Gönderi tarihi: 15 Nisan , 2007 18 yıl Yazar Tarih biliminim metafizikçe ele alınamayacağını (yanlış olacağını) söylüyorsun. Tüm bilimlerin (bilhassa ahlak ve sosyal bilimler), inançlarca değerlendirilemeyeceğini, yapıldığında da "yanlış olacak"ın altını çizemiyorsun. Açık olmadığın/olamadığın konu burası. Bunu yapabilirsen eğer... Artık bizler gibi düşündüğün/yorumladığın açığa kavuşacak; Ve bizler için, "asıl değişmeyen, dogmacı sizlersiniz" yorumun da yanlış olacak. Sayın Bilimselci... Her zaman söylüyorum: "Dinler Toplumsal Yaşamı Belirleyici Olmamalıdır." Bunu "Toplum Bilim"e bir önerme olarak kabul edebilirsiniz... Bir çok toplum, yapısını "Din" bağlamında oluşturmaktadır. Fransız İhtilali ile bu Milliyetçiliğe yerini bırakmıştır. Kendisinden önce de kimi toplumlarda (Roma ve Helen) vatandaşlık bağı bulunuyordu. Kimi Toplumlarda ise "Meslekleşme/Sınıflaşma/Kast" sistemi vardı, ki yine Din temelli değildi bu. Kimi Toplumlarda "Atalara" (Türklerdeki Atalar Kültü) bağlı olarak bir yapı sergiliyorlardı... Yani "Din" Toplumsal Yapı için diğerleri gibi bir araç olmuştur sadece. Bugün "Şeritçılık" dediğimiz tehlike "Aynı Din Mensubiyeti"ni amaç edinmektedir ki bu "Toplum Bilimsel" bir ideolojidir. Oysa ki Toplumların asıl amacı "Aynı Dine Mensub Olmak" değil "Var Kalmak"tır. Yanlışlık buradadır işte. Dolayısıyla "Sosyoloji/Toplum Bilim"de "Dini İnançlar"dan ve İnanç Bağlamında ele alınmaktan ayrılmalıdır kesin olarak. Tarih'i ise açıklamaya çalışıyorum zaten. Psikoloji ise zaten başlı başına bir devinim içersindedir. "Dine bağlı olarak" ele alınamaz zaten. Lakin dün bir haber okudum, bir doktor Tanrı'nın 99 adı ile psikolojik rahatsızlıkları tedavi ediyormuş! Ya da ondan önceki bir çok haber... Psikolojik Rahatsızlıkların "Cin" gibi şeylere bağlanması... Ya da açıklayamadığımız ama aslında Bilimsel Açıklaması bulunan "Karabasan/Uyku Felci"nin "Cinlerin Ruhu Çalması" olarak yorumlanması... Ben Psikoloji ile ilgilenen biri olarak elbette bunları yadsımak zorundayım. Bir başka forumda Karabasan ile ilgili bir yazı okumuştum zamanında, adama o kadar uzun bir açıklama yapmış ki, küçük dilinizi yutarsınız. Ben o sıralarda bu sorunu yoğunlukla yaşıyordum lakin ortada Cin Min görmemiştim. Bilimsel açıklaması çok daha doyurucu ve yararlı geldi, şimdi öyle bir sorunum yok... Yani Psikoloji Bilimi açısından da "Din"i kabulleri benimseyemem. Antropoloji açısından ise Antropoloji zaten geçmiş toplumları incelemekte. İşte bu açıdan da "Din"e bağlı olarak yanlış nitelemer var. Mesela H.Y.'nin "İlk Çağ" ile ilgili yorumları tartışıldı bu forumda... Farkettiniz mi bilmiyorum... Orada açıktır niçin bu açıdan da karşı olduğum... Kısacası altını çizmek bir yana açık açık söylüyorum ki "Dinler" toplumsal yaşamın (Toplum/Sosyal Bilimlerin) "Kaynağı" ve "Nedeni" değil, en fazla "Araştırma Konusu" olabilirler... Pozitif Bilimler açısından, zaten nasıl düşündüğüm bellidir, yine de belirteyim: İnançlar "Bilimsel" değerler ve veriler içermezler, formülize edilemezler. Duygudurlar sadece... Manevi sanrılar ya da kabullerdir. Soyut kavramların varlığı Bilimlerle ispat edilemez. Felsefe'de "İnançlar" için şöyle bir yargı var: "İnanıldıklarında gerçek, inanılmadıklarında yanlış ve uydurmadırlar." "Asıl Değişmeyen, Doğmacı Sizlersiniz" nitelememi açmak isterim. Öyle bir izlenim veriyorsunuz ki, "İnançlı Olmak" "Haksız Olmak" ile eşdeğer size göre... Belki yanlış düşünüyorumdur ama böyle bir düşünce bana önyargıymış gibi geliyor ve neye dayanırsa dayansızn her düşünceyi doğmalaştırıyor... Saygılarımla...
Gönderi tarihi: 15 Nisan , 2007 18 yıl Sayın boşig, Daha doyurucu daha açık cevaplar bekliyordum ama, şimdilik bu kadarda yeter. Ama farkediyorumki, benimde geçmişimdeki gibi süreç alacak değişim. Bilimsel olguları inançlarla, masallarla bağdaştırma merakı halen devam ediyor. Psikoloji biliminden bahsediyorsun. Hemen ardından bana Allah'ın 99 isimden cinlerden bahsediyorsun. Daha sonrada ben "zaten inanmıyorum bunlara" diyorsun. Tamam belki sohbet vari konuşuyorsun ama... Karşındaki de katıksız, bilimsel görüşlü bir insan. Dikkate al istersen. Bir pisikologun nasıl bilimsel çalışması gerektiğini bilen bir insan. Mesaj vermekse amacın, yanlış kişiye misal veriyorsun. Ayrıca, yazılarının büyük bir çoğunluğunda bilimsel konuşuyorsun. Ve bağlarken dayanamayıp, hemen yine inanca sarılıyorsun. Bu yazında da sonuç olarak, bitirirken inançlar=haksızlıkmıdır? eşitlemesi yapmışsın. Galiba çelişkiler zor aşılacak bu gidişle.. Sen ne yapmaya çalışıyorsun ? Bizler ne yapmaya çalışıyoruz ? Söylediğin tüm sahife dolusu yazıyı, bir cümle ile yanlışlıyorsun. Olsun, ne yapalım, çelişkiler farkına varılmak içindir... Selamlar..
Gönderi tarihi: 15 Nisan , 2007 18 yıl Yazar Sayın boşig, Daha doyurucu daha açık cevaplar bekliyordum ama, şimdilik bu kadarda yeter. Ama farkediyorumki, benimde geçmişimdeki gibi süreç alacak değişim. Bilimsel olguları inançlarla, masallarla bağdaştırma merakı halen devam ediyor. Yooo, Böyle bir merakım kesinlikle yok. Bu izlenimi nereden edindiniz bilemiyorum. Aksine Bilim ile İnançların birbirlerini niteleyemeyeceklerini anlatmaya çalışıyorum... Psikoloji biliminden bahsediyorsun.Hemen ardından bana Allah'ın 99 isimden cinlerden bahsediyorsun. Daha sonrada ben "zaten inanmıyorum bunlara" diyorsun. Ya bunu söylememin nedeni Tanrı'nın 99 ismine inanıp inanmamam değil ki? Dün "Tempo" dergisinde gördüm, doktorun birisi bu isimlerle güya insanları tedavi ediyormuş... Ben böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylemek için o tümceyi kullandım. Yani 99tane kelime kullanılarak yapılan bir tedavi inandırıcı ve bilimsel değil. Bunu söylememin neresi yanlış ki? Cinlerden, meleklerden bahsetmemin nedeni ise bu kavramların bir Bilimi ne kadar saçmalaştırabileceğini örneklemek içindi. O kavramları "Bilimselleştirmek" yada Bilimsel Olgularla desteklemek için değil... Tamam belki sohbet vari konuşuyorsun ama...Karşındaki de katıksız, bilimsel görüşlü bir insan. Dikkate al istersen. Bir pisikologun nasıl bilimsel çalışması gerektiğini bilen bir insan. Mesaj vermekse amacın, yanlış kişiye misal veriyorsun. Mesaj verme kaygım yok aslıda. Sadece bazı şeyleri tanımlamak istiyorum. Bir Psikoloğun ve dahi Psikolojinin nasıl hareket etmesi gerektiğini bende ucundan bucağından birazcık biliyorum. O yüzden "Din Temelli" hareket edilmemesi gerektiğini söylüyorum. Biraz alıngansınız gibime geldi... Ayrıca, yazılarının büyük bir çoğunluğunda bilimsel konuşuyorsun.Ve bağlarken dayanamayıp, hemen yine inanca sarılıyorsun. Bu yazında da sonuç olarak, bitirirken inançlar=haksızlıkmıdır? eşitlemesi yapmışsın. Bağlarken "İnançlar"a sarılmıyorum ya da sarılmamaya çalışıyorum. Ve bakın, eğer "Dine" dayalı bir kavramı, İnanca dayalı bir kavramı "Bilim" ile açıklama çabasına girdiğime şahit olursanız, orada çeliştiğimi rahatlıkla kabul edebilirim. Çünkü o kavramlar Bilimsel kavramlar değillerdir. O yüzden "Bilimsel" bir tartışmada, kesinlikle "İnanç"a sarılmam. "İnançlar Haksızlık mıdır?" eşitlemesindeki kastım şu: İlla ki "İnanç" temelli olması gerekmiyor, bir inançlı "doğru bir nitelemede bulunamaz mı?" Yani size göre sanıyorum ki hiç bir inançlı "Dinden bağımsız düşünemez" Bu yüzdende "Yanlış" ve "Hatalı" olmak zorundadırlar, bu kaçınılmazdır. Ben bu düşünceden bahsediyorum. Yoksa size İnançları ve Dinleri haklı kılmak yada savunmak gibi bir niyetim yok. Çünkü İnançların savunulmaya ihtiyaçları yok. Haklılıkları ya da haksızlıkları ile ortadalar. Galiba çelişkiler zor aşılacak bu gidişle..Sen ne yapmaya çalışıyorsun ? Bizler ne yapmaya çalışıyoruz ? Söylediğin tüm sahife dolusu yazıyı, bir cümle ile yanlışlıyorsun. Olsun, ne yapalım, çelişkiler farkına varılmak içindir... Selamlar.. Bazen aramızda bir yanlış anlaşılma oluyor ama neyse Saygılarımla...
Gönderi tarihi: 15 Nisan , 2007 18 yıl "İnançlar Haksızlık mıdır?" eşitlemesindeki kastım şu: İlla ki "İnanç" temelli olması gerekmiyor, bir inançlı "doğru bir nitelemede bulunamaz mı?" Yani size göre sanıyorum ki hiç bir inançlı "Dinden bağımsız düşünemez" Bu yüzdende "Yanlış" ve "Hatalı" olmak zorundadırlar, bu kaçınılmazdır. Ben bu düşünceden bahsediyorum. Yoksa size İnançları ve Dinleri haklı kılmak yada savunmak gibi bir niyetim yok. Çünkü İnançların savunulmaya ihtiyaçları yok. Haklılıkları ya da haksızlıkları ile ortadalar. Tartışma yine kısırlaştı sayın Boşig. Sen tartışmayı seviyorsun, ben ise sonuca varmayı. Bu açıdan net görüşlerimi koyup, benim için konuyu kapatmak istiyorum. İnsanların pratikleri ve teorileri ayrılmaz iki parçadır. Yaşamlarındaki pratikleri bilgi birikimleri ile örtüşmektedir. Doğru bulmadığım ideolojiyi taşıyan bir insanın, doğru pratiğinin olmadığını savunuyorum. İnanç dünyası masal dünyasıdır. Bu ideolojiyi taşıyan insanın yaşamı da masalımsı olacaktır. Yaşantısının diğer kısmı da maddesel olup, madde dünyasında yaşamasıdır. Bu yüzden kaçınılmaz olarak gerçeklere uymak zorundadır. Gerçeklerle hareket edip, gerçeklere göre düşünmek zorundadır. Çünkü yaşantısı maddeseldir. İnanç dünya görüşünden dolayı da, diğer kişiliğini gerçeklerle birlikte götürmeye çalışacaktır. Önceki iletimde, inançların, bilimin alternatifi olduğunu söylemiştim. İnsanların pratikleri, yorumları, toplumsal ilişkileri de ideolojilerine göre olacaktır. Sağlıcakla kal.
Gönderi tarihi: 17 Nisan , 2007 18 yıl Yazar Tartışma yine kısırlaştı sayın Boşig. Sen tartışmayı seviyorsun, ben ise sonuca varmayı. Bu açıdan net görüşlerimi koyup, benim için konuyu kapatmak istiyorum. İnsanların pratikleri ve teorileri ayrılmaz iki parçadır. Yaşamlarındaki pratikleri bilgi birikimleri ile örtüşmektedir. Doğru bulmadığım ideolojiyi taşıyan bir insanın, doğru pratiğinin olmadığını savunuyorum. İnanç dünyası masal dünyasıdır. Bu ideolojiyi taşıyan insanın yaşamı da masalımsı olacaktır. Tamamdır Sayın Bilimselci... Konu gerçekten sizin açınızdan sonuca bağlandı... Kısaca şunu diyorsunuz ki: "Bir insan inançlı olduğu sürece, hiç bir eylemi ya da fikri inançtan bağımsız olamaz..." Bu açıdan kabul edip etmeme bir yana yorum yapmıyorum... Çünkü farkettim ki sizi bazen boğuyorum, sıkıyorum... Neyse, Ben konuya devam etmek istiyorum. Kur'an-ın "Anlaşılmaya Çalışılması", onun hakkında bilmem ne kadar sayfalık düzinelerce kitaplar yazılmasına neden olmuştur. Her dönem ile ilgili bir çok olay, sonuçta Tanrı'ya bağlanmış ve "Kader" olarak adlandırılmıştır. "Tanrı Öyle Takdir Etmiştir." "İslam Tarihçiliği" bugüne kadar hep bu bağlamda ele alınmıştır. İlk kaynak "Kur'an" diğer kaynaklar ise "Hadis" "Siyer" ve "Megazi"lerdir... Oysa bu sıralama bana hep hatalı gelmiştir. Ama ne yazık ki Üniversitelerde bile ele alınan "Tarih Bilimi" bu çekilde temellediriliyor. Öncelikle "Tarih Bilimi"ne iki özellik atfediliyor: Zaman ve Mekan. Kur'an-a baktığımızda ise "Zaman" olarak bir belirteçten ya da zaman aralığından yoksun. Mekan olarak ise son derece yüzeysel bir nitelemeye sahip. Yani daha en baştan "Tarih" biliminin en önemli iki özelliğinden yoksun. Lakin bu öğelere büyük oranda bağlı ve çoğunlukla/genellike rivayetlerden oluşan Siyer ve Megaziler, "Kaynak" olarak Kur'an-dan sonra gelebilmektedir. Ki o da ihtiyaç duyulursa... Bu şunu getirmiştir ki Tarihi olayların yorumu, yine Kur'an-a bağımlı olarak yani olaylar "Mistisize" edilerek ele alınmaya başlanmıştır. Mesela Osmanlı Harblerinde "Başsız Kahramanlar" ortalıklarda cirit atmaya başlamış, Çanakkale Savaşlarında görünmez mollalar, ruhlar falan Türk ordusuna yardım etmiştir... Belki de öyle ki özel muharip ruhlar sınıfı bile teşkil edilmişti... İşte bu gibi Varyasyonlar "Metafizik Tarihçilik"in ürünüdürler. Oysa Tarih "Diyalektik"tir. "Tekerrürden İbaret" değildir... Aslında amacım bunları diğer arkadaşlara söyletmekti ama yine bana kalıyor... Neyse, Konunun ilerleyişine göre düşüncelerimi paylaşacağım... Saygılarımla...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.