Gönderi tarihi: 29 Ağustos , 2005 19 yıl İnsanlarin birbirini tanimasi icin en iyi zaman, ayrilmalarina en yakin zamandir", der Dostoyevski...Veda acisi, kabugunu soyar insanin; yildizini kaziyip cirilciplak ortaya serer. Birlikteligin örttügü tüm kusurlari ayrilik sergiler. Bir ayrilik arifesinde helalleşilir ve o an hakiki tabiatlariyla yüzleşilir. "Ölene kadar" diye söz verilmiştir, ama "ölüm yolunda" başka tercihler belirmiştir. Kararsiz prensesin vicdani azap cekerken 7 cücelerin somurtkani "aklini başina" al diye fisildar kulagina; haytasi ise "kalbinin sesini" dinle diye cekiştirir eteginden. Hep hayran bakan gözlere, hatalar takilmaya başlar. "Ama"yla biter alelade iltifat cümleleri: "Sen iyi bir insansin, ama arkadaşlarin kötü", "Seni seviyorum, ama bu ilişkide mutlu degilim", "Ben başka türlü bir beraberlik düşlemiştim" vs..vs.. Sonra gelsin uykusuz geceler... bir türlü karar verememeler...ruhen gidip gelmeler... "Hele biraz daha zaman gecsin" diye nikah ertelemeler. Birlikteymiş gibi yaparken, sevecek başka yüzler, yüzecek başka denizler kollamalar.. "Aslinda bütün bunlar bizim iyiligimiz icin"e kendini kandirmalar. Sonrasi hep ayni: Bekleyenin "Hani sonbaharda buluşacaktik. Hazan geldi gecti,sen gelmez oldun" sizlanmalari. Bekletenin "Geliyorum az kaldi" oyalamalari. Bittigini bile bile işi uzatmalar; söyleyemedikce hepten bataga saplanmalar. Terke makul bir gerekce ararken hepten carşafa dolanmalar. Veda konuşmasinda süslü iltifat cümlelerinin arasina, o cümleleri hicleştiren mayinlar serpiştirmeler. Üzgün görünmeler...bagiş dilenmeler..."...ama kacinilmazdi" demeler. "Sözünden caydin" yakinmalarini "Sen de eski sen degilsin. Degişmişsin" diye gögüslemeler...asil kendinin degiştigini bilmezden gelmeler... Ve son sahne: Terk edenin o mahcup "Gönlüm başkasinda" itirafina kar$ilik terk edilenin kirik calimi: "ugurlar olsun! Ben yoluma devam ediyorum". Ihanetler hep böyledir: ilki, bir yenisine gebedir; ikincisi daha az aci verir. Ondan sonra dur durak yoktur: Güvenilmez aşik, sevdikce kiran, gezdikce ardinda bir kirik kalpler mezarligi birakan bir dervi$e döner. Artik acilara hapsolmuştur: Buluşmak istedikce ayrilacak,birleşmeye calistikca parcalanacak, sonunda terk ettiklerinin "ah"i tutup terk edildiginde mukadder yalnizligina kapanacaktir. CAN DÜNDAR
Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2005 19 yıl Bu da farklı açıdan bir inceleme: İnsanlar aşık olduklarında birbirlerine söyleyecek çok şeyleri vrmış gibidir,telefonun başında o kadar uzun süre kalırlar ki ahizeyi tıtmaktan elleri,dinlemekten kulakları yorulur.İnsan yaşadığı günün en önemsiz ayrıntılarını bile anlatma yönünde bir zorlanma hisseder,hem de test olarak -işyerinde kimsenin dinlemeyeceği bütün bu şeyleri gerçekten dinlerse bana gerçekten önem veriyor demektir- hem de bir baştan çıkarma retoriği,kişinin yaşadığı her ayrıntıyı bir macara ya da bir eğlence haline getirme girişimi olarak. Ama aşkları garanyilenip mühürlendikten sonra birlikte müzik dinler,televizyon seyrederya da olduk olmadaık şeylere gülerler.Ortada dönen konuşma ciddidir;kadın,mesleki kaygılarından ve hırslarındab bahseder,erkek de evdeki tamir işlerinden ve başarılı bir bilim ya da iş adamı,bilimin ya da ticaretin başarılı bir temsilcisi olma yolunda kaydettiği ilerlemeden.Bu ciddi konuşmalar aşklarının dışında kalıyor gibidir; sevgilinizle laboratuvardaki ya da iş yerindeki sorunlar hakkında gerçekten de konuşmanız gerektiğini kimse düşünmez. Aşkları ölmeye başladığında başka birşey hissederler: -Bir şey söyle! -İkiimz hakkında ama! -Artık patronun ya da ev eşyaları hakkında tek kelime bile duymak istemiyorum! -Kendimiz hakkında konuşmamız gerek! Gerçekten de bir şey söylemeniz gerekir,ve de söyleyebileceğiniz konusunda hiçbir fikriniz yoktur.Hem de bunu daha önce de o sıralar yaşadığınız aşk öldüğünde de yaşamış olmanıza rağmen.Kendinizi herhangi bir şey söylerken,aptalca şeyler söylerken bulursunuz.Bunun önemi yoktur;bir şey söylemek zorundasınız.-A.LİNGİS- Yani her zaman başka birileri yüzünden bitmiyor,yeniden üretime girmeyen ve emek olmadığı zamanlarda da bitiyor...Sonuç değişmiyor galiba... "Çocuklukta aşk sınır tanımaz" diye yazar Freud,"tek başına sahip olmayı talep eder,HEP'ten daha azıyla yetinmez.Ama ikinci bir özelliği daha vardır:Aslında bir hedefi yoktur ve tam bir doyum sağlamayı beceremez;esas olarak da düşkırıklığına uğramaya mahkumdur. Aklımda bu minval üzerine bir şiir kalmış: Her sevda yaralıdır Tekrarlana tekrarlana AŞK da yorulmuştur artık.........
Gönderi tarihi: 20 Eylül , 2005 19 yıl Neredeyse katılıcam ama neredeyse... Aşk yorulur doğru çünkü Ruh da yorulur ama ruh varolduğu sürece aşk da ölmez birini sevmişsen artık sevmişsin demektir gönlüne onu sevginin çıkmayan kalemiyle çizmişsin demektir...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.