Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Keşke...

Teypte eski bir Cohen şarkısı:

“Yolumu gözleyen bir kadını terk ettim / karşılaştık bir süre sonra /

‘Gözlerinin feri sönmüş’ dedi bana: / ‘Aşkım, ne oldu sana?’/

Böyle gerçeği söyleyince / ben de doğru söylemeye çalıştım ona /

‘Senin güzelliğine ne olduysa’ dedim,/ ‘benim gözlerime de o oldu’.

 

 

* * *

8-10 dizeye sıkışmış hazin bir aşk hikayesi…

 

Buruk; kırılmış oyuncaklar kadar…

 

Ve yenik; “keşke”li cümleler gibi…

 

Bu sözcüğü kaç konuşmanızın başına eklemişseniz onca ıskalamışsınızdır

hayatı…

 

Dört mevsimlik bir sene olsa ömür, “keşke”, onun güzüne denk gelir.

 

Hepten vazgeçmek için erkendir, telafi etmek için geç…

 

Mağlubiyetin takısıdır “keşke”...

 

Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların,

boşa

yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların

ağıtıdır.

 

Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektupta,

gözyumulmuş

bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde, dilin ucuna gelip

ertelenmiş bir sözdedir.

 

Feri sönmüş bir çift gözde ya da yitip gitmiş bir güzelliğin ardından

çekişte…

 

“Yolunu gözlemeseydim”, “öyle demeseydim”, “terk edip gitmeseydim”, “en

güzel yıllarımı vermeseydim” diye diye sızlanır gider.

 

 

* * *

“Keşke”nin panzehiri “İyi ki”dir.

 

İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir.

 

“Keşke”, çoğunlukla bir “ahh”la kopup gelir ciğerden… esefler,

hayıflanmalar, yerinmeler sürükler peşinden…

 

“İyi ki” ise, muzaffer bir “ohh”la büyür; cüretiyle öğünür.

 

“Keşke”li cümlelerde nasıl yaşanmamışlığın, yarım kalmışlığın o ezik

tuzu

kuruluğu varsa, “iyi ki”lilerde de göze alabilmişliğin, riske

girebilmişliğin, tadına varabilmişliğin mağrur yaraları kanar.

 

Okulu hiç kırmamışsınızdır, sinemada öpüşmemişsinizdir;

dokundurtmamışsınızdır kendinize, bir kez olsun gemileri

yakmamışsınızdır.

 

Konuşmanız gerektiğinde susmuş, koşacağınız zaman durmuş, sarılacağınız

yerde kopmuşsunuzdur.

 

Bir insana, bir işe, bir davaya ömrünüzü adamışsınızdır.

 

O insanın, o işin, o davanın, bunu hak etmediğini sezmenin hayal

kırıklığındadır “keşke”...

 

“Şimdiki aklım olsaydı” dövünmesindedir.

 

Geriye dönüp baktığınızda, ayıplara, yasaklara, korkulara, tabulara

feda

edilmiş, “Ne derler” e kurban verilmiş, son kullanma tarihi geçmiş bir

yığın

haz, bilinçaltından el sallar.

 

“Keşke” cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır.

 

“İyi ki” öyle mi ya…!

 

Onda, yara bere içinde de olsa, yana yana, ama doyasıya yaşamış olmanın

huzuru ve haklı gururu haykırır.

 

 

* * *

“İyi ki”lerinizi toplayın bugün ve “keşke”lerinizden çıkartın.

 

Fazlaysa kardasınız demektir.

 

Aldırmayın yüreğinizdeki kramplara, mahzun hatıralara… Rüzgarlarla

koştunuz

ya…

 

“Keşke”leriniz, “İyi ki”lerden çoksa…

 

Telafi için elinizi çabuk tutun.

 

Tutun ki, yolunuzu gözlerken terk ettiğinizle bir gün yeniden

karşılaştığınızda siz susarken, feri sönen gözleriniz “keşke” diye

nemlenmesin...

Gönderi tarihi:

can dündar klasiği...tşk ler şevval :clover:

Gönderi tarihi:

 

 

Tutun ki, yolunuzu gözlerken terk ettiğinizle bir gün yeniden

karşılaştığınızda siz susarken, feri sönen gözleriniz “keşke” diye

nemlenmesin...

 

 

 

çok güzel bir yazı KEŞKE hayat bu kadar basit olsaydı dimi ama....... :clover:

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Aç Gözlerini

 

En sevdiğin elbiseni giydim

Bu gece kokunu sürdüm

Solgun yüzünü okşadım

Sessizce saçlarından öptüm

Yazdığın mektupları okudum

Kana kana su içer gibi

Plaklarını çaldım ah!

En çok o şarkıda özledim seni.

 

Issızlık kapıyı çaldı, açmaya korktum

gece yarısı

Şehir uykuya daldı, baktım dışarıya

katran karası

Rüzgar telaşla kokunu getirdi bana

aldım koynuma

Buseni hafızamdan koparıp

iliştirdim dudaklarıma

Üşüdüm karanlıkta

Tenine dokundum hissetsin diye

Aç gözlerini

 

Erguvanlarına su verdim

İçerken benimle konuştular

Yastığını okşadım, kokladım

Anılar uçuştular

Soluğun saçlarımı yaladı sanki yine

bir meltem gibi

Teninin kokusu karıştı kokuma

Yakıştılar

 

Boğuldum karanlıkta

Yanı başımdasın benden çok

uzaklarda

Ellerimi tut dokun bana

Aç gözlerini.

 

Attım kendimi caddelere

Yeşil ceketin sardı beni

Yürüdüm üstüne karanlığın korkusuz

Tuttum ellerini.

 

 

Can Dündar

Gönderi tarihi:

ESKİDEN

 

 

 

Çember çevrilir,

 

Su musluktan içilir,

 

Ağaçlara tırmanılırdı.

 

Bebekler bezden, silahlar tahtadan,

 

Resimler kömür karasından yapılırdı.

 

Kızlara ninelerinin, erkeklere dedelerinin

 

İsimleri konulur

 

Saatli maarif okunurdu

 

Komşuda pişen, bize de düşer

 

Bizde pişen komşuya düşerdi

 

Geceler ayaz, sokaklar karanlık,

 

Yıldızlar parlak olurdu

 

Turşu, salça, mantı evde yapılır

 

Karpuz kuyuda soğutulurdu

 

Erik ağacının çiçeği pencere camımıza yaslanır

 

Güz yaprakları bahçemize düşerdi

 

Kardan adam yapılır, evlerde soba yakılır

 

Kış gecelerinde masal anlatılırdı

 

Merdiven çıkılır, aidat ödenmez, yönetici seçilmezdi

 

Evler badanalı, sokaklar lambasız

 

Mahalleler bekçili olurdu

 

Ajans radyodan dinlenir

 

Çizgili roman okunur

 

Defterlere kenar süsü yapılırdı

 

Hayat, arkası yarın gibiydi

 

Kesintisizdi

 

Her gün yaşanacak bir şey vardı

 

Herkes kendi düşünü kurar

 

Kendi hayatını oynardı

 

Şimdi

 

Hayat tek perdelik bir oyun

 

Stand-up bir yalnızlık gibi

 

Şimdi

 

Herkes

 

Yoğun

 

Yorgun

 

Ve

 

Tek başına

 

Can DÜNDAR

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için şimdi oturum açın.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.