Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Takıldım Bir Turnanın Peşine Takıldım bir turnanın peşine Vardım girdim Kırklar Cemine Toplandık canlar semah durduk Hakk’ı niyâz ettik döne döne Kadın erkek el ele tutuştuk Sazımızı çalıp vecde tutulduk Hakk aşkıyla yandık kavrulduk Muhammet’i niyâz ettik döne döne Ehl-i Beyt’e bağlı kaldık Şâh-ı Merdân’ı sevip saydık Münkir münâfığa boyun eğmedik Ali’yi niyâz ettik döne döne Kerbelâ’da düşen şehitlere Duâlar ettik, ağıtlar yaktık Yezid’in köpeklerine lânet okuduk On İki İmamı niyâz ettik döne döne Hünkâr evinin direği Şefaat Ordusunun kumandanı Bir uğursuzun elinden zehir içti Hasan’ı niyâz ettik döne döne Nübüvvet Ehl-i Beyt’i Yezid’e biat ettirmedi Ümmetine direnmeyi öğütledi Hüseyin’i niyâz ettik döne döne Gözünden yaş eksik olmadı Alnını secdeden kaldırmadı Ümmetine iyiliği öğütledi Zeynel Âbidin’i niyâz ettik döne döne Ehl-i zikir habîbi Tâlibe ihsânı nasîp etti Ümmetine bilgeliği öğütledi Muhammet Bâkır’ı niyâz ettik döne döne Ehl-i fıkıh habîbi Cümlesine imâmet etti Ümmetine doğruluğu öğütledi Câfer Sâdık’ı niyâz ettik döne döne Ehl-i hüccet habîbi Gece gündüz irşât etti Ümmetine mağfireti öğütledi Musâ Kâzım’ı niyâz ettik döne döne Ehl-i kelâm habîbi Hükmünü Hakk’a devretti Ümmetine salavatı öğütledi Ali Rızâ’yı niyâz ettik döne döne Ehl-i hikmet habîbi Sahih ile bâtılı ayırdı Ümmetine hakîkati öğütledi Muhammet Tâkî’yi niyâz ettik döne döne Ehl-i irfan habîbi Gâfilleri dize getirdi Ümmetine izzetinefsi öğütledi Ali Nâkî’yi niyâz ettik döne döne Ehl-i mâruf habîbi Zındanlara Nur getirdi Ümmetine şükretmeyi öğütledi Hasan Askerî’yi niyâz ettik döne döne Ehl-i îmân habîbi Cümlesine halâsı bahşetti Ümmetine hidâyeti öğütledi Muhammet Mehdî’yi niyâz ettik döne döne Âşık Meftûnî’m düştü hakîkat yoluna Sazını titreten mızrap sığmaz artık kınına Bu yol erenlerin yoludur gayrı dönülmez bir daha Öyleyse canlar gazâmız mübârek ola 10.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Bidâyetnâme Vîrân oldu gönül bağım Yarama yoktur ilâcım Zâile düştüm kaldım Deryâyı dermâna geldim Sabır ile zikr edenin Şah aşkıyla dem tutanın Küllerinden doğanların Dar’ına durmağa geldim Nefsine gâlip olanın Özü Hakk’ta ceht edenin Temi lûtfuyla dolanın İzzet-i Dergâh’ına geldim Yusuf gibi kuyuda kaldım Yâkup gibi ağladım durdum Musâ gibi yollara düştüm Kibriyâ’nın ismine geldim Hakîkat nedir bilenin Şüpheye ikrar çekenin Aşk ile semah edenin Yüzüne yüz sürmeğe geldim Hüseyin’in sırrına varam Ali’nin Kırk’ına duram Muhammet’e yoldaş olam O Nur’u âbâda geldim O sırrı kâinâtın habîbi Ali’yi nâzır eyledi Ehlî Beyt’i vâris bildi Emrullahı almağa geldim Şehidullahtan geleni Münâfık zâhirî eyler Gâfil olmayan gâzîye Selâm durmağa geldim Pîrim Hünkâr Hacı Bektaş’a Câfer Sâdık Musâ Kâzım’a İmam Hasan Hüseyin’e Asker olmağa geldim 20.09.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Çekin Elinizi Dergâhımdan Mecnûn çölde ne yapardı Yürekte aşkı bulmayınca Benim dergâhım aşktır Çekin elinizi dergâhımdan Severiz yaradılanı Yaradan’dan Pîri olmayan gönül n’etsin varlığı Benim dergâhım sevgidir Çekin elinizi dergâhımdan İlim Hakk’tandır, Hakk’ın ilmidir Gâfil âlim görmeyince n’etsin Benim dergâhım ilimdir Çekin elinizi dergâhımdan Sağı da bir solu da bir Seçim zamânı kapımızda demlenir Benim dergâhım İmam Ali’dir Çekin elinizi dergâhımdan Âşık Meftûnî söyler sözünü Aymaz gönül n’etsin mârifeti Benim dergâhım mârifet kapısıdır Çekin elinizi dergâhımdan 21.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Ört ki Ölem!.. Duydum ki erenler diyârında bir ulu çınar varmış Seyit Ali Sultan Dede’den icâzet almış Vardım bir yol gittim dergâhına Meğer Anadolu’da ne ozanlar varmış Dergâhta saz çalındığı doğrudur Lâkin kim görmüş cümbüş yapıldığını Onlar ney üfleyip tef vurunca oluyor da Aynı notaları basan sazı mı işitmeyecek Cenâb-ı Hakk Dergâhta mum kullanıldığı doğrudur Lâkin kim görmüş kadın erkek bir yatakta yattığını Kitap’ta yalan, iftirâ, haset açıkça lânetlenmişken Bunların hesâbını sormayacak mı Cenâb-ı Hakk Gelin canlar etmeyin böyle birbirinize Söyler dururum bu topraklar yeter hepimize Bin defâ dolup dolup boşalmış da Sonunda kime kalmış şu yalan dünyâ 02.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Şikâyetnâme Yılın ilk karı düştü Erzurum’un köylerine Yollar kapalı, elektrikler kesik, çocuklar aç Duydum ki bayram gelmiş şehre, kasabaya Köyüme gelmeyen bayramı neyleyim Televizyon kanallarında yardım programları Bunlar yardım değil, oy avcılığı Fakirin döktüğü yaşlar utancımın tokadı Gel gör ya Muhammet Ümmet’ini ne hâle getirdiler İşbirlikçi hâinleri iktidâra taşıdılar Bencilliği, kıskançlığı, arsızlığı öğütlediler Gâvuru dost belleyip ekmeğini yediler Gel gör ya Muhammet bize neler ettiler Câmî yapacağız deyip para topladılar Çift anahtar vereceğiz deyip oy istediler Kendilerinden olmayanı patatesi dîninden bildiler Gel gör ya Muhammet ülkeyi ne hâle getirdiler Tüm dinler aynı İlâh’tandır dediler Kuran’a Tevrat’la İncil’i eklediler Bıraktığın âyetler bunlarla birdir dediler Gel gör ya Muhammet Kuran’ı ne hâle getirdiler Bu toprakları parçalayıp dağıtmak için Türk milletini ayrıştırıp kutuplaştırdılar Sonra da sözlerinin arkasına saklandılar Gel gör ya Muhammet hadislerini ne hâle getirdiler Âşık Meftûnî sakınmaz söyler sözünü Hakk’ın yolundan ayırmaz yüzünü Hakk’a giden tek yol var ki o İslâm’dır Gel gör ya Muhammet İslâm’ı ne hâle getirdiler 23.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Telâfer’de Bayram Sabâhı Bugün bayram Telâferli Ahmet erkenden uyandı En güzel giysilerini giymek ister, ama ne evi var ne dolabı Câmîye gitmek ister, ama ne câmîsi var ne imamı Büyüklerinin elini öpmek ister, ama ne anası kaldı ne babası Mezar ziyâreti yapmak ister, ama ne mezar var ne dikili taşı Çalının askerleri tutmuşlar dört tarafı Sağa baksa suç, sola baksa suç Yolda yürümek suç, nefes almak suç Bir yol gidip yemek kuyruğuna girse Toplu nümâyiş var diye dizilecek kurşuna Telâferli Ahmet aç, susuz, yalın ayak Telâferli Ahmetler, Hasanlar, Mustafalar Bir dilim kuru ekmeğe muhtaç Beklerler Ümmet-i Muhammet’in yardımını Bayram gelmiş hoş gelmiş Çalının askerleri namlularını çoluk çocuğa çevirmiş Ümmet-i Muhammet mışıl mışıl uykudayken Günde yüz elli kişi hayâtını kaybetmiş Ben neyleyim böyle bayramı 24.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Güller ve Tokatlar I. Benden süslü lâflar bekleme gülüm.. Görmesini bilene hayat şiir.. Süslü lâflar edeyim diye nasıl görmezden geleyim; bakırcı Osman Usta’yı, kalaycı Nedim Dayı’yı simitçi Ömer Âbi’yi, mendilci küçük Elif’i.. Benden süslü lâflar bekleme gülüm, süslü lâflar etmek için şiir yazmam/yazamam.. Şiir bir tokattır atmasını bilene. Sen de bir tokat atma şu fakîre.. II. Masa başında şiir yazmam ben; koltukta, divanda ya da şezlongda veya.. Ne anlatayım sana? Kalemliğimi mi, koltuğumun desenini mi, divanımın dantelini mi, yoksa şezlongumun rengini mi? Ressam ne görürse onu resmeder, şâir de görüp duyacağını anlatır elbet. Ben de insan hikâyeleri anlatacağım tabiî ki. Benden içi boş edebiyat bekleme gülüm.. III. Ben bir küçük taş atıyorum, kocaman okyanusların ortasına. Yaydığım dalga da bu kadar oluyor ancak, benden fotoroman kahramanlığı bekleme gülüm.. 08.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl nazîre “Ne atom bombası, Ne Londra Konferansı; Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; Umurunda mı dünyâ!” demiş üstat hani şu İstanbul’da, Boğaziçi’nde, Velî’nin oğlu, târifsiz kederler içindeki fakir Orhan Velî.. Lâkin biz bunu şöyle de okuyabiliriz: Ne Lübnan katliâmı, Ne BM Konferansı; Bir elinde atari, Bir elinde kumanda; Umurunda mı dünyâ! 02.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin intikâmı nice şiirler yazıldı sana, nice öyküler, romanlar, oyunlar.. senin sokaklarını anlattılar hep; dağlarını, tepelerini, kaldırımlarını.. yetmedi çayırlarını, çimenlerini, otlarını.. yetmedi topraktaki böceklerini, boklarını.. seni hiç görmedim ama, neredeyse avucumun içi gibi biliyorum.. Ey İstanbul, Şâirlerin aklını başından aldın. Yazarların, çizerlerin ve bestecilerin de.. Türk Edebiyâtı diyorlar ya, inanma, doğrusu: İstanbul Edebiyâtıdır.. Yedi tepene dalıp gitmekten Anadolu’yu yedi tepeden ibâret sandılar.. Haliç’e bakıp Galata’yı seyretmekten Anadolu’nun tek dikili ağacını senin koynunda bildiler.. Saraylarını gezip şatafatına hayran olup kendilerini Lâle Devrinde zannettiler.. Adalarını ve sâkinlerini görüp Anadolu’yu Bizans memleketi ilân ettiler.. Ey İstanbul, Suçun büyük.. Suçun nispetinde cezânı çekeceksin elbet.. Duydum ki deprem kuşağı üzerindeymişsin.. Beter olasın inşallah.. 12.09.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin kaderi Farz-ı mahâl ellerin yok.. Ayakların, kulakların, göğsün ve tabiî ki kalbin de öyle.. Sâdece mideden ibâretsin. İşte sevdiceğim, onların istediği insan sensin.. Çalışmak, üretmek, kazanmak diye diye kocaman makinelerin dişlileri arasında kaptırır kolunu Hasan Usta. Lâkin kimin umurunda.. Onlar duymaz, anlamaz.. Anlasalar da anlamaz.. Kayboluverir Hasan Usta’nın feryâdı makinelerin eskimiş ve paslanmış kollarından çıkan ve dayanılmaz ve kulakları tırmalayan gıcırtıları arasında.. İşte sevdiceğim, adına liberalizm dedikleri ama aslında insanı basit bir et yığını hâline getirme sanatı böyle birşey.. Onlar çoktan karar vermiş, kimin ölüp kimin sağ kalacağına, kimin kiminle nasıl yaşayacağına.. Kader mi? Çok mu merak ediyorsun kaderin ne olduğunu? Söyleyeyim o zaman: kader güçlünün güçsüzü ezmesidir, câhilin âlimi yenmesidir, takunyalıların ülkeyi yönetmesidir.. Yâni sevdiceğim, kader îmânın şartıdır, onlar ki dîni îmânı para olanlardır.. 17.09.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin çizgileri ne oldu şâirim, yazmaktan vaz mı geçtin? önündeki kâğıda resim çizmekle, yoksa gönül mü eğlendirirsin? mâdem ki yazmak yerine çizmek istersin, öyleyse sel felâketinde evlerini ve yuvalarını kaybedenler hakkında ‘abartılacak birşey yok’ hükmünü verenleri, fukarâlık nedeniyle organlarını satmak isteyen kardeşimize ‘burası sakatatçı değil’ diyenleri, geçim sıkıntısını haykıran ve çözüm arayan kardeşimize ‘al ananı git’ diyenleri resmet.. bakarsın bir gören olur resimlerini, yazarak olmadıysa çizerek anlat dertlerini.. sen çiz ki onlar çizmesin bu güzel ülkenin ve insanların kaderini.. 09.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin kulakları elin gâvuru metronom îcât etmiş.. lentosu var, andantesi var, allegrosu var, folku var, pasadoblesi var, soulü var.. oh ne güzel, ne güzel.. lâkin içinde 9/8’lik, 10/8’lik, 7/12’lik ritim yok.. Ali Nutkî Dede’nin Şevkûtârâb’ını, Mustafa Nakşî Dede’nin Şedârâbân’ını, Zekâîzâde Ahmet Efendi’nin Müsteâr-ı Şerîf’ini, ve adını sayamayacağım yüzlerce bestekârımızı ve eserlerini bu metronom mu taşıyacak? elin gâvuru piyano îcât etmiş.. konsollusu var, akustiği var, şimdilerde dijitâli de çıktı.. üzerinde bilmem kaç tâne oktav var.. oh ne güzel, ne güzel.. lâkin bir sesi ancak iki parçaya bölmüşler, Türk Müziğinde ise dokuz parça var.. Avni Bey’in Dilkeşîde’sini, Bekir Sıdkı Sezgin’in Muhayyer Sünbûlesi’ni, Ahmet Hüsâmettin Efendi’nin Rahat-ül Ervân’ını, ve adını sayamayacağım yüzlerce bestekârımızı ve eserlerini bu piyano mu taşıyacak? Ey mektepli câhiller, Hangi musikîşinâsımız eline metronom aldı ya da hangi bestekârımız eserlerini Batı sesleriyle sınırladı? Velhâsılı kelâm, garpperestliğe karşı çıkarsınız, oh ne güzel, ne güzel.. Lâkin gâvur îcâtlarını Türk Müziğine sokmak niye? Batı ritimlerinde semâ, içinden akım geçmeyen ampulü duy içinde boşa çevirmeye benzer.. Batı sesleriyle peşrev, çorbayı çatalla içmeye benzer.. Ey mektepli câhiller, Baklava da yerinde güzeldir, sarımsaklı yoğurt da yerinde.. Lâkin baklavanın üzerinde sarımsaklı yoğurt niye? Bundan gayrı ne diyeyim daha.. Eğer inat ediyorsanız âfiyet olsun vesselâm.. 17.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin kardeşliği notası aynı tınısı farklı ha neyden dinle ha bağlamadan kulak olduktan sonra ne önemi var ki 6666 âyet ha Arapça oku ha Türkçe anlayıp uyguladıktan sonra ne önemi var ki Allah yine aynı Allah ha öyle secde et ha böyle içinden fitneyi attıktan sonra ne önemi var ki insancıllık, sevgi ve berâberlik ha Mevlânâ’dan dinle ha Pir Sultan’dan gönül gözünü açtıktan sonra ne önemi var ki 25.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin çiçek dürbünü sevdâ türküleri güzel olduğu için değil, öznesine seni koyduğum için güzel.. bağlamam altı telli olduğu için değil, dinleyene hüzün verdiği için güzel.. bu minâreler göğe değdikleri için değil, bize âidiyet verdikleri için güzel.. bu ülke dört başı mâmur olduğu için değil, bizim olduğu için güzel.. ve sevdiceğim, özgürlük kendi başına değil, senin yanında olduğum için güzel.. 30.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin düşmanları benim tanklarım, tüfeklerim yok.. silâhlarım, süngülerim, cephânelerim.. benim kelimelerim, cümlelerim, kitaplarım var, Türkçe konuşanlar askerlerim.. benim kışlam Türkçedir; kim ki kışlama saldırır, dünyâ ahret düşmanımdır.. 04.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin penguenleri kapladılar her tarafı.. üzerlerinde siyah takım, içinde de beyaz gömlek.. bunları giyince memleketi kurtaracaklarını sanırlarmış.. pehh.. 28.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin 8-10 suaresi ben diziye dizi demem, müzikleri tutmayınca.. ben senaryoya senaryo demem, aynı temayı en az üç sezon işlemedikçe.. ben aktöre aktör demem, kirli sakal bırakıp penguen üniformasını giymedikçe.. ben aktrise aktris demem, ‘sanat için soyunup’ sonra da barlarda ‘nâmusu’ için olay çıkartmadıkça.. ben seyirciye seyirci demem, –başka ne seyredelim âbi, deyip her gece baş köşeye kurulmak için evdekilerle didişmedikçe.. ‘din halkın afyonudur’ demiş filozofun biri, lâkin yaşasaydı ‘diziler halkın afyonudur’ diye değiştirirdi sözlerini.. bunlar Türkiye’nin gerçekleriymiş.. aman ne gerçekler, ne gerçekler.. temsil misâl: fakir delikanlı sevdiği kıza düğün yapamıyor bir ev bile tutamıyor bu sırada kız zengin bir adama gidiyor şans bu ya bizim delikanlı da bir defîne buluyor sonra da peşlerine düşüyor lâkin bu sırada kız trafik kazâsı yapıyor bizim delikanlı da yaptıklarına pişman oluyor.. vs.. vs.. vs.. bunlar Türkiye’nin değil, tükürdüklerimin gerçekleri.. hâl böyle olunca da şâirin 8-10 suaresinde her akşam bir şiir çıkıyor.. gel de şiir yazma be kardeşim.. pehh.. 29.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl şâirin çalar saati sevdiceğim, önüne bir sürü mâlûmat tepeleyip, seni bir güzel uyutuyorlar, sonra da herşeyin yolunda gittiğine inandırıyorlar.. üç beş zibidiyi ekranlara salıp, seni kendine ve insanlarına yabancılaştırıyorlar.. hâl böyle olunca, şâir ne kadar tokat atarsa atsın, sonunda hep yalnız kalıyor.. sevdiceğim, unutma ki gördüğün rüyâ uykun kadardır, daldığın uyku da gördüğün rüyâ kadar.. ve aldığımız her nefes, bizi ölüme bir adım daha yaklaştırsa da, bizi ayakta tutan da odur sonuçta.. lâkin birşey kendi karşıtını yine kendi içinden çıkartır.. öyleyse sevdiceğim, şimdi uyanma zamânıdır.. 11.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl kontör-land bir acâyip ülkedir kontör-land.. havası, suyu; taşı, toprağı, denizi; martısı, sürüngeni, pengueni.. ve insanı.. burda herşeyin değeri kontörle ölçülür; temsil misâl: bir oyun değeri, sâdece yüz kontördür.. insanın değeri mi? onu bilmiyorum ama, yüz kontörden fazla olmadığı ortada.. 10.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl at bir kontör.. –Hâkan mı evde kalsın yoksa Selçuk mu? Tepkisiz kalma, sen ver karârı.. at bir kontör 2002’ye.. –Aylâ mı kaset yapsın yoksa Nazlı mı? Duyarlı ol, kayıtsız kalma.. at bir kontör 2004’e.. –Emine Hanım akşama pilâv mı pişirsin yoksa makarna mı? Yardımcı ol, çâresiz bırakma Emine Hanım’ı.. at bir kontör 2006’ya.. –Esrâ sokağa çıkarken mâvi tişörtünü mü giysin yoksa yeşili mi? Esrâ’ya sen de bir el uzat.. at bir kontör 2008’e.. Mâdem ki herşey bir kontöre bakıyor, insan hayâtı bir kontörle yönetiliyor; kontör atınca birey olduğunuzu, olaylara ve olgulara taraf olduğunuzu hatırlıyorsunuz.. Hani Asiye Nasıl Kurtulur?’daki gibi, şu kararları da siz verin o hâlde: Dönerci dürümün içine eti az koymuş, salatası tuzlu, ayranı da ekşiymiş.. Müşteri anasına mı sövsün yoksa avradına mı? at bir kontör 2010’a.. Komşusunun oğlu Hacer’e tecâvüz etmiş.. Âbisi Hacer’i bıçakla mı öldürsün yoksa baltayla mı? at bir kontör 2012’ye.. Açlıktan nefesi kokan fukarâ Cemil, beş senedir işsiz, yedi de çocuğu var üstelik.. Adamcağız organlarını satmaya karar vermiş, lâkin önce hangisini satacağına karar verememiş.. Hadi o yardım elinizi uzatın fukarâ Cemil’e.. Önce böbreğini mi satsın yoksa ciğerini mi? at bir kontör 2014’e.. Ey Cemaat-i Müslimin, Mâdem ki insan hayâtını yönetmeye bu kadar meraklısınız, bir kontör atmakla insânî görev ve sorumluluklarınızı yerine getirdiğinizi sanırsınız, o hâlde n’olur benim için de bir kontör atınız da Azrâil kapıma biraz geç uğrasın.. Lâkin benim yazacak daha çok şiirim; yobazlara, câhillere, emperyalistlere ve siyonistlere ve milletine söven hâin entellere-dantellere ve işini iyi yapmayan yöneticilere ve insanları sömüren herkese atacak çok tokadım var.. Fakat Azrâil’in telefon numarasını bilmiyorum, ama benim bir endişem yok.. Siz ki Allah’ın Nur’u olduğu için Ay’a çıkılamayacağına bile inanmışsınız, size bu numarayı veren biri de çıkar nasıl olsa.. Hadi, bir kontör de benim için atın öyleyse.. 27.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl Hz. Kameraman Baba Türbesi Toplanmışlar kanallara, öğleden sonraları onlardan soruluyor.. Çocuğunu göremeyen orda, eşinden dayak yiyen orda; kaynanasından kötü söz işiten, cinsel tâcize uğrayan, sevdiğine varamayan.. Değil mi ki iç acıların teşhiri çok pirim yapıyor, derdi olan bu programlara koşuyor.. Bir küçük kamera dertlerine dermân oluyor.. Bunları görüp duyan şâire de, kameralara çaput bağlamalarını tavsiye etmek düşüyor.. pehh.. 03.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl edep ya hu.. çıkmış ekranlara hazret yayıla yayıla konuşur ‘çişim geldi’ der gibi ‘şiirim geldi’ der bununla acabâ kendi şiirlerinin değerini mi bildirir veya şiir sanatına dil mi uzatır buna karar veremedim lâkin bu böyle mi anlatılır.. ben de bilirim günde on şiir yazmasını zâten post-modernizm değil midir ki çağımızın hastalığı lâkin henüz ar damarım çatlamadı.. 23.09.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl dijitâl şâir dedelerin şapka kullanırdı sen ise arama motorlarını kullanıyorsun onlar kâğıda yazardı sen ise ekrana yazıyorsun onlar dadaizmi mârifet sanırdı sen de post-modernizme tapıyorsun Lâkin, bir sor bakalım dedelerinden kaçı hayatta? Dil ki şâirin evi.. O hâlde sizi nereye gömmeli? 05.10.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl sipâriş-nâme I. yarım kilo kıyma (orta yağlı) bir kilo tâze patates iki paket makarna (burgulu olsun) iki paket hazır çorba (mümkünse yayla çorbası) bir kilo havuç (rendelik) bir kilo elma (varsa sarı olanından).. II. televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi, koltuk takımı, yemek masası, ütü, saç kurutma makinesi, tıraş takımı, tabak çanak, saklama kabı.. III. bir adet çizgili siyah takım iki adet beyaz gömlek bir adet kırmızı gömlek bir adet kırmızı kravat ve mendil bir adet ayakkabı.. … böyle şiir yazılmayacağını biliyorum.. lâkin bunu bana değil, kelimeleri veya cümleleri alt alta dizmeyi şiir yazmak zanneden post-modernistlere ve onların aptallık hipnozu altındaki sünepe şâirlere söyleyin.. bir de selâm söyleyin de bunu yılın şiiri seçmesinler.. pehh.. 04.11.06
Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2006 18 yıl kendini değiştirmeye hayâllerinden başla.. ve doğdular.. ve yaşadılar.. ve değişemeden öldüler.. bir defâ değil, bin defâ öldüler.. bin defâ değil, binlerce defâ öldüler.. hep bir başlangıç beklediler ama, sonunda başkalarına kukla oldular.. küllenmiş ateşe rüzgar, henüz bitmemiş besteye karar sesi, el edip gurbet ele gönderilene el olan özgürlük, onlara ağır geldi.. geçmiş geleceğin tuğlası derdik, kendimize de özgürlük işçisi.. öyleyse sevdiceğim, uzat bana ellerini, birlikte değiştirelim hayâlleri.. aynı sonları yaşamak değil, aynı sonlara katlanmaktır en acı olanı.. onların işi yıkmaksa bizimkisi de yapmaktır, çünkü özgürlük, hayâllerin ötesinden ufka bakmaktır.. 08.11.06
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.