Gönderi tarihi: 17 Haziran , 2006 19 yıl ALLAH'TAN BAŞKASINA SIĞINMANIN VE YARDIMA ÇAĞIRMANIN HÜKMÜ Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Gerçekten bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da onların cüret ve azgınlıklarını artırırlardı.» (Cin: 6) «Allah'ı bırakıp da sana ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere ibadet etme. Eğer bunu yaparsan sen de zalimlerden olursun. Allah seni bir zarara uğratırsa onu senden kaldıracak ancak O'dur. Sana bir iyilik dilediği takdirde O'nun nimetini engelleyecek bir kuvvet de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, Gafur'dur, Rahim'dir.» (Yunus: 106-107) «Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir?» (Ahkaf: 5) «Hiçbir şey yaratmayan üstelik kendileri yaratılmış olan şeyleri mi Allah'a ortak koşuyorlar? İbadet ettikleri şeylerin kendilerine (ibadet edenlere) yardım etmeye güçleri yetmez. Hatta kendilerine bile yardım edemezler.» (A'raf: 191-192) Rasulullah (s.a.s) zamanında bir münafık vardı. Mü'minlere eziyet ediyordu. Bazı mü'minler dediler ki: «Gidip Rasulullah'tan yardım isteyelim.» Rasulullah (s.a.s)'den yardım istediklerinde şöyle buyurdu: «Benden yardım istenilmez. Doğrudan doğruya Allah'tan yardım istenilir.» (Taberani rivayet edip sahih dedi) Enes (r.a) şöyle rivayet etti: Uhud Savaşında Rasulullah'ın başı yarıldı ve dişi kırıldı. Bunun üzerine şöyle buyurdu: «Rasullerin başını yaran bir kavim nasıl felaha erişebilir?» Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu: «Senin elinde birşey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azab eder. Çünkü onlar zalimlerdir.» (Al-i imran: 128) (Müslim) İbn-i Ömer (r.a) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (s.a.s)'in sabah namazında rükudan kalktığı zaman «Semiallahu limen hamideh» dedikten sonra şöyle söylediğini duydum: «Saffan b. Umeyye, Süheyl b. Amr, El-Haris b. Hişam'a Allah lanet etsin.» Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu: «Senin elinde birşey yoktur. Allah ya onların tevbelerini kabul eder veya onlara azab eder. Çünkü onlar zalimlerdir.» (Al-i imran: 128) (Müslim) Ebu Hureyre (r.a) şöyle rivayet etti: «Önce en yakın akrabalarını uyar.» (Şuara: 214) ayeti nazil olduktan sonra Rasulullah (s.a.s) kalktı ve şöyle dedi: «Ey Kureyş ahalisi! Kendinizi ateşten kurtarın. (İman etmedikçe) Size hiçbir fayda veremem. Ey Abdulmuttalib'in oğlu Abbas! Ben sana bir fayda veremem. Ey Muhammed'in kızı Fatıma! Malımdan ne istiyorsan vereyim. Ama sana bir fayda veremem.» (Müslim) Bu ayetlerden ve hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki: - Bazı insanlar cinlerin kendilerine yardım edeceğine inanarak onlara sığınırlar. Fakat gerçekte cinler onlara fayda değil ancak zarar verir. - İbadet Allah'ın sevdiği, emrettiği, kabul edip razı olduğu gizli ve açık ameller ve sözlerdir. Dua ile yardımına çağırmak arasındaki fark: Dua sıkıntılı ve ferah her durumda yapılabilir, yardımına çağırmak ise zor bir durumla karşılaşıldığında olur. Bütün bunlar yani; dua ve yardımına çağırmak herhalukarda sadece Allah'a yapılır. Zira herhangi bir mahluka fayda sağlayacak veya ondan bir fenalığı giderecek ancak ve ancak Allah'tır. Eğer bir kişi Allah'tan başka kimsenin gücünün yetmediği birşeyde -ister melek, ister rasul, ister veli olsun- bir mahluku yardımına çağırır veya ona sığınırsa müşrik ve kafir olur. Ayrıca ölü bir kimseden rasul, sahabi, veli veya salih bir kişi de olsa yardım istemek, ona sığınmak büyük şirklerdendir. Bu kimseler, kendilerine bile fayda veya zarar sağlamaya güç yetiremezler. - Rasulullah (s.a.s) Allah'ın en sevgili kulu olduğu halde -Allah'ın izni olmadan- hiçbir insana ne bir fayda ne de bir zarar verebilir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: «Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da az öğüt alıp düşünüyorsunuz?» (Neml: 62) Yani; Ey müşrikler! Sıkıntı ve ihtiyaç halinde sıkıntıyı giderebilecek olanın sadece Allah olduğunu bildiğiniz halde niçin Allah'la aranızda vasıtalar tayin edip onlardan şefaat umuyorsunuz? Geçmiş tarihlerdeki müşrikler, Allah'tan başka ihtiyaç ve sıkıntıyı giderecek bir varlık olmadığını kabul ederler, ihtiyaç ve sıkıntı halinde samimi olarak sadece Allah'tan yardım isterlerdi. Fakat, Allah (c.c) onların bu ihtiyaç ve sıkıntısını giderdiği zaman tekrar eski şirklerine dönerlerdi. Zamanımız müşrikleri ise; sıkıntıda da ferahlıkta da Allah'a şirk koşmaktadırlar.
Gönderi tarihi: 17 Haziran , 2006 19 yıl Selamunaleykum Çok güzel ifade ettiniz, Geçmiş tarihlerdeki müşrikler, Allah'tan başka ihtiyaç ve sıkıntıyı giderecek bir varlık olmadığını kabul ederler, ihtiyaç ve sıkıntı halinde samimi olarak sadece Allah'tan yardım isterlerdi. Fakat, Allah (c.c) onların bu ihtiyaç ve sıkıntısını giderdiği zaman tekrar eski şirklerine dönerlerdi. Zamanımız müşrikleri ise; sıkıntıda da ferahlıkta da Allah'a şirk koşmaktadırlar. Allah'ın tasallutunda olan bir şeyi başkasından istemek şirktir. Bu peygamber dahi olsa. Allah ile kul arasında vasıta edinmekte şirktir. Şimdi bazıları peygamberde Allah ile kulları arasında vasıta idi diyecekler. Ama o Allah'tan aldığı emirleri kullara getiriyordu. Şimdi vasıta edinilen hocalar, şeyhler vs. kuldan aldığını Allah'a getirdiğini iddia ediyorlar. öyle değilmi? Onlara Allah'a daha yakın oldukları için tazim gösteriyorlar. Zümer suresinin 3 ncü ayetinde müşriklerin dediği gibi, "Biz onlara bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" Allah'ın selamı üzerinize olsun
Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2006 19 yıl Necip Fazıl KISAKÜREK vapurla Karaköy'e geçerken, yanına biri yaklaşıp, ''Üstad, peygamberlere ne diye gerek duyuldu., biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik'' diye sorunca Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan, ''Ne diye vapura bindin yüzerek geçsene karşıya'' cevabını vermiş... Ayrıca ölü bir kimseden rasul, sahabi, veli veya salih bir kişi de olsa yardım istemek, ona sığınmak büyük şirklerdendir. Bu kimseler, kendilerine bile fayda veya zarar sağlamaya güç yetiremezler.- Rasulullah (s.a.s) Allah'ın en sevgili kulu olduğu halde -Allah'ın izni olmadan- hiçbir insana ne bir fayda ne de bir zarar verebilir. Peygamberler , şehidler ölü değildirler...Şehidler ve peygamberlerin naşı da ilk günkü gibi durmaktadır ve toprak onlara zarar vermemektedir... Bunlarla birlikte bazı veli kişilerde aynı durumdadır... Fakat ancak Rabbimizin izni ile bizlere fayda sağlayabilir... Allah ile kul arasına vasıta koymakta önemli olan kastınızın ne oldugudur.Allahı bırakıp Peygamberlerin , velilerin ismi anılıp onlardan medet umuluyorsa elbette yanlış.Fakat Allahtan medet umup Rabbim sen Efendimizin ve sevdigin evliyaların adına duamı kabul et demek ayrıdır... Bu Peygambere baglılık , saygı ve sevgidir..Bu tarz olaylara şirk denmez..Şayet denecek olsa bu bakış açısıyla Asrı saadette ki tablolara ne diyeceğiz? Efendimiz bir şeyi bir yere koydu ise oradan asla kaldırılmazdı...Efendimizin yerleştirdiği bir şeyi bilmeden Hz. Ömer kaldırıyor ama Efendimizin koydugunu duyunca kendi başının üzerine baskalarını çıkartıp onu yerine koyduruyor..Ben kimim ki Efendimizin koydugunun yerini değiştirebiliyorum diyor... Olayın özü budur... Vasıta etmek ile şirk çok farklıdır... Ama biliyoruz ki aralarında ince bir sınır vardır...
Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2006 19 yıl Yazar Necip Fazıl KISAKÜREK vapurla Karaköy'e geçerken, yanına biri yaklaşıp, ''Üstad, peygamberlere ne diye gerek duyuldu., biz kendimiz yolumuzu bulabilirdik'' diye sorunca Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan, ''Ne diye vapura bindin yüzerek geçsene karşıya'' cevabını vermiş... Peygamberler , şehidler ölü değildirler...Şehidler ve peygamberlerin naşı da ilk günkü gibi durmaktadır ve toprak onlara zarar vermemektedir... Bunlarla birlikte bazı veli kişilerde aynı durumdadır... Fakat ancak Rabbimizin izni ile bizlere fayda sağlayabilir... Allah ile kul arasına vasıta koymakta önemli olan kastınızın ne oldugudur.Allahı bırakıp Peygamberlerin , velilerin ismi anılıp onlardan medet umuluyorsa elbette yanlış.Fakat Allahtan medet umup Rabbim sen Efendimizin ve sevdigin evliyaların adına duamı kabul et demek ayrıdır... Bu Peygambere baglılık , saygı ve sevgidir..Bu tarz olaylara şirk denmez..Şayet denecek olsa bu bakış açısıyla Asrı saadette ki tablolara ne diyeceğiz? Efendimiz bir şeyi bir yere koydu ise oradan asla kaldırılmazdı...Efendimizin yerleştirdiği bir şeyi bilmeden Hz. Ömer kaldırıyor ama Efendimizin koydugunu duyunca kendi başının üzerine baskalarını çıkartıp onu yerine koyduruyor..Ben kimim ki Efendimizin koydugunun yerini değiştirebiliyorum diyor... Olayın özü budur... Vasıta etmek ile şirk çok farklıdır... Ama biliyoruz ki aralarında ince bir sınır vardır... Sayın arkadaşım Peygambere bağlılık onun sünnetini yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak olur. Değilse onun yaşadığı toplumda yaptığı yöresel hareketleri yaparak olmaz. Örneğin: Yemek yemek bir sünnet değildir. Her insanın doğal ihtiyacıdır. Sünnet olan tarafı yemeğe başlamadan önce besmele çekmek, bitirince hamd etmek. Şimdi peygamberimiz deveye bindi diye İstanbul'un göbeğinde deveyle dolaşmak her halde ona bağlılık olmasa gerek. Peygamberimize bağlılığımızı adetlerle geleneklerle değil, onun sünnetine uygun yaşamaya çalışmakla gösterebiliriz. Kaldıki peygamberin şahsına bağlılık diye birşey sözkonusu değildir. Onun Rabbimizden getirdiğine bağlılık asıldır.
Gönderi tarihi: 18 Haziran , 2006 19 yıl Sayın arkadaşım Peygambere bağlılık onun sünnetini yaşayarak ve yaşatmaya çalışarak olur. Değilse onun yaşadığı toplumda yaptığı yöresel hareketleri yaparak olmaz. Örneğin: Yemek yemek bir sünnet değildir. Her insanın doğal ihtiyacıdır. Sünnet olan tarafı yemeğe başlamadan önce besmele çekmek, bitirince hamd etmek. Şimdi peygamberimiz deveye bindi diye İstanbul'un göbeğinde deveyle dolaşmak her halde ona bağlılık olmasa gerek. Peygamberimize bağlılığımızı adetlerle geleneklerle değil, onun sünnetine uygun yaşamaya çalışmakla gösterebiliriz. Kaldıki peygamberin şahsına bağlılık diye birşey sözkonusu değildir. Onun Rabbimizden getirdiğine bağlılık asıldır. Bu sözlerinize bende katılıyorum arkadaşım... Sizin belirttikleriniz olayın çok farklı bir yönü... Peygamberin şahsına bağlılık değildir diyorsunuz fakat dikkat etmediğiniz nokta var ki , Efendimizin şahsı diye bir olay söz konusu değildi onun hayatının her anı Kuran eksenliydi... Ki , Efendimiz daha bebek iken bile ÜMMETİ ÜMMETİ diyordu.... Selam ve dua ile...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.