Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl HZ. İSA'NIN HAYATI Hz. İsa, tarihi kaynaklara göre, bundan yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış, Allah'ın dünyada ve ahirette seçkin kıldığı bir elçisidir. Matta İncili'nde Hz. İsa'nın I. Herod ve rejim değişikliği döneminde (MÖ 4), Luka İncili'nde ise İmparator Augustus döneminde (MS 6), Yahudiye'deki nüfus sayımı sırasında doğduğu bildirilir. Bu bilgileri doğrulamak mümkün değildir. Ancak çeşitli kaynakları inceleyen uzmanlar, Hz. İsa'nın MÖ 7-6 yılları arasında doğduğunu tahmin etmektedirler. Allah'ın üstün özelliklerle lütufta bulunduğu, sonsuz cennet yurduyla müjdelediği bu değerli elçisinin getirmiş olduğu hak din bugün ismen yeryüzünde bulunsa da, gerçekte dejenerasyona uğramış ve aslından saptırılmıştır. Allah'ın Hz. İsa'ya vahyettiği İncil de aynı şekilde ismen mevcuttur, ancak aslı ortada yoktur. Hıristiyan kaynakları çeşitli bozulmalara uğramış ve tahrif edilmiştir. Dolayısıyla bugün Hz. İsa ile ilgili gerçek bilgileri bu kaynaklardan temin etmemiz mümkün değildir. Hz. İsa hakkında doğruluğu kesin bilgiye ulaşabileceğimiz yegane kaynak, Allah'ın kıyamete kadar koruyacağını vaat ettiği Kuran'dır. Kuran'da, Hz. İsa'nın doğumu, hayatı, bu süre içinde karşılaştığı olaylardan örnekler, çevresindeki insanların durumu ve daha birçok konudan bahsedilmiştir. Hz. İsa'nın Yahudilere nasıl tebliğ yaptığı da birçok örnekle haber verilmiştir. Al-i İmran Suresi'nde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz'dir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 50-51) Hz. İsa'nın bu davetine çoğu Yahudi icabet etmemiş, ancak az sayıdaki havari ona uymuştur. Kuran'da bu samimi inananların varlığı şöyle bildirilmektedir: Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 52-53) Yeni Ahit'e göre Hz. İsa, yanında bu 12 öğrencisi olduğu halde Filistin'in dört bir tarafını dolaşmıştır. İnsanları Allah'a iman etmeye davet etmek için yaptığı bu yolculukları sırasında Allah'ın dilemesiyle çeşitli mucizeler gerçekleştirmiştir. Hasta ve sakat insanları, alaca hastalığına tutulanları iyileştirmiş, doğuştan kör olanların gözlerini açmış ve ölüleri diriltmiştir. Bu mucizeler Kuran ayetlerinde şu şekilde haber verilmektedir: ..."Gerçek şu, ben size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49) Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğullarını senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110) Hz. İsa büyük mucizeler göstermiş, insanlar onun gösterdiği bu mucizelerden çok etkilenmişlerdir. Ancak Hz. İsa daima, bu mucizelerin Allah'ın izniyle gerçekleştiğini belirtmiş, İncil açıklamalarında ise iyileştirdiği insanlara sık sık "imanın seni kurtardı" demiştir. Nitekim halk da, Matta İncili'ne göre, Hz. İsa'nın mucizeleri karşısında Allah'ı yüceltmişlerdir: İsa o bölgeden ayrılıp Galile gölünün kıyısından geçerek dağa çıkıp oturdu. Yanına büyük bir kalabalık geldi. Beraberlerinde kötürüm, kör, çolak, dilsiz ve daha birçok hasta vardı. Hastaları O'nun ayaklarının dibine bıraktılar. O da onları iyileştirdi. Halk, dilsizlerin konuştuğunu, çolakların sağlam oluverdiğini, körlerin gördüğünü, kötürümlerin yürüdüğünü görünce şaştı ve İsrail'in Tanrı'sını yüceltti. (Matta, 15: 29-31) Artan engellere rağmen, özellikle de, baskı ve zulüm altında yaşayan halkın arasında, Hz. İsa'ya inananların sayısı artmaya başlamıştır. Bu dönemde Hz. İsa ve havarileri bütün çevre kasabaları ve şehirleri dolaşmışlardır. Bu arada rahipler ve yazıcılar, yıllardır sürdürdükleri geleneklerinin batıl yönlerini kendilerine anlatan, kurdukları düzendeki sapmaları hatırlatan, kendilerini sadece Allah'a iman edip, Allah için yaşamaya çağıran Hz. İsa'ya karşı tuzaklar hazırlamaya başlamışlardır. (Luka, 22: 1-2; Yuhanna, 11: 48). Kuran'da Hz. İsa'nın Allah Katına alındığı ve bir benzerinin, o zannedilerek öldürüldüğü haber verilmiştir. Hz. İsa, bütün peygamberlerin yaptığı gibi, kavmini, Allah'a iman etmeye, gönülden teslim olup Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için yaşamaya, günahlardan ve kötülüklerden sakınmaya, salih amellerde bulunmaya davet etmiştir. Onlara dünya hayatının geçiciliğini ve ölümün yakınlığını hatırlatmış, ahiret gününde her insanın tüm yaptıklarıyla hesaba çekileceğini bildirmiştir. İnsanları yalnızca Allah'a ibadet etmeye ve sadece Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır. İncil'de de bu konularla ilgili çok sayıda öğüde ve mesel adı verilen eğitici hikayelere rastlamak mümkündür. Hz. İsa, İncil'de yer alan ifadeyle, "imanı kıt olanlar"a karşı öğütler vermekte, insanlara "Allah'ın Egemenliği"nin yakın olduğunu müjdelemekte ve onları Allah'tan bağışlanma dilemeye davet etmektedir. Bu hakimiyet, Yahudilerin Mesih'in gelişiyle birlikte kurulacağını umdukları ve İsrailoğullarının imanına ve kurtuluşuna vesile olmasını bekledikleri hakimiyettir. Hz. İsa, Hz. Musa Şeriatı'na; yani gerçek Tevrat'ın hükümlerine bağlı kalmış ve Yahudileri de, bu hükümlerden uzaklaştıkları ya da bu hükümleri samimiyetsiz bir biçimde, gösteriş amacıyla uyguladıkları için uyarmıştır. Yeni Ahit'e göre, kendisine karşı çıkan Yahudilere "Musa'ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz, çünkü o benim hakkımda yazmıştır" (Yuhanna, 5: 46) demiştir. Hz. İsa insanları Tevrat'a dönmeye davet etmiştir. Matta İncili'nde Hz. İsa'nın "Kutsal Yasa"ya yani Hz. Musa'nın Şeriatı'na uyulması için verdiği bir emir şöyle aktarılır: ... Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim... (Matta, 5: 17) Bu nedenle, bu buyrukların en küçüklerinden birini kim çiğner ve başkalarına öyle yapmayı öğretirse, Göklerin Egemenliği'nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği'nde büyük sayılacak. (Matta, 5: 19) Kuran'da da Hz. İsa için şu şekilde haber verilmektedir: "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin". (Al-i İmran Suresi, 50) _______________________________________________________________________________ Tarihi kaynaklara göre Hz. Meryem, önceki bölümlerde üzerinde durduğumuz tüm karışıklıkların yaşandığı, Roma İmparatorluğu'nun zulmünün devam ettiği ve Yahudilerin Mesih'in gelişini sabırsızlıkla bekledikleri bir zamanda dünyaya gelmiştir. Hz. Meryem, Allah'ın alemler üzerine seçip üstün kılmış olduğu bir soydan, İmran ailesinden gelmektedir (Al-i İmran Suresi, 33). Allah, İmran ailesini alemlere üstün kıldığı gibi, bu aileye mensup olan Hz. Meryem'i de seçmiş, arındırmış ve onu alemlerin kadınlarına üstün kılmıştır. Kuran'da şöyle bildirilir: Hani melekler: "Meryem şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı" demişti. "Meryem Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et. (Al-i İmran Suresi, 42-43) İmran ailesi, Allah'a iman eden, her işlerinde O'nun rızasını kazanmaya çalışan ve O'nun koyduğu sınırları titizlikle koruyan, çevrelerinde de bu özellikleriyle tanınan bir ailedir. İmran'ın hanımı, Hz. Meryem'e hamile kaldığını öğrendiği zaman, hemen Allah'a yönelip dua etmiş ve doğuracağı çocuğu Allah'a adamıştı. Doğan kız çocuğuna koyduğu Meryem ismi de onun Allah'a olan gönülden teslimiyetinin bir işaretidir. Meryem "abide" yani "Allah'a sürekli ibadet eden kimse" anlamına gelen bir kelimedir. Bu konu Kuran'da şöyle haber verilir: Hani İmran'ın karısı: "Rabbim karnımda olanı 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sen'sin Sen" demişti. Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım. (Al-i İmran Suresi, 35-36) Allah, Hz. Meryem'in annesinin onu "her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak Allah'a adadığını" bildirmektedir. Bu ifadenin Arapçasında geçen "muharreren" kelimesi, "sadece ahiret işleriyle uğraşan, dünya ile ilgisi bulunmayan, Allah'a sürekli ibadet eden, Allah'ın mabedinin hizmetinde olan, ihlaslı bir şekilde ibadet eden, ibadetinde dünya amacı bulunmayan kişi" anlamlarına gelmektedir. Gerçek anlamda özgürlük, insanın yalnızca Allah'a kulluk edip O'na teslim olması, varlıklara ya da birtakım değerlere kulluk etmekten tamamen kurtulmasıyla elde edilebilir. İşte İmran'ın hanımı da, Hz. Meryem'in yalnızca Allah'a kulluk eden, insanların rızasından tümüyle uzaklaşmış bir insan olmasını Allah'tan dilemiştir. Hz. Meryem dünyaya geldiğinde, İmran'ın hanımı hem Hz. Meryem'i, hem de ondan türeyecek olan soyu şeytanın şerrinden koruması için Allah'a dua etmiştir. Allah, İmran'ın hanımının bu samimi yönelişini kabul etmiş ve duasına karşılık olarak, doğurduğu çocuğa üstün bir ahlak vermiştir. Kuran'da, Hz. Meryem'in, Allah'ın koruması altında ne kadar özenle ve titizlikle yetiştirildiğine "Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı..." (Al-i İmran Suresi, 37) ayetiyle özel olarak dikkat çekilmiştir. Hz. Zekeriya Allah'ın, salih bir kul olduğunu, hidayete eriştirdiğini, alemlere üstün kıldığını ve dosdoğru yola yöneltip ilettiğini bildirdiği peygamberlerdendir. Allah Kuran'da bu kutlu insandan övgüyle bahsetmiş, güzel ahlakına dikkat çekmiştir. (Enam Suresi, 85-87) Hz. Meryem'in sorumluluğunu üstlenen Hz. Zekeriya, onun hayatındaki mucizevi olaylara bizzat tanık olmuş, Allah'ın Hz. Meryem'i özel olarak seçmiş olduğunu anlamıştır. Örneğin, yalnız başına sürekli ibadet eden Hz. Meryem'in yanına giden Hz. Zekeriya, onun yiyeceğini her zaman yanında hazır olarak bulmuştur. Bu konu Kuran'da şu şekilde haber verilmiştir: ... Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse yanında bir yiyecek buldu: "Meryem bu sana nereden geldi?" deyince "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi. (Al-i İmran Suresi, 37) Hz. Meryem, yaşadığı toplumda, hem ailesinin hem de kendisinin Allah'a olan bağlılığı ve samimiyetiyle tanınan bir kişi olmuştur. Kuran'da açıkça belirtilen özelliği ise iffetidir. Bu konu Tahrim Suresi'nde şu şekilde geçmektedir: İmran'ın kızı Meryem'i de (Allah örnek verdi). Ki o kendi iffetini korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı. (Tahrim Suresi, 12) Hz. Meryem'in Cebrail ile görüşmesi Allah, Hz. Meryem'in hayatının çeşitli dönemlerinde pek çok mucizevi olay yaratmıştır. Bunlardan biri de Cebrail ile görüşmesidir. Hz. Meryem hayatının belirli bir döneminden sonra yaşadığı toplumdan ve ailesinden uzaklaşarak, doğu tarafında bir yere çekilmiştir. Burada Cebrail Hz. Meryem'e "düzgün bir insan" şeklinde görünmüştür. Bu mucizevi olay Kuran'da şu şekilde haber verilir: Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Demişti ki: "Gerçekten ben senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)." (Meryem Suresi, 16-18) Hz. Meryem karşısındaki kişinin Cebrail olduğunu ilk başta bilmemektedir. Bu nedenle de yabancı bir kişiyle karşılaştığını düşündüğü için hemen Allah'a sığınmış ve kendisinin Allah'tan korkan, iman eden bir mümin olduğunu belirtmiştir. Bu sözleri Hz. Meryem'in Allah korkusunu, iffetine olan düşkünlüğünü ve takva sahibi bir kul olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunun üzerine Cebrail kendisini tanıtmış, Allah'ın görevlendirdiği bir elçi olduğunu ve ona Allah'tan bir müjde ile geldiğini bildirmiştir: Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)." (Meryem Suresi, 19) Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendi'nden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır... (Al-i İmran Suresi, 45) Bu önemli müjdeyi alan Hz. Meryem, kendisine hiçbir insan dokunmadığı halde nasıl bir çocuğu olabileceğini anlamak için Cebrail'e şu soruyu sormuştur: O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. Böylelikle ona gebe kaldı sonra onunla ıssız bir yere çekildi. (Meryem Suresi, 20-22) Rabbim bana bir beşer dokunmamışken nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) "Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir. (Al-i İmran Suresi, 47) Cebrail ise onun bu sorusu karşısında Allah'ın gücünün herşeye yeteceğini, bir işe sadece "Ol" demesiyle onun hemen oluvereceğini söylemiştir. Böylece Hz. Meryem, kendisine hiçbir insan eli değmeden, Allah'ın dilemesiyle Hz. İsa'ya hamile kalmıştır. Onun hamileliği dünyadaki tüm sebeplerden bağımsız olarak, mucizevi bir şekilde gerçekleşmiştir. Rabbimiz'in bildirdiği gibi, Cebrail'in müjdesinin ardından Hz. Meryem, ıssız bir bölgeye çekilmiştir. Allah bu dönemde de Hz. Meryem'i her yönden desteklemiş, bir insanın hamilelik dönemi boyunca psikolojik ve fiziksel açıdan ihtiyacı olabilecek her türlü destek ve imkanı onun için yaratmıştır. Onu ıssız bir bölgeye yerleştirerek, bu durumu kavrayamayacak insanların maddi ve manevi açıdan verebilecekleri her türlü rahatsızlığı da önlemiştir.
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar Hz. İsa'nın doğumu Allah, Kuran'da Hz. İsa'nın doğumundan ölümüne kadar her konuda, diğer insanlardan büyük farklılıklar gösterdiğine dikkat çekmiştir. Herşeyden önce Hz. İsa, bilinen sebeplerin dışında bir yaratılışla doğmuş ve babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah, o doğmadan önce, birçok özelliğini ve onu insanlar için bir Mesih olarak gönderdiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem'e bildirmiştir. Hz. İsa'nın bu seçkin özelliklerinden biri, "Allah'ın kelimesi" olarak sıfatlandırılmış olmasıdır: Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu ('OL' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur... (Nisa Suresi, 171) Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendi'nden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır... (Al-i İmran Suresi, 45) Kuran'da "Allah'ın kelimesi" ifadesi yalnızca Hz. İsa için kullanılmıştır. Allah, Hz. İsa henüz dünyaya gelmeden onun ismini bildirmiştir. Allah Kendi'nden bir kelime olarak Hz. İsa'ya "İsa Mesih" ismini vermiştir. Bu, Hz. İsa'nın diğer insanlardan daha farklı bir yaratılışla yaratıldığının ifadelerinden biridir. Allah, hamileliği ve Hz. İsa'nın doğumu aşamasında Hz. Meryem'i her açıdan en güzel şekilde desteklemiş, ona yol göstermiştir. Allah kavminden uzakta, tek başına gerçekleşen bu hayati olayda, hiçbir tecrübesi olmayan ve bir yardımcısı da bulunmayan Hz. Meryem için ortamı uygun kılmış ve doğum sorunsuz bir şekilde gerçekleşmiştir. Hz. Meryem Allah'ın yardımıyla bu zor işi tek başına gerçekleştirebilmiştir. Allah Hz. Meryem'e olan bu nimetini Kuran'da şöyle bildirmektedir: Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim." Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır. Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin. Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım. (Meryem Suresi, 23-26) Ayetlerde de görüldüğü gibi Allah vahyi ile Hz. Meryem'e yardımını iletmiş, hüzne kapılmamasını, alt yanında onun için bir su arkı kıldığını bildirmiştir. İhtiyaç duyduğu her konuda yapması gereken herşeyi bildirerek ona yardım etmiş ve doğumun en iyi şekilde gerçekleşmesini sağlamıştır. Allah'ın Hz. Meryem üzerindeki rahmeti ve koruması doğum olayında tüm açıklığıyla görülmektedir. (Detaylı bilgi için Bkz. Örnek Müslüman Kadın: Hazreti Meryem, HY, Mart 2003, Araştırma Yayıncılık) Hz. Meryem, daha önce çekilmiş olduğu ıssız bölgeden Hz. İsa ile birlikte kavminin yanına geldiğinde, onlar, sadece zan ve tahmin üzerine Hz. Meryem'e karşı birtakım çirkin iftiralarda bulunmuşlardır. Oysa iftiralarda bulunan bu kavmin bireyleri, Hz. Meryem'i tanıyor, hem onun, hem de İmran ailesinin ne kadar Allah'a bağlı, dindar ve iffetlerine düşkün insanlar olduklarını çok iyi biliyorlardı. Gerçekte Hz. İsa'nın dünyaya geliş şekli, Allah'ın Hz. Meryem'in kavmine gösterdiği büyük bir mucize, Allah'ın varlığına ilişkin önemli bir delildir. Ancak Hz. Meryem'in etrafındakiler bu durumu anlayamamış, onun hakkında gerçek dışı bazı ithamlarda bulunarak ona çirkin bir iftira atmaya çalışmışlardır: Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın. Ey Harun'un kız kardeşi senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın utanmaz (bir kadın) değildi. (Meryem Suresi, 27-28) Hz. Meryem ise gerçekte bu çirkin suçlama ve iftiralar ile deneniyordu. Allah'a son derece bağlı ve iffetine düşkün bir insana bu yönde bir iftira atılması, Allah'ın onun için yarattığı bir imtihandır. Bu durum karşısında Hz. Meryem hemen Allah'a sığınmış ve onların bu iftiralarına karşı Allah'ın kendisine yardım edeceğini bilerek tevekkül etmiştir. O yardımı ve desteği yalnızca Allah'tan beklemiş ve her defasında da Allah'ın geniş fazlı ve rahmetiyle karşılık görmüştür. Allah zor durumda olan bu seçkin kuluna yine bir mucizeyle yardım etmiş ve kavmi kendisi ile konuşmak istediğinde susmasını ve suçlamalarda bulunanlara Hz. İsa'yı işaret etmesini bildirmiştir. Allah'ın Hz.Meryem'e bildirdiği bu emri Kuran'da şu şekilde bildirilir: Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım." (Meryem Suresi, 26) Allah, Hz. Meryem'e Hz. İsa'nın doğumunu müjdelediği zaman, onun henüz beşikteki bir bebekken konuşacağını da haber vermişti. İşte o mucize, bu zor anında Hz. Meryem'e Rabbimiz'den çok büyük bir destek olmuştur: Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. (Al-i İmran Suresi, 46) Allah Hz. Meryem'in yapacağı açıklamayı mucizevi bir şekilde Hz. İsa'ya yaptırmıştır. Böylece, hem Hz. Meryem'i atılan iftiralardan temize çıkarmış, hem de bir mucize ile Hz. İsa'nın elçiliğini İsrailoğullarına müjdelemiştir: Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?" (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı. Selam üzerimedir; doğduğum gün öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 29-33) Hz. İsa Allah'ın kulu olduğunu, kendisine kitap verildiğini ve yetişkin olunca insanlara tebliğ yapmakla görevli bir peygamber olduğunu, Allah için namaz kılıp zekat vermesi gerektiğini, annesi Hz. Meryem'e saygılı olup sözünü dinlemesi gerektiğini, öleceğini ve kıyamet günü diriltileceğini de bilmektedir. Bu durum İsrailoğullarına olağanüstü bir gerçekle karşı karşıya olduklarını; bekledikleri Mesih'in dünyaya geldiğini kanıtlamıştır. Allah şu şekilde bildirmektedir: Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. (Enbiya Suresi, 91) Ayetlerde İsrailoğullarına bir haber daha verilmektedir: kendilerine gösterilen tüm mucizevi olaylara rağmen, Hz. Meryem'e iftirada bulunmayı sürdüren kimseler için büyük bir azap. (Nisa Suresi, 156-157) Hz. İsa'nın mücadelesi Daha önceki bölümlerde de gördüğümüz gibi, Hz. İsa'nın geldiği dönemde, Yahudi toplumunun içinde dini farklı şekillerde yorumlayan birçok mezhep bulunmaktaydı. Allah'ın Hz. Musa'ya vahyettiği hak dinden uzaklaşılmış, batıl gelenekler ve çarpık inançlar türetilmişti. Bunlara ek olarak, putperest Helen kültürü de insanlar arasında yaygınlaştırılmakta ve özendirilmekteydi. Bu kültürün etkisi altındaki bazı Yahudi mezhepleri ise sahip oldukları tevhid inancının yerine, bu sapkın anlayışın sembollerini, heykellerini koymaya başlamışlardı. Karmaşa içindeki topluma hidayet önderi olarak gönderilen Hz. İsa aralarında bulunduğu süre boyunca çok çeşitli topluluklarla mücadele etmiştir. Kuran ayetlerinden Hz. İsa'nın dinleri konusunda ihtilafa düşenlere yol gösterdiği anlaşılmaktadır. İncil'de yer alan bazı tariflerden de, Hz. İsa'nın öncelikle sahte din adamlarını, Allah'a eş koşan müşrik grupları, dindar gözükerek halkı kandıranları yaptıklarından vazgeçmeye, samimiyetle Allah'a iman etmeye davet ettiği anlaşılmaktadır. İncil'de sık sık adı geçen iki grup Ferisiler ve Saddukiler bu açıdan önemlidir. Çeşitli konularda derin anlaşmazlıklar içinde bulunan bu iki grubun bir kısım mensuplarının ortak özellikleri ise, Allah'ın Hz. İsa aracılığıyla insanlara gönderdiği vahiyden şiddetle rahatsız olmalarıdır. Çünkü, Hz. İsa'nın tebliğ ettiği hak dine göre hem maddeci bir dünya görüşüne sahip olan Saddukiler, hem de samimiyetini kaybederek, şekle ve hurafeye yönelen Ferisiler yanlış yoldaydı. Bu gruplar, içinde bulundukları durumu anladıklarında hemen Hz. İsa'ya karşı cephe almışlardır. Allah Kuran'da şu şekilde bildirmektedir: İsa açık belgelerle gelince, dedi ki "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. (Zuhruf Suresi, 63) Hem Ferisiler hem de Saddukiler kurulu düzenden menfaat sağlıyorlardı. Bu sebeple de Hz. İsa'ya itaat etmiyorlardı. Yahudi toplumu üzerinde büyük bir otoriteye sahiptiler. Din adamı olarak herkesten büyük bir saygı görüyorlardı. Oluşturdukları sahte din, onlara statü ve hatta para kazandıran bir kurum haline gelmişti. Ülkeyi yönetmekte olan Roma Valisi ile de sıkı bir işbirliğine girmişlerdi. Özellikle de Saddukiler Roma ile İsrail halkı arasındaki gerilimi azaltmakta, buna karşılık Roma'nın kendilerine sağladığı ayrıcalıklardan yararlanmaktaydılar. Bu şartlar gözönünde bulundurulduğunda, Hz. İsa'nın tebliğinin neden bu din adamlarını rahatsız ettiğini anlamak çok kolaydır. Çünkü Hz. İsa, tüm peygamberler gibi, bozuk olan, her türlü ahlaksızlığı meşru gören "kurulu düzen"i hedef almıştı. İnsanlardan yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları ve putperest dinlerini terk etmelerini sadece Allah için yaşamalarını istiyordu. Hz. İsa insanlara Allah korkusunu, Allah'ı sevmeyi, Allah'a teslim olmayı öğütlüyordu. Batıl kurallardan, bağnaz uygulamalardan uzaklaşmalarını, sadece Allah'a ibadet edip yaptıkları her işte Allah'a yönelmelerini söylüyordu. Gösterdiği mucizeler onun, Allah'ın alemler üzerine seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği, çok kıymetli bir peygamber olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu. Yeni Ahit'e göre, Hz. İsa, tebliğ yaparken bir yandan da şiddetli zulüm gören halka kurtuluşun yaklaştığını, yakında Allah'ın Egemenliği'nin kurulacağını söyleyerek onların içindeki inancı canlandırmıştır. Bu arada Hz. İsa'nın Hz. Davud'un soyundan geldiği haberi de halkta yaygınlaşmış ve onun beklenen Mesih olduğu inancı dalga dalga yayılmıştır. (Matta, 9: 28-35) İşte tüm bunlar kurulu düzenden menfaat sağlayan bağnaz din adamlarını ve Roma'nın getirdiği putperest kültürü kabul edenleri rahatsız etmiştir. Yeni Ahit'e göre, bu çevreler, Hz. İsa'nın tebliğini etkisiz kılmak için her fırsatı değerlendirmiş, ama her seferinde yenilgiye uğramışlardır. Hz. İsa'nın, onların iddialarını tamamen çürüten cevaplar vermesi ve hikmetli açıklamalarda bulunması din adamlarını oldukça rahatsız etmiştir. Zaten onları tuzak kurmaya iten nedenlerden biri de, Hz. İsa'nın kendileri hakkında anlattıkları olmuştur. Hz. İsa, Luka İncili'ne göre, halkın önünde onların sahtekarlıklarını şu şekilde açıklamıştır: Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan, meydanlarda selamlanmaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde baş köşelere kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının. Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha da ağır olacaktır. (Luka, 20: 46-47) Bazı Yahudi rahipleri Tevrat hükümlerini değiştirmişler, kendi menfaatlerine uygun yeni hükümler eklemişlerdi. Hz. İsa Yahudi kavmine verdiği öğütlerle bu sahte hükümleri ortadan kaldırıyordu. Hz. İsa'nın temizlemeye çalıştığı şey, Hz. Musa'nın getirdiği yasaların üstünü örtmüş olan batıl gelenekler, hurafeler, insanların oluşturdukları yasaklardı. Markos İncili'ne göre, Ferisilerle konuşurken onları özellikle bu açıdan uyarmıştır: İsa onlara (Ferisilere ve din adamlarına) şöyle cevap verdi:... Siz Tanrı buyruğunu bir yana bırakmış, insan geleneğine uyuyorsunuz... Böylece kuşaktan kuşağa aktardığınız geleneklerle Tanrı'nın sözünü geçersiz kılıyorsunuz. Buna benzer daha birçok şey yapıyorsunuz." (Markos, 7: 6-13) Ferisiler, kazançlarının onda birini Allah'a adamaları gerektiğine inanır ve bu kurala da uyarlardı. Ancak bunu bir ibadetten çok bir gelenek şekline getirmişlerdi. Hz. İsa, Luka İncili'ne göre, onları şöyle uyarmıştır: "Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedef otunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi. Vay halinize, ey Ferisiler! Havralarda en seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırsınız. Vay halinize! İnsanların, farkında olmadan üzerlerinde gezindiği belirsiz mezarlara benziyorsunuz." (Luka, 11: 42-44) ... "Sizin de vay halinize, ey Yasa uzmanları!" dedi. "İnsanlara taşınması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri kaldırmak için bir tek parmağınızı kıpırdatmazsınız. (Luka, 11: 46) Vay halinize!.. Vay halinize, ey Yasa uzmanları! Bilgi kapısının anahtarını alıp götürdünüz. Kendiniz bu kapıdan girmediniz, girmek isteyenlere de engel oldunuz." (Luka, 11: 52) Bu tür uyarılar ve yaptıkları ahlaksızlıkların birer birer ortaya çıkarılması din adamlarının Hz. İsa'ya olan düşmanlıklarını daha da artırmıştır. Nitekim Luka'ya göre, Hz. İsa'nın üstteki sözlerinden sonra sözde din bilginleriyle Ferisiler onu tuzağa düşürmek için fırsat kollamaya başlamışlardır. (Luka, 11: 53-54) Hz. İsa, Kuran'da belirtildiği gibi İsrailoğullarını Allah'a gönülden iman etmeye ve Hz. Musa'nın getirdiği şeriata geri dönmeye davet etmiştir. Hz. İsa'nın Yahudiler hakkında Tevrat'ın İşaya kitabından alıntı yapılarak söylediği aşağıdaki sözler de, Allah'ın Kuran'da inkar edenler için bildirdiği "... Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler..." (Araf Suresi, 179) ayeti ile büyük bir benzerlik gösterir: "Çok dinleyeceksiniz ama birşey anlamayacaksınız. Çok göreceksiniz ama bir şey kavramayacaksınız. Çünkü bu halkın yüreği yağ bağladı, kulakları duymaz oldu. Gözlerini yumdular. Gözleriyle görmesinler, Kulaklarıyla duymasınlar, Yürekleriyle anlamasınlar diye. Dönmesinler de ben kendilerini iyileştirmeyeyim diye." (Matta, 13: 14-15) Peygamberler, Allah'ın kendilerine verdiği sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları hidayet yoluna davet etmek için ellerindeki imkanları ve tüm güçlerini sonuna kadar kullanmışlardır. Hz. İsa da kendisine kurulan tüm tuzaklar, atılan iftiralar ve düzenlenen saldırılar karşısında çok üstün bir sabır göstermiş, Allah'a tevekkül edip tebliğine devam etmiştir. O, yanında az sayıda yardımcısı olmasına rağmen hep galip gelen taraf olmuştur. Bu tebliğ sırasında dini aslına döndürmek, hurafelerden ve batıl uygulamalardan temizlemek için pek çok yönteme başvurmuştur. Rabbimiz'in kendisine bahşettiği üstün kavrayış ve hikmet sayesinde İsrailoğullarına karşı son derece etkileyici konuşmalar yapmış, hikmetli örnekler vermiştir. Sonuç olarak Hz. İsa insanları sadece Allah'a imana davet etmiş, din ahlakının hakim olacağını müjdelemiş, batıl inançlarla, hurafelerle ve putperestlerle mücadele etmiş, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu örneklerle açıklamış, kavmin bozuk ahlak anlayışını düzeltmek için büyük bir gayret göstermiş, üstün ahlakıyla da çevresindeki insanlara en güzel örnek olmuştur. Ancak tüm bu faaliyetler, düşmanlarının daha katı davranmalarına, onu öldürmek için büyük bir tuzak kurmalarına yol açmıştır.
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar Hz. İsa'nın üstün ahlak özellikleri Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa ile ilgili birçok önemli haber verilmiştir. Hadislerde bu mübarek insanın şemaili hakkında da bazı bilgiler bulunmaktadır. Buna göre, Hz. İsa orta boylu, kırmızıya çalar beyaz tenli, düz saçlı, olağanüstü güzelliğe sahip bir kimsedir. Saçını uzatmakta, omuzları arasına salmaktadır. Sırtına yün elbise, ayağına ağaç kabuğundan yapılmış bir sandal giymektedir. Hz. İsa dünyadan yüz çevirir, ahireti özler, Allah'a ibadetle vakit geçirirdi.2 Her görenin hayran kalacağı güzellikteki bu mübarek insan bazı hadislerde şu şekilde tarif edilmektedir: "Ben bu gece kendimi rüyamda Kabe'de buldum. Ansızın esmer bir kişi gördüm. Sanki o, esmer insanlardan görülenlerden en güzeli, başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu. Taranmış ve arınmıştı da başı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin iki omzuna koyarak Beyt-i tavaf ediyordu. 'Bu kimdir?' diye sordum. Onlar: -Bu Meryem'in oğlu Mesih'tir, dediler." "... O halde, onu görünce tanıyacaksınız. O, orta boylu, beyaz ve pembe tenli bir kişi olup, sarı bir kıyafet içinde olacaktır..."3 Allah'ın seçip göndermiş olduğu her peygamber gibi, Hz. İsa'da da tüm üstün ahlak özellikleri en güzel şekilde tecelli etmektedir. Onu diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliklerinden biri, insanların görür görmez etkilenecekleri yüksek ahlakı ve şahsiyetidir. Hz.İsa, Allah'a olan güveni, tevekkülü ve imanı ile son derece kararlı, cesaretli, toplumun etkisi altında kalmayan, aksine herkesi etkileyen, güçlü bir insandır. Nitekim tüm peygamberlerin sahip oldukları bu üstünlük ayetlerde şu şekilde bildirilmiştir: Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz... Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir. İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir... (Enam Suresi, 83-88) Diğer peygamberler gibi Hz. İsa da, adaletten ayrılmayan, tevazulu, şefkatli, samimi, dürüst, fedakar bir insan olarak, Allah'ın seçkin kıldığı peygamberlerdendir. Bir ayette Allah Hz. İsa için şöyle buyurmaktadır: İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik... (Bakara Suresi, 253) Hz. İsa'nın hayatına bakıldığında bu üstün ahlak özelliklerini görmek mümkündür. Hz. İsa en başta gerçek dini insanlara anlatan bir hidayet önderidir. O hem Allah'ın tüm emir ve tavsiyelerine en fazla riayet eden, hem de en doğrusunu anlatarak halkı hurafelerden arındıran bir yol göstericidir. Kuran'da Hz. İsa'nın, Allah'ın bildirdiği ibadetleri ve diğer ahlaki özellikleri hassasiyetle uyguladığı şu şekilde belirtilmektedir: (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti. Anneme itaati de."... (Meryem Suresi, 30-32) Hz. İsa yeryüzünde bulunduğu süre boyunca, doğruyu yanlıştan ayırma, hikmetli ve etkili söz söyleme gibi özellikleri en güzel örneklerle ortaya koymuştur. Düşmanlarının onu küçük düşürmek için art niyetle sordukları sorulara en hikmetli ve en akılcı cevaplar vermiş, tek bir örnekle düşmanlarının bütün girişimlerini ortadan kaldırmıştır. O, kavminin tavrı karşısında her zaman tevekküllü olmuş, Allah'a olan güçlü imanı ve ihlası ona güç vermiş, Allah'ın varlığını en etkili yollarla anlatmıştır. Hz. İsa diğer peygamberler gibi tebliğinde açık, yalın ve halkın anlayacağı bir dil kullanmıştır. Verdiği hikmetli örnekler insanların vicdanlarını hemen harekete geçirmiş, onları derin düşünmeye, Allah'ın razı olacağı gibi davranmaya teşvik etmiştir. Hz. İsa'nın tebliğinden, onun Allah'a olan sevgisi, coşkulu imanı ve Allah'ın emirlerini uygulamadaki titizliği açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İzlediği tebliğ yöntemi, onun Allah'ın seçip beğendiği ve insanlara üstün kıldığı, kutlu bir insan olduğunu bizlere en güzel şekilde göstermektedir. Hz. İsa'nın Tebliği Doğumundan Allah'ın Katına alınışına kadar bütün hayatı mucizelerle dolu olan Hz. İsa'nın yaşadığı ve Allah'ın izniyle gerçekleştirdiği mucizeler, Kuran'da şu şekilde haber verilmektedir: Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) İsrailoğullarına elçi kılacak. (O İsrailoğullarına şöyle diyecek:) "Gerçek şu ben size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur içine üfürürüm o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49) Hz. İsa'nın ayetlerde bildirilen mucizeleri; babasız olarak doğması, beşikte iken konuşması, Allah'ın kutsal kitaplarını, Tevrat'ı, İncil'i ve Kuran'ı bilmesi, çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp, nefesiyle canlandırıp uçurması, doğuştan kör olanı, alaca hastalığını iyileştirmesi, ölüyü diriltmesi, insanların yediklerini ve saklayıp biriktirdiklerini haber vermesi, kendisinden sonra gelecek kutlu insanı, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'i "Ahmet" ismiyle haber vermesi sayılabilir. Hz. İsa'nın gösterdiği tüm bu mucizelere ve Allah'ın vahyiyle yaptığı tebliğe rağmen kavmin büyük bir bölümü inkarlarını sürdürmüştür. Kuran'da örnekleri verilmiş diğer kavimler gibi, o dönemin inkarcıları da Hz. İsa'nın yaptıklarının büyüden başka bir şey olmadığını söyleyerek, onu büyücülükle itham etmişlerdir: Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi, 6) Yine Kuran'da bildirildiği gibi Hz. İsa Yahudiliği ortadan kaldırmak için değil, bu şeriatın aslında doğru olduğunu vurgulamak ve içine eklenmiş olan hurafeleri temizleyerek, dini aslına döndürmek için gönderilmiştir. Ayrıca Allah onu, daha önce incelediğimiz çeşitli Yahudi tarikatları arasındaki tartışmaları açıklığa kavuşturmakla da görevlendirilmiştir. Kuran'da şöyle bildirilmektedir: (Hz. İsa:)"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbiniz'den bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin." (Al-i İmran Suresi, 50) İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkın da ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin." (Zuhruf Suresi, 63) Hz. İsa Tevrat'taki imani konuları doğrulamış, fakat Allah'ın insanlara bir yol gösterici ve öğüt olarak gönderdiği yeni kitabını; İncil'i getirmiştir: Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır. (Maide Suresi, 46-47) Hz. İsa'nın çağrısına cevap verenlerin sayısı başlangıçta çok az olmuştur. Çünkü bu çağrı, hem geçimlerini yıllardır hakim kıldıkları hurafe ve gelenekten sağlayan rahip sınıfının, hem de Allah'ın hakimiyetini kabul etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını ortadan kaldırıyordu. Onların uyguladıkları baskı ve tehdit, halkın korkmasına ve Hz. İsa'dan uzaklaşmalarına yol açıyordu. Hz. İsa'nın yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin sayısı artmaya başladığında, bu grupların hazırladıkları sinsi tuzaklar ve Hz. İsa'yı engellemek için yaptıkları planlar da artmıştır. Bu gibi tuzaklarla tarih boyunca tüm peygamberler karşılaşmışlardır. Kuran'da müşriklerin elçilere karşı gösterdikleri bu insanlık dışı tutum şöyle belirtilmiştir: ... Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi? (Bakara Suresi, 87) Toplum içinde Hz. İsa'yı dinleyip inananlar ile inkar edenler ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan ve insanları tek bir Allah'a iman etmeye çağıran Allah'ın elçisi, diğer yanda ise hangi mucizeyi, hangi delili görürse görsün, inanmamaya karar vermiş bir grup vardır. Hz. İsa'nın karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça belli etmişlerdir. Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu inkar edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah "Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü..." (Zuhruf Suresi, 65) ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir. Bu nedenle de Hz. İsa kavmin içinde iman eden, gerçekten güvenebileceği kişileri belirlemiştir. Bu durum Kuran'da şu şekilde belirtilmiştir: Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. (Al-i İmran Suresi, 52) Kuran'da Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla inkar edenlerin bir tuzak kurdukları haber verilir. Rivayetlere göre Hz. İsa'nın yanındakilerden birisinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım bağnaz din adamları, Allah'ın elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Yine rivayetlere göre ölüm cezasını uygulama hakkı olmayan rahipler, Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamış ve Hz. İsa'yı Romalı yöneticilere karşı olan bir kişi olarak tanıtmışlardır. Çünkü Romalıların bu konuda çok hassas ve acımasız olduklarını bilmektedirler. Bu tuzağın sonu ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir. Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54) Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa'yı öldürmek için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak onlar Hz. İsa'yı öldürmeyi başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa'yı Kendi Katına yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır: Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Hayır; Allah onu Kendi'ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 157-158) Romalıların Hz. İsa'yı çarmıha gererek öldürdükleri iddiası dünya genelinde oldukça yaygındır. Bu iddiaya göre, Hz. İsa'yı tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha gererek öldürmüşlerdir. Nitekim, Hıristiyan aleminin çok büyük bir bölümü de olayı bu şekilde kabul etmekte, fakat Hz. İsa'nın öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran ayetlerini incelediğimizde olayın aslının böyle olmadığını görürüz: Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" (katelna) demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler (ma katelehu) ve onu asmadılar (ma salebe). Ama onlara (onun) benzeri gösterildi (şubbihe). Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler (ma katelehu). (Nisa Suresi, 157) Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın ölümü için şu şekilde bildirilmektedir: Hayır; Allah onu Kendi'ne yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158) Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen "...Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..." ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir. Allah insanlara Hz. İsa'nın bir benzerini göstermiş ve onu Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir. Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş olması konusunda ilk çağlarda çeşitli ayrı düşünceler ortaya çıkmıştır. Sonraki yüzyıllarda, Konsül kararlarıyla, Hıristiyanlığın iman kaideleri belirlenene kadar bu fikir ayrılıkları devam etmiş ve Hz. İsa'nın çarmıha gerilmediğini iddia eden akımlar sapkın ilan edilmişlerdir.
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar KURAN'DA HZ. İSA'NIN ALLAH KATINA YÜKSELİŞİ Peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı kıssalarda geçen kelimelerle, Hz. İsa'nın Allah Katına alınışının anlatıldığı ayetlerin incelenmesi, Hz. İsa'nın durumuyla ilgili önemli bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır: Hz. İsa hiçbir peygamber gibi vefat etmemiş ya da inkar edenler tarafından öldürülmemiş, Rabbimiz onu Kendi Katına yükseltmiştir. Bu bölümde Hz. İsa'nın ve diğer peygamberlerin ölümlerini ifade eden kelimelerin Arapça karşılıklarını ve Kuran ayetlerinde ne şekilde kullanıldıklarını inceleyeceğiz. Kuran'da peygamberlerin ölmesi veya öldürülmesiyle ilgili olarak kullanılan kelimeler ileride daha detaylı göreceğimiz gibi "katele (öldürmek), mate (ölmek), haleke (helak olmak), salebe (asmak)" ya da birkaç özel kelimedir. Oysa Hz. İsa için, Kuran'da çok açık bir ifadeyle, "Onu öldürmediler (ma katelehu) ve asmadılar (ma salebuhu)" ifadesi kullanılarak hiçbir öldürme şekliyle öldürülmediği bildirilmiştir. Allah ayetlerde insanlara Hz. İsa'nın bir benzerinin gösterildiğini ve onun Kendi Katına yükseltildiğini bildirmektedir. Bu gerçek Al-i İmran Suresi'nde şu şekilde haber verilir: Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa doğrusu seni Ben vefat ettireceğim (müteveffiyke), seni Kendime yükselteceğim (rafiuke), seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." (Al-i İmran Suresi, 55) Kuran'da ölüm anlamı içeren kelimelerin ve Al-i İmran Suresi'nde geçen "vefat ettirme" kelimesinin kullanım şekilleri şöyledir: 1) Teveffa: Vefat Ettirme Ayette geçen "vefat" kelimesinin karşılığı Türkçe'de kullanılan ölme anlamından farklı anlamlara gelmektedir. Ayetlerin Arapça karşılıklarının incelenmesi, Hz. İsa'nın bildiğimiz manada ölmediğini açıkça ortaya koyar. Maide Suresi'nin 117. ayetinde ölüm olayı şu şekilde aktarılır: "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni), üzerlerindeki gözetleyici Sen'din. Sen herşeyin üzerine şahid olansın." Bu ayetlerde geçen ve Türkçe meallerde öldürme ya da vefat ettirme olarak çevrilen kelime Arapça'da "teveffa" kökünden türemiştir ve bu kelime ölüm manasına değil, "canın alınması" manasına gelmektedir. İnsanın canının alınmasının ise her zaman ölüm anlamına gelmediğini Allah Kuran'da bizlere bildirmektedir. Örneğin "teveffa" kelimesinin geçtiği bir ayette insanın ölümünden değil, uykudaki halinden bahsedilmektedir: Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur... (Enam Suresi, 60) Bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelime ile, Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetinde geçen kelime aynıdır, yani her iki ayette de "teveffa" kelimesi geçmektedir. İnsanın, gece içinde bulunduğu durum ölüm olmadığına göre yukarıdaki ayette geçen "teveffakum" kelimesinin ölümü kastetmediği, doğru tercümenin "geceleyin canlarınızı alan" şeklinde olması gerektiği açıktır. Aşağıdaki ayette ise aynı kelime şu şekilde geçmektedir: Allah, ölecekleri (mevt) zaman canlarını alır (teveffa); ölmeyeni de uykusunda (canını alır) (lem temut). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı (el mevte) verilmiş olanı tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir... (Zümer Suresi, 42) Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın canını almaktadır, ama hakkında ölüm kararı verilmemiş olanı eceli gelinceye kadar tekrar salıvermektedir. Bu haliyle insan bildiğimiz manada ölmüş olmaz. Yalnızca geçici bir süre için ruhu bedeninden ayrılmış farklı bir boyuta girmiş olur. Allah uyanacağı zaman insanın ruhunu bedenine iade eder. Prof. Dr. Süleyman Ateş de tefsirinde "teveffa" kelimesini şu şekilde açıklamıştır: Teveffinin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin takdiri "Seni uyutacağım" şeklindedir. Sonuç olarak Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.) 4 2) Katele: Öldürmek Kuran'da ölüm konusu anlatılırken genelde kullanılan kelime Arapça'da "öldürmek" anlamına gelen "katele" kelimesidir. Mümin Suresi'nde "katele" kelimesi şu şekilde kullanılmaktadır: Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim (aktul) de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın"... (Mümin Suresi, 26) Ayette geçen "Musa'yı öldüreyim" ifadesinin Arapçası "aktul Musa" şeklindedir. Bu kelime katele fiilinden türemiştir. Bir diğer ayette ise aynı kelime şu şekilde kullanılmaktadır: ... Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi (yaktulune)... (Bakara Suresi, 61) Ayette geçen "öldürmelerindendi" kelimesinin Arapçası "yaktulune" şeklindedir ve yine aynı şekilde katele kelimesinden türemiştir. Ve tercümede de açıkça ifade edildiği gibi "öldürmek" anlamına gelmektedir. Aşağıda peygamberlerin ölümünü açıklayan bazı ayetlerde "katele" fiilinin ne şekilde kullanıldığı belirtilmektedir. Parantez içinde anlamları bildirilen tüm kelimelerin fiil kökleri KATELE'dir: ... Onların bu sözlerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini (katlehum) yazacağız... (Al-i İmran Suresi, 181) ... De ki: "Eğer inanıyor idiyseniz, daha önce ne diye Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?" (taktulune) (Bakara Suresi, 91) Allah'ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler (yaktulune) ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; (yaktulune)... (Al-i İmran Suresi, 21) "Öldürün (uktulu) Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın..." (Yusuf Suresi, 9) "Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek (li yaktulu) konusunda aralarında görüşmektedirler..." (Kasas Suresi, 20) Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "Onu öldürün (uktuluhu) ya da yakın" demek oldu... (Ankebut Suresi, 24) 3) Haleke: Ölmek Kuran'da öldürme fiili için kullanılan bir diğer kelime ise "haleke" fiilidir. Haleke kelimesi ayetlerde "helak olmak, ölmek" anlamlarında kullanılmaktadır. Örneğin Mümin Suresi'nin 34. ayetinde şu şekilde geçmektedir: ... Sonunda o, vefat edince, (haleke) demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez... (Mümin Suresi, 34) Ayette, Türkçeye "vefat edince" olarak çevrilen ifadenin Arapçası "iza heleke" şeklindedir ve bu kelimenin anlamı da ölmektir.
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar 4) El Mevte: Ölüm Kuran'da peygamberlerin ölümüyle ilgili olarak kullanılan bir diğer kelime ise "el mevte" kelimesidir. Mate kelimesi ayetlerde "ölmek" anlamında kullanılmaktadır. Bunlardan biri Sebe Suresi'nde Hz. Süleyman ile ilgili olarak bildirilmektedir: Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne (el mevte) karar verdiğimiz zaman, ölümünü (mevtihi), onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi... (Sebe Suresi, 14) Aynı kökenden gelen bir diğer kullanım ise Hz. Yahya'ya yönelik olarak kullanılmaktadır: Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün (yemutu) ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de. (Meryem Suresi, 15) Bu ayette "öleceği" şeklinde çevrilen kelimenin Arapçası "yemutu" kelimesidir. Aynı kelime Hz. Yakub'un ölümü ile ilgili ayetlerde de geçmektedir. Bakara Suresi'nde şu şekilde kullanılır: Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında (el mevte) orada şahidler miydiniz?.. (Bakara Suresi, 133) Bu ayette geçen "el mevte" kelimesi de yine aynı kökten gelmekte ve ölüm anlamı taşımaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ile ilgili bir ayette ise "katele" ve "mate" fiilleri aynı anda kullanılmaktadır: Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse (mate) ya da öldürülürse, (kutile) siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?... (Al-i İmran Suresi, 144) Mate (ölmek) kökünden gelen mevt kelimesi, yine peygamber ölümlerinin anlatıldığı başka ayetlerde de geçmektedir: ... Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de (mittu), hafızalardan silinip unutuluverseydim." (Meryem Suresi, 23) Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü (el hulde) vermedik; şimdi sen ölürsen (mitte) onlar ölümsüz mü kalacaklar? (Enbiya Suresi, 34) "Beni öldürecek (yumituni), sonra diriltecek olan da O'dur." (Şuara Suresi, 81) 5) Halid: Ölümsüz Ayetlerde yer alıp, doğrudan ölmek ya da öldürmek fiilini değil, ancak ölümsüzlüğü ifade eden bir başka kelime ise "halid" kelimesidir. Halid kelimesinin anlamı kalıcı olmak, bekası devam etmek şeklindedir. Enbiya Suresi'nde "halid" kelimesi şu şekilde kullanılmıştır: Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz (halidiyne) değillerdi. (Enbiya Suresi, 8) 6) Salebe: Asmak Kuran'da peygamberlerin ölümleri anlatılırken kullanılan kelimelerden biri de salebe (asmak) fiilidir. Salebe fiili "asmak, çarmıha germek ve idam etmek" gibi anlamlara gelmektedir. Bu fiil bazı ayetlerde şu şekilde kullanılmaktadır: ... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar (ma salebu) ... (Nisa Suresi, 157) ... Biri efendisine şarap içirecek, diğeri ise asılacak (yuslebi)... (Yusuf Suresi, 41) ... Ancak öldürülmeleri asılmaları (yusallebu)... (Maide Suresi, 33) Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim. (usallibennekum) (Araf Suresi, 124) Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. İsa'nın vefatıyla diğer peygamberlerin ölümlerinin aktarıldığı ayetler birbirinden çok farklı kelimelerle ifade edilmektedir. Allah Kuran ayetlerinde Hz. İsa'nın öldürülmediğini, asılmadığını, insanlara onun bir benzerinin gösterildiğini, onu vefat ettirdiğini (yani uykudaki gibi canını aldığını) ve Kendi Katına yükselttiğini bildirmiştir. Hz. İsa için "canını almak" anlamına gelen "teveffa" fiili kullanılırken, diğer peygamberler için normal ölümü ifade eden "katele" ya da "mevt" gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bu bilgiler ise bize Hz. İsa'nın durumunun olağanüstülüğünü bir kez daha göstermektedir.
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar HZ. İSA YERYÜZÜNE İKİNCİ KEZ GELECEK ... Allah onu Kendi'ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158) Muharref İncil'de yazanların aksine, Hz. İsa, çarmıha gerilmemiş, yani Romalıların kurduğu tuzağın bir sonucu olarak öldürülmemiştir. Rabbimiz onların bu tuzaklarını bozmuş, Romalılar başka birini Hz. İsa zannetmişlerdir. Allah Hz. İsa'yı Kendi Katına almıştır. Kuran ve İncil açıklamaları arasında, Hz. İsa'nın yeryüzünden ayrılışı hakkında önemli bir fark olmasına rağmen, Hz. İsa'nın Allah Katına alındığı ve kıyamet kopmadan önce bir kez daha geri dönüp dünyada gerçek dini hakim kılacağı konusunda büyük bir benzerlik vardır. Kuran'da karşılaştığımız deliller ve Peygamber Efendimiz (sav) tarafından haber verilen hadisler, Hz. İsa'nın ikinci defa yeryüzüne geleceğini doğrulamaktadır. Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez geleceği konusu Kuran'da çok açık olarak bildirilmiştir. Pek çok ayette bu konu ile ilgili kesin ifadeler bulunmaktadır. Kuran'da bildirilen bu deliller şu şekildedir: 1. Delil "... sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..." Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne geleceğine dair işaretler taşıyan ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetidir: Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana'dır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55) Allah kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa'ya gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz etmektedir. Hz. İsa hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun Allah Katına yükselişinin ardından da hızla dinde dejenerasyon başladı. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa'ya iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan Hıristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz. Günümüzde ise Hıristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz. İsa'nın anlattığı hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz. Hıristiyanlar arasında Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki (Allah'ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) asırlar önce kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hıristiyanlarını da Hz. İsa'ya uyanlar olarak kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kuran'ın birçok ayetinde "üçleme"ye inananların inkar içerisinde olduklarını bildirmiştir: Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah'tan başka İlah yoktur... (Maide Suresi, 73) Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa'ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu insana tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır. 2. Delil ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur..." Nisa Suresi'nin 156-158. ayetlerinin arkasından Allah, 159. ayette şöyle buyurmaktadır: Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. (Nisa Suresi, 159) Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir: "... ve in min ehlil kitabi illa leyüminenne bihi kable mevtihi" Burada bazı tefsirciler "o" zamirinin Hz. İsa yerine Kuran'a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden Kuran'a iman edeceği şeklinde bir yorumda bulunmuşlardır. Oysa bu ayet öncesindeki iki ayette de "o" zamiri tartışmasız bir biçimde Hz. İsa için kullanılmıştır: Nisa Suresi, 157. ayet: Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. Nisa Suresi, 158. ayet: Hayır; Allah onu Kendi'ne yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan "o" zamirinin Hz. İsa'dan başka bir varlığı kastettiğinin hiçbir delili yoktur. Nisa Suresi, 159. ayet: Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır. Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan "Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır" ifadesi de oldukça önemlidir. Kuran'da kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur Suresi, 24, Yasin Suresi, 65), işitme, görme duyularının ve derilerinin (Fussilet Suresi, 20-23) kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri bildirilmektedir. Kuran'ın şahitliği ile ilgili ise hiçbir ayet yoktur. İlk cümlenin -cümle yapısı olarak veya ayetlerin ardarda gelişi açısından herhangi bir delil bulunmamasına rağmen- "Kuran"ı ifade ettiği kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan "o" zamirinin de Kuran'a işaret ettiği iddia edilmiş olur. Oysa Allah Kuran'da bizlere bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir. (En doğrusunu Allah bilir) Kuran ayetlerine baktığımızda aynı zamirin, Kuran'a işaret ettiği durumlarda, (Tarık Suresi, 13, Tekvir Suresi, 19, Neml Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196'da olduğu gibi) ayetin öncesinde ya da sonrasında mutlaka Kuran'dan bahsedildiğini görürüz. Ayetin öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kuran'dan bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kuran'ı tarif ettiğini söylemek yanlış olabilir. Ayet çok açık bir biçimde Hz. İsa'ya inanılmasından ve onun inananlara şahit olmasından bahsetmektedir. Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci nokta ise "ölümünden önce" ifadesinin yorumu ile ilgilidir. Bazıları bu ifadenin "Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce" inanması anlamında olduğunu düşünmektedirler. Bu yoruma göre Kitap Ehlinden olan her kişi kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa'ya mutlaka iman edecektir. Oysa Hz. İsa döneminde Kitap Ehli tanımlamasına dahil olan Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış, onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Daha sonra da onu öldü sanıp inkarlarını sürdürmüşlerdir. Aynı durum bugünkü Yahudiler için de geçerlidir, çünkü onlar Hz. İsa'yı peygamber olarak kabul etmemektedirler. Bugüne kadar Hz. İsa'ya iman etmemiş milyonlarca Ehli Kitap Yahudi yaşamış ve Hz. İsa'ya iman etmeden ölmüştür. Dolayısıyla ayette söz konusu olan Kitap Ehlinin değil, Hz. İsa'nın ölümüdür. Sonuç olarak, ayetlerin bizlere gösterdiği gerçek ise şudur: "Hz. İsa ölmeden önce tüm Ehli Kitap ona iman edecektir". Ayet gerçek manasıyla ele alındığında ise çok açık gerçeklerle karşılaşırız. Birincisi, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır, çünkü Hz. İsa'nın ölümü söz konusudur. Oysa o ölmemiş Allah Katına yükselmiştir. Hz. İsa dünyaya yeniden gelecek ve her insan gibi yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa'ya tüm Ehli Kitabın iman etmesi söz konusudur. Bu da henüz gerçekleşmemiş ancak kesin olarak gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır. Dolayısıyla buradaki "ölümünden önce" ifadesinin işaret ettiği kişi Hz. İsa'dır. Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona yaşarken ilerleyen satırlarda detaylı olarak anlatılacağı gibi Müslüman olarak itaat edecek ve Hz. İsa da onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.) 3. Delil "Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir..." Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz. İsa'dan bahsedilir: Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı. (Zuhruf Suresi, 57-60) Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa'nın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir: Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. (Zuhruf Suresi, 61) Bu ayetin Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa, Kuran'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa'nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır. (En doğrusunu Allah bilir.) Bu ayette geçen "O, kıyamet saati için bir ilimdir" ifadesinin Arapça karşılığı şu şekildedir: "İnnehu le ilmun lissaati." Bu ifadede yer alan "hu" zamirinin "Kuran"a işaret ettiğini söyleyenler vardır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Kuran için "hu" -"o" zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kuran'ı anlatan başka ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu" zamiri ile Kuran'dan bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki ayete bakıldığında, orada da açıkça Hz. İsa kastedilerek o zamiri kullanıldığı görülecektir: "O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık." (Zuhruf Suresi, 59) Bu zamirin Kuran'a işaret ettiğini söyleyenler ise ayetin devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın, bana uyun" ifadesini delil olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki ayetler tamamen Hz. İsa'dan bahsetmektedir. Bu nedenle "hu" zamirinin bir önceki ayetlerle ilgili olması ve Hz. İsa'yı anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak Hz. İsa olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde bu konu şu şekilde açıklanmaktadır: "Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de -saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir) 4. Delil "... Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek..." Hz. İsa'nın ikinci gelişine işaret eden başka ayetler de şöyledir: Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendi'nden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir. Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek. (Al-i İmran Suresi, 45-48) Ayette, Allah'ın Hz. İsa'ya, Tevrat'ı, İncil'i ve bir de "Kitab'ı" öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın hangi kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi'nin 110. ayetinde de yer almaktadır: Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) Her iki ayette de geçen "Kitap" ifadesini incelediğimizde, bunun Kuran'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kuran olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud'a verilen Zebur da Eski Ahit'in içindedir) Bunun yanında, yine Kuran'ın bir başka ayetinde, "Kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın yanında Kuran'ı ifade etmek için kullanılmıştır: Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O, sana Kitab'ı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti. (Al-i İmran Suresi, 2-3) Kitap kelimesinin Kuran'a işaret ettiği başka bir ayet de şu şekildedir: Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir. (Bakara Suresi, 89) Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik. (Bakara Suresi, 151) Bu durumda, Hz. İsa'ya öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın Kuran olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa'nın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceğini düşünebiliriz. Çünkü Hz. İsa Kuran'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. İlerleyen bölümlerde detaylı olarak göreceğimiz gibi, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa'nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kuran'la hükmedeceği bildirilmektedir. Bu da ayetteki manaya tam olarak uygun düşmektedir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.)
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar 5. Delil "Şüphesiz, Allah Katında İsa' nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." "Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." (Al-i İmran Suresi, 59) ayeti de Hz. İsa'nın dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle bu ayetin her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem'in Allah'ın "Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa'nın yine "Ol" emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak ayetin bir ikinci işareti daha olabilir. Hz. Adem cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa da ahir zamanda Allah'ın Katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) Görüldüğü gibi Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden döneceğine ilişkin olarak Kuran'da geçen ayetler çok açıktır. Kuran'da diğer peygamberler için bunlara benzer ifadeler kullanılmamıştır. Ancak tüm bu ifadeler, Hz. İsa için kullanılmıştır. Bunun anlamı ise oldukça açıktır. 6. Delil"Şüphesiz, Allah Katında İsa' nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." "Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." (Al-i İmran Suresi, 59) ayeti de Hz. İsa'nın dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle bu ayetin her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem'in Allah'ın "Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa'nın yine "Ol" emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak ayetin bir ikinci işareti daha olabilir. Hz. Adem cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa da ahir zamanda Allah'ın Katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.) Görüldüğü gibi Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden döneceğine ilişkin olarak Kuran'da geçen ayetler çok açıktır. Kuran'da diğer peygamberler için bunlara benzer ifadeler kullanılmamıştır. Ancak tüm bu ifadeler, Hz. İsa için kullanılmıştır. Bunun anlamı ise oldukça açıktır. 7. Delil"... beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun..." Hz. İsa'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır: "Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun…" (Maide Suresi, 110) "Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Ali İmran Suresi, 46) Bu kelime Kuran'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa için kullanılmaktadır. Hz. İsa'nın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı "otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir. Hz. İsa'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa'nın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa'nın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.6 İslam alimlerinin bu yorumunun isabetli olduğu, söz konusu ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır. Kuran ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kuran'da hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa için ve mucizevi bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamana dikkat çekmektedirler. Nitekim İmam Taberi, Taberi Tefsiri isimli eserinde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır: "Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı… Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa'nın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır."7 "Kehlen" kelimesinin açıklamaları da, Kuran'da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne gelişine işaret etmektedir. (Doğrusunu en iyi Allah bilir.) Tüm bu anlatılanlar Hz. İsa'nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları hak din olan İslama yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah'ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise, Hz. İsa'yı en güzel şekilde savunup desteklemek ve onun insanları çağırdığı Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşamaktır.
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar HADİSLERDE HZ. İSA'NIN İKİNCİ GELİŞİ Hadis-i şeriflerde, Hz. İsa'nın yeryüzüne dönüşü, dönmeden önce ve döndükten sonra gerçekleşecek çeşitli hadiseler hakkında Peygamber Efendimiz (sav) çok önemli bilgiler vermiştir. Peygamberimiz (sav)'in gelecek hakkında verdiği bilgiler "gayb" haberlerindendir. Allah ayetlerde dilediği elçilerine gayb bilgilerini vereceğini bildirmiştir: O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer. (Cin Suresi, 26-27) Rabbimiz Fetih Suresi'nde de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e rüyalar aracılığı ile bilgi verdiğini haber vermiştir: Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27) Ayette görüldüğü gibi, Rabbimiz, Peygamberimiz (sav)'e çeşitli gayb haberleri vermiştir. Bu haberler, Peygamberimiz (sav)'e ve onunla birlikte olan salih müminlere Allah'ın büyük bir desteğidir, yardımıdır. Peygamberimiz (sav), Allah'ın bildirmesiyle, kıyamet alametleri ile ilgili birçok haber vermiştir. Hz. İsa'nın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez gelişi Peygamber Efendimiz (sav)'in gelecekle ilgili verdiği haberler arasında önemli bir yere sahiptir. Ahir zamanla ilgili rivayetler sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'nin tamamına ve ardından İmam Malik'in Muvattası, İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsnedleri gibi en muteber hadis kaynaklarına girmiştir. Bu kaynaklardan öğrendiğimize göre Peygamberimiz (sav), Hz. İsa ile ilgili çok özel açıklamalarda bulunmuştur. Hz. İsa'nın ikinci gelişi konusu, "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde bilinen bir konu olarak hadis ilmi içinde yerini almıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hadislerinde, ahir zamanda din ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağını, yeryüzüne barış, adalet ve refahın hakim olacağını bildirmektedir. Peygamberimiz (sav) bu hakimiyeti Hıristiyan dünyası ile İslam dünyasını birleştirecek olan Hz. İsa'nın gerçekleştireceğini bizlere müjdelemektedir. Günümüzde yeryüzünde mevcut bulunan din karşıtı felsefelerin uygulamaları sonucu toplumların içine sürüklendiği durum ortadadır. Ahlaksızlık, uyuşturucu, terör, kıtlık ve diğer birçok sorun Hıristiyan ve İslam dünyasının bunlarla fikri olarak mücadele için birleşmesini gerektirmektedir. Dünyanın şu anki sosyal yapısı Hıristiyan ve İslam ittifakını adeta zorunlu hale getirmiştir. Hıristiyanlığın dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerde, liderler seviyesindeki etkisi de göz önünde bulundurulursa önümüzdeki yıllarda oluşabilecek bir İslam-Hıristiyan ittifakının ne derece etkili olabileceği açıkça görülmektedir. Hz. İsa hakkındaki hadisler tevatür derecesindedir Daha önce de belirttiğimiz gibi Hz. İsa'nın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'te şöyle yapılmaktadır: "Tevatür: Kuvvetli haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber."8 Hz. İsa'nın gelişinin tevatür derecesinde hadislerle bildirildiğine dair özel olarak bir eser kaleme alan büyük hadis alimi Şeyh Muhammed Enver el Keşmiri Et Tasrih bi-ma tevatera fi nuzuli'l Mesih isimli çalışmasında 75 tane hadise ve 25 tane sahabeye ve sahabeyi görenlere ait esere yer vermiştir. Hz. İsa'nın tekrar geleceğini nakleden alimlerin başında mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir: "Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cücün çıkması, Güneşin batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde varid olduğu vech ile, haktır, olacaktır." 9 Hz. İsa'nın yeryüzüne tekrar gelişi konusu kıyametin on büyük alametinden biridir ve birçok İslam alimi eserlerinde bu konuyu detaylı olarak ele almışlardır. Bu konudaki izahlar topluca değerlendirildiğinde Hz. İsa'nın ikinci gelişi hakkında İslam alimleri arasında bir söz birliği olduğu açıkça görülür. Hadislerin tevatür olduğu konusunda yapılan bazı izahlar şöyledir: "Şevkani de İsa (as)'ın ineceğine dair hadislerin sayısının 29'a ulaştığını söyleyerek, bunları bir bir nakletmiş ve sonunda: "Bizim naklettiğimiz hadisler görüldüğü gibi tevatür haddine ulaştı. Bu beyanımızla şu sonuca varılıyor ki, beklenen Mehdi hakkındaki hadisler, Deccal hakkında hadisler ve İsa (as)'ın inmesine dair hadisler mütevatirdir" demiştir."10 Tirmizi, Ebu Davud, Bezzaz, İbni Mace, Hakim, Tabarani ve Ebu Ya'la Musuli bu konu hakkında çeşitli sahabelerden rivayetler nakletmişler; Ali, İbni Abbas, İbni Ömer, Talha, İbni Mes'ut Ebu Hureyre, Enes, Ebu Sa'id Hudri, Ümmi Habibe, Ümmi Seleme, Sevban, Kurre bin İyas, Ali Hilali ve Abdullah bin Haris bin Cüz'e birtakım senetlerle isnad etmişlerdir.11 Örneğin İbn-i Hacer-i Haysemi "Es-Sevaik-ul Muhrika" kitabında, Şeblenci "Nur-ul Ebsar" kitabında, İbn-i Sabbağ "El-Fusul-ul Muhimme", Muhammed Es-Sabban "İs'af-ür Rağibin, Genci-i Şafiî El-Beyan kitabında, Şeyh Mansur Ali "Ğayet-ul Me'mul" kitabında, Suveydi "Sebaik-uz Zeheb" adlı kitapta Hz. İsa'nın gelişiyle ilgili hadislerin mütevatir olduğunu yazmışlardır.12 Bu hadisleri Ehl-i Sünnet muhaddis ve alimleri kendi kitaplarında yazmışlardır. Örneğin: Ebu Davud, Ahmed Tirmizi, İbn-i Mace, Hakim, Nesai, Taberani, Ravyani, Ebu Nuaym-i İsfahanî, Deylemi, Beyhaki, Sa'lebi, Hameveyni, Menavi, İbn-i Meğazili, İbn-i Cevzi, Muhammed-us Sabban, Maverdi, Genci-i Şafii, Sem'âni, Harezmi, Şa'rani, Darakutni, İbn-i Sebbağ-i Maliki, Şeblenci, Muhibbuddin Taberi, İbn-i Hacer-i Haysemi, Şeyh Mansur Ali Nasıf, Muhammed b. Talha, Celaluddin Suyuti, Şeyh Süleyman-i Hanefi, Kurtubi, Bağavi ve diğer alimler bu konuya eserlerinde yer vermişlerdir. İbni Kesir Tefsiri'nde, Zuhruf Suresi'nin 61. ayetinde geçen "İsa (as)'ın kıyamet alameti oluşu" hakikatini açıklarken, Hz. İsa'nın kıyamet kopmadan önce ineceğini bildiren rivayetlerin tevatür derecesine geldiğini bildirmektedir. Şeyh Abdülfettah Ebu Gudde de, Hz. İsa'nın yeryüzüne inip Deccal'i öldüreceğine dair rivayetlerin tevatür derecesini bulduğunu belirtir.13 Allame muhaddis Kittani'nin de Nazmü'l-Mütenasır isimli eserinde 14 aynı görüşleri savunduğu görülür. Konu hakkında eserleri bulunan yazarların nakillerinden de anlaşılmaktadır ki hadis kaynakları çok zengindir. Dahası, Hz. İsa'nın gelişinin ahir zamanda gerçekleşecek olan kıyamet alametlerinden olduğunu bildiren hadisler de Buhari, Müslim gibi ana hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir: Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz... Biri de İsa (as)'ın inmesi... (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39) Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa aleyhisselam), Feccu'r-Ravha nam mevkide, hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir. (Müslim, Hacc 216, 1252) Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu'l arz, Güneş'in batıdan doğması, İsa'nın yeryüzüne inmesi... (Huzeyfe bin Esid el-Gifari r.a., Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 362) Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır... [Ebu Hureyre r.a. / Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)] İsa inecek; emirleri: 'Haydi gel, bize namaz kıldır!' diyecek. Buna karşılık: 'Kiminiz kiminizin emiridir. Bu, Allah'ın bu ümmete bir lütfu keremidir' diyecek. (Müslim, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 380) Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek... (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192. Kitabul-İman, Babu Nuzuli İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332) İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu sizin içinize indiği zaman sizler nasıl olursunuz?" (Ebu Hureyre, r.a./ Buhari, Enbiya 50, 3265, 3/1272; Müslim, İman 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sıfat 3265, 2/166) Peygamberimiz (sav) insanları Hz. İsa'nın gelişiyle müjdelemiştir Benliğime hakim olan zata yemin ederim ki, Meryem'in oğlunun adaletli bir hakem olarak size inmesi pek yakındır. O, Haç'ı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak; mal çoğalacak ki, kimse onu kabul etmeyecektir. (Sünen-i Tirmizi, 4/93) Onunla (İsa ile) benim aramda hiçbir peygamber yoktur. O şüphesiz inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın! O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içinde olacak. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacaktır. İnsanlarla İslam için savaşacaktır. Deccal'i öldürecek, sonra yeryüzünde tam kırk sene kalacak. Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaklardır. (Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tırmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 380) Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu (İsa aleyhisselam)'ın adil bir hakim olarak sizin içinize inmesi muhakkak yakındır. O, salibi (haçı) kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır, mal o kadar çoğalıp taşacak ki, hiç kimse mal kabul etmez olacaktır. (Sahih-i Müslim, 6/532) İsa bin Meryem adil bir hakim ve adaletli bir imam olarak inmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracaktır. Mal da o kadar çoğalacaktır ki hiçbir kimse mal kabul etmeyecektir. (Sünen-i İbni Mace, 10/340) İsa bin Meryem (a.s.) benim ümmetim içinde; 1- Adaletli bir hakim ve adil bir imam olacak, 2- Haçı kırıp ezecek ve domuzu öldürecektir. 3- (Zimmilerden) Cizyeyi kaldıracak, 4- Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. 5- Din birliği de olacak, artık Allah'tan başkasına tapılmayacaktır. (Sünen-i İbni Mace, 10/334) Yeryüzü sanki ayağının altına serilecek... Gözü uzakları da görecek... Kafirlerin kalelerini ve köylerini görecek... (Kıyamet Alametleri, s. 244) Deccal, Hz. İsa'yı görünce su içinde tuzun erimesi gibi erir ve koşarak kaçıp gider. Hazreti İsa (Deccal'in arkasından): -Benim sana indireceğim bir darbe var, sen bu darbeden hiç kurtulamazsın, der ona (Filistin'deki Bab-ü Lüdd denilen mevkide yani) Bab-ü Lüdd'ün şark tarafındaki bab-ü Remle yanında yetişerek Deccal'i öldürür. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret, s. 496) Hz. İsa döneminde yeryüzü barışla dolacak Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (Sahih-i Müslim, 1/136) Savaş (erbabı) da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bıracak. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/334) Harp (erbabı) ağırlıklarını (yani silah ve saireyi) bırakır. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 496) Düşmanlık, küsüşme ve kıskançlık ortadan kalkacaktır. (Ebu Hureyre r.a, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 379) İslamdan başka (hiçbir dini) kabul etmeyecek... Din muttehid olacak... Allah'tan başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye ibadet edilmeyecek... Zekat kabul edecek kimse bulunmayacağından zekat ve sadakayı terk edecek... Zamanında hazineler ve defineler meydana çıkacak. Kıyamet yaklaştığını bildiği için, fazla mal kazanmaya rağbet etmeyecek... İnsanlar arasında sebebleri ortadan kalktığı için kin ve husumete yer vermeyecek... Zehirli haşarat ve hayvanlardan zehri bertaraf edecek, çocuklar yılan ve akreplerle oynaşacak... Onların çocuklara bir zararı dokunmayacak. Kurt koyunla otlayacak da koyuna bir zararı dokunmayacak... Yeryüzü sulh ve selametle dolacak, mücadele ve dövüşmek, harb ve saldırılar ortadan kalkacak... yeryüzü nebatatını aynı Adem (as) zamanında olduğu gibi bitirecek. Bir salkım üzümle bir güruh insan doyacak. Atlar serbest bırakılacak, öküzlere lüzum görülmeyecek... Çünkü yeryüzü kendi kendine ekilecek... (Kıyamet Alametleri, s. 242-243) İsa (as) ümmetim içinde, adil bir hakem, tam adaletli bir imam -hükümdar- olarak bulunur. (Hıristiyanların) haçını kırar, domuzu öldürür, cizye vergisini kaldırır, sadakayı terk eder de ne koyuna ne de deveye karşı itibar edilmez. Bütün düşmanlıklar, buğuzlaşmalar zail olur kalkar... Yeryüzü gümüş tabak gibi olur ve Hazreti Adem zamanındaki gibi (bol) bitkilerini bitirir... (Ölüm-Kıyamet-Ahiret, s. 496)
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar Hz. İsa döneminde çok büyük bolluk olacaktır ... Mal da o kadar çoğalacaktır ki, hiçbir kimse mal kabul etmeyecektir. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/340) Meryem oğlu (İsa) iner ve Deccal'i öldürür. Ondan sonra kırk yıl bol nimet içinde yaşarsınız. (Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 90) Her tarafta yemek kazanları kaynayacak, misli görülmemiş bir bolluk yaşanacak, mala rağbet olmayacak. (El-Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 66) İsa (as)'ın zekatı terk etmesi de malın bolluğu ve zekata muhtaç fakirin kalmaması sebebiyledir. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/339) Sonra İsa, ümmetimin içinde adaletle hükmedecek; haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, zekatı bırakacak. Ne koyuna ve ne de deveye zekat memuru gönderilmeyecek. İnsanlar arasındaki düşmanlıklar ve kin kalkacak. Akrep ve yılanların zehirleri olmayacak, hatta bir çocuk eliyle yılanla oynayacak da yılan onu sokmayacak. Kız çocuğu arslanı kaçırmaya zorlayacak da arslan ona ilişmeyecek. Kurt, koyunlar arasında sanki bir çoban köpeği imiş gibi bekleyip duracak. Kabın su ile dolduğu gibi yeryüzü din birliği ile dolacak. Allah'tan başka kimseye tapılmayacak. Harp, kavga namına hiçbir şey kalmayacak. Kureyş kabilesinden hükümdarlığı alınacak. Yeryüzü gümüş sofrası gibi olacak. Bitkisini Adem'in zamanındaki gibi bitirecek. Bir salkım üzümle bir nefer doyacak. Bir grup insan tek narla doyacak. Bir öküzün fiyatı şu kadar olacak, bir kaç dirhemle bir at satın alınacak." Denildi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Neden at o kadar ucuz olacak? " "Harp olmayacağı için ona pek lüzum kalmayacak." "Neden öküz o kadar pahalı olacak? " "Yeryüzünün tamamı ekileceği için o, çok gerekli olacak. (Ibn Mace benzerini Ebu Ümame'den nakletti, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5. cilt, s. 370-371-372) Sonra kırk sene ömür sürecek. Onun zamanında kimse ölmeyecek. Kişi, koyun ve hayvanlarına (haydi gidin, otlayın) diyecek; onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacaklar. Yılan ve akrepler kimseye eza etmeyecekler. Yırtıcı hayvanlar kapılarının önünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak. Kişi bir ölçek buğdayı alıp öküzsüz ve sapansız ekecek, karşılığında yedi yüz ölçek buğday alacak. (İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s. 184) Artık o gün (öyle bolluk olur ki on ile kırk kişi arasında) bir cemaat bir tek nar meyvesinden ye(yip doya)rlar ve o nar kabuğunun çanağı ile de gölgelenirler. Sütlere de Allah Teala tarafından o derece bereket ihsan edilir ki bir tek sağmal devenin sütü büyük bir insan topluluğuna muhakkak kafi gelir. Bir sağmal sığırın sütü insanlardan bir kabileye muhakkak yeterli gelir. Bir sağmal koyunun sütü akrabalardan meydana gelen bir soy topluluğuna muhakkak kafi gelir. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret, s. 493) Hz. İsa yeni bir din getirmeyecektir Kırk (40) yıl Allah'ın kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 92) Hz. İsa Ümmeti Muhammed'e peygamber olarak değil; Şeriat-ı Muhammediyyeyi tatbik etmek için gelecektir, demektedir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 68) Hz. İsa (as) inecek ve Resulullah Efendimiz (sav)'in şeriatına tabi olacaktır. (Mektubat-ı Rabbani, 2/1309) Hazreti Muhammed (sav)'in şeriatı üzerine hüküm verecek, kendisi Peygamber olduğu halde Peygamber'e tabi olacak ve Muhammed (as)'in ümmetinden olacak. Peygamberin ümmeti ve sahabisi olacak… Öyleyse o, sahabelerin en efdali olacak… (Kıyamet Alametleri, s. 243) "Onunla (İsa ile) benim aramda hiçbir peygamber yoktur. O şüphesiz inecektir. Onu gördüğünüz zaman tanıyın! O, orta boylu, beyaza çalar kırmızı renktedir. Sarıya boyalı iki elbise içinde olacak. Yağmur yağmasa da saçından su damlayacaktır. İnsanlarla İslam için savaşacaktır. Mesihu'd-Deccal'i öldürecek, sonra yeryüzünde tam kırk sene kalacak. Sonra ölecek ve namazını Müslümanlar kılacaklardır." (Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tırmizi, Büyük Hadis Külliyatı, Rudani, 5.cilt, s. 380 Hz. İsa'nın hilyesi .Uzuna yakın orta boylu 2.Rengi kırmızı ile beyaza yakın De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim... (Al-i İmran Suresi, 64) 3.Üzerinde boyanmış iki elbise vardır. 4.O derece temiz ki kendisine ıslak dokunmadığı halde başı su damlatır gibidir. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s.499) O kızıl, kıvırcık saçlı ve geniş göğüslüdür. O, salibi (haçı) kıracak, cizye usulünü kaldıracak, İslam'dan başka hiçbir dini kabul etmeyecek... Allah'tan başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye ibadet edilmeyecek. Hazret-i Muhammed'in sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatı üzere hüküm verecek, kendisi Peygamber olduğu halde Peygamber'e tabi olacak ve Muhammed (as)'ın ümmetinden olacak, Peygamber'in ümmeti ve sahabisi olacak. Çünkü o, onu mi'rac gecesi görmüştür. Öyleyse sahabilerin en faziletlisi olacak. (İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s. 182) Geceleyin yürütüldüğüm zaman Musa (as)'ın kavuştum. (Peygamber onu tavsif ederek:) Bir de gördüm ki, O Şenüe kabilesi erkeklerinden biri gibi kara yağız, uzun boylu, balık etli, düz saçlı bir zattır. İsa'ya da kavuştum (Peygamber onu da tavsif ederek: İsa, orta yapılı, sanki hamamdan çıkmış gibi al çehreliydi. (Sahih-i Müslim, 2/1053) Ben bu gece kendimi rüyamda Kabe'de buldum. Ansızın esmer bir kişi gördüm. Sanki o esmer insanlardan en güzeli, başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu, (yeni) taranmış ve arınmıştı da başının saçı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin iki omuzuna koyarak Beyt'i tavaf ediyordu. (Orada bulunanlara) bu kimdir? diye sordum. Onlar : bu Meryem'in oğlu Mesih (İsa)'dır dediler. (Sahih-i Buhari, 9/177) Hz. İsa, Peygamberimiz (sav)'in kabri yanına defnedilecektir "İsa (as) yeryüzüne inecek, evlenecek çoluk çocuk sahibi olup, kırk beş sene yaşayacak, sonra ölecek, benimle aynı kabire gömülecek, sonra ben ve İsa aynı kabirden Ebu Bekir ile Ömer arasından kalkacağız!" (Kıyamet Alametleri, s. 246-247) Hz. İsa, yeryüzünde iken evlenecek ve bir çocuğu olacaktır. Ölünce, Müslümanlar onun namazını kıldıktan sonra Ravza-i Mutahhare'ye defnedeceklerdir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 65) Muhakkak ki, Meryem oğlu İsa yeryüzüne indiği zaman evlenecek, çocuğu olacak, yeryüzünde 45 yıl kalacaktır. (Miskatü-l Meşabih, 3/47) Hazreti İsa yeryüzünde kırk sene yaşadıktan sonra vefat edecektir. Müslümanlar onun cenaze namazını kılarak defnedecekler. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, s. 498-499) İbn-i Cevzi'nin Abdullah bin Ömer (r.a.)'dan merfu'an naklettiği bir rivayette şöyle buyurulmaktadır: "İsa (as) yeryüzüne inecek, evlenecek, çoluk çocuk sahibi olup kırk beş sene yaşayacak sonra ölecek, benimle aynı kabire gömülecek, sonra ben ve İsa aynı kabirden Ebu Bekr ile Ömer arasından kalkacağız." (İmam Suyuti, Kıyamet Alametleri, Ölüm ve Diriliş, s. 1699, s. 185)
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar Hz. İsa(as)'ın Yeryüzüne Geliş Alametleri Şüphesiz ki, Hz. İsa Aleyhisselam, yeryüzüne inecektir. Elbette onun zuhuruna yakın alametler ve fitneler olacaktır..." (Ukayli "En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal"; Beklenen Mehdi, 3. Baskı, s.151) Yukarıdaki hadiste görüldüğü gibi Peygamberimiz (sav) ahir zamanda Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden dönüşünden önce çeşitli alametlerin görüleceğini haber vermiştir. Bu bölümde bu haber doğrultusunda, Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci gelişinin yaklaştığını müjdeleyen alametlere yer vereceğiz. Önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi ahir zaman ve kıyamet alametleri, Mehdi'nin çıkış alametleri, Deccal'in fitnesinin yaklaştığını gösteren alametler, Hz. İsa'nın gelişinin de habercisidirler. Kuran'da, Peygamberimiz (sav)'in hadis-i şeriflerinde ve İslam alimlerinin kitaplarında yer verilen izahlar bu konulardaki ana kaynaklardır. Bunların yanısıra İncil ve Tevrat açıklamalarından ahir zaman ve Hz. İsa'nın yeryüzüne ikinci kez gelişi konusunda Kuran ve Peygamberimiz (sav)'in sözleri ile mutabık olanları da bize önemli bilgiler vermektedir. Ancak tüm bunlara rağmen bazı kişiler bu haberlerin günümüzü işaret ettiği konusunda birtakım şüpheler duyabilirler. Bu noktada hatırlatmak gerekir ki, ilerleyen sayfalarda bahsedeceğimiz alametler hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açık ve nettirler. Ancak en önemlisi bu haberlerin tamamının günümüzde birbiri ardısıra gerçekleşmiş ve halen de gerçekleşiyor olmasıdır. Elbette bu işaretlerin bir kısmı 1400 yıllık İslam tarihinin herhangi bir döneminde, dünyanın belirli bir bölgesinde, belirli bir oranda görülmüş olabilir. Böyle bir durum o dönemin ahir zaman olduğunu, Hz. İsa'nın ve Mehdi'nin gelişlerinin çok yakın olduğunu göstermez. Zira bir devrin Allah'ın müjdelediği son devir olarak nitelendirilmesi için detaylı olarak anlatacağımız alametlerin tümünün aynı çağda, birbirlerini izleyerek gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu durum hadislerde şöyle ifade edilmiştir: "Kıyamet alametleri birbirini takiben meydana gelir. Bir dizideki boncukların art arda kopması gibi." (Ramuz-El Ehadis, 277/6; Suyuti, Camiü's-Sagir, 3/167) Ümmet bunları yaptığı zaman, alametler birbirini, ağı koparılıp kaçan balıkların birbirini kovaladığı gibi kovalar. (Ölüm, Kıyamet ve Diriliş, İmam Şarani, s. 478) Hadisler son derece açıktır. Ahir zaman alametleri birbiri ardına aynı dönemde gerçekleşecektir. Burada şu noktaya değinmekte yarar vardır: İlerleyen sayfalarda yer vereceğimiz olaylardan bazıları, günümüz için olağan olaylar olarak karşılanabilir. Kimileri burada anlattığımız alametlerin içinde bulunduğumuz çağın şartları gereği doğal olarak ortaya çıktığını öne sürebilirler. Elbette bu olayların bir kısmı günümüzde çeşitli etkilerle doğal olarak meydana gelmektedir. Ancak tüm bunların 1400 yıl önce eksiksiz olarak tam bugünün sosyal düzenini tarif edecek şekilde tasvir edilmiş olması ve biraz önce de belirttiğimiz gibi aynı dönemde, birbirini izleyerek gerçekleşmesi son derece önemli bir konudur. Bu durum, 14 asır önce ahir zamanda meydana gelecek ortamı detaylı tarif ederken Peygamberimiz (sav)'in bu döneme dikkat çektiğini anlamamız için kesin bir delildir. Yukarıdaki bilgiler ışığında gerek İslami kaynakları, gerekse İncil ve Tevrat açıklamalarını incelediğimizde hayret verici bir sonuçla karşılaşmaktayız. Ahir zamana yönelik işaretler yeryüzünün hemen hemen her köşesinde, birbiri ardınca ve tam anlamıyla belirtildiği biçimde, içinde bulunduğumuz çağda yaşanmaktadır. Ahir zamanla ilgili haberler sanki zamanımızın eksiksiz bir portresini çizmektedir. Elbette bu, derin düşünülmesi gereken son derece mucizevi bir olaydır. >> HZ. İSA (AS)'IN DÖNÜŞÜNÜN HABERCİLERİ >> HZ. İSA(AS)'IN GELİŞ ALAMETLERİ İSLAMİ KAYNAKLARDA YER ALAN ALAMETLER 1 Ay'ın Yarılması 2 İran-Irak Savaşı 3 Fırat ile Dicle Arasındaki Büyük Savaş 4 Afganistan'ın İşgali 5 Fırat'ın Suyunun Kesilmesi 6 Ramazan Ayı'nda Ay ve Güneş Tutulmaları 7 Kuyruklu Yıldızın Doğması 8 Kabe Baskını ve Kabe'de Kan Akıtılması 9 Doğu Tarafından Bir Ateşin Görünmesi 10 Güneş'ten Bir Alametin Belirmesi 11 Güneş Tutulması 12 Sistemlerin Değişmesi 13 Tozlu Dumanlı Bir Fitne 14 Yaygın Katliamların Meydana Gelmesi 15 Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi 16 Eski Ürdün Kralı Abdullah'ın Öldürülmesi 17 Mısırlıların Esir Alınması 18 Şehirlerin Yok Olması 19 Harap Olmuş Yerlerin İmarı 20 Dördüncü Sulh ve Arap-İsrail Barışı 21 Bir Ordunun Kaybolması 22 Iraklıların Parası Kalmayacak 23 Bağdat'ın Alevlerle Yok Edilmesi 24 İsrail-Filistin Barış Görüşmeleri 25 Irak ve Şam'a Ambargo 26 Irak'ın Yeniden Yapılanması 27 Irak Halkı Şam'a, Kuzeye Kaçar 28 Şam'da Fitneler 29 Şam, Irak, Arabistan'da Kargaşa 30 Irak'ın Üçe Bölünmesi 31 Mahalle Aralarında Savaş 32 Müslümanlarla Yahudilerin Savaşması 33 Masum çocukların öldürülmesi 34 Fitnelerin Çoğalması 35 Her Yere Ulaşan Bir Fitne 36 Haramların Helal Sayılması 37 Allah'ın Açıkça İnkar Edilmesi 38 Allah'tan Başka İlahlar Edinilmesi 39 Materyalist Felsefenin Yaygınlaşmasına İşaret 40 Anarşi ve Kargaşa Günleri 41 Barışın Kalkması 42 İhtilallerin Olması 43 İnsanların Birbirinden Kaçışması 44 Dünyayı Karışıklık ve Kargaşanın Kaplaması 45 Büyük Olayların ve Hayret Verici Şeylerin Meydana Gelmesi 46 Bazı Müslümanların Durumu 47 İslam Dünyasının Mevcut Konumu 48 Müslümanların Birbirleri ile Savaşmaları 49 Müslümanların Maruz Kaldıkları Şiddetli Belalar 50 Masum İnsanların Öldürülmesi 51 İnsanların Sebepsiz Yere Öldürülmesi 52 Her Yerde Kargaşaya Sebep Olan Fitneler 53 Mehdi'den Ümit Kesilmesi 54 Fakirlik ve Açlık 55 Kuraklık 56 Belirli Senelerde Bozulan Ekonomi 57 Ticaretin ve Yolların Kesilmesi 58 Kazancın Azalması 59 Milli Servetlerin Zenginler Arasında Bölüşülmesi 60 Depremlerin Artması 61 Yer Çökmeleri 62 Evlerin Mezar Olması 63 Rüzgar ve Kasırgalar 64 Şiddetli Bir Yağmurun Yağması 65 Yıldırımların Çoğalması 66 Hak Dinin ve Kuran Ahlakının Terk Edilmesi 67 Kuran'ın Gereği Gibi Düşünülmemesi 68 Müslümanların Müslüman Olmayanlara Özenmesi 69 Kuran'dan Uzaklaştıran Fitneler 70 İslam Ahlakından Uzaklaştıran Propagandcılar 71 İkiyüzlü ve Sahtekar Din Adamları 72 Siyaset Adamlarındaki Dejenerasyon 73 "İyiliği Emretme, Kötülükten Men Etme" İbadetinin Terki 74 Maruf (İyilik, Doğruluk) ile Münker (Kötülük)ün Birbiriyle Karıştırılması 75 Yakınlarının, Kişiyi Kötülüğe Teşvik Etmesi 76 Gerçek Müminlerin Sayıca Çok Az Olması 77 Cami ve Mescitlerin Farklı Amaçlarla Kullanılması 78 Kuran'ı Menfaat İçin Okuyanların Çıkması 79 Yıldız Falına İnanılması ve Kaderin Yalanlanması 80 Haccın Allah'ın Rızası Dışında Amaçlarla da Yapılması 81 İnsanların Nefsani Tutkularına Önem Vermeleri 82 Sosyal Bozulma 83 Haine İtimat Edilmesi, Doğruların Hain Sayılması 84 Güvenilir İnsanların Azalması 85 Emanet Ehli İnsanların Azalması 86 Zekatın Terk Edilmesi 87 Namaz İbadetinin Terk Edilmesi 88 Yalancı Şahitlik ve İftiranın Yaygınlaşması 89 Ehil Olmayan Kişilere Sorumluluk Verilmesi 90 Üstünlüğün Takvada Değil Zenginlikte Aranması 91 İnsani İlişkilerin Bozulması 92 Hayvanlara İnsanlardan Çok Değer Veren Kişiler 93 Ailevi İlişkilerin Bozulması 94 İnsanlar Arasında Sevgi ve Saygının Azalması 95 Aile Kurumunun Zayıflaması 96 Dünya Hırsının Artması 97 Riyakarlık ve Gösterişin Hakim Olması 98 Kaba Söz ve Küfrün Yaygınlaşması 99 Sahtekarlık ve Rüşvetin Artması 100 Dedikodu ve Alayın Artması 101 Kimi Gençlerin Din Ahlakından Uzaklaşması 102 Ahlaki Çöküş 103 Zinanın Artması 104 Eşcinselliğin Kabul Görmesi 105 Salgın Hastalıklar 106 Ani Ölümlerin Çoğalması 107 Cinayetlerin Artması 108 İntihar Vakalarının Artması 109 İç Savaşlar-İhtilaflar 110 Okur-Yazarların Artması 111 Zamanın Kısalması 112 Şehirleşmede Artış 113 Yüksek Binaların İnşa Edilmesi 114 Çarşıların Yakınlaşması 115 Kişinin Kamçısının Ucuyla Konuşması 116 Kişiye Kendi Sesinin Konuşması 117 Semadan Bir El 118 Ürün Artışı 119 Çöllerin Yeşertilmesi 120 Ömürlerin Uzaması 121 Sahte Mesihlerin Ortaya Çıkışı Hz. İsa'nın Gelişinin Habercisidir
Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2006 18 yıl Yazar >> TEVRAT VE İNCİL'DE MESİH'İN DÖNÜŞ ALAMETLERİ 122 Sahte Mesihlerin Çıkması 123 Bazı İnsanların Mesih'in Gelişinden Umut Kesmeleri 124 Depremlerin Artması 125 Kıtlıklar Olması 126 Büyük Savaşların Yaşanması 127 Sevginin Azalması, Kin ve Öfkenin Artması 128 İnsanların Din Ahlakında Uzaklaşması 129 İnsanlara Dehşet Veren Felaketlerin Yaşanması 130 Salgın Hastalıkların Yaygınlaşması 131 Dini Menfaatlerine Alet Eden Kişilerin Ortaya Çıkması 132 Güneş ve Ay'da Alametler Belirmesi 133 Gökyüzünde Olağanüstü Olayların Yaşanması 134 Ahlaki Bozulma 135 Samimi Olarak İman Edenlerin Baskı Görmesi 136 İman Edenlerin Sakınması Gereken Fitnelerin Ortaya Çıkması 137 İnsanlara Acı ve Sıkıntı Veren Olayların Yaşanması 138 Deccal'in Çıkışı
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.