Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2006 19 yıl Aylardan Mayıs Belki de bizden başkasının bilmediği bir ezgiyle, topuklarını yere vura vura yağan yağmurlar bitti... Güneş alnından öptü toprağın, rüzgar kıpırdandıkça sevda kokusu yaydı. Göçmen kuşlar yazlıklarını tamir etme telaşında. Yapraklar iyice yerleşti dallardaki yerlerine ve çiçekler ikinci deminde... Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı... Ne güzel bir ana-oğulduk biz! Ne güzel çıkardı hayata karşı sesimiz. Sen Sosruko, ben Seteney. Nasıl da benzerdi birbirine yüreklerimiz... Sen erkektin ben kız. Sen çok konuşurdun, ben az. Ben çok ağırbaşlıydım, sen yaramaz. Sen şiir yazardın, ben şiir okurdum; Sen hayal kurardın, ben gerçeğini bulurdum; ben ağlardım, sen güldürürdün... Ağız dolusu bir gülümseme koşardı sözcüklerinin peşisıra. Ellerini savurarak, geniş adımlarla voltalar atarak çabuk çabuk konuşurken sen, ben elimdeki kasnakta nakış işleyerek ve yüzüne baktıkça gülümseyerek dinlerdim seni. Bilmiyordum Mayıs ayının geleceğini... Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı... Sen atlı ben yaya... Bakmadın bindiğin atın üzerinde, dönüp bir kez olsun arkaya. Kimse sana yetişsin istemedin, ne beni, ne başkasını beklemedin. Doludizgin gittin uzağa... Yalan! Ben atlıydım, sen yaya. Bu nedenle çabuk yoruldun, bu nedenle yerleştin ondört yaşına. Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı... Sen güzeldin giderken, ben çirkin. Sarı dik saçların ve çekik gözlerinle kazındın hafızalara. Çocuk yaşına bakmadan bütün delikanlılara rakip, bütün güzel kızlarla kaşendin. Derler ki nazara geldin... Yalan! Ben güzeldim, sen çirkin... İşte bu nedenle onca yıldır yüzünü bizden gizledin. Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı... Sen yalnızlığa yolcu, ben ıssızlığa... Tek başına ateş çalmak yordu seni, tek başına tanrılarla savaşmak. Tanrılardan, ateşten ve savaştan kaçmak için yalnızlığa gittin sen, ben ıssızlığa düştüm... Yalan! Sen ıssızdın Nartlar kalabalığında, ben yalnız. İşte bu nedenle yokluğun adsız... Yalan ! Hiç yalnız olmadık biz , hiç kalmadık ıssız... Ne sen, ne ben, ne de diğer dostlarımız. Umudumuz vardı en yokluk zamanımızda. En keyifsiz anlarımızda senin gülüşünden sızıp bize bulaşan; en çocuk düşlerimize senin yüreğinde yataklık eden; yattığın hastane odasından bize doğru esip gelen umut... Biz hiç yalnız kalmadık; hiç ıssızlığa bulaşmadık... Yalnızlığı senden, benden ve yokluğundan habersiz evrene bıraktık... Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı... Ne güzel bir ana-oğulduk biz. Ne güzel çıkardı hayata karşı sesimiz. Sen Sosruko, ben Seteney... Nasıl da birbirine benzerdi yüreklerimiz... Güzel olan ne varsa bize bırakıp gittin... Hep birlikte okuduğumuz son kitap burada kaldı mesela. Yazdığın şiirler , sana yazılan mektuplar, kaşenin olan bütün o güzel kızlar, boyadığımız cam fincanlar, oynadığımız oyunlar, geçtiğimiz yollar , seni hiç unutmayan dostlar... Ben burada kaldım. Bana senden gidişin kaldı, bir de her yıl gelip meydan okuyan Mayıslar... Bana senden gülüşün kaldı, bir de sonu gelmeyen yola çıkışlar... Bana senden ateş kaldı, bir de öfkesi dinmeyen tanrılar... Aylardan Mayıs... Bizim için gitmek zamanı... Belki de bizden başkasının bilmediği bir ezgiyle, topuklarını yere vura vura yağmurlar yağıyor içimde. Bak küçük mavi çiçekler suya doyuyor yüreğimde. Sen git; son on yıldır her Mayıs gittiğin gibi... Ben bu çiçekleri hafızamdaki gülüşünden sızan ışıkla besler, bahar bitmeden yetiştiririm hayata. Bir güzel Sosruko geçti dünyadan atıyla, onun da bahara gülüşü sinsin... Bzagoa Derya Aydoğan
Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2006 19 yıl *19 MAYIS "şişli'deki evinde hazırlandıktan sonra- Yüreği sızlıyarak atladı bir vapura- Mustarip ve ağlayan İstanbul'dan ayrıldı; Teşyi edeni yoktu."...Gözlerinde parıltı- Gibi görünüyordu başındaki hakikat. Bir baş ki yaşanmaya değer yeni bir hayat Ve şeref taşıyordu gelecek günler için; Bu gerçek günler için... O'ydu yeni günleri, yeni devri açacak; 19 Mayıs pazartesi günü ayak- Bastı karaya, o gün, başlangıç, Samsun günü. 19 Mayıs bugün tek parça yurdun günü. O günden sonra yazdı takvim öbür günleri O günden sonra İzmir, Lozan, Sivas...İleri. Ve daima ileri, Gazi'ye varmak için! Bu günlerden geçerek Gazi'ye erişirsin. Gazi ki, bir hakikat, erişemez her insan, Kâinatı anlarsın Gazi'yi anlıyorsan. Hâmit MACİT SELEKLER
Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2006 19 yıl Mayıs hayatımız gibiydi. Doyasıya aşık olduğumuz, tekrar tekrar sevişsek de o hep özlediğimiz yere bir türlü ulaşamadığımız, bu yüzden acı çektiğimiz, acı çektikçe hasretle bağlandığımız sevgilimiz gibiydi mayıs ayı... Mayıs hayatımız gibiydi... Ona tüm mayıs çiçeklerini vaadetmiştim... Venüs' ün aşkını, Bacchus'ün şarabını, Kızıl kurtun tutkuyla yanan soylu bakışını,
Gönderi tarihi: 2 Mayıs , 2006 19 yıl *BİR MAYIS Neden neden neden açar inciçiçeği her yıl tam bir Mayıs'ta krallar gününde açabilirdi Yahudi yortusunda Katolik yortusunda Saint-Jean'da çıkmaz ayın son Çarşamba'sında Artıkyıllarda bile bu bitki inat ediyor bir Mayıs'ta çiçek açıyor ne bir gün önce ne bir gün sonra hayran olmamak elde değil ama çiçekçiler belki hile yapıyor biraz Oysa bacısı kuşkonmaz o çok daha oynak; her mevsimde yenir o özellikle konservesi bütün bunlar düşünülmeye değer Raymond QUENEAU (Teoman Aktürel çevirisi.)
Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2006 19 yıl MAYIS HÜZNÜ Bulutlar dagaldi, Gökyüzü kavustu mavisine Leylegin süzülmesinde Bahar kaldi Güzelligine... Renkler tomurcuklandi Ovasinda, daginda Sessizligine... Sen de Mayisin En ilik bir gününde, Rüzgarin, Hafif hafif estigi, Gözün, hüzününden, Kederinden Cözüldügü bir anda Cikip gelmistin Ve hayat ne güzel Ne güzel demistin... Evet, hayat ne güzeldi Senin yaninda oldugu zaman Basim, gögün mavisine degerdi... Mevsimler Kovaladi birbirini Renkler Sekil degistirdi Kis geldi, bahar geldi Dallar sanki Bizim icin Filizlendi. Gene Mayisin En ilik bir gününde, Rüzgarin hafif hafif estigi Bir sessizlik icerisinde Geldigin gibi Gitmedin. Kayboldun sonuzlugunda Kederin.. Bir eski hatira var mi, yok mu Demedin. Necdet Evliyagil
Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2006 19 yıl 15 MAYIS ŞİİRİ Bu denizden başlayacak yol, Az ilerde, Cebeli Tarık'da kıvrılacak Okyanus azmanlığıyla boğuşacağım. Sonra, nedeni belirsiz ayrışmanın Ara denizine varıp, seni çağıracağım... Sana her yönden seslendim, Rüzgârlı ve rüzgârsız havalarda Rüzgâra ve bulutlara ses yükledim. Zamanı, zamansızlığa aktardım, Güzelliğin değişmesin diye Saçların bıraktığım uzunlukta kalsınlar Ve var idiyse sevgin... Cüneyt AYRAL
Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2006 19 yıl Sen misin Mayıs? Mevsimiydi piknik yapmanın Aşık olmanın mevsimiydi Balkon sohbetlerinin Bakırköy sahilinde tavla oynamanın Mevsimiydi Sevmenin Dokunmanın Gülümsemenin Kaçacağını bile bile Uçurtma uçurtmanın mevsimiydi Arnavutköy’de balık tutmanın Akşam üzeri bilinmeyen bir meyhanede sarhoş olup Fasıl dinlemenin mevsimiydi Geceleri yıldızlara bakmanın Ateş böceklerini yakalamanın Mevsimiydi Yan bahçeden gül aşırmanın Ve yalın ayak çimenlere basmanın Mevsimiydi Hayata daha sıkı sarılmanın mevsimiydi Değildi veda etmenin Seni özlemenin mevsimi değildi ................................ Mayıs ayını seyrederken Yağmur penceremin arkasında yağıyor artık..... 07 06 2005 Görkem Kaya
Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 19 yıl Müge ve Mine ve Menekse ve Mayis müge ve mine ve menekşe ve mayıs indiler kumsala (bir gün oynamaya) ve müge bir istiridye kabuğu buldu şarkı söylerken öyle sevimliydi ki anımsamıyordu dertlerini, ve mine arkadaş oldu karayavurmuş bir yıldızla ordaydı denizyıldızı beş yorgun parmağıyla; ve menekşeyi korkunç bir şey kovaladı kaçtı kıyıya üfleyerek hava kabarcıklarını; ve mayıs döndü eve her yanı düzgün bir kaya ile dünya gibi küçücük yalnızlık gibi kocaman hep yitirdiğimiz için(bir sen ya da bir ben gibi) denizde bulduklarımızın çoğu kendikendimiz değil mi Edward Estlin Cummings
Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 19 yıl GÖZLERİN Gözlerin gözlerin gözlerin, ister hapisaneme, ister hastaneme gel, gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte, şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte Antalya tarafında ekinler seher vakti. Gözlerin gözlerin gözlerin, kaç defa karşımda ağladılar çırılçıplak kaldı gözlerin altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak, fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar. Gözlerin gözlerin gözlerin, gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün sevinçli bahtiyar alabildiğine akıllı ve mükemmel dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın. Gözlerin gözlerin gözlerin, sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın ve yaz yağmurundan sonra yapraklar ve her mevsim ve her saat İstanbul. Gözlerin gözlerin gözlerin, gün gelecek gülüm, gün gelecek, kardeş insanlar birbirine senin gözlerinle bakacaklar gülüm, senin gözlerinle bakacaklar. Nazım Hikmet
Gönderi tarihi: 11 Mayıs , 2006 19 yıl Duvar ben bir duvarim hiç günes görmedim sen hiç günes görmemis bir baska duvar yüzümüz benek benek tahta kurusundan ve sinemiz bastan basa ak üstünde karalar - kelepçeden kahroldu kahroldu bileklerim - siyrilip çiktim artik ölüm korkusundan dilim dilim sirtimdaki yaralar ben demirbasim sigir siniriyle dayak yedim biz de duvariz dinliyen duyan düsünen duvarlar bizim kucagimiz terkedilmis bir yatak gibi kirli soguk ve bizim kucagimizda kasirgali insanlar yüzündeki deniz parlakligiyla durur hatiramizda o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk o zaman mayis'ti yagmurlar basimizda bir cumartesi aksami girdi kapimizdan gözlerinde kipkizil diken diken öfkesi adeta birden bire aydinlandi zindan onu böyle görünce nasil da korkmustuk sapindan firlamis bir balta gibi çehresi ve omuzlarinda delikanli gölgesi o zaman mayis'ti yagmurlar basimizda o sirt üstü yataginda yatardi simsicak gözleri simdi bile aklimdadir bir sana bakardi bir bana bakardi disarda tabiat mevsimin en çingirakli ayindadir toprak ana bütün zincirlerinden çözülmüs sabahlar aksam üstleri manolya gibi parlak tarlalarin yüzü gülmüs iste her aksam geçtigi denize çikan sokak ah iste annesi annesi sevgilisi iste biz dinliyen duyan düsünen duvarlar iste o çocuk yumruklu dev o dev yumruklu çocuk disarda tabiat mevsimin en çingirakli ayindadir bizim kucagimiz terkedilmis bir yatak gibi kirli soguk o bir kaç defa kartal gibi gitti kartal gibi döndü çigliklarini degil kirbaç sesini duyduk biz duvariz neyleyim gözlerimiz aglamayi bilmez onu bir gece sabaha karsi büsbütün götürdüler kendi gitti ismi kaldi yadigâr bagrimizda o zaman mayis'ti yagmurlar basimizda ya biz idam duvariyiz karsimizda çok insan öldürdüler onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldik temelimiz kanla beslendi ama nedense uzamadik öyle bakmayin bu yaralar serefli yara degil getirirler vururlar biz öyle dururuz yagmurlar gözyasi bulutlar mendil elimizden ne geldi de yapmadik ah öyle bakmayin utaniriz kahroluruz onlar hep döküldü biz hep ayakta kaldik bir mayis sabahi toprak rezil gök rezil yildizlar küfür gibi yüzümüze tükürür gibi safak sancilariyla iki büklümdü ufuk ve simsiyah çamur gibi bir manga ortasinda siyaset meydanina geldi dev yumruklu çocuk bulutlar egilip alninin terini sildiler ve mermiler birdenbire ölümü getirdiler o düstü biz yine ayakta kaldik halbuki ne kadar yorgunuz öyle bakmayin bu yaralar serefli yaralar degil ah öyle bakmayin utaniriz kahroluruz Attila Ilhan
Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 19 yıl İçsel derinliklerimde yosun bağlar denizlerim Dokunulmamış köşelerinde yüreğimin, Okyanus muamelesi görür körpecik gözyaşlarım Gölgemde ıslak bir tutku olur yüzün, Gözlerin arsız bir mavi Derinliğin başucumda. Alaca mavilikten kalma düşler denizinin koynundayım… Sensiz geçmez hiçbir mavilikte hiçbir bir zaman Ve hiçbir aşk acısı bu denli kanatmaz derinlerimi Ve hiçbir aşık böylesi kıran görmez bu mavi kıtlıkta… Bilesin! Biraz geç kalmıştı mayıs denizleri Biraz erken gelmişti gözleri. Evet... En derin denizlerin, en derin zirvesindeyim artık... Akdeniz’e dalmış bir ada gibi duruyor artık yüreğim İlk defa derinlere sallandı bu beden, Derin bakan gözlerine, İsyanı durmaz, sendelemiş aşkımın koyu gölgelerine. Anladım ki; Bazı derinlikler hep alaca mavidir Bazı gözyaşlarında deniz suyu saklıdır Bazı pişmanlıklar aşırı dozda ihaneti yaşar Bazı ayrılıklar yaşanacak bir başka aşka gebedir Ne demeli ki; Umarsızca savrulan Ruhunun derinliklerini, tuza bulayan Ve sonra, Gülüşünü bir tutam yosun gibi dağıtan, Üzgün yaşamların sanrısı… La Valse D’Amélie…
Gönderi tarihi: 17 Mayıs , 2006 19 yıl ÜÇ MUTLULUK… Şimdi, bütün ömrümce yaşadığım üç mutluluğu arzedeyim efendim… Sene 1955 Beklenen şarkı filmi, yani ilk filmim oynayalı bir sene olmuş… 54'de Rahmetli Cahide Sonku Hanım ile çevirmiştik… Beklenen şarkı benim bestem… Vals usulünde, nihavend makamında… "Gözlerinin içine başka hayal girmesin / Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin.." Dillerde dolanıyor. Daha sahneye çıkmamışım. radyoda okuyorum… Ve efendim Harbokulu Müdürlüğü'nden resmi bir mektup aldım. Diyor ki yazan zat: "19 Mayıs hareketleri için bize 20 gün öncesinden Beklenen Şarkı'nızın notasını lütfen gönderiniz…" Çünkü bu sene Harbokulu ilk defa bir Türk bestecisinin, ki düşününüz 1954'ün Zeki Müren'i, ilk defa bir Türk Bestecisi'nin bestesiyle hareketlerini yapacaklar stadyumda… Nasıl sevindim… Adeta inanamadım. Hemen yazdım temiz şekilde, gönderdim, heyecanla bekliyorum ve o sabah oldu, ayrıca onu arzedeyim, "Siz de.." diyor komutan, "..şeref tiribününde misafirimizsiniz…" Fakat, benim imtihanlarıma rastlayan günler… Ankara'ya gidersem dönüşüm çok zor olacak. Ben ancak, İstanbul'da evimde, radyoda izleyebildim… Bando, şimdi televizyon da yok o devirde, hayalimde canlandırıyorum, o gençliğin daha evvel Mavi Tuna, Tuna Dalgaları gibi Avrupa'nın çok tanınmış bestecilerinin valsleriyle hareketlerini yapan bu aslan gibi Türk Gençleri, bu kez benim naçiz bir bestemle 19 Mayıs Hareketlerini yapıyorlar… Yıllar sonra Ankara Radyosu bana onun bir kasetini, yani bandonun çaldığı şekliyle hediye etti. Leventteki evimde, dolabimda anılarımın arasında saklarım… Beni çok mutlu eden olayın biri budur… Beklenen Şarkı gözlerinin içine başka hayal girmesin bana ait çizgiler dikkat et silinmesin istersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi benden evvel başkası sakın seni görmesin benden evvel başkası seni görüp sevmesin kıskanırım seni ben kendi gözümden bile, nasıl verirdim seni bir gün yabancı ele sana gelen yollarda daima beni bekle benden evvel başkası bakıp seni görmesin
Gönderi tarihi: 18 Mayıs , 2006 19 yıl BANDIRMA VAPURU Ben «bandırma Vapuru» Esme rüzgar esme halim perişan Mustafa Kemal'im güvertede Ben Karadeniz'de dalgalarla boğuşan Küçük köhne bir tekne Baştan ayağa dek iman dolu Bu hasretlik daha ne kadar uzar Uçmak isterim Samsun'a doğru Bakışlarım kararır gözlerim dolar, Ben «Bandırma Vapuru» Karadeniz'de küçük köhne bir tekne Yağma yağmur esme rüzgar Yolumu bekler Anadolu Gümüş dere durmaz akar. Mustafa Kemal'im güvertede Dayamış alnım ufka bakar. Ben «Bandırma Vapuru» Var git başımdan Karadeniz Bu gece efkarım var N'oldu ey gönül n'oldu Gümüş dere durmaz ağlar Kan ağlar altmış üç ilimiz Kan ağlar Anadolu Ben «Bandırma Vapuru» Mustafa Kemal'im güvertede Kaputuna bürünmüş Bakışlarında kararlılık saçlarında rüzgar Yıldızlar geçiyor alnından Uzak zaferlerin şavkı vurmuş yüzüne. Ben «Bandırma Vapuru» Duyarım sesler gelir Anadolu'dan Samsun'a doğru Bir şey var gecenin içinde Rüzgarlarla karanlıklarla dağılan Bir şey var gecenin içinde Mustafa Kemal'in sevinciyle ağaran. Mesut TARCAN O GELİYOR Yıl 1919 Mayısın on dokuzu Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor. Sanki harlı bir ateş Yakıyor ruhumuzu. Beklemek üzüntüsü her gönülde taşıyor. Üzülmemek elde mi; Hız yüklü, inan yüklü, umut yüklü bu gemi O umut yayıldıkça ruhlara sıcak sıcak, O hız, doldukça damarlara kan gibi, Gizli gizli inleyen her yürek canlanacak, Ateş püskürecek uyuyan volkan gibi; Gittikçe büyükleşen Gölgene dikilmekten Karardı gözlerimiz. Koş, atıl gemi, sana engel olmasın deniz! Ak saçlı dalgaları birer birer kes de gel; Kuşlar gibi uç da gel, rüzgar gibi es de gel. Celal Sahir EROZAN
Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2006 19 yıl Cicekler acardi yollar boyunca cicekler..!! Egilip bize sanki selam verirlerdi,Bizde sessizce alirdik selamlarini..., Bahar sabahlarinda yapraklar üzerine cig düser gibi gözlerimiz nemlenir.Bir yagmur sonu sessizligi duruluverirdi kalbimizde... Ama bu gözyasi ne ilk nede sondu, yinede arada bir günes dogup bizi aldatmaya calissada mayis rüzgari sessizden gösteriyordu basini otlarin üzerinden. Günes biraz daha yalanci bir gülücük katiyordu güne,, Hersey civil civilken mayis rüzgarinin esintisiyle ellerimin, yüregiminm titredigini hissediyorum. Sonra kendi kendime "--Dur biraz bekle gecer," diyorum ama mayis rüzgari dahada artiriyor siddetini , yagmurlar ciseleyip hizlaniyor birden.! Toprakta olukcuklar aciliyor göz göz., Hizlaniyor.!! hersey hizlaniyor.!! Korkum umutsuzlugum, Caresizligim benide geciyor.bütün gün calkalaniyor yollar ,sokaklar.Bense öylece bos bakakaliyorum. Gölekler genisliyor, cicekler boyun büküp boguluyor. "-- Dinsin artik bu yagmur" diyorum ama bu kezde gözyaslarim basliyor. Boguklasan kus cigliklari kayboluyor. Islak sokaklar üzerine düsen gölgem kayboluyor,, Ben kayboluyorum. ama benim bu kaybolusumda senin gidisin , kaybolusun oldugunu kimse bilmiyor. Yesil dünyamiz gereginden fazla yikanmis, asinmis artik... Her baktiklarinda cicekler suskunca seni soracaklar bana,, Bense sadece kalbimde unutulmazliklar icindeki yerini gösterecegim.....!!
Gönderi tarihi: 31 Mayıs , 2006 19 yıl ÜÇ MUTLULUK… İkincisi efendim… Antalya'da yaşadığım, ilk yıllar… 1969 senesinin 31 mayıs gecesi Antalya Spor yararına Aspendos'da verdiğim konserdir… Aspendos, daha evvel onarım geçirdiği için diğer tiyatrolar gibi harap değil. Oturulacak durumda. 20 bin kişi almasına rağmen, inanınız 27 bin kişi bir gün evvelinden doldurmuştu Aspends'u. TRT'den Meral Savcı Hanımefendi şahidimdir.. 3 ay o konser için uyumadım. Aman nezle olmayayım… İnanınız Bodrum Konserleri için de öyle. Bardakçı'da bana sorarlardı: Denize niye girmiyorsunuz?" diye.. "Hayır konserim var." Onun için bilmeyenlere kolay geliyor. Bir gribal durumunuz olsa, iki kere aksırsanız rezil olacaksınız… Ve de bu üzüntü bir yazınızı mahfediyor… Koca bir yaz… Bu bir fedakarlıktır efendim, helal olsun anlayanlara, takdir edenlere; bilenlere helal olsun… Bilmeyen zaten bilmez ki… Ondan sonra efendim o 27 bin kişi çıt çıkarmadan, zannederim 50 şarkı ve de 49 saz, Nevzat Sumer yönetiminde… Nevzat Beyle beraber 50 kişi sahnede… O kalelerin arkasına kontraplakdan küçük bir kulis odası kurdular… Öyle alt kadro falan yok. Saat 21:15'di zannediyorum başladı, bir'e doğru bitti… Tabi ilk kısımda klasikler okudum. Birinci bölüm siyah fırak, tamamen Türk Müziğinin yüz sene, ikiyüz sene evvelki klasik eserleri… Küçük bir ara, ikinci bölüm yalnız Saadettin Kaynak ve Salahattin Pınar'ın eserleri, beyaz bir smokinle… Üçüncü bölüm, günümüzün şarkılarının en seçkinleri; her şarkıda ayrı bir kostüm. Sonunda da "İbibikler öter ötmez ordayım…" o sene çok modaydı, onla final yaptık. Ben iki üç bornoz, kaç iki üç bornoz, altı-yedi bornoz değişip terimi kuruttum, konser boyunca… Ondan sonra beni arabama koydular, Antalya 55 kilometre, trafik bağlı kaldı. Bu kişiler, konser boyunca sinek uçsa kanadının sesi duyulacak derecede 27 bin kişi dinledi. Biri de nezle olup öhö.. demedi. Bu bir sanatçı için ulaşılması çok güç bir mertebe… Yıldızları görüyordum insanların, belki de sigara ateşlerinin küçük kızıllıklarında, yıldızları görüyordum… Aspendos tabi huni gibi biliyorsunuz.. Akustik mükemmel.. Ve de döndüm.. diyeceksiniz ki çok mutlu döndünüz, artık rahat edersiniz.. Derya Motel'deki odama girdim.. Küçük bir kapta domates çorbası getirdi bir hanım arkadaşım. Bir kaşıkla ağzıma verdi. İmkan yok dedim yiyemem, o ben miydim, üç ay uyumadım. Allah bunu bana nasıl nasip etti. Yüce tanrı bir kuluna bu kadar muhteşem bir geceyi nasıl nasip eder diye o duyguyla da üç-beş gün… Ne uyku, ne yemek, ne içmek, ne havuza girmek. O türlü bir içine kapanış o mutluluk… Üçüncü mutluluğum çok yeni efendim… O henüz 5 aylık falan bir olay. Sağolsunlar Ankara'dan aradılar… Devlet Sanatçısı seçildiğimi söylediler.. Diğer seçilenlerin kim olduğunu inanınız sormadım dahi… Sonradan öğrendim. Ve de beratım Bodrum'daki adresime geldi. Devletin altın mühürüyle efendim Sayın Turgut Özal'ın onayıyla gönderilen bir berattı bu.. Ondan sonra da presli, cüzdanınızda taşımanız için gerektiği yerde, ben onu hiçbir zaman kullanmayı düşünmedim. Onun Şerefi bana yeter. Zaten nefes alırken ben onu kullanmış hissediyorum. Madem layık görüldüm, layık görenlere teşekkür ediyorum. Cüzdanınızda taşıyabileceğiniz kadar, bir hüvviyet büyüklüğünde efendim, devlet sanatçısı, işte doğumumuz, şehrimiz yazılı bir vesika gönderildi yine postayla. Onu şerefle taşıyorum. Diğerini de ödül dolabımda, efendime söyleyeyim gene büyük şeref duyarak saklıyorum. Bu üç mutluluk bana yetiyor artıyor. Ender USLU "Bu sözler, 1992 Yılı'nın Ağustos Ayı'nda, Rahmetli Zeki Müren ile yapılan bir röportajdan alınmıştır." MAYIS Yosun kokuları değil, kan tutar baharın yeli Ey benim sevdiceğim, kan tutar baharın yeli Uzanmış boylu boyunca, karanfil kokulu bir kuş Elinde ipek mendili, omuzbaşından vurulmuş Günlerin en mavisinde, düşlerin en mavisinde Sokağın sesi mi olur, düşen çiçeğin yası mı Karanlığın işi nedir, Mayıs doğmasın diyedir Geceye ışık saçanın, sevdası ölesiyedir Uzanmış boylu boyunca, karanfil kokulu bir kuş Elinde ipek mendili, omuzbaşından vurulmuş Günlerin en mavisinde, düşlerin en mavisinde Sokağın sesi mi olur, düşen çiçeğin yası mı Halaya durmuşsa Mayıs, sokağın seside olur Halaya durmuşsa Mayıs, düşen çiçeğin yası da İBRAHİM KARACA INTERLOCK & Erdal Aktas her ikinizsede katkilariniz icin cok tesekkür ederim..
Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2009 15 yıl MAYIS YEŞİLİ Yüzümüze elimize Mayıs yeşlili sürünmüş Kova kova güneş isini dökülmüş üstümüze Cennet bahçesi bir ülke Kırlangiclar yapacak yuvamızı Küçük ve rahat Sen benim kralım olacksin Ben de sadık meliken Benim ülkemde hiç sıkılmiyacaksın Sana masallar anlatacağım Umutlarımız gökyüzü gibi mavi Çocuklarımızın kaygısız gülüşleri Kaderimizi bağlayacak Eğilip yudum yudum iceceğiz saadetimizi CAHIDE MERAL DIVITCI
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için şimdi oturum açın.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.