Misafir birce Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 5 Ocak , 2008 ....Tarih Göksel Vesaire Ben hep sizi carptım sizi böldüm Cıkardım topladım sizi bir bir Kerrat cetvelim oldunuz ezberledim Siz şimdi herşeysiniz elbet Yedi dokuz on iki vesaire. Ben hep sizi cizdim kağıtlara duvarlara Oturdum bir güzel boyadım sizi Fırcam oldunuz tuvalim oldunuz Siz şimdi herşeysiniz elbet Kırmızı, yeşil, mavi vesaire. Ben hep sizi söyledim şarkılarda Utlarla kemanlarla sizi caldım Her makamda besteledim adınızı Siz şimdi herseysiniz elbet Rast, hüzzam, muhayyer vesaire. Ben hep sizi kokladım saksılarda Suladım bahcelerde güzelliğinizi Yakamda ciceğim oldunuz pekala Siz şimdi herşeysiniz elbet Gül, menekse, karanfil vesaire. Ben hep sizi ictim kadehlerde Sarhoş oldum yükseldim yıldızlara Meyhanelere güzelliğinizi öğrettim Siz simdi herşeysiniz elbet Konyak, votka, rakı, vesaire. Sonunda ben hep siz oldum yalan değil Bir gün baktım ki karşımda tüm sizsiniz Böyle oldum sizinle beraber oldum Siz şimdi herşeysiniz elbet Göz, kirpik, dudak, vesaire. Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 24 Ağustos , 2008 ....Constant Troyon (1810-1865) İÇİNİZDEKİ ŞEHİR Sessiz bir pazarlıkla satın aldığınız içinizdeki şehirde yaşıyorsunuz. Henüz borçlarınızı ödeyemediniz. Siyahlayan göz kapaklarınız altında bir şeyler hissetmeye çalışıyorsunuz. Kendinizden uzaklaştığınızı fark etmeden düşünce tellerini teleferik gibi kullanarak en uzaklara kayıp gidiyorsunuz. Sayısız unsurlara dokundukça tüyleriniz ürperiyor. Sizi aşan sözlerinizin yankılarıyla sarsıldığınızı hissettiğiniz anlardaki bağırmalarınızla özünüzdeki kuşları kaçırıyorsunuz. Nefes alışverişlerinizle gülleriniz soluyor. Çılgınlıklarınızla çatılarınızdan kristalleriniz dökülüyor. Düşünme alanınız daraldıkça şehriniz büyüyor. Sokaklardan, caddelerden koştukça yoruluyorsunuz. Gecelerinize gerilim makinelerinizin ışınları düştükçe robotlaşıyor insanlarınız. Kirli sularınızdaki kurbağalarınız timsahları dahi korkutuyorlar. İç yolculuğunuz yaşlandırıyor sizi. İçinizdeki çığlıklar büyüyor. Kırk ayaklı zorluklar üretiyorsunuz. Laboratuarlarınızdaki yedek hücreler size tatlı anlar yaşatmaya fırsat vermiyorlar. İçinizdeki korkunun göstergesi sizi yukarıdan aşağılara bırakırken siz sesinizi dahi çıkaramıyorsunuz. Saatler kıpırdadıkça mevsimler sökülüyor yüreğinizden... Aklınızdan hep yalnızlığınız geçiyor. Üzeyir Lokman ÇAYCI Mantes la Ville – 22.09.2002 Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 i ....Asuman Doğan İLLA Kİ SAĞLIK OLSUN Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama. Yarım saat erkene kurulsun saatin. Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin... Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin. Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart. Çek kızarmış ekmek kokusunu içine Bak güzelim kahvaltının keyfine... Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis. Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin. Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile. Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, Ohhh şöyle bir hafifle... Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de. Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık. Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa... Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak. Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al... Sonra, şöyle bir düşün. Kimler sana yol açtı, sen çok dar da iken ? Kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı ? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi ? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara ! Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor ! Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.. Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun... Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun... Saklama tabakları, bardakları misafire. Sizden ala misafir mi var bu dünyada ? Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil. Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi. Tadına var akşamının... Gece evinde, dostların olsun. Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun... Arkadaşım, hayat bu. Daha ne olsun ? Ama en önce ve illa ki sağlık olsun ! Can Yücel Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 11 Ekim , 2008 ....Bedri Rahmi Eyuboğlu ARKADAŞ DÖKÜMÜ Evela dişlerimiz dökül dü Sonra saçlarımız Arkasından birer birer arkadaşlarımız Şu canım dünyanın orta yerinde Yalnız başına yapayalnız Kırılmış kolumuz, kanadımız Tatlı canımızdan usanmışız Bir şüphedir sarmış yüreğimizi Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi Bir şüphedir demir atmış ciğerimize Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun Bir çalım bir kurum hepimizde Nereden inceyse oradan kopsun Bu canım dünyanın orta yerinde Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize Yalan mı ? Gözünü sevdiğim karınca lar İşte: Hamsiler sürü sürü Arılar bölük bölük geçer Leylekler tabur tabur Ya bizler? Eşref-i .......! .. Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur Bizler sürü sepet Yalnız birbirimizi öldürmüşüz Bedri Rahmi Eyuboğlu Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 10 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2009 ....Ali Şenol ZOR "DAVUL DENGİ DENGİNE ÇALAR DERLERMİŞ" BEN SENİN RİTMİNİ TUTTURAMADIM. ÜNİVERSİTELER KAZANDIM DA ZOR SINAVLARDA, HAYATTA TEK SENİ OKUYAMADIM. Ali Şenol Deli miyim Yoksa Ne bakıyorsun öyle korkuyla şaşkın şaşkın Gülmek suç mu kahkahalarla alabildiğine Sen dememiş miydin değmez yazık gözyaşlarına diye Işte ben de gülüyorum dünyanın şu acımasız rezil haline Biliyor musun bir ünlü kişi ne demiş Hayat duygulananlar için dram düşünenler için se bir komedidir Duygularım çoktan çalınmış usumu düşünceler sarmış Ve düşünüp düşünüp gülüyorum çaresizce Nilgün ACAR 17.11.1977 Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2009 ......Ibrahim Çallı Ressam ( Izmir, Cal 1882 - Istanbul 1960 ). 1914 döneminin ressamları arasında sanat bakımından Ibrahim Çallı kadar güclü olanlar vardı ama, hic biri, iğneleyici sözleri, hicivleri ve yaşantışıyle Callı' nin erdiği üne kavuşamadı. Idadi ögrenimini Denizli' de bitirdikten sonra Istanbul' a gelen Çallı ( 1896 ), Adliye' de katiplik yaparak üc beş kuruş kazanıyor, bir yandan da , geceleri mum ışığında resim yapmağa calışıyordu. Sonun da bir gün ressam Şeker Ahmed Paşa' nın ilgisini cekti, Sanayii Nefise Mektebi müdürü Osman Hamdi' yle tanıştırıldı ve okula girdi ( 1906 ) . Dört yıl süren okul calışmalarından sonra acılan Avrupa yarışmasını kazanan Ibrahim 1910' da Paris' e gitti. Devlet hesabına gittiği için yine bir devlet okulunda calışmak zorundaydı, Güzel Sanatlar Okulu' na yazıldı. Orada, dört yıl Fernand Cormon' un atelyesinde çalıştı. 1914' te, Paris' te birlikte calıştıkları Ruhi Arel ve Hikmet Onat' la Türkiye' ye döndü. Istanbul' a gelişinin ilk yılı, Fransa' da calışmış olmanın verdiği hizla meydana getirdiği tablolarından, Ibrahim' in dört yıl atelyesinde bulundugu Cormon' dan bir şey almadıgı anlaşlıyordu. Daha doğrusu oradan cıkar cıkmaz hocasının geleneksel, akademik öğütlerini unutmuştu. Gercekten de, hem Çallı' da hem de öteki arkadaşlarında göze carpan başlıca özellik, renk parlaklığı, saydamlığı, acıkhava ressamlığıdır. Çallı ve arkadaşları için çok kullanılan izlenimcilik terimi bir bakıma doğru olmakla birlikte, onları tam anlamiyle nitelendirmez. Gerçi paletlerinden kara, koyu tonları ayıklayan ve tayf' in yedi rengini esas bilen izlenimcilerden çok şey öğrenmişlerdi ama, bu akımla bağlantıları çok sıkı değildi. Önceki kuşaktan Osman Hamdi, Şeker Ahmed, Süleyman Seyyid, bir bakımada Hoca Ali Riza doğaya sıkı sıkıya vermişlerdi kendilerini, kişilikleri doğanın kalın perdesi arkasına saklanmıştı. Oysa başta Çallı olmak üzere, 1914 kuşağında görülen belirli eğilim, doğadan ayrılmamakla birlikte onu daha rahat, daha lirik bir seyrediş, hele tenikte daha büyük bir özgürlük, bir çesit romantizim idi. Osman Hamdi bir yana, eski ressamların hic biri insan resmin, figüre yanaşmamış , ondan korkar gibi olmuşlardı. Görünümlerde, natürmort denilen cansız nesnelerde karar kılmışlardı. Çallı Ibrahim , adada çamlar altında gezinen beyaz meslahli hanımları, çıplak kadınları, portreleri, mevlevileri, manolyalariyle eski türk ressamlarının o dar çerçevesi dışına cıkarak, cağdaş resiminizin kurucularından biri oldu. Mevleviler dizisi belki de en ilginc yapıtlarıdır. Duru, sematik çizgilerinin, kahverengi ve yeşil renklerin egemenliği altındaki bu orta çap düzenlemelerde izlenimcilikten çok anlatımcılığa yöneldiği görülen Çallı, tüm veriminin en ilginc yapıtlarını meydana getirdi. 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu İstanbul’da yaşamını yitir di. Üsküdar Ak libasına sarınmış laciver aksam Sönmüş yangın ıssızlığında karşı kıyı Işıltıyla bakıyor tambur rengindeki cam Dingin gülüşünün derinliğinde Durmadan akıyor ve sürüklüyor anlamı Ahşabına zamanı sindiren yalı Yakamoz titreşiminde karara kılan Hüznü hüzzamda vuran bir ses aramalı Eski ormanların yetim dalları yaban Tutuşmuş bir nefes huruç ediyor Yankılanan ezgisi takılıyor ağlara Su sesi saydamlığında bir bakıştır o an Aydın Hatipoğlu Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2009 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2009 ... Doç. Dr. Mehmet BAŞBUĞ 1956 Yılında Diyarbakır’da doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü Resim-İş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Gazi Üniversitesi, Gazi EğitimFakültesi Resim Bölümü’nde Lisans tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal BilimlerEnstitüsü Resim Ana Bilim Dalı’nda “MASTER , “SANATTA YETERLİLİK” ve “DOKTORA”yaptı. 1976-1986 yılları arasında, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda görev yaptı. 1986 –1994 yılları arasında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde Öğretim görevliliği, 1994-1999 yılları arasında Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluş çalışmasında görev alarak Dekan yardımcılığı ve Resim Bölümü Başkanlığı’nı yürüttü. Halen Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Resim Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesidir. Yurt içinde ve dışında Kuveyt, Kazakistan, Kırgızistan,Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Tataristan, Makedonya’da sanatsal ve kültürel incelemelerde bulundu. 1997 yılında 6 aylık süre ile Tataristan’da ki okullarda görev alarak dersler verdi. İdil-Ural Bölgesi Türk sanatları hakkında araştırma ve incelemelerde bulundu. 1999 yılında kısa adı TÜRKSOY olan Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi’nce Osmanlı İmparatorluğu’nun 700.Yılı dolayısıyla Bursa’da düzenlenen II. Türk Dünyası Ressamlar Buluşması Programı’naTürkiye’yi temsilen davet edildi. Bugüne kadar yurt içinde ve yurt dışında binden fazla karma ve grup sergilerine katıldı. Çeşitli yarışmalara katılarak 17 ödül aldı. Yurtiçinde ve dışında 60 kişisel sergi açtı. Çeşitli sergi ve yarışmalarda jüri üyeliğinde bulundu. Makedonya’dan Moğolistan’a Türk Kültür Coğrafyası’nın önemli başkentlerinde ve şehirlerinde kişisel sergilerin yanı sıra resimler yaptı,sanatsal, kültürel araştırma ve incelemelerde bulundu, konferanslar verdi.. Çok sayıda eserleri özel ve resmi koleksiyonlarda, müzelerde bulunan Sanatçı, Ankara Ressamlar Birliği kurucu üyeliği ve kısa adı GESA Molan, 5846 Sayılı Yasa ile kurulan Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği kurucu üyesi ve halen yönetim kurulu üyesidir. -http://www.mehmetbasbug.com.tr/biografi.php- 30 Ağustos Kocatepe’ nin büyük düşünceleri Doğuyor kalplere aydınlık, zamanlı Uyku tutar mı Ağustos geceleri Bu ay cümle fetihlerle heyecanlı Heyecanlı hey. Mustafa Kemal’ in dudağında eli, Gözlerine vurmuş vaktin en güzeli. Bu dağlar, askeri deli eder deli Vermiş omuz omuza destanlı destanlı Destanlı hey. Hazırol vaktinde şafaklar Hazır, yürümeye topraklar Tepe tepe kımıldanıyor... Endişeli,uzakların benzi uçuk, Düşman, düşman ama çocuk kadar, küçük Yirmi altı Ağustos, saat beşbucuk Dram Dumlupınar’da başlıyor, kanlı Alkanlı hey. Taarruz şafağı söktü, al, Analar sütü kadar helal Toprak, bulgur gibi kaynıyor... Gece, bayrak olmak emri geldi aya, Can bulası yaralı kuşa, yaylaya Kocaman bir nehir batıya batıya Memleket bir parmağın ucunda canlı Dev canlı hey. Akdeniz, yüzümüze, masmavi güler, Güler,dallarla kardeş kardeş süngüler... Izmir yollarında bulduğumuz zafer Insana, toprağa bayrağa nişanlı, Nişanlı hey. Mustafa Necati Karaer Alıntı
Misafir birce Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2009 ...Zeynep Akgün / 2006 / Yuva Yüreğimiz Sırıl – Sıklam -Çocuklara - Anneniz ben ikimiz Bildiğimiz yollardan caddelere indik Nasıl cicekler bahce bahce allı morlu Bir coşup acmışlar dal dal baş baş Özlem özlem mavilere doğru Nasıl tormanmışlar ağac ağac Nasıl büyümüşler gölge gölge Inip havuzlarda derinliğine Amma siz yoktunuz... Boyunca korkuluklar kaldırımların boyunca parmaklık Duvarlar öyle yüksek öyle dik Zincir üstüne zincir kilit üstüne kilit Öylesine simsıkı Öylesine kapılar üstlerine kapalı Renkler aşamaz bu yasağı taşamaz sokakları Kokularından duyup bildik Anneniz ben ikimiz bir sabah vakti bir kuşluk Aynı yolda aynı aralıklarda bakınıp duruduk Önümüzde elele iki çocuk Erkek de kız da Esmer de beyaz da.. olabilir Bir kara gözlü bulut dolaştı başımızda bucak bucak Güneşte gecikmiş bir yağmur yağdı yüzümüze sicak sıcak Amma siz yoktunuz Icimizde bir soğuk bir soğuk Yüregimiz sırıl- sıklam Bir kuşkulu bir zehir gibi boşluk Tepeden tırnağa ıslandık Kim demis ?.. Hayır !.. biz ağlamadık SITKI YIRCALI Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.