gururuna-onuruna mı dokunur? diyorsunuz? Peki bu kadınlar gurursuz-onursuz mu?
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.