Zıplanacak içerik

TÜRKİYE’DE BİRLİKTE YAŞAMA İRADESİ DEMOKRATİK REFORMLARLA DAHA DA GÜÇLENİYOR!..

Featured Replies

Gönderi tarihi:

TÜRKİYE’DE BİRLİKTE YAŞAMA İRADESİ DEMOKRATİK REFORMLARLA DAHA DA GÜÇLENİYOR!..

“Türk-Kürt Arası Evliliklerdeki Artış Dikkat Çekiyor!..”

 

Paramiliter örgüt PKK’nın, yıllarca Türkiye’deki askeri ve sivil hedeflere karşı kanlı eylemleri Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu. Yalnızca 30 binden fazla candan ve 100 milyar dolar olarak tahmin edilen maddi kayıptan söz etmeyeceğim. Tahmin edilemeyecek siyasi itibar kaybı, terör ortamından ürkerek Türkiye’den kaçan ya da gelmeye cesaret edemeyen dış ve iç yatırımcılar, dolayısıyla gelişemeyen ekonomi, artamayan istihdam, gerçekleştirilemeyen demokratik ve ekonomik reformlar, Avrupa Birliği sürecinde bir türlü beklenen başarının sağlanamaması. Bunlar, şu an aklıma gelen ve PKK nedeniyle Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan insanların sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda kaybettikleri.

 

Ancak her şeye rağmen PKK’nın başarılı olamamasının, güvenlik güçlerinin altyapısının güçlü olmasının dışında çok önemli bir nedeni daha var; Her türlü şiddet tuzağına rağmen Türkiye’de yaşayan Kürtler ve Türkler birbirine düşmedi. Her gün şehit cenazeleri ile sarsılan Anadolu şehirlerinde, kasabalarında acı çekenler, hemşehrileri Kürtlere saldırıp intikama kalkışmıyor. PKK kör terörü ile mücadele hiçbir zaman Türk-Kürt çatışmasına dönüşmedi, dönüşmeyecek de. Bunda halkın sağduyusunun yanında, binlerce yıldır Anadolu topraklarında varlığını sürdüren birlikte yaşama iradesinin gücünden hiçbir şey kaybetmemesi etkin rol oynuyor.

 

Nitekim, Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın basına yansıyan verileri, Türkiye’de birlikte yaşama iradesinin gücünü bir kere daha ortaya koydu. Araştırma verilerine göre, Türkiye’de Türklerle Kürtler arası evlilik oranı 1976 öncesi yüzde 3.8 iken, bu oran 1979-2006 yılları arasında yüzde 9’a çıktı. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması verileri, Türkiye’de Türklerle Kürtler arasında yapılan karma evliliklerin her geçen gün arttığını belgeledi. AB fonları ve Sağlık Bakanlığı’nın katkılarıyla öncelikle 80 ilde 20 bin hanede 15-49 yaşları arasında evlenmiş kadınlara, kendilerinin ve eşlerinin ana dilleri sorularak, etnik yapıları ortaya çıkarıldı. Buna göre, Türkiye’de Türkçe konuşan kadınların yüzde 88’i yine Türkçe konuşan erkeklerle evliyken, anadili Kürtçe olan kadınların yüzde 10’u anadili farklı olan erkekler ile evlenmiş.

 

Araştırmaya göre, Türkiye’de yaşayan vatandaşların yüzde 87’sinin anadili Türkçe, yüzde 11’nin Kürtçe, geri kalan yüzde 2’sinin ise diğer etnik kökenlere mensup oldukları belirlendi. Yine araştırma sonuçlarına göre, anadili Kürtçe olan kadınların yüzde 51’nin evde kocalarıyla Türkçe konuştukları kaydedildi. Araştırmanın en ilginç verilerinden biri ise, Kürtler arasında eğitim seviyesi yükseldikçe Türklerle karma evlilik oranı yükseliyor.

 

5 yılda bir yapılan ve sonuçları uluslararası nüfus araştırmaları kurumlarıyla belli bir zaman sonra paylaşılmak zorunda olan Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın sonuçlarını analiz eden ODTÜ Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Ayşe Gündüz Hoşgör ve Jeroen Smits, Türklerle Kürtler arasında yapılan karma evliliklerin oranının kentleşmeyle beraber son on yılda önemli artış gösterdiğine dikkat çekiyorlar.

 

Milliyet Gazetesi’nde geçen ay (15 Mayıs 2007) yayınlanan KONDA’nın “Biz Kimiz?” anketinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının “Güneydoğu” ve “Kürt sorunu”nu nasıl algıladıkları ve sorunun çözümüne yönelik neler düşündükleri rakamlarla ortaya konulmuştu. 50 bin vatandaşla yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen anket sonuçları irdelendiğinde, Türkiye kamuoyu Kürt sorununun nedenlerini önem sırasına göre şöyle sıralanmıştı: Yabancı devletlerin kışkırtması, Kürtlerin ayrı devlet istemesi, genel sorunların Kürtlerle ilgiymiş gibi gösterilmesi, Kürtlerin kimlik sorunu, Devletin Kürtlere farklı davranması.

 

Anket sonuçlarında dikkati çeken en önemli nokta, ankete katılan vatandaşların bu sıralamasının, PKK ve siyasi uzantısı partinin savundukları söylemlerle ters bir sıralama olmasıydı. Yine, anket sonuçlarında dikkatleri çeken bir başka yön ise, Türkiye kamuoyu, sorunun çözülmesi için terörün mutlaka yok edilmesi gerektiğini düşünüyor. Yüzde 90 gibi ezici bir oranda kabul gören bu görüşün, çözüm için atılması gereken ilk adım olarak algılanması yanlış olmaz diye düşünüyor ve eklemek istiyorum; PKK ve uzantısı siyasi oluşumların “ateşkes, barış, kardeşlik” söylemlerinin gerçeği yansıtmadığı, son dönemde yaşanan şiddet olayları ve mayınlama eylemleriyle bir kere daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bir elde silah, diğer elde zeytin dalı dolaşmak gerçekçi değil. Daha önce de defalarca vurguladığım üzere, sorunun çözümünün ön koşulu, “PKK’nın silah bırakması”dır.

 

Yine, KONDA’nın anket sonuçları irdelediğinde, Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın sonuçlarıyla aynı şekilde, ana dili Kürtçe olanların oranı yüzde 11; “Ben Kürdüm diyenler” ise yüzde 9’dur. Dahası var: Türkiye’de yaşayan Kürtlerin yarısı, ülkenin batı illerinde yaşıyor. Türk-Kürt evlenmesinden doğan 3 milyon insan var. Ekonomik gelişme doğudan batıya iş gücü göçünü, batıdan doğuya da sermaye ve organizasyon göçünü gerektiriyor. Böyle bir sosyal vakıa ortadayken, nasıl ülkeyi ayırıp ayrı bir “ulus”tan bahsedilebilir ki?

 

PKK ve uzantıları, şoven bir duyguyla bu sosyolojik gerçeği görmüyor ya da zorla, şiddetle bunu değiştirmek istiyor. Ama Türkiye’de yaşayan Kürtler, bu gerçeği görüyor ve benimsiyor. Türkiye’de geri çevrilemez bir “sosyolojik entegrasyon” yaşanıyor. Pan-Kürdist milliyetçilik de, Kürtçü veya Kürtçü etnik milliyetçilikler de artık bu sosyolojik gerçeğe aykırı hareket ettiklerini anlamalılar. Terörle bir türlü hesaplaşamayan Kürt aydın ve siyasetçileri, artık harekete geçmek zorundalar. Hala mahçup bir biçimde PKK’nın şiddet eylemlerini mazur görmekten, teröristlere “gerilla”, “şehit” demekten vazgeçmeliler. Bazen Öcalan’a “Sayın Öcalan” denilerek, bazen de haklı haksız, suçlu suçsuz ayrımı yapılmaksızın yapılan barış ya da ateşkes çağrılarıyla, “savaş bitsin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” gibi klişe lafların ötesine geçmeliler. Bugün Türkiye’de kimsenin tarafgir bir “tarafsızlık” tutumu takınmaya hakkı yok. Yok olmamak için çırpınan ve şiddeti tırmandırarak ve emperyalistlerin taşeronluğunu yaparak ayakta kalabileceğini düşünen paramiliter PKK kör terörü, bugün için Türkiye’de sorunların çözümü için adımlar atılmasının önündeki en büyük engel. PKK, şiddet eylemleriyle rejimi provoke etmeye, Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırmaya çalışıyor. Böyle bir düşman karşısında Türkiye’de yaşayan hiç kimse tarafsız kalmamalı.

 

Sebebi, kaynağı, tarihi geçmişi ne olursa olsun, PKK şiddetine karşı herkes yüksek sesle haykırmalı. Taraf olmazsanız “çözüm” adına konuşma hakkını kaybedersiniz. Böyle bir tarafsızlığın bölgedeki sorunların çözümüne herhangi bir katkı yapabilmesi, kimseyi ikna edebilmesi mümkün olamaz.

 

Etnik milliyetçiliğin her türlüsü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için bir tehdittir. Türkiye için yararlı tek milliyetçilik ise; Türkiye’deki vatandaşların tümünü kucaklayan ve tümünün haklarını savunan, tarihten gelen ortak değerleri ve kurumları ile Anayasa’nın değişmez ilkelerini esas alan bir “demokratik milliyetçilik”tir. Diğer deyişle, vatanseverlik, yurtseverliktir.

 

Nail Amudi

Nail Amudi

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.