Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

NAAT.

 

Naat

 

Seccaden kumlardı..

................................

................................

Devirlerden, diyarlardan

Gelip, göklerde buluşan

Ezanların vardı! .

 

Mescit mümin, minber mümin...

Taşardı kubbelerden tekbir,

Dolardı kubbelere “amin”..

 

Ve mübarek geceler dualarımız;

Geri gelmeyen dualardı...

Geceler ki pırıl pırıl

Kandillerin yanardı..

 

Kapına gelenler ya Muhammed,

- uzaktan, yakından –

Mümin döndüler kapından...

 

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;

İki dünyada aziz ümmet,

Muhammed ümmetiydi...

 

Konsun – yine - pervazlara

Güvercinler,

“hu hu” lara karışsın

Aminler,

Mübarek akşamdır;

Gelin ey fatihalar, yasinler...

 

Arif Nihat Asya. (Naat'tan bir bölüm.) :clover:

Gönderi tarihi:
  • Yazar

DAĞLARA DENİZ EKTİM

 

 

 

Uykuları yatağıma bağladım

 

Geceleri delip çıktım dağlara..

 

Ormanların kâkülünü taradım

 

Bulutlardan gömlek diktim dağlara..

 

 

 

Ağaran şafakta gördüm yarını

 

Tuttum nakış nakış ördüm yarını

 

Yağmur damlasına sardım yarını

 

Dalga dalga deniz ektim dağlara..

 

 

 

Kartal kanadıyla biçtim gökleri

 

Duru pınarlardan içtim gökleri

 

Ya Allah! . diyerek açtım gökleri

 

Demet demet ışık döktüm dağlara..

 

 

 

Hayal var ki hakikatten evlâdır

 

Çile var ki çok nimetten evlâdır

 

Sabır, şükür her ziynetten evlâdır

 

Üçüncü gözümle baktım dağlara..

 

ABDURRAHİM KARAKOÇ.

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

Meded pîrim benim ol dest-i girim

 

 

Eğer pîrim bana eylerse himmet

Zuhura getirem birkaç meâni

O'dur aslım benim fer'i mukayyed

O'dur dil şehrinin nuru imanı

 

Görünür cebhesinde nur-u Ahmed

Olardır vâris-i peygamberani

Olar kaimmakam-ı Mustafa'dır

Olardır şehr-i ilmin pasubanı

 

Olar can ilinin bülbülleridir

Bütün olmuş oların aşiyanı

Oların ruhlarının yok kararı

Dolaşırlar zemin ü asumanı

 

Olar bu alemi devran ederler

Ararlar derde düşen natuvanı

Bular bu alemin hem berzahında

Esir etmiş durur çok pehlivanı

 

Kişiye derd büyük sermayedir bil

Düşürür yola ahir karubanı

Heva-yı nefsine tabi olanlar

Bular kande bulur dârü'l-emanı

 

Alamazlar özün nefsin elinden

Beşerdir daim ol eyler ziyanı

Ömür bir cevherdir kadri bilinmez

Sakın gafletle geçirme zamanı

 

Cihanda şimdi kâl ehli çoğaldı

Söz ile kandırırlar çok civanı

Sürüyü büsbütün kendileri yer

Ederler maskara her dem çobanı

 

Bular benzer koyun başlı kilaba

Buların dünyadır dini imanı

Sefinen yok ise kalma karada

Ara bul sen dahi bir keştibanı

 

Hudâ hazır diye ikrar edersin

Kimin yanında söylersin yalanı

Ya dersin birdurur Hallak-ı alem

Beğenmezsin filan oğlu filanı

 

Benim gözümde görürsün hilali

Senin gözünde görmezsin giranı

Helak etmek dilersin mar-ı nefsin

Ya sen beslersin ol ejder yılanı

 

Eğer derdin olaydı ey birader

Bulurdun sen de bir Hızr-ı zamanı

Hakikat güllerin görmek dilersen

Arayıp sen de bul bir bağçevanı

 

O kim âma-durur çeşm-i basiri

Göremez Pîr-i Sami gibi canı

Cihanda mürşid-i Rabbani Ol'dur

Der'i asilerin darü'l-emanı

 

Kamu derdlilerin dermanı Ol'dur

Bu asrın hem O'dur kutb-u zamanı

Füyuzatı erişir şarka garba

Sarıbdır nisbeti cümle cihanı

 

Meded pîrim benim ol dest-i girim

Ziyalandır kulub-u aşıkanı

Derunum pak edip hubb-u sivadan

Münevver eylemek şanındır anı

 

Bu ten-i Yakub'un ref et hicabın

Görünsün Yusuf'un vuslat nişanı

Seni Hak bilmeyen ol geçreviler

Buluğa ermez anların imanı

 

Kelam-ı Hakk'a güş olmayanlar

Alamaz feyzi himmet-i pîranı

Senin sayende salihdir bu Salih

Ki senden gayrı yoktur mihribanı

 

 

 

 

Şair: Erzincanlı Tufekcizade Salih Baba Divanı (Rabıta-i Nakşi Hayali)

Yazan: salihbaba.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

 

 

Canım İstanbul

 

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;

Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.

İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;

O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.

Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;

Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.

Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,

Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

 

İstanbul benim canim;

Vatanim da vatanim...

İstanbul,

İstanbul...

 

Tarihin gözleri var, surlarda delik;

Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...

Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;

Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;

Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?

Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...

 

O manayı bul da bul!

İlle İstanbul’da bul!

İstanbul,

İstanbul...

 

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tambur gibi mi, uda gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir katibi mi...

 

Kadını keskin bıçak,

Taze kan gibi sıcak.

İstanbul,

İstanbul...

 

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!

Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...

Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

 

Gecesi sümbül kokan

Türkçe’si bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul...

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

 

 

 

 

Gönderi tarihi:
  • Yazar

GÜLDESTE/ SONSUZLUK

 

Gül zindanı yapsalar vardığım her durağı

Bana bir gül delisi deseler de her akşam

Seninle ışık oldum, yakın ettim ırağı

Benimdir gözlerinden aldığım bu ihtişam

Şimdi bütün çiçekler nakkaşımdır bu yerde

Yapraklarından sızan gözyaşımdır bu yerde

 

Turuncuydu yüreğim, benekleri kırmızı

Yeşildi bir Hüma-yı Ata'nın şakağında

Ateşin bir baharı taşıyan ince sızı

Cemşide rakib oldu güllerin yaprağında

'Hu' çekiyor içimde Mevlana bir semazen

Lalede imreniyor dertli Hallac'a bazen

 

Tutundum bir zamanlar Gencine-i Cemal'e

Meğer dibacesiymiş sonsuzluk ülkesinin

Gördüysem yapayalnız nerede bir ters lale

Yandı titreşimleri uğuldayan sesinin

Şafağında büyüyen zambak soldu aniden

Tanyeri 'gül gül' diye güneş oldu yeniden

 

Levni'yi kollarına alır taze bir bahar

Bir Tac-ı Kayser gibi sokulur sinesine

Onuruna Çırağan kurduğumuz aynalar

Düşer yüzyıllar boyu en karanlık ye'sine

Her hassa, bir merili bahçesine vurulur

Her sultanın tahtına bir prenses kurulur

 

Bana, ne Dürr-i Yekta, ne Semen Sima gerek

Senden kalan her harfin içinde binlerce bağ

Bağına girmek için küçük bir ima gerek

Seninle güle döner derin vadi, yüce dağ

Bu sevda ılgıt ılgıt çoğaldıkça bedende

Çiçekçiler Başbuğu olurum belki ben de

 

Dikendi, serfiraza döndü kapında ruhum

Büyüdükçe çiçeğim, yapraklarım kısaldı

Senden önce ardında 'ah' edip avunduğum

Meğer bir malihulya, çaresiz bir masaldı

Ölümsüz vuslatına erdim Bağ-ı Safa'nın

Nağmeleri duyulmaz oldu Gülfer Kalfa'nın

 

Dantelası çiğdemli yastıklar küf kokuyor

Yenilgiler devrinde tarümar oldu bostan

Göçenler mor kokulu hüzünler bırakıyor

Servilerin dalları yine kırıldı yastan

Bu gönül mevsiminden gitti uzağa giden

Atmak gerek toprağa tohumları yeniden

 

Kapında pusat koyup gül alan sipahiler

Seccadesi sularda bir dervişe dönüşür

Tahammülü kuşanır, el açıp Me'va diler

Goncanın kirpiğinde nilüferle görüşür

Bir ömür yalnızlığı alsa da kollarına

Gittiği her ülkede gül düşer yollarına

 

Gözüme gül dumanı çöktü yine bu akşam

Baktığım her noktada yalnız senin güllerin

İçimde gül pınarı aktı yine bu akşam

İrinli dertlerime şifa oldu ellerin

Mecnun ile Leyla'nın buluştuğu yerdeyim

Bu gül yolculuğunda şimdi son seferdeyim

 

Yanakları gül oya, parmakları gül dalı

Kızlar, delikanlılar baştanbaşa gül oldu

Ayrılık gül tohumu, şiir güle sevdalı

Şair ki, feryadından yana yana kül oldu

Onun çemenzarıdır köşelerde hıçkıran

Nerde bir bulut varsa, gülsuyudur fışkıran

 

Gül sesleri geliyor; her yer dua ve niyaz

Açtı gök kapısını yerde çiğ taneleri

Adımları parıltı, alınları bembeyaz

Dağılıyor evrene gülün mestaneleri

Sen ki, en büyük GÜL'sün, en çok gülü seversin

Söyle bahçıvanına, bir gül de bana versin

 

Ulu Tanrı adıyla aldığım her nefeste

Senin için gül açar, kuş olup göğe uçar

Sen ey bahar elçisi, sen ey kutlu güldeste

Senin için cansızlar bile canından geçer

Gölgeler şehrinde gül, kimseye kalmayacak

Öteler şehrinde gül, bir daha solmayacak

 

NURULLAH GENÇ

Gönderi tarihi:
  • Yazar

 

Çıktım erik dalına.

 

 

 

 

Çıktım erik dalına

Anda yedim üzümü

Bostan ıssı kakıyıp

Der ne yersin kozumu

 

Uğruluk yaptı bana

Bühtan eyledim ona

Çerçi de geldi aydur

Hani aldın gözünü

 

Kerpiç koydum kazana

Poyraz ile kaynattım

Nedir diye sorana

Bandım verdim özünü

 

İplik verdim cullaha

Sarıp yumak etmemiş

Becid becid ısmarlar

Gelsin alsın bezini

 

Bir serçenin kanadın

Kırk katıra yüklettim

Çift dahi çekemedi

Şöyle kaldı kazanı

 

Bir sinek bir kartalı

Salladı vurdu yere

Yalan değil gerçektir

Ben de gördüm tozunu

 

Bir küt ile güreştim

Elsiz ayağım aldı

Güreşip başamadım

Gövündürdü özümü

 

Kafdağından bir taşı

Şöyle attılar bana

Öylelik yola düştü

Bozayazdı yüzümü

 

Balık kavağa çıkmış

Zift turşusun yemeğe

Leylek koduk doğurmuş

Baka şunun sözünü

 

Gözsüze fısıldadım

Sağır sözüm işitmiş

Dilsiz çağırıp söyler

Dilimdeki sözümü

 

Bir öküz boğazladım

Kakladım sere kodum

Öküz ıssı geldi der

Boğazladın kazımı

 

Bundan da kurtulmadım

Nideyim bilemedim

Bir çerçi de geldi der

Kani oldum gözgümü

 

Tosbağaya sataştım

Gözsüz sepek yoldaşı

Sordum sefer nereye

Kayseri'ye azami

 

Yunus bir söz söylemiş

Hiç bir söze benzemez

Münafıklar elinden

Örter mana yüzünü

"YUNUS"

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Şu fani dünyayı gezdim dolaştım.

 

 

 

 

Bu fani dünyayı gezdim dolaştım

Aslımdan bir haber veren yok bana

Çok erenler sohbetine ulaştım

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Hak i bad ü ab ı ateş bünyadım

Suret-i beşerde ademdir adım

Bilmem cinni miyem yoksa div-zadım

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Ben de bu derd ile iflah olmazam

Ruz u şeb ağlaram bir an gülmezem

Kanden gelip gideceğim bilmezem

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Arada söylenir bunca kîl ü kal

Çokları özsüzdür çıkmaz bir meal

Söyleyip dinlemek büyük bir vebal

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Acaib kalmşıam işbu insana

Ekseri dönmüşler vahşi hayvana

Ya ben mecnun yahud anlar divane

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Abd i Hak beyninde yüzbin hicab var

Her hicabda yüzbin sual cevab var

Burada inceden ince hisab var

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

"Men aref" sırrına vakıf olmadım

Çok muhbire vardım haber almadım

Hergiz bundan eşed bir derd görmedim

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Yetmiş üç fırkanın sertacı benem

Kangısına sorsam der naci benem

Bildim ki cümlenin muhtacı benem

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Heva-yı hevesden ayık olmadım

Asla bir amele faik olmadım

Esrar-ı pîrime layık olmadım

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Azdan az bulunur dünyada kemal

Nicesi eblehdir nicesi echel

Kangısına sorsam der ben mükemmel

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Bir dar-ı meşakkat mülk-i fenadır

Su üzre kurulmuş dipsiz binadır

Basiret ehline ibret-nümadır

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Sana geldim pîrim Muhammed Sami

Sensin bu cihanın kutb u imamı

Def eyle gönlümden işbu gamamı

Aslımdan bir haber veren yok bana

 

Nefsim bana çok eyledi inadı

Felek sillesini bende sınadı

Kırıldı Salih'in kolu kanadı

Aslımdan bir haber veren yok bana

Salih Baba Divanı :clover:

  • 7 ay sonra...
Gönderi tarihi:
  • Yazar

SAKARYA.

 

 

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:

Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

 

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;

Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

 

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:

Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

 

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:

Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

 

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?

Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

 

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.

Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

 

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.

Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

 

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?

Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

 

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!

Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

 

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

 

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:

Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

 

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;

Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

 

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?

Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

 

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?

Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

 

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?

Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

 

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;

Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

 

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

 

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:

Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

 

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:

Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

 

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!

Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

 

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,

Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

 

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;

Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

 

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;

Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

 

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:

Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

 

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:

Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

 

Necip Fazıl Kısakürek.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.