Φ tülvent Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2011 Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2011 Ben de onlardan sıkıldım! Hani köşelerine “Sıkıldım” bölümü açanlar vardır ya... Gündeme bir konu düşer, o bir-iki gün yazar, yüksek fikirlerini anlatır ama üç gün sonra başka birileri yazınca, o sıkılır! “Sıkıldım, yazmayın” der. Allah, Allah!! Ne sıkılıyon! Seni mi eğlendireceğiz? Bütün dünya bunların sevdiklerine, sevmediklerine, sıkıldıklarına göre ayarlanmalı çünkü! Gündemi o belirleyecek! “Sıkıldım, geçin bunu! Next!” diyecek; hadiii hepimiz onun yazdığının hurraaa peşinden gidecez! Saçma! İşte ben de onlardan sıkıldım... Sıkıldım diyenlerden... Bir de... Ben bunları niye yazdığımı unuttum desem! Heh hee... Bir konunun girişi olacaktı da... Konu neydi? Aklım kaydı... Niye biliyor musunuz? Ben var ya, koku almıyorum. “Ne alaka?“ diyeceksiniz... Şu alaka: Koku almadığım için koku da alamıyorum. Parfüm yani... (Gıcık bir espri oldu!) Bu yüzden 20 senedir aynı parfümü kullanıyorum. Aslında küçükken kendi kendime bu efsaneye dâhil olmak istemiştim; ömür boyu aynı parfümü kullanan kadınlardan olmak... Artık kimden duyup nereden okuduysam, hoşuma gitmiş. Hep o kokuyla anılan, tanınan bir kadın olmak... Bu fikir çok ağır, çok anlamlı ve çok oturaklı gelmişti... Ama uygulayabileceğimi hiç sanmıyordum. Çünkü güzel koku hayranı bir kız olmuştum. Güzel koku... Çarşafların, havluların mis gibi olması... Giyinme dolabını açtığımda o kokunun odaya dağılması... Eve girdiğimde, arabaya bindiğimde seçtiğim o kokuyla buluşmak... Daha bir sürü güzel kokuyla yaşanan an... Güzel her koku, tıpkı güzel bir müzik gibi dünyamı değiştirebilirdi... Üzerimde öyle bir kudreti vardı... Derin bir nefes alıp gülümsememe... Yeni bir duygu keşfetmeme... Biraz da kuvvetlenmeme yeterdi. Sonra... Yıllar sonra bir baktım ki, öyle olmuşum! İstemeyerek de olsa, gerçekten de kokusuyla anılan, tanınan bir kadın olmuşum. Evet, kokumdan tanıyanım da oldu! Heh hee.... Demek, diyorum bazen, “O zaman, küçük bir kızken yani, keşke başka şey isteseydim!” Öyle olur ya... Sanki tutacak! Arsızlık işte! Ama koku almamaya başlayınca... Onu anlatmayayım, baydım zaten! Ama ben olsam, koku almadan yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak eder, sorardım. Böyle saçma şeyleri hep merak etmişimdir. Neler anlatıyorum yaaa. Hayır, kendimi tutamıyorum. Yaşlandım mı, ne? Ben hiç böyle kendimi anlatmazdım... Konuyu bağlayayım bari... Yani 20 senedir mecburen aynı parfümü kullanıyorum dedim ya, biraz önce kızlarla yeni parfümleri deniyorduk. Yani onlar kokluyorlardı ben de her zamanki gibi, “Kendiminki var mı?” diye soruyordum. Onlara özenerek! O sırada elim bir şişeye gitti. “Bu nasıl kokuyor?” diye sordum. Koku tarif edilir mi? Edilir. Şuna benziyor, buna benziyor diye... Ama Gülümhan o kokuyu bana öyle bir tarif etti ki... Şimdi tam sözlerini hatırlamıyorum ama, “Pudra kokusu vardır ya, onun içine yaseminler atmışsın gibi... Hani bir yerde otururken nefis bir koku gelir, derin derin içine çekersin ve ‘Ohhh mis gibi...’ dersin, öyle işte!” Tabii o daha güzel anlattı. Aldım onu. Sanki hayatımda da güzel bir şeyler olacakmış gibi, sanki onu koklamışım gibi hissediyorum. Seviniyorum. İşte bu yüzden aklım kaydı. Ne yazacağımı unuttum... Dilek Önder Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2011 Çapkınlık zor zanaat! Bilim adamları çapkınların hayatın kolaylaştıracak bir gözlük geliştirmiş. Zor tabii... Hayat onlar için de zor! Kadını bulacaksın, tavlayacaksın sonra başından atacaksın falan... Zor yani! Bilim adamları da çapkınların bu durumuna çok üzüldüler herhalde! E, ne de olsa insanlık sorunu! Çaresiz dertler içindeler! Bence var ya, bilim adamları ikiye ayrıldı. Bir kısmı hayat kurtarmaya diğer kısmı da kalan sağlara hayatı kolaylaştırmaya yönelik çalışıyor. Kaç saniyede âşık olunur, ideal seksin anatomisi, işaret parmağıyla şey arasındaki bağlantı falan, onlar ikinci grup... Şimdi de sıra çapkınlara gelmiş demek ki! Ama çapkın deyip geçmeyin. Onlar da çeşit çeşit... Evlisi var, bekârı var... Tembeli var, hiperaktifi var... Hızlısı var, yavaşı var... Duygusalı var, gerçekçisi var... Salağı var, akıllısı var... Salağa yatanı, akıllıyı oynayanı... Var yani... Bu gözlük en çok hangisine lazım olur acaba? Bence hepsine... En çok da... Hani erkeklerin bir hayali vardır ya, “Abi aslında kafadan soracaksın mesela... Verecen mi kalbini vermeyecen mi?” diye... Sonra da çok gülerler... Komik gerçekten ama... Nesi komikse??? Onlar işte... Bu gözlüğü severler. “Takacan gözlüğü, bakacan. Ona göre hiiç uğraşmayacan!” Sanki taş atıp kolu yoruluyor! Neyse, gözlüğü anlatayım size... Bu gözlük üzerindeki sensörler karşıdaki kişinin mimiklerini ve hareketlerini inceliyormuş. Mimikleri kamerada yüklü 24 yüz ifadesiyle karşılaştıran gözlük tavlamaya çalışılan kız hakkında ışıklarla bilgi veriyormuş. Bir de şu yüz ifadelerini merak ettim... Gözlükteki... Hangisi, vereceğim kalbimi ifadesi acaba? Ağzı kulaklarında, kuyruğunu pat pat yere vurarak sallayan bir kız! Sen anlamayacan, gözlük anlayacak ha! E, o işi de mi gözlükle yapacan??? “Bir saniye tatlım, şu gözlügü (affedersin!) takmam lazım!” İnsanı kötü kötü konuşturuyorlar... Bitince de çıkarır gözlüğü, bir sigara yakar artık. “Koçum benim! Seninle daha çook çalışacağız, çok!” diyerekten... Şimdi size gözlüğün nasıl çalıştığını da anlatayım. Kenarında küçük küçük ışıklar var. Kırmızı yanarsa, ‘Kız sıkılmış’ demek... Sarı yanarsa, ‘Biraz daha çalışman gerekiyor’ demek... Yeşil yanıyorsa, ‘Hoşlanmış’ demekmiş. Oysa öyle yüz ifadesine falan gerek yok ki! Taksınlar gözlüğü, gelsinler. Onlara yapılacak tek hareket var... Tek hareket! Alıntı
Φ altinci Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2011 Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2011 çıkaracağımız sonuç nedir buradan ? Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2011 Onlar ölürken... Önceki gece yarısı 01.00 saatlerinde... Onlar ölürken siz ne yapıyordunuz? Biz ne yapıyorduk? Muhtemelen aklımıza takılan bir sorunla uyuyakalmıştık. İşte biz sıcacık yataklarımızdayken... Belki bir anne yatağından fırladı, içine bir ateş düştü; dua okumaya başladı, “Allahım oğlumu koru“ diye... İşte tam o sıralarda... Onlar ölüyordu... Teker teker ölüyorlardı. Belki çatışarak, belki gafilce avlanarak, birbirlerini görerek ölüyorlardı. Onlar ateş altındayken... Annesi sabahı zor etti. Kapı çalınmasın, telefon çalmasın diye yorganın içine sığındı. Oradan hiç çıkmak istemedi. Televizyonu, radyoyu açmaktan, gazete okumaktan korkuyordu. Oysa bir başka asker, o sırada onların evine doğru geliyordu. Az sonra kapısını çalacaktı. Nasıl söyleyeceğini düşünerek... Başı öne eğik dursa yeter miydi? O sırada biz ne yapıyorduk? Haber bomba gibi düşmüştü. Herkesin ama herkesin içi yanmaya başladı. Öfkeye hâkim olmak çok güçtü... Çok güç! 24 şehidin evlerinin kapısı çalındı dün. Kapının dışında başı öne eğik başka bir asker duruyordu... Onların derin acıları bizim öfkemiz, isyanımızla birleşti. İşte tam o sıralarda açıklamalar, basın toplantıları yapılıyordu... “Metanetinizi kaybetmeyin.” “Bunun hesabı mutlaka sorulacak.” “Elbette hizaya gelmeyeceğiz.” * Elbette metanetimizi kaybetmeyeceğiz... Elbette hizaya gelmeyeceğiz... Hatta 3-5 güne kalmaz, normal yaşantımıza bile döneriz. Normal yaşantımıza! Akşam eve dönerken bir patlamanın içinde kalma olasılığıyla... Her yerde bomba aramalarıyla... Patlatılan paketleri kanıksayarak... Sayıları 4’ün üzerine çıkarsa şehit şehitten sayılarak... Tetikte... Normal hayatımıza... Ta ki, bir başka saldırıya kadar... Bir başka annenin kapısı çalınıncaya kadar... Dilek Önder Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 30 Kasım , 2011 Yazar Gönderi tarihi: 30 Kasım , 2011 Taktım buna... Bu lafa... Dr. Öz‘ün söylediği ve benim de yazdığım o sözlere... “Kadınlar bana şu soruyu soruyor: ‘Canım sevişmek istemiyor. kendimi zorlamalı mıyım?’ Cevap: Zorla! Seksin üzerinde çalışmak lazım, emek harcamak gerekiyor.” Takılınmayacak gibi değil! Gelin bu konuyu biraz tartışalım.... Oturumu açıyorum: * “Kendimi zorlamalı mıyım?” “Zorla!” Buradan başlayalım isterseniz. Başlangıç noktası bu galiba... Sonra, ‘Seksin üzerine çalışmak mı lazım?‘, ‘Emek harcamak gerekiyor mu?’, bakarız... Kadınlar en çok o soruyu yöneltiyorlarmış: “Kendimi zorlamalı mıyım?” Demek ki asıl sorun ne? Kadının canı istemiyor. Hep böyle değil mi? Çoğunlukla kadının canı istemiyor... O halde ipi çekelim, biraz daha derinlere inelim... “Kadının canı neden istemiyor?“ Erkeklerin bu sorunun cevabını aradıklarını veya düşündüklerini hiç sanmıyorum. Onların bildikleri, sadece ve sadece ‘kadının istemediği...’ Kimbilir belki de bilmek istemiyorlar... İşlerine gelmiyor! Ki bence öyle! Zira öteki türlü yani bildikleri zaman, anlayış göstermeleri, beklemeleri ve uğraşmaları gerekecek. Emek vermeleri, çok çalışmaları gerekecek!! İşte sırf bu yüzden anlamazdan gelmek işlerine de geliyor. Hem de üste çıkarak... Fikren yani!! Yani kadının canının istememesini bir suç haline getiriyorlar... Yoksa... Yoksa ayda iki-üç kereye razı olması... Daha fazla istiyorsa emek harcaması gerekecek! Tıpkı Dr. Öz’ün kadınlara önerdiği gibi! Ne yazık ki doğada böyle bir dengesizlik var. Bu dengesizlik işte, sosyal kargaşalara da yansıyor. Hep diyorum ya, yanlış giden bir şeyler var... Haftada 4 gün seksler, 80 yaşına kadar sürecek cinsel yaşamlar falan... Kim için? Kim? Şimdi gelelim Dr. Öz’ün cevabına... “Seksin üzerinde çalışmak lazım, emek harcamak gerekiyor.” Acaba haklı mı? Haklı olabilir mi? Üzerinde çalışılırsa, emek harcanırsa istek de artar mı? Sevgi emek ister de... Sevişmek de mi? Zorladıkça, uğraştıkça, üzerine gittikçe... Emek verilen, fedakârlık yapılan her şey gibi o da sevilir mi? Yoksa tam tersi mi? Fiziksel olarak istemesen de, böyle zorlayınca... İyice mi soğursun? Olay karışık... Doğru olan tek bir konu var: “Emek harcanması gerekiyor.” Da... Sorun; O emeği kimin harcayacağında... Kadın mı? Erkek mi? D. Önder Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 4 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 4 Ocak , 2012 Burçlara göre 2012 Astroloji zamanı... 2012’de neler olacak? Herkes sayfa sayfa yazıp duruyor. Ama açıkçası ben onları anlamıyorum. Burcumu okuduktan sonra anlamsız bir ifadeyle boşluğa bakıp, “Yani?” diye düşünüp duruyorum. “İşiniz iyi olacakken Zodyak’ın aldığı pozisyon açı yapacağından kendinize dikkat edin”, “Aşk hayatınızda yenilenmelerin yanı sıra Güneş’in Ay’la kesişmesinden yaptığı açıyla kendinizi yorgun hissedebilirsiniz ama hissetmeyedebilirsiniz” gibilerinden... Yoruldum ben onlardan. Onun için oturdum kendim yazdım. Gerçekler burada arkadaşlar... Buyrun... - - - KOÇ BURCU: 2012’de de burnunun doğrultusunda gideceğinden, inadından yani, hayatında bu yıl da bir değişiklik olmayacak. Niye? Çünkü hep kendi düşüncelerinin doğru olduğuna inanıyorsun ya, ondan! Gerçi haklı olabilirsin, muhtemelen seninkiler doğru ama bunu paylaşamadıktan sonra neye yarar? Ayrıca ha bire yeniden doğuyorsun ya, bunu senden başka bilen yok! Zira hayatında bir değişiklik de yok! Tuhaf değil mi sence? BOĞA BURCU: Senin bu sinsiliğin haddini aştı artık. Tamam akıllısın, iyi bir insansın ama bunun sana 2012’de bir faydası olmayacak. Niye? Çünkü tembelsin... Kıçını kaldırabilirsen istediğin lüks hayata kavuşabilirsin. Peki bu sene kavuşabilecek misin? Bize söylemeyeceğin için, bilemeyeceğiz! İKİZLER BURCU: 2011’de bencilliğin tavan yapmıştı. Bu sene biraz burnun sürtülecek. Biraz değil, epey sürtülecek! Yok, başına kötü bir şey gelmeyecek ama seni terbiye etmeye devam edecek. Aman neşeni almasın da! Sana bir iyi, bir kötü haberim var. Kötüsünden başlayayım: Aşkı yine bulamayacaksın. İyisi, eskisi kadar aramayacaksın da! Heh hee... YENGEÇ BURCU: Ah benim fındığım! Yok yahu... “Vallahi senin bir sıkımlık canın var” falan demek istemedim!.. Şu yaratıcılığını işinde kullansan var ya, yılın CEO’su seçilirsin. 2012’de eğer oto b.ka parlamazsan, neye parlayacağını hesaplayabilirsen, yaptığın iyiliklerin karşılığını alırsın. Bir de yanlış anlama ama bu sene de “tık” yok. ASLAN BURCU: Kükreme! Goldwyn Mayer aslanı gibi! Züppeliğinden gücün gözükmüyor. 2012’de kibrinden yeni birini bulamayacaksın, ex’lerle vakit öldüreceksin. Kendini beğendirmek için harcadığın emeği, yeni projelere harcarsan 2012’de seni kimse tutamaz. BAŞAK BURCU: Burcunu okumadan önce istersen git bi ellerini yıka. Ellerini yıkarken “Sana niye ellerini yıka dedim diye” sinirlen. Sonra sinirlenmeni eleştir. Ama bak, kafayı işten biraz alır, hayata karşı da zorluk çıkarmazsan 2012’de elindekilerin keyfini çıkarabilirsin. Burçlarla 2012’ye devam... Size gerçekleri, yalnızca gerçekleri anlatmaya devam ediyorum. Alınmaca, kırılmaca yok. Neyse, o! Ne demişler? Burçlara inanma, burçsuz da kalma! Eveeet, kalan burçların 2012 halleri burada... - - - TERAZİ BURCU: Saf mısın, akıllı mısın anlamadım da, herkese mavi boncuk dağıtarak bir yere varamayacağını 2012’de anlayacaksın. Senin için çok zor ama 2012’de karar vermek zorunda kalacaksın. Yoksa dengesizlikten karaktersizlik boyutuna geçebilirsin. AKREP BURCU: Artık bu başına buyrukluğun, kıskançlığın kabak tadı verdi, bilesin. Çok beğendiğin sezgilerine de güvenme çünkü artık konjonktür farklı. İnsanlar, düşünceler eskisi gibi değil. Sezgi mezgi hikâye yani! 2012’de o gerçekten büyük aklını abuk sabuk karıştırıcılıklara harcamazsan, hem keyiflenir hem keyiflendirirsin. YAY BURCU: Abartma! Abartıp kendini de bizi de germe! Böyle kendi kendine kurup sinsi sinsi huzursuzluklar yaratıyorsun falan. Ne gerek var? 2012’de şanslı olacaksın ama hemen kıçın kalkmasın. OĞLAK BURCU: Bırak biraz kendini... Relax! Bak Maya takvimi falan belki de son yılımız! Belki de toprakla dolacağız! Heh hee... 2012’de kıy parana, çık bir seyahate... Rahatlarsan rahatlatırsın da... KOVA BURCU: Sen bu dünyadaki görevini, hakkını aradığın ve aldığın gün tamamlayacaksın, biliyorsun değil mi? Zekânı ve yaratıcılığını yine şansa bırakmazsan 2012’de uçarsın, uçarsın! BALIK BURCU: E, yeter artık! 2012’ye elini yüzünü yıkayarak gir ve kendine gel! Hatta tam 00.00’da herkes birbirini öperken sen git bi duş al ve gerçeklere dön! Hayır, en azından neyi düşündüğünü, ne istediğini bil! Hayalindeki felaketlerin veya olağanüstü güzelliklerin aslında gerçekten hayal olduğunu anla. Hani kendini çok akıllı sanıyorsun ya, tamam akıllısın ama başkaları da akıllı.. Dilek Önder Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2012 2012 kararları... Geleneksel yeni yıl kararlarımızı açıklıyorum. Yaptıklarımız ve yapmadıklarımızdan yola çıkarak... - Aşktan umut kesilmeyecek. - Ama aşk aranmayacak da! - Erkeklerden umut kesilmeyecek. - Ama erkek aranmayacak da! - Yalnızlık abartılmayacak. - Üzerine yükler katılmayacak. - Yalnızım diye ona buna sarkılmayacak. İpe sapa gelmez ilişkilerle taçlandırılmayacak. - Platform ayakkabı giyilmeyecek. Çok istiyorsan onlarla yürümesi öğrenilecek. - Bağlanma sendromlu adamlara “eski” muamelesi yapılacak. - Yapamayanlar teselli edilmeyecek! - Yemek yapamayanlar değil tabii!!! - Yapana kadar uğraşılmayacak. - Seyredilecek dizi kalmadığından o süre doğru düzgün bir şeyle doldurulacak. - O şey bir dana olmayacak. - Tabii çok doğru düzgünse, o başka... - Geçen sene laf olsun diye yatılan, yatılmadan idare edilen herkesten kurtulunacak. - Yine ilk gece verilmeyecek. (Kalp!) - Ki, ilk gece son gece olmasın. - Gururlu adamlardan kaçılacak, gurursuzlardan korkulacak. - Daha az sataşkan olmaya çalışılacak. - Başkalarının seni eğlendirmesi beklenmeyecek. - Kıskançlıkla sevgi karıştırılmayacak. - Fazla sahip çıkandan, hiç sahip çıkmayandan kaçılacak. - Ayrılamıyorsan affedecek, affedemiyorsan ayrılacaksın. - Bir adam 30 dakika bakışmadan sonra bir hamle yapmıyorsa, başka yere bakılacak. - Mesajla haberleşmeye çalışana asla cevap yazılmayacak. - Beyan esas kabul edilecek. - Beyan yalan çıkarsa ikinci hak tanınmayacak. - 8 kilo vermeden, ‘8 kilo verdim’ denmeyecek. - Şikâyet eden insanlardan hızla uzaklaşılacak. - Twitter’dan kanka, Facebook‘tan aile olmaz, unutulmayacak. - Değerine göre ederi verilecek. - İntikam alınmayacak. - Beyaz atkı takan adamlar görmemezlikten gelinecek. - O seni görürse, terslenecek. - Google‘dan adam taranmayacak, adam konuşarak tanınacak. - Yorgun ilişkiyi değil, kendini canlandıracaksın. - İlişkiyi hikâyeye çevirmeyecek, hikâyesi olan ilişkiye gideceksin. - “Ben seninle mutsuzluğa da varım” safsatasına düşmeyeceksin. - Sevişmeye doymuş adamlarla arkadaş olacaksın. - Çok da olma, arkadaş olduğunuzu zannedebilirsin! - Adam, çok içmiyor ve kendini anlatmıyorsa doymuştur. - Şu leopar desenli nevresim takımını ve jartiyerlerini falan da at artık! Her zamanki gibi: Ne kadarını yapsan kâr! 2012 kararları... (Erkekler için) Dilek Önder Sıra geldi size... Geleneksel 2012 kararlarının erkek versiyonuna... Geçen seneyle bu sene çok farklı değil mi? Kadınlar... İlişkiler... Yatmalar, kalkmalar farklı... Siz şimdi karar falan almazsınız. Daha doğrusu bunu düşünmezsiniz bile... En iyisi yardımcı olayım. Hiç kötü niyetim yok, bilesiniz. Buyurunuz... - Gurursuz olabilme şansınızı kullanmayı bırakmayın. Unutursunuz. - Bu, bisiklete binmek gibi değildir. Sonra isteseniz de binemezsiniz. - Ayrılamadığınızla uzlaşın, uzlaşamadığınızla ayrılın. - İlk gece yapmayın. - Çok içiyorsunuz, olmuyor! - Yalnızlığınızdan korkmaya başlamayın. - Kortuğunuz için de ilişkiye başlamayın. - Ex’lerden birine razı olmayın. - Kadınların maço erkeklerden hoşlandığını sanmayın. - Maço erkeklerden hoşlanan kadınlardan uzak durun. - Bağlanma sendromu “out”, başka bir sendrom bulun. - Manalı bir şey olsun. - Kadınların paranızın peşinde olduğu fikrinden hemen sıyrılın; sonuçta Koç, Sabancı değilsiniz. En fazlası, bir yerde müdürsünüzdür! - Konuşmadığınız kadınla çıkmayın, çıktığınız kadınla konuşun. - Gerçekten yakışıklı değilseniz, yakalarınızı kaldırmayın. - Yapamadığınız zaman, yapmış gibi davranmayın. - Yapmışsınız gibi davranılmasını da beklemeyin. - Hele hele hem yapamayıp hem küsmeyin! - Saçınızı uzatmayın. - Göbeğinizin büyüklüğü yanınızdaki kadının âcizliği ile orantılıdır. Size sevgisiyle değil! - Bütün kadınlara erişebildiğinizi sandığınız an, istediğiniz kadına erişemezsiniz, unutmayın. - Motor olmayın! - Yani birlikte olduğunuz kadının çevresindeki kadınlarla olmayın. Eninde sonunda ortaya çıkar. - “Ortaya çıkıyor da ne oluyor?“ demeyin, olur. - İlk gece birlikte olduğunuz kadınla, tek gece ve son gece birlikte olduğunuz kadınlar aynı kadınlardır. - Siz şimdi bunu anlamamışsınızdır; yani her kadının da ilk gece, tek gece ve son gece geçirdiği bir erkek vardır. - Yine anlamadınız değil mi? - Anlayanlar piyasaya çıksın, anlamayanlar maça gitsin, o zaman! - Dostça ayrıldıklarınızla dostça sevişmeye kalkışmayın. - Arkadaşlarınızla yatınca ertesi gün arkadaşlığınızın devam etmesini beklemeyin. Siz de bir deneyin. Bakalım ne olacak? Dilek Önder Alıntı
Φ tülvent Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2012 Yazar Gönderi tarihi: 30 Ocak , 2012 Danalık testi Geçen hafta eşleri tarafından manevi şiddete maruz bırakılan kadınlardan epeyce söz ettik ya... Aslında başından beri ben o adamlardan bahsetmek istiyordum. Eşlerine kötü davranan adamlardan... Zira bence, geçen hafta üzerinde durduğumuz “Fatoş’un kocası” dâhil, hiçbir adam eşine kötü davrandığını düşünmüyor. Oysa istisnalar -ki sayıları çok çok az- hariç, yani yüzde 90’ı falan eşine kötü davranıyor. En gülünç tarafı da onlara sorsan, kadına en değer verenler kendileridir. Karılarına kötü davranan başka erkekleri kınarlar falan... Kendilerini hep onlardan ayrı tutarlar. Bu yazıyı okuyan erkekler de, buna dâhil. “Benim kocam iyidir” diyen kadınların yüzde 90’ı da dâhildir. Sadece kabul etmek istemezler. Bu adamların yarısı “pasif agresif” diğer yarısı da “eller iyisi”dir. Başkalarının yanında süper görünürler, evde değişirler. İnanmıyorsanız bir test yapalım. Ama hazırladığım sorulara dürüst ve samimi cevaplar verecek olanlar devam etsin... Kendisini kandırmayı sürdürecek olanlar okumasın. Tamam mı? İster kocanıza sorun, ister onun yerine cevap verin. Kocalardan biriyseniz de, samimi olun. Başlıyorum. 1- Eşinizin ateşi çıktığında gece nöbetçi eczaneye gidip derece (ilaç vb.) alır mısınız yoksa sabahı mı beklersiniz? 2- Ameliyat olacağı zaman refakatçi kalır mısınız? Yoksa bu işi annesine veya kardeşine mi bırakırsınız? 3- Ona teşekkür eder misiniz? 4- Araba önce erkeğin hakkı mıdır? Ya da, küçük araba kadının büyük araba adamın mıdır? Niye? 5- Hediye olarak, evin ya da onun ihtiyacı olan bir eşyayı mı alırsınız? 6- Herkesin parası ayrı mıdır? 7- Size sormadan eve televizyon alsa ne yaparsınız? Bunu içinize sindirir misiniz? 8- “Çok yoruldum” dediğinde ona inanır mısınız? Ve ona göre davranır mısınız? 9- Açıklarını gördüğünüz oranda iyi taraflarını görür müsünüz? Ve ikisini de aynı oranda yüzüne söyler misiniz? 10- Onun göbeğine laf ederken kendi göbeğinizi ya da kelinizi gerçekten görmez misiniz? * Ayrıntılara girmeden kilit 10 soru... Ne kadar dana olduğunuza kendiniz karar verin artık... Dilek Önder Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.