Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

aŞK üSTüNE........


made in turkey!

Önerilen İletiler

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

 

 

 

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

 

 

 

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

 

 

 

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

 

 

 

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

 

 

 

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....

 

 

 

Nazım HİKMET

 

 

ya çok gözel yazmış nazım ustam.......bende paylaşmak istedim........ve bütün beğendiğim yazıları artıkın buaraya atacam....bloguma atmayacam...... :P:D

 

 

hayatı ıskala lüxümüz yok artık......... :clover::wub:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

insanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır" der dostoyevski...

 

 

veda acısı, kabuğunu soyar insanın; yaldızını kazıyıp çırılçıplak ortaya serer.birlikteliğin örttüğü tüm kusurları, ayrılık sergiler.bir ayrılık arifesinde helalleşilir ve o an hakiki tabiatlarıyla yüzleşilir.

 

 

 

"ölene kadar" diye söz verilmiştir, ama "ölüm yolunda" başka tercihler belirmiştir.

 

 

 

kararsız prensesin vicdanı azap çekerken 7 cücelerin somurtkanı "aklını başına al" diye fısıldar kulağına; haytası ise "kalbinin sesini dinle" diye çekiştirir eteğinden...

 

 

 

hep hayran bakan gözlere, hatalar takılmaya başlar.

 

 

 

"ama"yla biter alelade iltifat cümleleri:

 

 

 

"sen iyi bir insansın, ama arkadaşların kötü", "seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu değilim", "ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim" vs.. vs...

 

 

 

sonra gelsin uykusuz geceler...bir türlü karar verememeler...ruhen gidip gelmeler..."hele biraz daha zaman geçsin" diye nikah ertelemeler...

 

 

 

birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar...

 

 

 

"aslında bütün bunlar bizim iyiliğimiz için"e kendini inandırmalar...

 

 

 

sonrası hep aynı:

 

 

 

bekleyenin "hani sonbaharda buluşacaktık. hazan geldi geçti, sen gelmez oldun" sızlanmaları...

 

 

 

bekletenin "geliyorum az kaldı" oyalamaları...

 

 

 

bittiğini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikçe hepten batağa saplanmalar...terke makul bir gerekçe ararken hepten çarşafa dolanmalar...veda konuşmasında süslü iltifat cümlelerinin arasına, o cümleleri hiçleştiren mayınlar serpiştirmeler... üzgün görünmeler... bağış dilenmeler "...ama kaçınılmazdı" demeler..."sözünden caydın"yakınmalarını "sen de eski sen değilsin. değişmişsin" diye göğüslemeler... asıl kendinin değiştiğini bilmezden gelmeler... ve son sahne:

 

 

 

terk edenin o mahcup "gönlüm başkasında" itirafına karşılık terk edilenin kırık çalımı:

 

 

 

"uğurlar olsun! ben yoluma devam ediyorum". ihanetler böyledir:ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az acı verir. ondan sonra dur durak yoktur: güvenilmez aşık, sevdikçe kıran, gezdikçe ardında bir kırık kalpler mezarlığı bırakan biçare dervişe döner. artık acılara hapsolmuştur: buluşmak istedikçe ayrılacak, birleşmeye çalıştıkça parçalanacak, sonunda terk ettiklerinin "ah"ı tutup terk edildiğinde mukadder yalnızlığına kapanacaktır.

 

 

 

Can DÜNDAR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul, sen de yalnız bıraktın beni. Biliyorum, kandıramazsın beni… Dalgaların kalp atışların, yağmurun gözyaşların. Ağlama artık, elden bir şey gelmez. Sen ki içindekilerle, içindekiler senle güzeldi. Sana onun gözleriyle baktım hep, seni onun yüreğiyle sevdim. O ki surette siret, sen ki tende can idin. O gitti, giderken bir parçamı da götürdü. Oysa ben ilmik ilmik, nakış nakış yüreğime işleyip, harf harf, hece hece, kelime kelime, terennümlerle dilime doladım. Derya yaptım kürek çektim gözlerinde. Saçlarını ilmik yapıp boynuma taktım sözlerinde.

 

 

 

Sen ki; önce yüreğime cemre olup düşen, sonra kara kışları getiren, sen ki yakamoz olup, karanlık ıssız gecelerde sahillere ışık gönderen…

 

 

 

Doğaya nispet edercesine, sen ki nurdan bir ışık, sen ki gökten bir yıldırım… Düşten deli gönlüme. Bu şehir, bu kaldırımlar seni hatırlatıyor hep… Güller senin kokunu veriyor, kuşlar adına türkü yakmış, ismini söylüyor. Her adım başı sen varsın. Meğer ne çok sevmişim seni…

 

 

 

Gök sana aşina, güller sana hayran, nehir ki sana susuz… Bense sana sevdalı. Unuttum demek kolay. Göz görür gönül sever, dil unuttum der, der de ya yürek…

 

 

 

Hayat bulduğum gözlerinde bir daha, bir daha ölmek için ara sıra oturduğum semte uğrar, gittiğin yerlerde ararım, kaldırım taşlarından, köşe başlarındaki lambalardan sorarım seni… Bazen yalnızlığımı gizlemek için kalabalık arasına karışır, bazen senle beraber olmak için kuytu bir köşe, karanlık bir gece ararım.

 

 

 

Acıdır zaman… Hazindir, hüzündür zaman… Günlerim sayılı. Her geçen gün ecel anına biraz daha yaklaşmaktayım. Ölüm zamanını bilmek, ölüm anını beklemek: Sensizliğe mahkûmluk. Biliyor musun zaman ölümdür.

 

 

 

Ben ki her gün bir yaprak misali sararıp solmaktayım. Dalından kopup rüzgârın akıbetiyle savrulmaktan korkmaktayım. Biliyor musun bu sevdanın sonu: ya bir ölü ya da bir deli. Deymez mi gülüm? İnan ki değer. Hem sana hem de bu aşka…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim. Niye öyle burnumun sızladığını, içimin burulduğunu, gözlerimin çaktırmadan ıslandığını anladım da ondan seni özlediğimi söylemedim. Bu güzel eylül gününde Boğaz'ı seninle seyretmek isterdim, sigaramın yarı dumanını rüzgarla paylaşmaya hazır, bedenim göğsüne yaslanmış öylece bakardım görüntüye. Bakarken güzel şeyler düşünürdüm! Sabah rastgele müzik dinlerken kimin söylediğini bilmediğim bir şarkının sözü çok hoşuma gitti. Kıymetimi bilmen için illa gitmem mi lazım, sevdiğini duymak için illa ölmem mi lazım diye soruyordu. Ya da benim bu şarkıdan çıkardığım sonuç bu emin değilim. İnsan hem sevdiğini söyleyip de hem neden sevdiğinin yanına gelmez.

 

 

 

Hani sana okuduğum kitapların konularını ve kişiliklerini anlatıyorum ya "Kürk Mantolu Madonna"nın erkek kahramanı geldi aklıma bugün. Kitabı sana anlatırken, hissettiklerimi dile döküşüm ve adama nasıl sinir olduğumu hatırladım sana sinir olurken. Aşık olduğu kadını evinin işleri bitince yanına almayı düşünen bir adam. O evin inşaat işleriyle uğraşırken kadıncağız Almanya'da hastalıktan ölüverdi. Bu garibim de aşkından gözleri kör, kadını mutlu etmek için evi güzelleştirmeye çalışıyor, kadının öldüğünden habersiz bir şekilde. Aşkın boya badanaya ihtiyacı yok ki. Sonrada bir ömür boyu terkedildiğini düşünerek mutsuz yaşadı. Ama ille de boyayacağım diyorsan ben yanındayken boya. Benim öyle "benden uzak olsanda mutlu ol", "gideceğin yere beni de götür sorana başımın belası dersin", "sabret aşkım sabret" gibi şarkı sözleriyle hiç işim olmaz. Arada söylüyorsun ya "Endamın yeter" diye biz onu söyleyelim.

 

 

 

Ben seni öyle ilahi bir aşkla seviyorum ki anlatmaya kalksam, kelimelere döksem ifade edememekten korkuyorum. Ya da dile dökülenin basitleşmesinden. Ben eğer becerebilsem parmaklarımla kaburgalarımı ayırıp seni içimdeki buğuda saklarım. Uykunun en derin yerinde birden uyanınca seni yanımda görmek, pişirdiklerimin güzel olduklarını gözlerinden okumak, kış gecesinde söylenmeden patlatılmış mısırı paylaşmak, televizyondaki filmi seyretmek için demlenmiş çayı birlikte içmek, hastalıklarda sevgiyle sıkılmış limonata içirmek, kahvenin telvesinde yazanları birlikte yaşamak, sabahın kör saatinde çıplak denize girmek, emanet alınmış bir motorsikletle gezintiler yapmak, sırtıma dolanmış kollarınla güneşi batırmak, bizim batırdığımız güneşin doğduğu ülkedeki insanların hayatları hakkında abuk hikayeler uydurmak, bozuk musluk yüzünden kavga etmek, ne kadar rahat adamsın ne kadar telaşlı kadınsınlarla başlayan cümlelerle tartışmak, hayatı-hayatın getirdiklerinin tümünü seninle paylaşmak. Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim.

 

 

 

Hani geçen akşam trafik kazası yüzünden ölmüş birini görmüştük. Üzerini örtmüşlerdi de sadece ayakkabıları görünüyordu. Ben çok etkilenmiştim de sen "adamı tanımıyorsun bile" diyerek etkilenmemin sebebini anlamamıştın. İlk düşündüğüm hayatın çok mu değerli olduğu yoksa düşünmeye değmeyecek kadar basit mi olduğu hakkında aklım karışmıştı. Ne zaman ölümle karşılaşsam aynı karmaşık duyguları hissederim zaten de sevince insanın içi daha çok acıyor. Öleni tanıman gerekmiyor ölüm karşısında. Orada yatan sende olabilirdin bende. Seni düşünmek bile istemiyorum. Kendimi öldükten sonra düşünemeyeceğime göre sana acı çektirmek istemiyorum. Eee diyeceksin. Eee si ölüm var, eve gitme süresince bile ertelenemiyor seni yolun ortasında yakalayıveriyor ve bulduğu yerde götürüyor. Bu yol kıyısında bize göre zamansız bir kaza olabilir, deniz gezmesinde söylenenler söylenmeden gelebilir, yaşanacakları beklemeden de... Yaşamak istediklerini söylemeden... Bir akşam denizden dönerken aynı duygu karmaşasını hissederek, sana telefon açıp "Hayatı benimle paylaşır mısın" diye sormuştum. Güzel şeyler söyledin de hala net bir cevap alabilmiş değilim artık hiçbirşey sormuyorum. Sende unuttum zannediyorsun herhalde. Artık çok özlediğimde bile özlediğimi bu yüzden söyleyemiyorum. Cevapsız sorular varsa ortalıklarda, yalansız olmuyor yaşananlar.

 

 

 

Bugün seni çook özledim de yinede söylemedim bu yüzden. Orada yatan bende olabilirdim. Bırak işlerini de ben söylemeden kendin gel.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…

Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…

Sen bulanıklaşsan da, gözüm hep ufuktaki yalnız haberciyi gördü… Buğulanmış cama çarparken yağmur damlaları, ben çizdim bir kâlp içine iki bedeni…

Zamanın bilmem hangi köşesindeydik hatırlamıyorum. İşime gelmeyen buluşmalardan kaçmadım sen varsın diye… Çam diplerinde petunyaları kuruturken ellerimizde, sen bana SENİ SEVİYORUM derken bile bakamıyordum gözlerine. Utancımdan … alışık olmadığımdan belki … belki de o öpülesi dudaklarından ayıramam dudaklarımı diye, korkumdan.. Farkına varamadım gerçeklerin.. Gözlerine saklanmış hainliği sezseydim eğer; … eğer, denizlerden çaldığın dalganın, bir mühür gibi yüreğime leke yapacağını çözebilseydim, mayasız öperdim seni.. Özüm’süz …

Güzel kelimeler istiyordum senden … Ay ışıklarıyla yıkanmış, okuyunca en çirkin anlarımın anlamlaştığı, okuyunca dokunduğun gözlerimin mızmızlaştığı …

Kulağımın arkasına fısıldanmış güzel kelimeler biriktirmiştim ben sana oysa… terk edip gitmeseydin ansızın; duyacaktın … Ben çırpınırken bir kaşık suyun derinliğinde boğulmamak için, sen görünce beni böyle çaresiz, beni böyle çırılçıplak; tutup çıkarırsın diye uzatmıştım ellerimi..Sen, biraz yukardan ifrit dolu yüreğinle bakıp gülmüştün hâlime.Oysa ben susmanı bekliyordum.. birde ıslak bedenimi sarmanı… bir “NEYİN VAR SENİN” e öyle ihtiyaç duymuştum ki o an; anlatmak istedim, ama sen … yoktun..!

Yıllar geçti aradan.. ve farkında olmadan…

Adımlarım daha büyük, daha hızlı ve daha sağlam…

Yokluğunda büyüttüğüm acılarımı her gün tazelemek zoruma gitmeye başladı. Ve hasretinin bitime uğraması gerekti. Eylüldü.. hüzün mevsimiydi.. nasıl unuturdum seni? Yaprakların salına salına karıştığı toprağı öpüyordum, “Vatanım” diye değil! Sen dön diye…

-Köylü kız- büyüsü bozulduğunda ben öğretmen olmuştum.. Hani rüyalarımın en güzel sahnesinde seyrederken, göz yaşlarımı tutamadığım … hani en mateminde gecenin; üzerimde bir hamal gibi taşıdığım sensizlik yükünü atmak istediğimde, düşünüp de derinlere daldığım….

Hatırladın mı?

Saçlarım; senin bildiğin kadar sıradan değil artık..

Gözlerime durulmayı öğrettim..

Dudaklarıma kilit vurdum konuşmasın diye..

Yüreğimdeki seni her gece zindana attım bensizliğin acısını, sensizliğin acısını çektiğim gibi çek diye! !

Gitme Sevgili!

Sokak aralarında yitirdiğim aklımı geri ver bana.. yüreğim yüreğinde.. Böyle kuru bir beden ne işe yarar sensiz.. Ya dünümü ver, yada hakkımı! çok mu arzu ettiklerim?

Hayatının kısa film akropollerinde hiç mi karem yok? Senaryoda figüran olarak ölmek istemiyorum.. al beni de gözlerine…

Gözünle gördüğün her seksiyonda bir sahtekârlık, her parselinde acı ve göz yaşı… Güzel kelimelerinden duymak istiyordum bir ikindi çayı ertesinde.. Dudaklarından dökülmedikten sonra, adıma yazılan mektupların ne albenisi var ki?

Evlendim…Soğuk duvarlarında, gece lâmbasının aydınlattığı kadar görebildiğim dünyanın eşiğinde, bedenimi saran başka kolları sen zannedip doyasıya, hissedilmeyen kokunu sineye çektiğim günler aklıma geldi..

 

Evlendin…İkinci sayfa haber bültenlerinden öğrenmek istemezdim… Bilmek isterdim yerime koyduğun biblonu… Kim bilir hangi Can sırada bekliyordu Yanmak için… Farkında olmadan işlediğin günahın bedelini ödeyeceksin demiştim … Yüreğimi yüreğine koymuş olsaydın farkına varırdın süzülmemiş gerçeklerin… Arsız gönül kuşun konmuştu bir başka evin bir başka penceresine…Açar mıydı? …

Yıllar geçti aradan … farkında olmadan.

Cebimde kimsenin göremediği bir öfke saklı sevdiğim… Çıkardığımda dağ dayanmaz ki gönlün dayansın? Ben, kaybolmuşluğun sefasını sürerken, sen, bensizliğin nedametini çekiyorsun… Hissediyorum bunu…Ne ektin ki biçesin?

 

Beni arıyorsan;

Yokum! !

Sisle çevirdiğin bu evren, artık benim olmadığı kadar, seninde değil! !

Zaman hızla akıp gidiyor..

Yıllar sonra bugün, bakıp da halime gülmeyeceğim… Gözlerime durulmayı öğrettim…

Dudaklarım, dudaklarında güneşe selam çakmayacak artık..

Erkekçe, namusluca çekip gideceğim gözlerinin önünden;

Arkasına bile bakmadan…

Dur! !

Yaklaşma…

Yollarına toz olduğum sevgili! !

Dudak büktüğüm gidişine…

Yüz eskittiğim zamanla..

Ey Yüreğimi yüreğine bir kez olsun konuk edemediğim sevgili! ! !

Dokunma ellerime..

O eller ki, zamanın bir köşesinde, okul kaçışlarının heyecanıyla atan kâlpleri bir bedene dolduran; sonra Tek can ile kenetlenip kaderin vahametini inadıyla kıran eller…

Git..

 

Varlığın, yokluğuna özdeş şimdi…

Yazıyorum birkaç dakika ağlamışlığın ve gözyaşının üstüne…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

 

 

 

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

 

 

 

 

 

 

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.

 

bu kısımlarından çok etkılendım.sağol

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Seninle Olmanın En Güzel Yanı.........

 

 

 

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun?

 

 

Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.

 

 

 

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?

 

 

''Seni seviyorum'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

 

 

 

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?

 

 

Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek. Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek...

 

 

 

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?

 

 

Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak. Senin yanında olan, seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

 

 

 

Seninle olmanın en mutlu yanı ne biliyor musun?

 

 

Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana... Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte. Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek... Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

 

 

 

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?

 

 

Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak... Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

 

 

 

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?

 

 

Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek. Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak. Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde. Kanadıkça tuz yerine gözyaşlarımı basmak yüreğime.

 

 

 

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?

 

 

Nereden bileceksin?

 

 

Sen benimle hiç olmadın ki. Olsaydın avuçlarım terlemezdi... Isırmazdım dilimin ucunu... Özlemezdim seni yanımdayken.Kıskanmazdım.

 

 

 

Korkmazdım yollarda yürümekten. Islanmazdım yağmurlarda... Yıldızlara aya dert yanmaz, böyle her şarkıda serhoş olmazdım.

 

 

 

Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize... Ve her kulaçta haykırırdım seni..

 

 

 

Ama sen hiç benimle olmadın ki...

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

dogasini anlamis degilim askin...hayatimdaki herseyi bir sekilde yonetiyorum da ; neden duygularimi yonetemiyorum diye dusundum gecen gun..

 

aslinda olmasi gereken her sey var..

 

ama neen sureklilik yok..yani ben neden hep bir yolcu gibi surekli yollardaymis gibi hissediyorum..

 

neden kalamiyorum birinde..

neden ait olma hissimi tam icimde hissedemiyorum..

 

oysa yasadigimi dusundugum tum asklarimi sanki hic bitmeyeceklermis gibi baslattim ben..

oyle hissettiler..eminim..

 

neden olmadi..

 

ahmet telli okuyorum gunlerdir..gunlerdir migdemde korkunc bir karmasa..

27 yasima dogru giderken 27 mayis saat 21.50 de dudaklarindan masumca optugum guzel varlik..beni bir pazartesi gunu apar topar senden uzaklastiran neydi..

 

korkmak..

dunyanin en cesur insani kadar korkmak..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 ay sonra...

kalp3.gif

Aşk;yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.

 

Aşk;bazen bir zaman hatasıdır.

 

Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.

 

Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak...Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.

 

Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.

 

Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.

kalp3.gif

Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.

 

Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.

 

Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.

 

Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.

 

Aşk;Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır..

kalp3.gif

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İstanbul, sen de yalnız bıraktın beni. Biliyorum, kandıramazsın beni… Dalgaların kalp atışların, yağmurun gözyaşların. Ağlama artık, elden bir şey gelmez. Sen ki içindekilerle, içindekiler senle güzeldi. Sana onun gözleriyle baktım hep, seni onun yüreğiyle sevdim. O ki surette siret, sen ki tende can idin. O gitti, giderken bir parçamı da götürdü. Oysa ben ilmik ilmik, nakış nakış yüreğime işleyip, harf harf, hece hece, kelime kelime, terennümlerle dilime doladım. Derya yaptım kürek çektim gözlerinde. Saçlarını ilmik yapıp boynuma taktım sözlerinde.

 

 

 

Sen ki; önce yüreğime cemre olup düşen, sonra kara kışları getiren, sen ki yakamoz olup, karanlık ıssız gecelerde sahillere ışık gönderen…

 

 

 

Doğaya nispet edercesine, sen ki nurdan bir ışık, sen ki gökten bir yıldırım… Düşten deli gönlüme. Bu şehir, bu kaldırımlar seni hatırlatıyor hep… Güller senin kokunu veriyor, kuşlar adına türkü yakmış, ismini söylüyor. Her adım başı sen varsın. Meğer ne çok sevmişim seni…

 

 

 

Gök sana aşina, güller sana hayran, nehir ki sana susuz… Bense sana sevdalı. Unuttum demek kolay. Göz görür gönül sever, dil unuttum der, der de ya yürek…

 

 

 

Hayat bulduğum gözlerinde bir daha, bir daha ölmek için ara sıra oturduğum semte uğrar, gittiğin yerlerde ararım, kaldırım taşlarından, köşe başlarındaki lambalardan sorarım seni… Bazen yalnızlığımı gizlemek için kalabalık arasına karışır, bazen senle beraber olmak için kuytu bir köşe, karanlık bir gece ararım.

 

 

 

Acıdır zaman… Hazindir, hüzündür zaman… Günlerim sayılı. Her geçen gün ecel anına biraz daha yaklaşmaktayım. Ölüm zamanını bilmek, ölüm anını beklemek: Sensizliğe mahkûmluk. Biliyor musun zaman ölümdür.

 

 

 

Ben ki her gün bir yaprak misali sararıp solmaktayım. Dalından kopup rüzgârın akıbetiyle savrulmaktan korkmaktayım. Biliyor musun bu sevdanın sonu: ya bir ölü ya da bir deli. Deymez mi gülüm? İnan ki değer. Hem sana hem de bu aşka…

 

 

 

 

güzel olan şehir değildi..onun gözlerinden şehrı seyretmekti...

 

denızın mavısını gözlerınde seyretmekti güzel olan..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.