Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2013 11 yıl Yolsuzlukların Üzeri Örtülemez - [email protected]/Kadri GürselAKP’nin “yeni Türkiye”sinde tabu haline getirilmiş iki konu vardı... BİRİNCİSİ, “yeni rejimin yolsuzlukları”ydı.Siz, 2008’deki Deniz Feneri skandalı haberleri nedeniyle Doğan Grubu’na çektirilen eza ve cefanın ardından, 17 Aralık 2013’e kadar 5 yıl boyunca ana akım medyada yayımlanmış, ucu bu iktidarın yüksek menfaatlerine dokunan bir tanecik yolsuzluk haberi okudunuz mu?Hayır, okumadınız.Çünkü bu iktidarın medyayı tabi kıldığı oto-sansür düzeni buna engel oldu.Bir de hakkını teslim edelim; tek adamın mutlak iradesi ve hakemliği ile tayin edilmiş öyle bir kenetlenme vardı ki iktidar blokunda, aradan yolsuzluk ve usulsüzlük haberi de sızmıyordu.İKİNCİSİ de birincisiyle bağlantılı olarak “iktidar ailelerinin” iş hayatları, yatırımları, ortaklıkları ve para harcama alışkanlıkları idi...Siz son yıllarda bu konularda en masumundan bir magazin haberi bile okumadınız medyada.Kontrol ve denge mekanizmalarının ortadan kaldırıldığı, Sayıştay’ın TBMM adına denetleme görevini bihakkın yapmasının engellendiği, ihale düzeninin iyice göstermelik bir hale sokulduğu bu yeni “kapalı rejim”de gazetecilik de boğulmuşsa, kamuoyu yolsuzluklardan, rüşvet ve nüfuz ticaretinden nasıl haberdar olabilirdi?Bakanlar ve onların ilişkileriyle ilgili bu son derece ilginç, dudak uçuklatan suçlamaların detaylarından haberdar olmamızı neye veya kimlere borçluyuz?Suçun izini süren bağımsız, tarafsız, profesyonel ve idealist savcılar ile onların emrinde aynı ruhla çalışan Emniyet mensuplarına mı?Keşke öyle olsaydı.Ama değil.İşin gerçeği şu: Bütün bunlardan eski iktidar ortakları AKP ve Cemaat arasında şimdi kıran kırana yaşanan nihai hesaplaşma sayesinde haberimiz oluyor.Başka türlü olmasına da imkan yoktu.Çatışmadaki bu dramatik tırmanış, iktidar mahfillerindeki usulsüz menfaat ilişkilerine fiili dokunulmazlık sağlaya gelmiş “yolsuzluk” ve “iktidar aileleri” tabularını yıkmıştır.İktidarın medya düzeni, yıkılmasa bile bu kriz bağlamında işe yaramaz hale gelmiştir. İktidar, enformasyon akışını şimdilik kontrol edemez durumdadır.Diğer taraftan Türkiye, içinde biriktirdiği cerahatle şişmiş kapalı yolsuzluk yapısına, kamuoyunun ve siyaset sınıfının geniş mutabakat ve desteğini arkasına alarak neşter atacak bir “Temiz Eller” savcısını görevlendirmekten henüz maalesef çok uzakta.Hükümet ise bu operasyonu yürüten savcıları pasifize etme yoluna gidiyor. Bu da, bakanların ağır suçlamalarla yüz yüze oldukları bir yolsuzluk soruşturmasının, neresinden bakarsanız bakın engellenmesi ve dolayısıyla “yargıya müdahale” anlamına geliyor.Hükümetin gerekçesi de malum; iktidarlarına “ameliyat yapıldığını” söylüyorlar. Yapılan ne olursa olsun, bu operasyon sayesinde ortalığa dökülen rüşvet ve yolsuzluk ilişkilerini yok saymak ve bu vakaların üzerini örtmek mümkün değildir.Bu yolsuzluk soruşturmalarına müdahale etmek iktidarın meşruiyetini gölgeler; onu söz konusu yolsuzlukların ortağı konumuna düşürür.Bu kriz, 7 Şubat Yargı-MİT krizinden farklıdır. O zaman MİT’e yönelik suçlama, her türlü siyasi mülahazaya açık bir “PKK ilişkisi”ydi. Şimdi ise hükümetten verilen ilk tepkilerde inkarı yoluna bile gidilemeyen vahim yolsuzluklar söz konusu ve bunun lamı cimi yok.“Bu yolsuzluk operasyonunun, AKP-Cemaat çatışmasıyla ilgisi yoktur” diyeceklere cevabımız, “Ta kendisidir” şeklinde olur.İktidarın yolsuzluklarını, “Bu, karanlık ittifakların siyaseti çevreleme operasyonudur” diye örtmeye çalışanlara da gerçeklerle yüzleşmekten böyle kaçamayacaklarını hatırlatmak isteriz.İktidarın yolsuzluk gerçeği, bunu kendisine karşı siyasi maksatla kullananlar var diye ne değişir, ne de yok farz edilir.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.