Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Isparta Gelenek-Görenekler


_asi_

Önerilen İletiler

Isparta Gelenek-Görenekler

DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR:

Isparta ili genelinde bebeğin, ailenin devamı ve bereketin sembolü olduğuna inanılmaktadır. Yörede; özellikle kırsal kesimlerde, hayatın başlangıç safhası olan doğumla ilgili geçmişten gelen birçok âdet ve inanış bulunmaktadır. Ancak kasaba ve köylerde kurulan sağlık ocaklarının, iletişim ve ulaşım araçlarının artmasıyla bu tür inanış ve uygulamaların yavaş yavaş kaybolmaya ve terk edilmeye başlandığı görülmektedir.

A) Doğum Hazırlıkları: Çocuk doğmadan önce doğacak bebek için hazırlıklar yapılır. Bebeğin kullanacağı her türlü kıyafet, yatacağı beşik veya karyola ile ilgili takımları hazırlanır. Doğuma hazırlık zenginlik, fakirlik ve görgü gibi şeylerle ilgili olduğu için yapılan hazırlıklar da değişir. Durumları müsait olan aileler doğumdan önce gömlek, zıbın, entari, bez, kundak, beşik, kazbağı, takke gibi eşyaların hazırlıklarını yaparlar. Bazı yerlerde (Sütçüler) beşiğin boyuna göre yatak hazırlanır. Bu şekildeki beşik, bebeğin kalça kısmına gelecek şekilde, yuvarlak bir delik bırakılmış, içi pamuk ya da halı kırpıntısı doldurulmuş yataktan oluşur. Beşiğin dibindeki deliğe lazımlık oturtulur. Yatak çarşafı da ortası delik şekilde yapılır. Beşik örtüsü yazlık ise ince kumaşa işlemeler yapılarak hazırlanır, kışlık ise kilim ya da battaniye örtülür. Bunların hepsini kız düğünden önce çeyizi ile birlikte getirebildiği gibi kaynana ve görümce gibi evin büyükleri tarafından da hazırlanır. Çocuğu doğuracak olan köy kadınlarından bu hazırlıkları bizzat yapanlar da eksik değildir. Fakat bunlar hazırlıklarını kimseye hissettirmeden yaparlar. Evlilik hazırlıkları içinde bebek eşyalarının da yer alması çocuk sahibi olma dileğini ifade eder ve bu dileğin gerçekleşmesinin ne derece arzulandığını gösterir. Isparta genelinde; ilk doğacak bebek için kızın annesi de bazı hazırlıklar yapar. Bunun yanında bebeğe, anneye ve damada hediyelik kıyafetler de hazırlanır. Bebeğe altın, anne ve damada uygun görülen gömlek gibi bazı kıyafetler alınarak hazırlanır. Evde yapılacak doğumlarda doğum esnasında kullanılacak yatak örtüleri, muşamba, naylon örtüler ve ilaçlar bir ay öncesinden hazırlanarak doğuma hazır edilir.

Yörede, kadının ilk doğumuna önem verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer doğumlarda özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmamaktadır. İlk bebeğin önemi, bu doğum ile kadın ve erkeğin beraberliğinin bir aile niteliğini kazanmasından kaynaklanmaktadır.

B ) Doğum ve Sonrası: Yörede, doğumlar hastanede, sağlık ocaklarında ve özellikle köylerde ebeler tarafından, evlerde yapılmaktadır. Ebelik ehliyeti, doğum vakalarında bulunmak suretiyle edinilir. En yaşlı, tecrübeli ve şanslı olanı daha çok tercih edilmektedir. Evlerde ebeler tarafından yapılan doğumlarda ebeden ve yardımcılarından başka kimse bulundurulmaz. Yoksa doğumun geç ve ağrılı olacağına inanılır. Ağrılar olursa bazı "ırvasa" denilen uygulamalar yapılır. Ayetler yazılı bir tastan su içirilir. Bununla beraber kadının kolları gerisinden tutularak hafifçe silkelenir. Doğumu yaptıran ebeye para, giyim eşyası gibi hediyeler verilir.

Evde doğum yapan kadın, hastalanmazsa en çok iki-üç gün kadar yatakta yatar. Bazı yerlerde loğusa kadın kırk gün su içmez. Kırk gün erik, kızılcık, elma ve armut kurusundan hoşaf yaparak içerler. Yörede "Loğusanın mezarı kırk gün yanı başındadır" denilmektedir. Loğusa hastalanmış ve bundan evvel de şu içmiş ise "Soğuklamış" denilir.

Doğum yapıldıktan sonra bebek kokmaması için tuzlanır. Sarılık olur diye sarı yazma örtülmez (Senirkent). Bebeğin ağzına şerbet veya bal sürülürse dilinin tatlı, yün sürülürse koyun gibi uysal, Kur'an tozu sürülürse âlim olacağına inanılır (Yalvaç). Doğum yapan kadın yeni doğan bebeğe ezan vaktine kadar meme emzirmez.
Çocuğun yaşaması için bazı uygulamalar yapılır. Çocuğa maşallah, nazarlık takılır. Hiç çocuğu ölmemiş evlerden istenecek yedi parça bezden entari yapılır. Ayrıca çocuklara Yaşar, Durmuş, Dursun gibi adlar konulmaktadır. Bununla birlikte İslâm dininin bir gereği olarak Akika Kurbanı kesilir. Kesilen koyunun etleri çocuk ve anaya yedirilmeden yoksullara dağıtılır. Göbeği düşen bebeklerin düşen göbekleri genellikle bir bez parçasına sarılarak toprağa gömülür. Bununla birlikte şunlar da yapılır:

Erkek bebeğin göbeği düşünce "Okumuş olsun" diye düşen göbeği bir camiye bırakılır ya da saklanır. Kız bebeklerin düşen göbekleri ise hamarat ve temiz olsun diye bir süpürgeye bağlanır. Eğer evin köşesine veya duvarın kovuğuna konulursa bebek büyüdüğünde evine bağlı olacağına inanılır.

Bebeğin düşen göbek parçası dışarıya atılınca bebek ileride dışarıya çok çıkar; camiye veya medreseye atılınca camiye gidip ibadet eder.

Yeni doğan çocuklar doğduğu andan itibaren kundaklanır. Kırsal yerlerinde, onbeş-yirmi günden sonra anne “kolon/çarpana/sırtınaıntar” denilen yün örme bir sicimle bebeği sarar. Genelde tarla ve bahçe de çalışan kadınlar bebeği sırtında taşırlar. Çocuğun bakım ve beslenmesi ile anne ilgilenir. Anne tarla ve bahçe işlerinden zaman ayırabildiği ölçüde çocuğuyla ilgilenir. Yeni doğan bebeğin besin kaynağı anne sütüdür. Bebek emebildiği sürece anne emzirmeye devam eder. Günümüzde çocuk bakımı konusunda kadınların daha bilinçli olması nedeniyle bazı ek besinler verilmek suretiyle çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak bölgenin genel ekonomik yapısı göz önüne alındığında yetişkinlerde olduğu gibi küçük çocuklarda da gizli bir beslenme yetersizliği göze çarpar.

1. Ad Verme/Ad Koyma: Yörede ad koymada genellikle İslâmî değerlerin esas alındığı görülür. Bebeklere Peygamberlerin, Ehl-i Beyt'in ve aile büyüklerinin adları verilir. Aile büyüklerinden birinin adını bebeğe vermekteki amaç "Adın sürmesini, devamını sağlamak", "Bitmesini, batmasını" önlemektir. Bebek doğduğunda, göbeği kesilirken bir ad konur. Buna “göbek adı” verilir. Birkaç gün sonra ise bebeğin kuruyup parçası düştükten sonra esas adı konur. Aile büyüğünün adını yeni doğana vermek için ölmesi beklenmez; fakat, bebeğe koyulan ad genelde babanın yakınları arasından seçilir ki bu da ata kültünün devamında gelişen ve bugün yörede, hâlâ yaşayan ataerkil aile düzeninin geçerliliğini ortaya koyar.

Doğan bebeğe ad koymak için bir imam/hoca çağrılır. Hoca, çocuğun huyunun güzel olması, topluma faydalı olması, amellerinin düzgün olması için dua eder. Daha sonra sağ kulağına ezan okuyarak duasını eder. Sol kulağına kamet getirir. Çocuğun ismi konur ve çocuk ismi ile üç kere çağrılır.

2. Anne ve Bebeğe Yapılan Ziyaretler: Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır. Gelen misafirlere tarçın şerbeti ikram edilir.

Bazı yerlerde ailenin ilk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman “kütük atma” geleneği vardır. Babanın yakın arkadaşları erkek çocuk haberini alınca bir araya gelip, dallı budaklı büyükçe bir kütük seçerler. Kütüğü allı bir kumaş parçası ile (kurdele) bağlayıp, oğlan babası olan arkadaşlarının kapısı önüne atarlar. Bu kütüğün anlamı, “Oğlunun kütük gibi ömrünün uzun olması, kütük gibi sağlam olması ve soyunun bir ağaç gibi dal budak vermesi, sülalenin genişlemesi” dileklerini ifade eder. Arkadaşlarının attığı bu kütüğü gören baba arkadaşlarına bu kütüğün pişirebileceği büyüklükte erkeç (keçinin erkeği) keçi keser ve ikramda bulunur.

Loğusa kadına kaynana tarafından hediyelik bir kıyafet verildikten sonra bebeğe genelde "Yarım" ve "Çeyrek" diye tabir edilen altın takılır. Ziyarete gelen yakın akrabalar da altın, kolye vb. şeyleri hediyelik olarak bebeğe takarlar. "Bebek Görme", "Doğuya Gitme" adı altında gelenler, kadına "Bebeğin yaşı uzun olsun", "Hayırlı ömürlü olsun", "Analı babalı büyüsün" gibi sözler söylerler. Gelirken de bebek kıyafetleri, örgü ipleri, süt, bisküvi gibi hediyeler getirirler. Kasaba ve köy yerlerinde bunlara ilaveten çorba ve tatlılar (pelte, sütlaç vb.) götürülür.

Loğusa kadın bebeği ile birlikte komşu ve akrabalarına gittiğinde kendilerine "sıçanlık" denilerek, bebeğin bol nasipli olması için küçük hediyeler; ekmek, yumurta, mendil, yazma, havlu, bebek takımı vs. hediyeler verilir.

3. Kırkıncı Gün/Kırkı Çıkmak: Doğumdan sonraki kırk gün anne ve bebeğin “Kırklı" olduğu günlerdir. Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır.

Isparta'da kırklama su yardımı ile yapılmaktadır. Kırklama geleneği çevresinde oluşan âdet ve inanışlar şunlardır:

Loğusa kadın ve bebek bu süre içinde dışarı çıkmaz, kadın düğün esnasında gelin alayına bakmaz. Aksi takdirde kadın veya bebeğe zarar gelir.

Kırkı karışır inancıyla iki kırklı kadın bir arada bulunmaz. Birbirlerini görürlerse, kadınlar birbirleriyle ekmek değişirler. Bunu bebeklerin kırkı karışmasın, zayıf olmasın diye yaparlar. Bu işi yapılmazsa bebeklerin zayıf kalacağına, öleceğine inanılır.

Anne ve çocuğun kırklama işi için kırk taş toplanıp, bir altın yüzük ile beraber suyun içine atılır. İstenirse "Niyet ettim kırkımı çıkarmaya" diyerek üç İhlâs ve bir Fâtiha okunur. Bu suyla kadın boy abdesti alır ve bebek yıkanır.

Köylerde iş zamanı (tarla ve bahçe işleri) kırkın çıkması beklenmeden kadın bebeğini alıp tarlaya çalışmaya gidebilir. Bu da geleneksel yapının zorlu hayat şartlarının etkisiyle bir nebze de olsa sarsıldığının açık bir delilidir.

4. Aydeş/Adeş Olmak: Yeni doğan bebeğin çok fazla zayıflaması, karnının şişmesi, kol ve bacaklarının çöp gibi incelmesi ve bu ince vücut üstünde başın bir tokmak gibi kalması halinde bebeğin “Aydeş” olduğuna veya bebeğe "Aydeş Bastığı"na inanılır.

Aydeş olan çocuğu iyileştirmek için şunlar yapılır:

Bir ocaklıya gidilir. Ocaklı da, çocuğun "Aydeş Pişirmesi"ni yapmak için hazırlanır. Bunun için ocağa boş bir tencereye koyar. Altına da çalı çırpı konur; ancak, ateşlenmez. Boş tencerenin içine sadece taş doldurulur. Ocaklı, çocuğu eline alır ve bir komşu ile karşı karşıya oturur. Komşu "Ne pişiriyorsun?" diye sorar. Ocaklı "Aydeş pişiriyorum" der. Komşu, "Pişirebiliyor musun?" diye sorar. Ocaklı "Pişiremiyorum da ne demek?" diyerek duâ okur ve çocuğu taş dolu tencerenin içine koyup çıkarır. Bu işlem üç defa tekrarlanır. Sonra çocuk sahibine verilir. Hasta sahibi ve çocuk ocaktan çıkınca hiç arkasına bakmadan eve giderler.

Hasta çocuk ulu bir ağacın altında yıkanır ve bu ağacın dışarı çıkmış kökleri arasından geçirilir. Yine ulu ağaçların etrafında hasta çocuk üç defa dolaştırılır. Daha sonra bu ağaca bir çivi çakılıp ve bir bez bağlanarak, o rahatsızlığın çakılıp kalacağına ve bağlanacağına inanılır.

İl merkezinde aydeş olan çocuklar Gülcü ve Dere Mahalleri'nde bulunan Deliktaş'tan üç defa geçirilir. Bu yere Çarşamba veya Cuma günleri en az iki kişiyle gidilir. Çocuk karşılıklı durarak, delikli taştan geçirilirken “Al çürüğünü ver sağımı” denilir. Sonra kayanın üzerine madeni para konulur ve etraftaki ağaçlara bez bağlanır.

5. Dirgit/Diş Hediği: Yörede, yeni doğan bütün bebeklerin ilk dişleri görüldüğü zaman yapılan törenlere "Diş Bulguru", "Dirgit", "Diş Hediği", denilir. Dirgite Gelendost’ta Gilgidir” denilmektedir. Bebek diş çıkarırken ilk dişini gören kişiye bebek için genelde bir atlet aldırılır. Bunda ise bebeğin dişlerinin kolay çıkacağı inancı vardır. Bu hediye bekletilmez, kısa sürede aldırılıp bebeğe giydirilir.

Bebek bir kaç diş çıkardıktan sonra ailesi "Diş Dirgiti" diyerek akrabalarını ve komşularını davet eder. Davette bebeğe genellikle bebek giysileri, örgü ipleri hediyeler olarak götürülür. Bebeğin annesi buğday, nohut, fasulye gibi yiyecekleri karışık olarak kaynatır. Dirgitle birlikte ayrıca ceviz, fındık, fıstık, badem, ay çekirdeği, leblebi gibi yemişlerle elma, armut vb. mevsimlik meyveler hazırlanır. Bununla beraber bıçak, makas, maşa, iğne, iplik, kalem, defter, ayna vb. eşyalar da hazırlanır. Dirgit ve yemişler yendikten sonra; bebeğin üzerine kimi zaman bir çevre (başörtüsü, yazma) konularak, önüne eşyalar bırakılır. Bebek bunlardan hangisini alırsa ona göre istikbali hakkında bir hüküm verilir. Çocuk aynayı almış ise berber, maşayı almış ise demirci, kalemi almış ise öğretmen, iğne veya makası almış ise terzi olacağına yorumlanır. Kimi yerlerde çocuğun eline kına yakıldığı görülmektedir (Senirkent, Yalvaç, Keçiborlu). Ziyaretçiler bebeğin annesine "Hayırlı Olsun", "Maşallah" derler.


SÜNNET TÖRENLERİ:

Hali vakti yerinde olanlar, erkek çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Ekonomik gücü olmayanların çocukları da ya yardım kurumları tarafından ya da ekonomik durumu iyi olanların çocuklarıyla birlikte sünnet ettirilir. Sünnet düğününde il merkezi ile ilçeler arasında bazı farklılıkların olduğu görülür. İl merkezinde düğün iki gün, ilçelerde ise iki veya üç gün sürer. İl merkezinde düğünler genelde Cumartesi günü başlar, Pazar günü biter. İlçelerde ise Cuma veya Salı günü başlar. Cuma günü başlayanlar Pazar günü, Salı günü başlayanlar Perşembe günü sünnet törenlerini bitirirler.

Sünnet düğünü yapacak aile önceden, çocuk için bir karyola takımı, yatağı, yorganı, örtüsü ve süslerini, pijama takımını ve "Sünnetlik" denilen sünnet takımını alırlar. Ayrıca düğünde davetlilerin arabalarının aynalarına takılmak üzere ucuz havlulardan alınır. Köylerde yakın akrabalara hediyelik kumaşlar, havlular, mendiller ve çoraplar alınarak "Okuyucu"larla gönderilir. Şehir merkezlerinde düğün daveti kartlar ile yapılmaktadır. Düğünden bir kaç gün öncesinden akrabalar veya komşular toplanarak yufkalar yaparlar. Bunun yapıldığı yerler daha çok köy yerleridir. İlçe merkezlerinde ise "Ev Ekmeği" denilen ekmekler fırından alınır. Düğün yemekleri düğüne bir gün öncesinin akşamından, tutulan aşçı ile hazırlanarak pişirilir. Düğün öncesi, hazırlık gününde yardıma gelen kişi ve akrabalara öğün yemekleri hazırlanır ve yedirilir. Bugünün gecesinde kadınlar arasında eğlenceler yapılır ve aile çevresindekilere kına dağıtılır. Sünnet çocuğunun avuç içine, kirvelik yapacak kişinin de üç parmağına kına yakılır (Atabey). Kirvelik görevini çocuğun babasının yakınlarından bir büyük üstlenir. Eskiden olduğu gibi kirvelik yapan kişi sünnet sırasında çocuğu tutar; ancak, kirvenin ikinci olan düğün masraflarının bir kısmını karşılama görevi günümüzde düğün masrafları arttığı için bu özelliği yaşatılamamaktadır. Bu görevi de üstlenenlerin sayısı azalmaktadır.

İl merkezinde düğünün birinci gün sabahı mevlit okutanlar da olur. Öğleden sonra sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile gezdirildikten sonra dinî bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir ve kına yakılır. İkinci gün genellikle 8:30-13:00 arası yemek verilir. Birinci gün çocuğu sünnet ettirmeyenler bugün sünnet ettirirler.

Isparta genelindeki halk inançlarına göre çocuk tek başına sünnet ettirilmez. Eğer sünnet olacak başka çocuk yoksa sünnet yapılırken bir horoz kesilir ve kesilen horoz kesene veya fakir bir aileye verilir. Sünnetten sonra çocuk yatağına yatırılır. Akrabaları ve gelen davetliler para, altın, mutfak eşyaları gibi hediyeler getirip verirler. Evlerde yapılan bu sünnet düğünlerinde sünneti doktorlar veya ruhsatlı kişiler yaparlar. Sünneti yapan kişiye horoz kesilip verilir. Ayrıca çikolata, sabun, havlu ve sünnet ücreti de verilir.

ASKERE UĞURLAMA VE ASKERDEN KARŞILAMA:

Askere gitmeden iki hafta kadar önce arkadaşlar arasında düzenlenen eğlenceler başlar. Akrabalar ve komşular tarafından askere gidecek gençler evlere davet edilerek ağırlanır. Tavuk, horoz, kuzu gibi hayvanlar kesilerek ikram edilir. Ayrıca Askere gidecek gencin ailesine yakınları tarafından “asker uğurlama” ziyaretleri düzenlenir. Ziyarete gelen aile “Baklava, pasta, tavuk ve giyecek eşyası”gibi hediye getirirler. Bazı akşamlar da gençler kendi aralarında toplanarak yemekler yerler ve eğlenirler.

Yola çıkmadan bir gün evvel, camide akşam namazından önce askerler önde, imam ve halk arkada olmak üzere imam tarafından duâ edilir. Duâ ettikten sonra askerler herkesle vedalaşırlar, helâlleşirler. İmamın duâsı gencin vatana, millete hayırlı, uğurlu olması ve sağ salim geri dönmesi şeklindedir. Askerlerin gidecekleri günün sabahı askerler ve yakınları, köylerde köy meydanında, şehir merkezlerinde ise otobüs terminallerinde toplanırlar. Toplu olarak araçlarla giden askerlerin arkasından su dökülür. Bu, "Günleri su gibi aksın", "Su gibi gelsin" inancıyla yapılır.

Askere giden kişilere akrabalar ve komşular tarafından hediye olarak genellikle para verilmektedir. Toplu olarak uğurlama yapılırken davul, klarnet, saz ve darbuka gibi çalgılar çalınarak askerlere moral verilmeye çalışılır. Uğurlamalar yapıldıktan sonra asker ailelerine "Allah kavuştursun" denilir.

Eskiden askerden terhis olanları haber veren bir müjdeci olur ve bunlara "Müjdelik" olarak para, yiyecek, çorap vs. şeyler verilirmiş. Asker ailesinin gençleri, arkadaşları, büyüklerden isteyenler bayraklarla askeri karşılamak üzere yola çıkar ve onu karşılarlarmış. Şimdi ise, köylere kadar araçlarla ulaşımın olması nedeniyle askeri karşılama geleneği yaşatılmamaktadır. Askerden dönen gençler, akrabalarına askerlik yaptıkları yerden aldıkları başörtüsü, kına, çay vs. küçük hediyeleri getirip verirler.


ÖLÜMLE İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR:

Yörede, ölümle ilgili bir takım halk inanışları ve uygulamaları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları İslami bir mahiyet teşkil ederken bir kısmı da İslam dini mahiyetinde telakki edilen İslâm/din dışı kaynaklı inanışlardır. Bu inanış ve uygulamalar daha çok kırsal kesimlerde yaşayan insanlar tarafından kabul edilmektedir. Bu inanış ve uygulamaları şöyle sıralayabiliriz:

A) Ölüm Öncesi: Evin önünde bir köpek uzun uzun ulursa veya evin damına bir baykuş konarsa o evden bir ölü çıkacağına inanılır.

Azrail'in şiddetli gelişine, zor can verişe bağlı olarak kişinin görüntüsü çevredekileri korkutabilir düşüncesiyle ölmeye yüz tutmuş kişinin yüzüne beyaz tülbent örtülür. Bu kişinin "Can vermesi kolaylaşsın" diye her gün hoca getirilip, başında Kur'an okunur, ağzına zemzem suyu verilir, kelime-i şahâdet getirmesi için gayret edilir.

B ) Ölüm ve Defnetme: Hasta olan kişi öldüğünde çenesi çekilerek ayakları uzatılır. Can vermenin eziyetiyle pislik gelmişse temizlenir. Ölünün gözleri, dizleri ve elleri iyice düzeltilir. Ölünün üstüne, şeytan gelmesin ve şişmesin inancıyla bıçak veya satır konulur.

Ölen kişi ruhunu gülümseyerek ve azap çekmeden teslim ederse cennete gideceğine; azap çekerek ve bağırarak teslim ederse ameli iyi olmadığına inanılır. Şayet ölen kişi gözleri açık olarak ölmüş ise, bir yakınına hasret gitmiştir şeklinde kabul edilir.

Ölümün hemen ardından, aileden birisi, en yakın bir camiye ya da ölünün cenaze namazı kılınacağı caminin hocasına giderek ölümü bildirir ve olayı halka duyurmak amacıyla selâ verilir. Yakın akraba ve komşular ölü evine gelirler.

Ölen erkekse imam, kadınsa işi bilen bir kadın cenazeyi yıkamak üzere gelir. Yıkama suyu büyük kazanlarda ısıtılır. Yıkama suyu çeşme ve kaynak sularından temin edilir. Ölü yıkandıktan sonra ölen kişi gençse; bilhassa bekar ve nişanlı ise, ellerine kına yakılır (Y.bademli İlçesi). Ölüyü yıkamada kullanılan kaplardaki bütün artık sular dökülür, kullanılan kazanlar “Azrail bu suda kanlı kılıcını yıkamıştır” inancıyla ters çevrilir. Daha sonra patiska, kaput, Hicaz'dan gelme kefen bezleri biçilerek, ölü kefenlemeye başlanır. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda kefenleme sırasında ölünün üzerine kına, gülsuyu, karanfil, kuru veya yaş nane, çörek otları serpilir. Eğirdir ilçesinde cenazenin yıkanması sırasında orada bulunanlara para veya mendil, çorap gibi eşyalar dağıtılır. Ölü kefelendikten sonra tabuta konulur. Tabutun üzerine ölenin cinsiyetini, toplumsal yerini belirtmek amacıyla birtakım giyim eşyaları konulur:

- Senirkent İlçesi'nde ölen kişi yeni evli gelin, genç kız veya bir kadınsa tabutun üzerine yeşil, kırmızı ve mor renkli örtüler örtülür. Ölen kişi erkek ise tabutun üzerine Türk bayrağı, yeşil bir örtü veya halı, polisse polis şapkası, askerse askerî kıyafetler konulur.

- Atabey İlçesi'nde ölen kişi evli ve gençse al yazma, nişanlı ise gelinliği tabutun üzerine konulur.

- Gönen İlçesi'nde genç yaşta ölenlerin tabutları üzerine halı konur. Bütün tabutlar çiçeklerle süslenir.

Cenaze defnedildikten sonra bu giysiler yoksullara verilir. Halı ve kilimler ise genellikle camilere gönderilmektedir. Ölüyü yıkayanlara para, tülbent, elbiselik vb. hediyeler verilir. Tabut taşınırken bazı ölülerin günahları nedeniyle ağırlaştığına, zor taşındığına inanılır.

Akşam ve yatsı ezanı dışında ölüm anından hemen sonraki ezanla ölünün cenaze namazı kılınıp, İslâmî vecibelere göre gömülür. Şayet ölünün çok yakını olan birisi il dışında ise cenaze o kişi gelene kadar bekletilir.

Ş.Karaağaç İlçesi Gölkonak Köyü'nde mezar kazarken başka bir mezar çıkarsa mezar içine para atılır. Yeniköy'de ölünün takma dişleri varsa beraber gömülür. Yine Yeniköy'de genç yaşta ölen nişanlılar için mezara bir su testisi bırakılır. Nişanlı olandan diğeri evlendiğinde mezara giderek testiyi kırar. Atabey İlçesi'nde ise ölü gömüldükten sonra mezarın üstüne su dökülür ve su testisi kırılarak oraya bırakılır. Yörede, ayrıca kabirde yatan kişinin baş ucuna bir bitki dikilirse, o bitki sararıp soluncaya kadar ölünün ceza çekmeyeceği inancı yaygındır. Cenazenin defninden sonra defnetmeye gelen kişilere mezarlıkta şeker veya çikolata dağıtılır.

C) Defin Sonrası: Yörede, genel olarak ölü sahibinin yakınları tarafından cenaze evinde, ölü defnetmeye gidenlere verilmek üzere "Iscak" denilen börek, çörek veya katmer yapılır. Ölü mezara konduğu akşamı ölü evine gelenlere katmer dağıtılır. Buna Yalvaç'ta "Meyit Ekmeği" denilir. Misafirler ölü sahiplerine "Başınız sağolsun", "Allah geride kalanlara sabır versin" derler. Ölü evine köy kadınları, birer tabak yemek götürür. Çoğunlukla kadınların toplandığı ve "Gece Evi" ya da "Gece" denilen bu zamanda yemek yenip, ölü sahibine başsağlığı ve tesellide bulunulur.

Isparta genelinde, ölünün geride kalan eşyalarının yıkandığı günde evdeki herkes de yıkanır. Ölüye ait eşyalar 1 hafta-10 gün içinde yıkanarak fakir fukaraya dağıtılır. Bazı giyecekler ise hatıra olması amacıyla saklanır. Ayrıca ölen kişinin ruhunun evini kontrole geldiğine inanılarak, ölü evinde 7 gün lamba/ışık yakılır. Ölü evinde belirli gün (ekseriye 1 hafta) yas tutulur. Ölü evinde belli bir müddet radyo, teyp vb. şeyler çalınmaz ve bir bayram geçinceye kadar düğün yapılmaz.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.