Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

"Ne Olur Canım Çok Acımasın"


marti_name

Önerilen İletiler

-1-

Ön koltuktaki küçük kız, “Baba, matematik sınavından 80 almışım”, dedi. Babası da gülümseyerek onayladı, “Aferin benim güzel kızıma”.

Uyuşmuş beyni O’na oyun oynuyordu. Bazen gerçekle hayal arasındaki fark belirsizleşiyordu.

Bir an her yer aydınlandı. Diğer odadan annesini çığlıkları geliyordu. Koşmaya başladı. Koridordaki abisi, ‘gitme’ anlamında başını sallıyordu. Dinlemedi. Kapı hafif aralıklıydı, içeriye baktı. Babası önce küfrederek bir tokat attı annesine, sonra saçlarından tutarak kafasını masaya vurmaya başladı. Tekrar diğer odaya koştu. Kapıyı kapatıp arkasına oturdu. Annesinin bağrışları duruncaya kadar ağladı.

Trenin sesi kendine gelmesine neden olmuştu. İlerde temiz yüzlü bir genç camın önünde durmuş telefonuyla uğraşıyordu. ‘Şimdi tam zamanı’, diye düşündü. Yavaşça çocuğa doğru yöneldi. Ani bir hareketle çocuğun elindeki telefonunu kapıp kaçmaya başladı. Ama çocuk bağırıyor, peşinden koşuyordu. Vagon boyunca koştular. İki vagonun birleştiği yerde durdu. Biraz mücadele ettiler. Trenin açık kapısı çarptı gözüne. Bir tekmeyle çocuğu açık kapıdan dışarı itti. İnsanlar dehşet içinde O’na bakıyorlardı. Tren bir sonraki istasyon için yavaşlamaya başlamıştı. Kısa bir süre sonra O da, kendini açık kapıdan dışarı bıraktı.

 

-2-

Bir ara kendine gelir gibi oldu. Annesi O’na bakarak ağlıyordu. ‘Özgür’, diyordu, ‘oğlum..’. Sonra yine karanlık... Sonra yine aydınlık, bir melek yanı başında uyuyakalmıştı. Sonra daha da karanlık...

Annesi üstüne iki kat yorgan örttüğü halde üşüyordu. Babası O’na yumurtalı ekmek getirmişti. Biraz yedi, sonra hepsini kustu. Annesinin O’na bakan üzgün gözlerini hayal meyal hatırlıyordu, hem de biraz önce görmüş gibi... Galiba ölüyordu. Hastalığından sonra ilk defa dışarı çıktığında gözlerine inanamamıştı, her yer bembeyazdı. O zamanlar kar, küçük bir çocuğa göre çok fazla yağardı. Boyunu aşan karların arasından açılmış yolda koşarken, belirli belirsiz çocuk sesleri, bembeyaz yeryüzüne yağan karlara karışıyordu. Koştu, koştu ve kendini uçsuz beyazlığa bıraktı.

Sevgi biran uyanıp Özgür’e baktı. Bir şeyler sayıklıyordu. Üç aydır yatıyordu Özgür. Doktorlar belki de bir daha hiç yürüyemeyeceğini söylemişlerdi. Ağlayacak hali kalmamıştı Sevgi’nin. Kalktı, cama yürüdü. Çocuklar parkta oynuyorlar, bisiklete biniyorlardı. Özgürle yaptığı bisiklet yarışlarını, ne kadar özlediğini fark etti. Gözleri doldu. Alnını cama dayayıp yalvardı, “Allah’ım ne olur bacaklarını alma”. Bir damla göz yaşı eline damladı.

 

-3-

“İşte geliyor yine”, diye bağırdı içeriye, perdeyi aralarken. Mahalle esnafı, kahvehanedekiler ve o an orada olan herkes, ne kadar şanslıydı. Çünkü O’nu görmeyen kimse, o ana kadar asla, tam olarak bir kadın görmüş sayılmazdı. İlerdeki şekilsiz genci görünce yolunu değiştirdi kadın, sonra gözden kayboldu. Perdeyi kapattı.

Kırılmıştı kalbi Ağan’ın her zamanki gibi. Eğilip kir pas içindeki elbiselerine baktı. Uzun zaman önceydi. O camekanın önünde durmuş, o mankene bakarken, hayatının amacını anlamıştı. Bir gün çok parası olacak ve istediği her şeyi giyebilecekti. ‘İşte o zaman’ diye düşünmüştü, ‘beni gördüğünde yolunu değiştirmeyecek’. Hatta belki göz göze bile geleceklerdi.

Hava kararmıştı. Eski bir inşaattaki, taşlardan yaptığı gizli kasasına yüz kırk milyona sattığı cep telefonunun yirmi milyonunu bıraktı. Diğerlerinin yanına gittiğinde ateşin başında oturuyorlardı. “Yüz yirmi milyon”, dedi Ağan. Bakmamıştı bile Jilet parayı alırken. Bir süre sonra “Benimle gel”, dedi Jilet. İçini bir korku sardı Ağan’ın. Böyle giden kimse sağ salim dönmemişti henüz. Jilet yol boyunca tek bir kelime bile etmedi. Ballysinden derin bir nefes daha aldı Ağan, ‘ne olur canım çok acımasın’ diye düşündü. Bir kelebek karanlıkta parladı. Ağan sırtında bir sızı hissetti. Sonra ikinci darbe, sonra üçüncü...

Bir saat önce Karga, “Ağan bize ihanet etmiştir” diyordu Jilet’e, “onu bizden gizli para saklarken görmüşüm”. Jilet bunu zaten biliyordu.

Gökyüzü berraktı. Parlayıp sönen bir yıldız gördü Ağan. Dizlerini karnına doğru çekti. Parmak uçlarında tuhaf bir sıcaklık hissediyordu. ‘Acaba’, diye düşündü kalp atışları yavaşlarken, ‘mektubumu aldığında kalbi heyecandan daha hızlı atmış mıdır?’.

Uzaklarda bir yerde, en az yüzüncü kez yırtılmış, kabaca yazılmış, kimliksiz mektuplardan birinin parçalarını, rüzgar havaya savuruyordu.

 

-4-

Dizinde yattığı annesinin elleri, saçlarının arasında geziniyordu. En son ne zaman okşamıştı annesi, onun saçlarını? On sene, on beş sene... Hatırlayamadı. Ama şimdi, kafasının altında bu diz varken, saçlarını da bu eller okşarken sonsuza kadar böylece kalabilirdi.

“Kızım, iyi misin, canım, bir yerin ağrıyor mu?”, dedi annesi. Gülümsedi, “İyiyim anne, çok iyiyim”, dedi. Kısa bir sessizlik oldu. Kız doğrulup sordu, “Anne, böbreğim kime aitmiş?”. Biran tereddüt etti anne, sonra söyledi, “Sokakta ölü bulunan kimsesiz bir çocuğa aitmiş”. Kız daha önce sokak çocukları için gönüllü olarak çalışmıştı. Üzülse mi, mutlu mu olsa karar veremedi. “İnşallah cennettedir”, dedi annesi. Üzüldü sonra kız, “Ölmeden öncekinden, kesinlikle daha iyi bir yerdedir anne, emin ol”, dedi, tekrar annesinin dizine yatarken.

 

-5-

Yaşlı kadın bankta oturmuş, parkta oynayan torunlarına huzurla bakıyordu. Aniden karşısından hızla iki bisiklet geçti. “Çocuklar yavaş, düşeceksiniz”, diyecek oldu, ama bisikletler uzaklaşmıştı.

Genişçe bir yeşilliğin üstüne yan yana uzanmışlardı. Güneş yaprakların arasından çok az görünüyordu. Yarış çok yormuştu Sevgi’yi. Bu sefer Özgür kazanmıştı.

Özgür doğrulup Sevgi’ye baktı. Gözleri dolmuştu, belli ki birazdan ağlayacaktı. “Ne oldu meleğim”, dedi. Bir süre cevap vermedi, sonra,“Neyi anladım biliyor musun”, dedi Sevgi, “Her an, her dakika çok önemli. Hayat bir şekilde bir yerlerde akıp gidiyor. Hiçbir şeye geç kalmamak gerekli. Sen o hastanede yatarken ne haldeydim biliyor musun? En sevdiğine bir daha ulaşamayacak olmanın ihtimalini bile düşünebiliyor musun? Şimdi o kadar mutluyum ki...”. Mutluluktan ağlıyordu, “Mutluluk hemen burada, yanı başımdaymış, Özgür, aşk gibi sadece fark etmemi bekliyormuş. Bir daha sakın kafamı karıştırma tamam mı, bir daha asla beni yalnız bırakma..”. Uzanıp öptü Özgür, Sevgi’yi. “Her şey geride kaldı aşkım” dedi gülümseyerek, ayağa kalkerken. “Tamam bir daha seni yalnız bırakmayacağım, ama bana ulaşabilirsen...”. Hemen bisikletine doğru koşmaya başladı. “Ama bu hiç adil değil” diyebildi Sevgi gözlerinde yaşlarla gülümseyerek. Özgür çoktan bisikletine binmişti bile.

 

Cep telefonu gasp edildikten sonra trenden atılarak öldürülen Hakan Canıdemir’ in anısına ve tüm sokak çocuklarına...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.