Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2006 18 yıl Efendim dünyâ siyâsî târihine Avrasya ve Avrasyacılık kavramlarının girmesi göreli olarak yakın bir zamâna, yaklaşık yüz yıllık bir zamâna dayanıyor, ancak bu kısacık zaman dilimi içinde bile gerek Avrasya gerekse Avrasyacılık fenomenleri hakkında içte ve dışta değişik türden kültür ve siyâset politikaları geliştirilmiş ve geliştirilmeye de devâm ediyor.. Görünen o ki dışarıda yapılan tartışmalar içte farklı bağlamlara taşınıyor ve başka birtakım spesifik amaçlarla ele alınıyor.. Bunları üç temel öbekte toparlayarak irdelemek sanırım mümkün: 1)Bolşevikler Çarlığı devirip Asya’da komünist sistemi inşâ etmeye başladıklarında Avrasya ve Avrasyacılık fenomenleri Batının sömürüye dayalı kültür ve siyâset politikalarına önemli bir karşı duruşu ifâde ediyor, Asya proleteryasını Üçüncü Dünyâ Aydınlanması’na taşıyacak bir proje olarak görülüyordu. Sosyalist enternasyonalizm düşüncesinin ağır bir yara alması ve akabinde III. Enternasyonal’in kurulmasının ardından Asya proleteryası Batıdan, daha doğrusu: Batı proleteryasından tamâmen koptu, Çin’le birlikte hareket etmeye başladılar, Soğuk Savaşın hemen öncesinde Batının “ötekisi” hâline geldiler. Bizde ise bu dönemlerde Avrasya ve Avrasyacılık fenomenleri SSCB ve Çin’de hayatlarını sürdüren soydaşlarımızın Rus ve Çin emperyalizmi karşısında yaşadıkları sorunların olanaklı tek çözüm yolu olarak pazarlanan Turancılıkla birlikte ele alınmaya başlandı, o dönemler bizde ‘ben Avrasyacıyım’ diyenler aslında ‘ben Turancıyım’ demekteydi. İşin kötü tarafı: bu insanlar Turancılığın aslında Alman emperyalizminin düzenlediği ********* bir tezgâh olduğunu anlayamadıkları gibi, aynı zamanda da Avrasya’daki soydaşlarımızın yanında olmak nâmına Batı emperyalizmin kirli oyunlarına âlet oluyorlardı.. 2)Brejnev zamânında Batının kucağına oturmaya başlayan, perestroika ve glastnost hareketleriyle birlikte de Batıya teslim olan Rusya, 1992 sonrası oluşan “tek kutuplu dünyâ”da eski ekonomik ve siyâsî konumunu geri kazanabilmek için yeniden Avrasya ve Avrasyacılık fenomenlerini kullanarak dağılan SSCB toprakları üzerinde nüfûzunu arttırmaya koyuldu. Batıyla yaptıkları antlaşmaların gereği olarak silâhlanmasını sınırlandırdı, bunları Çin’e sattı, Çin bu silâhları geliştirerek Rusya’ya daha ileri bir teknoloji sundu ve ekonomisini güçlendirdi, böylelikle bu “tek kutuplu dünyâ”da III. Enternasyonal’i yeniden diriltmeyi denediler. SSCB’nin dağılması tüm dünyâya komünizmin iflâsı olarak pazarlandı. Bu dönemde Amerikan emperyalizminin jeo-stratejik ve jeo-politik hedefleri doğrultusunda “yeşil kuşak” Batının “ötekisi” hâline getirildi ve siyâsî İslâm desteklenmeye devâm edildi. Hâl böyle olunca bizdeki siyâsî İslâm hareketi Avrasya ve Avrasyacılık fenomenlerini bir tür İslâm Birliği olarak görmeye başladı, şeytan olarak nitelendirdikleri Batının karşısına Müslüman Dünyâsı’nı koymak, “Müslüman ülkeler”in ortak hedefler doğrultusunda kenetlenmesini sağlayabilmek için Avrasya ve Avrasyacılık fenomenlerini sâhiplendiler, ama içinde Rusya ve Çin’in olmadığı, yalnızca Ortadoğu ve Kafkas ülkelerinden oluşan bir Avrasya coğrafyası vardı masalarının üzerinde. Zâten kendileri açısından başka türlüsü de mümkün olamazdı.. Dolayısıyla bizdeki siyâsî İslâm hareketi Avrasya ve Avrasyacılık fenomenlerini üniter, laik ve demokratik hukuk devletinin altını oymada kullandı. 3)11 Eylül’den sonra değişen dünyâ dengeleri hasebiyle Anglo-Sakson-Siyonist Blok başta Ortadoğu olmak üzere petrol ve doğalgaz kaynakları îtîbârîyle dünyânın en zengin bölgelerinde ve bu meyanda Kafkaslarda da çok ciddî birtakım emperyalist faaliyetlere kalkıştı, hâl böyle olunca bölge devletlerinde anti-emperyalist oluşumlar kendilerini Anglo-Sakson-Siyonist Bloğun karşısında Rusya ve Çin’in yanında konumlandırmaya başladı. Bu dönemde Rusya önemli bir atağa kalkıştı, Putin’le birlikte Moskova yönetimi Avrasya ve Avrasyacılık fenomenleri üzerinden Asya halklarına yeni bir alternatif sundu. Bizde ise 11 Eylül’den sonra Avrasya ve Avrasyacılık fenomenleri siyâsî İslâmcılar, laisistler, liberaller ve milliyetçiler arasında farklı istek ve beklentilerle farklı biçimlerde algılandı. Siyâsî İslâmcılar çok-dilli, çok-kültürlü, çok-hukuklu bir toplumsal yapı içinde siyâsî İslâm ideolojisini egemen kılmak için Neo-Osmanlıcılık zırhına büründü, İslâm Birliği Projesini Avrasya Birliği Projesi hâline getirdiler. Laisistler bu fenomenleri Avrupa Birliği karşısında içine düştüğümüz olumsuz durum ve gidişât hasebiyle aydınlar-oligarşisinin bir ütopyası olarak gördü, Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun yerinin Batı olduğuna, Avrupa Birliğinden başka bir alternatifi olmadığına inandılar ve insanımızı da buna inandırmaya çalıştılar. Liberaller ise Avrasya ve Avrasyacılık fenomenlerini telâffuz etmeye bile yanaşmadılar, onlar için Rusya ve Çin insan hakları, demokrasi ve özgürlükler konusunda sınıfta kalmıştı, Türkiye’nin yeri ancak ve ancak “özgür Batı dünyâsı”(!?) olabilirdi. Hem ayrıca millî burjuvanın ekonomik ve siyâsî ilişkileri hasebiyle Batıdan yüz çevirmemiz de zâten olanaksızdı(!?). Milliyetçiler ise Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi karşısında milliyetçiliğin özüne uygunluklu bir milliyetçilik-pratiği gerçekleştirmek için Avrasya devletleriyle ekonomik ve siyâsî işbirliğine gidilmesi gerektiği fikrini ortaya attılar ve benim de taraf olduğum Bağımsız Avrasya Projesinin geliştirilmesini sağladılar. Bu projeye göre Avrasya devletleri arasında Batının her türlü tecâvüzüne karşı ortak bir işbirliğine gidilecek, bu devletlerde millî ekonomi, millî kültür ve millî devlet ilkeleri ödünsüz bir biçimde egemen kılınacak, bu devletlerden hiçbiri bir diğeri üzerinde şu ya da bu nedenle ve şu ya da bu biçimde herhangi bir tahakküm kurmaya yeltenmeyecek.. * Efendim işte Avrasya ve Avrasyacılık fenomenleri hakkında târihsel bir perspektiften hareketle ve olgu bilgilerine dayalı olarak düşündüğümüzde önümüzde bu seçenekler duruyor.. Şahsî kanaatim şudur ki Bağımsız Avrasya Projesi ve bu projeyi taçlandıracak bir Avrasya Birliği gerek Türkiye gerekse diğer bölge devletleri için olmazsa olmazdır. Rusya ve Çin’in öncülüğünde kurulacak ve içinde Türkiye’nin yer almadığı bir Avrasya Birliği, III. Enternasyonal’in devâmı olma niteliğinden aslâ kurtulamaz ve bu durumda târihin tekerrür etmesine birkez daha tanıklık ederiz. Ortadoğu ve Kafkas ülkelerinin öncülüğünde kurulacak ve içinde Türkiye’nin yer almadığı bir Avrasya Birliği ise ütopik bir İslâm Federasyonu hâline gelecektir ve bu federasyon Batının “ötekisi” olarak kalmaya ve sonunda da SSCB gibi dağılıp gitmeye mahkûm olacaktır. Şahsî kanaatim şudur ki Avrasya Birliği ancak Türkiye öncülüğünde kurulabilir ve hattâ bunda geç bile kalınmıştır.. İmdi Bağımsız Avrasya Projesi aslâ bir kültür ve medeniyet projesi olarak başlamamalı ve buna dönüşmemelidir. Batının geçirdiği ve insanlık târihi için de çok acı bir deneyim olan Avrupa Birliği deneyimi göstermektedir ki millî devletler arasındaki ilişkiler ekonomi ve siyâset boyutunu aşıp kültür ve medeniyet boyutuna taşındığında yok olup gitmeye mahkûmdur. Avrupa Birliği şu sözde Avrupalılık kimliğini kullanarak belki ömrünü beş-on yıl kadar daha uzatabilir, ancak önünde sonunda dağılacaktır. Dolayısıyla aslına bakarsanız Avrasyacılık diye bir kültür ve medeniyet projesi dialektik olarak Avrasya Birliğinin sonunu hazırlayacaktır, imdi bundan olabildiğince sakınmak gerektiği de ortadadır. Ne var ki şu son zamanlarda aklı evvel necip Türk basınının önemli sîmâları daha yolun başındayken Avrasya Birliği sürecini yokuşa sokmak istercesine bu birliği bir kültür ve medeniyet projesine evirmeye çalışıyor, Asya’da ekonomik ve siyâsî bakımdan yükselişe geçen ülkelerin kendi kültür ve medeniyetlerini yüksek değerler olarak algılıyorlar ve bizlere bunları dayatıyorlar. Bu sîmâlar Avrupalılık kimliğinin nasıl bir fiyaskoyla sonuçlanacağını göremeyen ve aynı zamanda da târih bilgisi ve siyâsetbilimsel bakımdan pek câhil sîmâlardır ve onların söylemlerine karşı son derece büyük bir ihtiyat göstermekte sonsuz bir yarar ve fayda vardır. Rusya ve Çin, Şangay İşbirliği Örgütüyle Avrasya Birliği yolunda, ama aslında III. Enternasyonal’i diriltmek maksadıyla çoktan düğmeye bastı, pekî biz ne zaman Avrupa Birliği Müzâkerelerini bir tarafa bırakıp Bağımsız Avrasya Projesi yolunda bir Avrasya Birliği için harekete geçeceğiz? ***
Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2006 18 yıl Alkım Saygın Şahsî kanaatim şudur ki Avrasya Birliği ancak Türkiye öncülüğünde kurulabilir ve hattâ bunda geç bile kalınmıştır.. Bozan Efendim, şimdi efendim, hakikatten uzak bir görüş yukarıdaki, efendim.. bozan
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.