Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

PKK NIN ŞİDDET TUZAĞINA DÜŞMEYELİM!..

 

Şiddetten Beslenen PKK Terörünün Panzehiri: Birlikte Yaşama İradesi, Demokrasi ve Etnik Ayrımcılığı Tecrit!..

 

Abdullah Öcalan yakalanmasının ardından örgütüne "sınır ötesine çekilme" ve "silahları susturma" talimatını vermişti. PKK, gerek Kuzey Irak’ta, gerekse Türkiye’de siyasi sürece dahil olamayacağını hissettikçe, eski kirli çatışma ve şiddet günlerinin koşullarını yeniden yaratmaya çalışıyor. PKK’nın yeniden silaha sarılmasının ve şiddeti tırmandırmasının ana nedeni, çözülmeyi önlemek ve örgütsel varlığını sürdürebilmek.

 

PKK’nın liderlik kadrosu, Türkiye’de Kürtlerin geleceğe umut ve güvenle bakacakları bir ortamı sağlayacak koşulların oluşmaya başladığını görüyor. PKK ve Abdullah Öcalan için ölmenin bir Kürdün öncelikli görevi olduğu inancı kaybolurken, dağa çıkartacak insan bulmak da gittikçe zorlaşıyor.

 

İmralı'da ortaya konulan "demokratik cumhuriyet" tezi, aslında PKK'nın kuruluş ideolojisinin inkârı anlamına geliyor. Çünkü dört parçada (Türkiye, İran, Irak ve Suriye'de) Marksist-Leninist temelde bağımsız bir Kürdistan kurmak için yola çıkan PKK, İmralı sürecinde geldiği anlayış çizgisiyle, sadece tabanını değil tavanını da kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Örgütün başkanlık konseyini oluşturan etkili isimlerden birçoğu örgütten ayrılırken, tabanda da büyük ölçekli bir güç kayması meydana geldi.

 

PKK, İsrail-Filistin çatışması dolayısıyla barut fıçısına dönen ve Suriye, İran'ı da içine alarak büyüme potansiyeli yaratan Ortadoğu'daki savaş oyununun içine Türkiye'yi de çekmek istiyor. Son dönemde kanlı eylemlerini artırmasının arkasındaki asıl sebep, Türkiye’yi tuzağa düşürmek.

 

PKK, Türkiye’ye nasıl bir tuzak hazırlıyor?..

 

Bu sorunun cevabını, bir dönem HADEP Genel Başkan Yardımcılığı yapan, ancak HADEP-PKK ilişkisi nedeniyle partiden kopan Kürt aydını Mehmet Metiner irdeliyor;

 

“Son dönemde Türkiye’de şiddeti tırmandıran PKK’nın hedeflerini söyle sıralayabiliriz: Silahlı mücadeleyi derinleştirerek politik Kürt mahallesinin patronu olduğunu göstermek. Kendi dışındaki Kürt muhalefetini de silah zoruyla bloke etmek veya oluşturacağı kanlı oyunla boşa çıkartmak. Silahı aynı zamanda siyasetin bir şantaj aracı olarak kullanmak. Ancak silahlı mücadele için gerekli olan ulusal-ideolojik talepler, bizatihi Öcalan tarafından ortadan kaldırıldığı için PKK geçmişteki gibi kitlesel desteğe sahip değil.Kürt kitlesinin gücünü yeniden arkasına alabilmek ve dilediği zaman onları militan unsurlar olarak mobilize edebilmek için geniş bir mağduriyet alanı oluşturmak. Tıpkı geçmiş dönemde olduğu gibi bölgeyi bir ateş çemberinin içine sokmak ve güvenlik güçlerinin demokrasi, hak ve özgürlükleri askıya alan otoriter güvenlikçi yaklaşımlarını ön plana geçirmek. Türkiye'nin tahammül sınırlarını zorlayarak ve Türk toplumunun milliyetçi duygularını tahrik ederek Türkiye’yi sınır ötesi bir operasyona mecbur etmek. Böylece Türkiye’yi sadece ABD ve AB ile değil, Iraklı Kürtler ve Araplar'la da karşı karşıya getirmek. İçerde oluşacak "Türk-Kürt düşmanlığı" üzerinden kendini yaşatmak. Sonuçta AK Parti iktidarının sonunu hazırlayacak ekonomik-siyasal bir kriz ortamına Türkiye'yi sürüklemek…” (Bugün Gazetesi, 21 Temmuz 2006)

 

Mehmet Metiner’in saptamalarını son derece önemli buluyorum. Sorunun çözümünde hiçbir şekilde muhatap güç olarak kabul edilmeyeceğini gören PKK, artık kaybedecek bir şeyinin kalmadığının bilincinde son hamlelerini yapıyor. Türkiye'nin ABD'yi karşısına alması halinde ABD'nin de kendisini Türkiye'ye karşı kullanmak isteyebileceğini ve böylelikle bölgede tekrar etkili bir aktör haline gelebileceğini varsayıyor.

 

Hep söylediğim bir şeyi bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum: Terör, ne kadar tahammül sınırlarının dışına çıkarsa çıksın, Kürt vatandaşlarımızı PKK'nın kucağına itmeyecek tek mücadele stratejisi, "demokrasiyi derinleştirmek"ten geçiyor. PKK'nın "terörü derinleştirme" siyasetine karşı demokrasiden ödün vermeyen etkili bir mücadele stratejisinde ısrarın, Türkiye’nin terörle mücadeledeki başarısı için çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Bütün terör örgütleri gibi PKK da çatışma ve şiddet ortamından besleniyor, kitle temeli buluyor ve militan sağlıyor. Terör örgütünün palazlanma taktiklerinden en dikkat çekici olanı budur.

 

Yıllarca bölgede aydınları ve sorunun demokratik çerçevede çözümü için mücadele edenleri hedef alan PKK, şiddeti tırmandırmak suretiyle Türkiye’de milliyetçiliği körüklemeye çalışıyor. Eski tarz yöntemlerle hayatta kalmaya çalışan PKK yönetiminin bu taktiği tutmayacaktır. Çünkü Türkiye’de demokrasi zihniyeti, çok daha güçlü bir biçimde ülkenin dört köşesine, en ücra noktalara kadar kök salmaya başlamıştır.

 

İşte bu nedenle PKK yönetimi, demokrasinin tıkanması ve Türkiye’de Kürt-Türk ayrımı yaratarak vatandaşlarımızın birbirine düşmesi için çaba gösteriyor. Çünkü çatışma olmazsa, şiddet yerine sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alandaki gelişmeler, başta Diyarbakır olmak üzere, Türkiye’de etkin hale gelirse, masum sivillerin ve dağlardaki gençlerin cesetleri üzerinden saltanatını sürdüremeyeceğini ve kepenk kapatmak zorunda kalacağını çok iyi biliyor.

 

Bu yüzden de PKK’nın şiddeti tırmandırma çabalarına karşı, yetkililerin, terörle mücadelenin demokratik hukuk devleti çerçevesinde sürdürüleceği yönündeki mesajlarını çok önemli buluyorum.

 

Türkiye’de barışın ve güven ortamının yeniden tesisi ve kalıcı olabilmesi için, birlikte yaşama iradesinin korunabilmesi ve üniter devlet içerisinde farklı görüşlerin özgürce dile getirilebilmesi, demokratik alandaki reformların önünün açılabilmesi için devlet yetkilileri kadar, “PKK ile aynı tabanı paylaştıklarını” söylemekte bir mahsur görmeyen bölgedeki belediye başkanlarının, Kürt siyasetçilerin ve sivil toplum örgütlerinin açıklamaları da sorumluluk taşımalı. İster Türklük, ister Kürtlük duygusuyla olsun, Türkiye’de etnik çatışmayı körüklemek, Türkiye’ye büyük zarar verir. Türkiye’nin ve dünyanın evrimine şöyle bir bakacak olursak; çatışmacı ideolojiler çağın gerisinde kalırken, rasyonel, uzlaşmacı, müzakereci, pratik, çoğulcu görüşlerin geliştiği, doğası itibariyle çatışmacı olan etnik milliyetçiliğin toplumdan “tecrit” edildiği görülecektir.

 

Türkiye’de, bugün tüm aydın ve siyasetçilerden beklenen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak demokratik/çağdaş milliyetçiliğe ve yurtseverliğe destek verildiğini, etnik ayrımcılığı ve şiddeti temel alan tüm grupların karşısında olunduğunu, “PKK terörüne karşı çıkıldığını”, “Sorunların çözümü için ön koşulun PKK’nın silah bırakması olduğunu” yüksek sesle haykırmaktır. Türkiye’nin dört bir yanından yükselen bu sesler öylesine gür çıkmalı ki, PKK’nın, Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve sorunlara çözüm arayışının önünü tıkamasına izin vermemeli.

 

 

Nail Amudi

[email protected]

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.