Gönderi tarihi: 6 Aralık , 2006 18 yıl Mektup Arkadaşım Haluk Gerger Bana yazdığı ilk mektubu çok iyi anımsıyorum. İkimiz de cezaevindeydik; O İstanbul’da, ben Orta Anadolu’da bir ilçede. Bazı konularda görüşlerimi soruyor, arkadaşlarının selamlarını iletiyordu. Ben de O’na yazdım. Yazışmaya başladık. Böylece “mektup arkadaşı” olmuştuk… Sonra ben hapisten çıktım. O hala hapisteydi. Yurtdışına gittim. Döndüğümde O hala hapisteydi. Sonra yeniden dışarı gittim. Döndüm ve tekrar hapse girdim. O hala cezaevindeydi. Hapisliğimin ilk haftaları olmalıydı, mektup arkadaşım beni bulmuştu. İki mahpus yeniden yazışmaya başladık… Sonra ben bitirdim süremi, çıktım. O hala hapisteydi. Uzun bir süre için yeniden yurtdışına taşındım. O hala hapisteydi. Döndüm, O hapisteydi. Bir gün bir arkadaşı aradı. “Mektup arkadaşı”m döndüğümü duymuş benimle yazışmayı sürdürmek istiyordu, “Olur muydu?” Sevinmiştim. “Tekrar yazmak için yeniden hapse girmemi beklemesin, yazsın bana” dedim. İlk fırsatta da ziyaretine giderim henüz hiç görmediğim “mektup arkadaşı”mın diye düşündüm. Üç ya da dört gün sonra o arkadaşı aradı yeniden. Sesindeki telaş ve hüzün hala kulaklarımda. Bir operasyondan söz ediyordu… Ölümler vardı, yananlar vardı, operasyon sürüyordu... “Mektup arkadaşım” da operasyonda öldürülmüştü!.. Yanmıştı, yakılmıştı, ölmüştü… Yakılmıştı… Sonrası biliniyor. “Hayata Donüş Operasyonu”, alevler, alev alev bedenlerle tecridin ölümünden önce gelmişti, ölüm kadar katı, ölüm kadar soğuk, ölüm kadar acımasız. O ne yapmıştı? Neler olmuştu? Nasıl başlamıştı her şey? Sorular ve yürek yakan yanıtlar… Ya bana yazmayı düşündüğü mektup? Acaba mesajımı alıp da bana yazmış mıydı? Mektubu postalamış mıydı? Mektup yolda mıydı, “idare”de mi bekliyordu, yoksa henüz gönderememişti ve o da yanmış mıydı koğuşta? Arkadaşım ve mektubum birlikte mi yanmışlardı? Günlerce bekledim bir umutla nedense. Sanki mektubu gelecek ve içinden bir de resmi çıkacaktı. Mektup gelmedi. Belki daha yazma fırsatı bulamamıştı, belki yazmıştı da henüz göndermemişti. Bu arada O’nu ilk kez gördüm de! Cenazesini bir televizyon kanalı belki iki saniye kadar göstermişti haberlerde. Bir resmi iliştirilmiş miydi tabutuna anımsamıyorum. Anadolu’da bazen duvak da yerleştirirlerdi baş tarafına değil mi? Zaten pek görme fırsatı da olmamıştı ya. Yüzünü göremediğim “mektup arkadaşı”mın tabutu bir an gelip geçmişti beyaz camda… Sonraları bazı geceler O’nu rüyamda gördüm. Hiç görmediğim “mektup arkadaşı”mı rüyalarımda hep küçük, yalnız, bembeyaz bir bulut olarak görüyordum… Yüzü yoktu, yanmamıştı, bembeyazdı… Çok yalnızdı ve ışıklar arasındaydı… Sanki “Güneşin Sofrası”na doğru süzülüyordu… Saf ve güzeldi… Küçük, tek başına bir bulut… fiimdi ne zaman bir yalnız bulut görsem gökyüzünde, yüzünü hiç görmediğim ama tabutunun görüntülerini izlediğim “mektup arkadaşım”ı hatırlıyorum. Ne zaman bir bulut kümesi görsem O’nun, “Güneşin Sofrası”nı paylaştığı yoldaşlarını hatırlıyorum. Yitip sarısıcak aydınlığa giden atlıları… İçim sıkıldığında, hüzün bastığında gözlerimi; yüreğim daraldığında, O’na mektuplar gönderiyorum. Bir ucunu yakmadan. Hasret mektupları değil ki bunlar. Hesap mektupları, iç dökme, borç dökümü bir tür. Biliyorum yanıtsız mektuplar da değil bunlar. Yanıtları duyumsuyorum. Lanetlilerin çığlık çığlığa ayak seslerini… Biliyorum, mektuplarım adressiz de değil, yanıtsız da…
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.