Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

DTP GEÇMİŞTEN DERS ALMALI!..

 

PKK’nın şiddet eylemleri, etnik siyaseti temel alan Kürt politikacıların çıkmazını ortaya koyarken, silahlı eylemlerin sorunların çözümüne hiçbir katkısının olamayacağını da gözler önüne seriyor.

 

Geçen hafta PKK’nın televizyonu Roj TV’ye çıkan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, kimilerinin “küstahlık”, kimilerinin “cüretkarlık” dediği çıkışlarına yeni bir halka daha ekleyerek, PKK’yı “silahlı Kürt muhalefeti” diye nitelendirirken, bir gün sonra Amerikan “Christian Science Monitor” gazetesine verdiği demeçte “PKK, Kürtlerin 29 uncu isyanıdır” diyerek, Kürt siyasetçilerin cephesinde yeni bir şeylerin olmadığını ortaya koydu.

 

Baydemir’in bu açıklamasına en önemli tepki, 6 Temmuz 2005 tarihinde Diyarbakır’da güpegündüz PKK tetikçileri tarafından öldürülen Kürt siyasetçi Hikmet Fidan’ın oğlu Zinnar Fidan’dan geldi. (Sabah, 10 Temmuz 2007), Zinnar Fidan, PKK korkusuyla, babasının cenazesi için ambulans vermeyen ve başsağlığı dilemeyen Osman Baydemir başta olmak üzere, Kürt aydınları ve siyasetçileri için çarpıcı tespitlerde bulundu;

“Eğer düşünebilseydik şiddet sarmalının zihnimizi esir eden, bizi papağanlaştıran zemininden, ‘ya hep ya hiç’ açmazından, başkalarının üzerinde gördüğümüzde nefretimizi tahrik eden ‘ya sev ya terk et’ dışlayıcılığından uzak dururduk. Hikmet Fidan cinayeti bu zihin sapıklığının ve paranoyanın eseridir. Bu bizim ölümüzdür, ölümümüzdür. Kanı bedenimizdedir. Kan bedenimizdedir. Gerek geniş halk kesimleri, gerekse Kürt örgütsel yapılanmaları ve Kürt aydın çevreleri olarak kendimize dönük kaba fanatizmi aşamıyoruz. Düşmanı ve ötekiyi, her zaman ve daima kendi dışımızda aramak, bu hamasi üslupta ısrar etmek, Kürtler olarak bizi körleştiriyor, irrasyonel kılıyor ve bu irrasyonalitenin de sonuçları çok ağır ve trajik olabiliyor. Hikmet Fidan cinayeti bize bizden çıkarılmış bir faturadır örneğin. Kürtleri bir köy ahalisi, kendisini de köyün ağası zannedenlerin çıkardığı bir fatura. Babamın kader birliği yaptığı arkadaşları, onun kalleşçe öldürülmesi karşısında sustular. Korkudan seslerini çıkaramadılar ve çaresizce bir sessizliğe sığındılar. Emir-komuta zinciri ile yürüyen bir siyaset biçiminin hemen bitişiğindeki ölümler ve ölüm tehditleri ile nereye gidilebilir?”

 

Bu cümleler her şeyi anlatmıyor mu? Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan halk, onların temsilcileri de bir cinayet şebekesinin tutsağı durumundalar. O nedenle Baydemir’in çıkışlarına öfkelenmeyin, tam tersine ona ve onun gibi davrananlara acıyın. Tabii ki, “Devlete de PKK’ya da eşit mesafedeyiz” diyecek, “Türk Ordusu ile PKK’nın eş zamanlı olarak silah bırakmasını” önerecek, Öcalan’ın yaşgününü kutlayacak, belediyenin araçlarında PKK malzemeleri taşınmasına en azından göz yumacak, PKK’lıların cenazelerine ambulans tahsis edip ailelerini ziyaret edecek. Çünkü onun iradesi ipotek altında. Çünkü o İmralı’daki köy ağasının zavallı bir marabası…

 

Abdullah Öcalan, örgütün kuruluşunda “devrimci şiddet, devrimci terör kullanıyoruz” demişti ve o günden bugüne kadar PKK şiddet kullanmaya devam ediyor. Birilerine yanlış yolda olduklarını anlatmak siyasetçilerin görevidir. PKK’nın her geçen gün tırmanan şiddet eylemleriyle verdiği acılar yürekleri sızlatıyor.

 

Demokratik Toplum Partisi, bugüne kadar kendisinden bekleneni veremedi, sorunların çözümü için toplumsal projeler üretemedi. “Böyle dersem PKK kızar” gibi bir handikabın içerisine kendisini hapsetti. Kürtlerin düşüncelerine tercüman olamadı, inandıklarını dile getiremedi. PKK’dan çekinerek, korkarak siyaset yapıldığı sürece sorun yaşanmaya devam edecektir.

 

Politika, acizlik sanatı değil. DTP, “Tehlike var, işbirliği yapalım” diye hangi sivil kuruma, hangi siyasi partiye gitti? Tehlike belliydi, ancak siyaset üretemediler. PKK’yı dağdan indirebilen, silahlarını bıraktırabilen ve devletin de kabul edebileceği ortak bir toplumsal projeyi oluşturamadılar.

 

PKK’nın kendisine göre doğruları olabilir. İşte diyorlar ki, “Devlet operasyonları durdursun, biz de silahı bırakalım, ateşkes yapalım.” Böyle bir şart olmaz ve kabul de görmez. Gerçekçi olmak lazım. Hiçbir devlet kendi silahlı kuvvetlerini, terörle mücadeleden geri durduramaz, geri çekemez. Sorunların demokratik anlamda çözümü için öncelikle dağdakilerin silah bırakması ve reformların önünü açması gerekir. Artık, eski dünya yok. Kapını kapatıp, evinin içinde istediğini yapamazsın. PKK’nın ve onun gibi düşünenlerin silah kullanmaya artık ihtiyaçları kalmadı. Niçin halen şiddet politikasında ısrar ediyorlar, silahtan medet umuyorlar, anlamak mümkün değil. DTP’nin bu söylemi açıkça seslendirmesi ve bununla ilgili çözüm projelerini hızla üretmesi gerekiyor.

 

Kesin olarak inandığım bir şey var: Kürtler artık şiddet, ölüm, kan istemiyor. Kürtler daha özgür, daha demokratik bir Türkiye’de sosyal, ekonomik ve kültürel yönden daha iyi yaşamak, Kürtler, medeni dünyanın bir parçası olmak istiyor. Çocuklarının dağlarda ölmesini istemiyor. Gençlerini okutmak, iş sahibi yapmak, geleceğini kurtarmak istiyor. Gelinen noktada, herkes özellikle de Kürtler kendilerini gözden geçirmeli. Kürtler içinde, farklı anlayışlar olabilir, ancak Türkiye’nin üniter yapısına, birlikte yaşama iradesine zarar verecek her türlü yaklaşımdan uzak kalınmasının sağduyunun bir göstergesi olacağı akıllardan çıkarılmamalıdır.

 

Nail Amudi

Nail Amudi

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.