Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2006 19 yıl Okumuşlar Ülkesinde Katil hukukçu... Bizi bu günlere getirenlerin kim olduklarını biliyoruz. Akılcı, çağdaş, bilimsel eğitimi törpüleyenler... Danıştay'a 17 Mayıs günü yapılan saldırıyla hukuk eğitimi görmüş bir canavarca işlenen cinayet ve yaralama suçları dün tüm aklı başında insanları olduğu gibi beni de derin bir teessüre sürükledi. O kadar ki, o gün annemin doğum günüydü. Onu bile unutturdu bana üzüntüm. Annem aradı. O da doğum gününü değil, yaşanılan korkunç olayın kendisini sürüklediği şoku anlattı ve müsebbiblerine 1946'dan günümüze isimlerini anarak lânet yağdırdı. Onların kim olduğunu aslında hepimiz biliyoruz: Ülkemizde akılcı, çağdaş, bilimsel eğitimi torpilleyenler. İçinde yaşadığı doğal çevreyle temas halinde olmak insana önemli bir özellik kazandırır: Nesnel, yani objektif düşünebilmek. Sadece insan düşüncesinin girdaplarına girmek, onun objektiviteyi tamamen yakalamasına imkân olmayan dünyasında kaybolmakla sonuçlanır ve kapalı havada sahili kaybeden bir gemi gibi, karaya dönmek zorlaşabilir. Nasıl ki böyle bir geminin pusula ve haritalara veya en azından yıldızları görmeğe ihtiyacı varsa, sağlıklı insan aklının da ürettiği düşüncelerin gerçekle ilgisini sınayacağı gözleme ihtiyacı vardır. Bunu da bize doğa bilimleri sağlar. Türkiye'de doğa bilimleri eğitimini köreltenler, ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüğü yapmışlardır. Danıştay'a yapılan saldırı akabinde bu saldırıyı gerçekleştiren canavarın tanıdıklarıyla yapılan röportajları seyrettim, babasının dediklerini okudum. Hepsi ortak bir noktayı vurguluyorlardı: Dini bütün bir insandır! Sonra da başta Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere İmam-Hatip okullarını savunanların söyledikleri geldi aklıma: Çocuklarımızın iyi ahlâklı olarak yetişmelerini istiyoruz! Bu mudur dini bütünlerde aradıkları ahlâklılık? Öyleyse, aman, eksik olsun! Tabiî söyledikleri tarih bilgisinden ve basit muhakeme yeteneğinden ne denli yoksun olduklarını gösteriyor: Tarihte dinlerin hükümran olduğu dönemler insanlığın en kanlı, en acılı, en âciz dönemleri olmuştur. Eski Yunan'da VI. yüzyılda bilimin Miletos'ta icadıyla ortaya çıkan parlak dönemden önceki dönemin bir adı vardır: Karanlık Çağ. Büyük savaşların olduğu, yazının neredeyse unutulduğu bu fecî döneme ve bu dönemi temsil eden Olimpik dine bir reaksiyondur bilimin keşfi. Muhteşem Roma, Yunan'ın altın çağının son ışıklarını temsil eder. Roma cehalet kurbanı olduktan sonraki çağa tarihçiler ne ad vermişlerdir? Karanlık Çağlar. Özelliği? Avrupa Hristiyanlık denen Ortadoğu masalının pençeleri arasında perişan olmuştur. 14. yüzyıldaki veba salgını kıtanın nüfusunun neredeyse yarısını dindar/dinsiz ayırımı yapmadan götürünce Avrupa'nın aklı başına geldi. İnandıklarının masaldan ibaret olduğunu anlamaya başladılar. Sonunda Borgia papasının kendi kızını (evlenme yasağı olan papanın nasıl kızı olduğunu sormayıverin) hamile bıraktığı şüphesinin ortaya çıkması, ancak kızın babasından mı yoksa ağabeyinden mi hamile kaldığını bilememesi, Avrupa'da aklı başında insanları isyan ettirdi. İslâm tarihi de müthiş bir parıltıyla başlamıştı. Araplar her konuda Yunan döneminin en parlak çağının halefleri olmak iddiasındaydılar. Oldular da; hattâ onları pek çok konuda geçtiler, insanlığa ölümsüz eserler bıraktılar, modern çağlarımızın temel taşlarından biri oldular. Ne zaman ki bir İranlı çıkıp "vahiy akıldan üstündür" dedi, İslam'ın parıltısı da o günden itibaren karardı ve sonunda 11 Eylüllere imza atan, Danıştay'da görevlerini yapmakta olan suçsuz insanlara saldıran vahşi kafalar türedi. Atatürk 'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" sözünün kıymetini her geçen gün daha iyi anlamamız lazım. Bu sırf bilim yapmak için söylenmiş bir söz değildir: Yaşamın her safhasında bilim gerekir, bilimsel düşünce gerekir. Aksi felâkete davetiye çıkarır. Türkiye'de ise 1946'dan itibaren bilimsel eğitim terkedilmiş, öğrencilerin kafalarını hurafe ile dolduracak zırva bir eğitim müfredatı giderek azgınlaşmıştır. Yaradılış efsanesinin lise biyoloji kitaplarına nasıl zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler'in Amerikan protestan yaratılışçılarını yardıma çağırmasıyla sızdırıldığı artık belgelenmiştir*. Bugün birinci vazifemiz, Atatürk'ün gösterdiği kılavuza dönmek, gerçek dünya ile temasa geçerek masal dünyasında yaşayıp katil olan değil, gerçek dünyada yaşayıp âkil olan gençler yetiştirmeliyiz. *Bu korkunç olayın Creation/Evolution dergisinde (sayı 34, ss.1-12) 1994'te Taner Edis tarafından yazılmış olan hikâyesi yakında CBT'de yayımlanacak. -____________________________________________- KAYNAK. Bilim Teknik 26.05.2006 / A.M. Celal Şengör.
Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2006 19 yıl Tokat gibi bir yazı... Bazılarını yattıkları derin uykudan uyandırabilir mi diye düşünüyorum. Çağdaş düşünceden uzak, kendinden olmayıp da, kendine karşı çıkanı "insan" yerine koymayan bu bireyler nasıl yetişti? Kim yetiştirdi? Hangi amaçla yetiştirdi? Yüzyılın en büyük eğitim atağı olan köy enstitülerini komunist yuvası diye kapatan zihniyeti hangi sözlerle lanetleyelim? Bir zamanlar parmakla gösterilen geleceğin parlak ülkesi konumundayken, 1400 yıl öncesinin bedevi zihniyetine özlem duyan, bunu gerçekleştirmek için gözünü kırpmadan cinayet işleyebilecek bu bireylerin yetişmesine nasıl müsaade edildi? Münferit bir olay olmadığı açıkça belli olan bu olayın müsebbibleri nasıl bu kadar rahat davranabiliyorlar? Kime güveniyorlar? Aynı zihniyetten olduklarına inandıkları iktidara mı? O zaman siz bir görün... Bu iktidar başımızda olduğu sürece, halkın somut tepkisine aldırmadan daha ne kadar rahat davranacaklarını... Tehlikenin farkında değil misiniz?
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.