Φ grejuva Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış. Tavuk kendi yiyeceğini kendi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş: - Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ? Ördek cevaplamış: - Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim. Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday alırsın. Domuz oradan seslenmiş: - Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım. Fare hemen atlamış: - Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı sana borç verebilirim, sonra ödersin. Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vaz geçmiş. Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş: - Kahve ekmek için kim bana yardım edecek ? Ördek: - Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi sana satabilirim demiş. Domuz: - Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım demiş. Fare de: - Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm demiş. Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmıııııış çalışmış. Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına seslenmiş: - Kahveleri satmama kim ardım edecek. Ördek: - Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim fabrikama getirmelisin. Domuz: - Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez. Fare: - Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen lazım. Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içinde imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için yine yardım istemiş: - Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek ? Ördek: - Ben yardım edemem, senin hiç paran yok. Domuz: - Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de kalmadı, yiyecek yok. Fare: - Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim. Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor. ------------------------------------------------------------ Kaynak : İngiltere de ilkokullarda okuma kitabı olarak okutulan "The Little Red Hen" kitabından alınmıştır . Acı bir hikaye, kısa, basit... Adamların dünyanın en sömürgecisi olmasına şaşmamak lazım, ilkokuldan başlıyorlar ... Alıntı
Φ marti_name Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 aynen böyle yetişir paylaşım için tşkler Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 aynen böyle yetişir paylaşım için tşkler Kesinlikle... Sevgiler grejuva... Teşekkürler... Alıntı
Φ godzilla Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 bak buda bu düzenin kısa bir hikayesi italo calvino'dan Bir zamanlar herkesin hırsız olduğu bir ülke vardı. Geceleri herkes bir fener ve levye ile silahlanıp komşularının evine girerdi. Tan ağarırken çuvalını doldurmuş geri döndüğünde kendi evinin de soyulmuş olduğunu görürdü. Böylece herkes uyum içinde yaşardı, kimsenin durumu çok kötü değildi. Biri birini , o öbürünü soyar, böylece son insana kadar gelinir, sonuncu da o birinciyi soyardı. Bu ülkede ister sat, ister al sahtekarlık demekti. Hükümet insanlardan çalmak için kurulmuş bir suç örgütüydü , insanlar da bütün zamanlarını hükümeti aldatarak geçirirlerdi. Yaşam hiçbir sorun çıkmadan sürüyordu; orada yaşayanlar ne zengindiler ne de yoksul. Sonra bir gün - nasıl olduğunu kimse bilmiyor - dürüst bir adam çıkageldi. Geceleri çuvalını alıp hırsızlık etmek için dışarıya çıkmak yerine evde oturuyor, piposunu tüttürüp roman okuyordu. Hırsızlar oraya gelip de ışık görünce geriye dönüyorlardı. Ama bu böyle gitmedi. Dürüst adama böyle rahat bir hayat yaşamakla havanın ona göre hoş olabileceğini , ama kimseyi çalışmaktan alıkoymaya hakkı olmadığını söylediler. Evde oturduğu her gece bir aile aç kalıyordu. Dürüst adam verecek yanıt bulamadı. O da tuttu tan yeri ağarana kadar geceyi dışarıda geçirmeye başladı , ama hırsızlık etmeye eli varmadı. Dürüsttü işte o kadar Köprüye kadar yürüyor , altından suyun akışını izliyordu. Sonra evine geliyor evini soyulmuş buluyordu. Bir hafta geçmeden dürüst adamın beş parası kalmadı , yiyeceği tükendi ; ev soyulup soğana çevrilmişti. Ama kendinden başka kimseyi suçlayamazdı. Sorun dürüstlüğüydü; düzeni alt üst etmişti. Karşılığında kimseyi soymadan kendini soymalarına izin vermişti. Böylece her sabah birisi geri döndüğünde evini soyulmamış buluyordu - dürüst adamın bir gece önce soyması gereken ev- Çok geçmeden evler, evleri soyulmayanlar kendilerinin öbürlerinden daha zengin olduklarını gördüler elbette , onun için çalmak istemediler , öte yandan dürüst adamın evini soymaya gelenler elleri boş döndüler, yoksullaştılar.Zenginleşenler köprünün üzerinde dürüst adama katılmaya , onunla birlikte akan suyu seyretmeye başladılar. Bu karışıklığı daha da arttırdı. Zenginleşenlerin de, yoksullaşanların da sayısı arttı. Bu kez zenginler geceleri köprünün üzerinde geçirirlerse yoksullaşacaklarını gördüler. "Neden yoksullara biraz para verip bizim için çalmalarını sağlamıyoruz " diye düşündüler.Sözleşmeler imzalandı. Maaşlar yüzdeler belirlendi. Her iki tarafta pek çok sahtekarlıklar yaptılar elbette; insanlar hala hırsızdılar. Ama sonuçta zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul oldular. Zenginlerin bir kısmı öylesine zenginleştiler ki, artık çalmaları ya da kendileri için çaldırmaları gerekmiyordu. Ama çalmayı bırakırlarsa çok geçmeden yoksullaşacaklardı ; yoksullar bunu sağlardı.Onun için yoksulların en yoksullarına mallarını öbür yoksullardan korumak için para verdiler. Böylece polis kuvvetleri kuruldu , hapishaneler açıldı. Dürüst adamın oraya gelişinden birkaç yıl sonra kimse çalmaktan , soyulmaktan söz etmez oldu , artık yalnızca ne kadar zengin ya da yoksul olduklarını konuşuyorlardı. Gene de bir miktar hırsız kalmıştı. Bir de dürüst olan o bir tek adam vardı, o da zaten çok geçmeden açlıktan öldü. Alıntı
Φ yumote Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 grejuva teşekkürler güzel anlamlı ve maalesef gerçek godzilla bu da çok güzelmiş eline sağlık paylaşım için teşekkürler Alıntı
Misafir Marcus Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2006 grejuvaya bu mükemmel paylaşımından ötürü ne kadar teşekkür etsek azdır. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2006 Bu resmi yapıştırmak için topic aradım sanırım en uygun olduğu yer burası. Emperyalistlerin çocuklara bakış açısı Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Zamanın birinde bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış. Tavuk kendi yiyeceğini kendi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş: - Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ? Ördek cevaplamış: - Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim. Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday alırsın. Domuz oradan seslenmiş: - Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım. Fare hemen atlamış: - Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı sana borç verebilirim, sonra ödersin. Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vaz geçmiş. Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş: - Kahve ekmek için kim bana yardım edecek ? Ördek: - Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi sana satabilirim demiş. Domuz: - Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım demiş. Fare de: - Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm demiş. Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmıııııış çalışmış. Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına seslenmiş: - Kahveleri satmama kim ardım edecek. Ördek: - Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim fabrikama getirmelisin. Domuz: - Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez. Fare: - Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen lazım. Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içinde imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için yine yardım istemiş: - Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek ? Ördek: - Ben yardım edemem, senin hiç paran yok. Domuz: - Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de kalmadı, yiyecek yok. Fare: - Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim. Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyor. ------------------------------------------------------------ Kaynak : İngiltere de ilkokullarda okuma kitabı olarak okutulan "The Little Red Hen" kitabından alınmıştır . Acı bir hikaye, kısa, basit... Adamların dünyanın en sömürgecisi olmasına şaşmamak lazım, ilkokuldan başlıyorlar ... müfredatımızın avrupa da da uygulandığı söylenmışti..yeni müfredatın..ama bizde böyle hıkayeler yok kitaplarda..genellıkle yardımı paylaşmayı,anlatan hıkayeler var... o halde bi tarafın uyuması gerekiyor sanırım.. bu tarz hıkayelerin mufredatımıza eklenmesi diretilmediğine göre Alıntı
Φ commandante Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 14 Eylül , 2006 Yaşayanlar bir gün ölür, Bir gün ölür elbette. Ağaçlarla balıklarla, Kuşlarla ben amenna. Ağlayanlar bir gün güler, Bir gün güler elbette. Uyanmakla anlamakla, Bilmekle ben amenna. Kısa çöp uzun çöpten Hakkını alır elbette. Direnmekle kurtulmakla Barışla ben amenna. HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.