Φ Ahmet AY Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2010 Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2010 (düzenlenmiş) Geçtiğimiz hafta Türkiye ve dünya gündemi için çok hareketli geçti. Zaten dönmekte olan başımı döndüren gelişmeler oldu. 14 Aralık Salı akşamından itibaren hastanelerden sonraki zamanlarımı evde yatakta geçirdiğim için haftanın iç ve dış siyasi nabzını çok iyi takip ettim. Her ne kadar bazen ağrı ve sancılardan mecalsiz, kendimden geçmelerim olmuşsa da “sebebi bilinmeyen” ve neredeyse “devletlerarası sorun” olan “hastalığım” tartışmaları TV’den, internetten takip etmeme mani değildi. (Bu arada beni ziyaret eden, arayan, face ve mail mesajlarıyla dualarını esirgemediklerini ileten herkese sonsuz teşekkürler ediyor, hastalığın sebebinin doktorlarca daha da tespit edilemediğini de ifade etmek istiyorum. Sayemde dünya tıp literatürüne yeni bir terim eklenebilir) İsrail’in özür dileme konusunu 15 (onbeş) saniyede konuşup red ettiğini, ABD’nin Ermeni hadisesiyle hükümete selam gönderdiğini, DEMİREL, ERBAKAN, ÇİLLER, M. YILMAZ seçim koalisyonu/ittifakı haberlerinin -ki taraflarca yalanlanmadı ya da yalanlandıysa duymamışlığıma verin- fısss çıktığını, “İki dilli” tartışmaların çok dilli sataşmalara vardığını, daha da pişmeyen civcivlik yumurtaların omlete dönüştürüldüğünü, CHP'nin kurultayının iktidara yürüyüşünü! izledim ve takip ettim. (Gerçi bu yazılarla önümüzdeki seçimlerde milletvekilliği ve bilahare bakanlığımı tehlikeye atıyorum ama neyse, vatan sağ olsun, gerçi bunlar furuuat mıydı teferruat mı bilemem) Evet, Önce iç sorunlardan başlamak istiyorum. En tartışma yaratan konu yine Kürt Sorunu bağlamında “dil” diyaloguydu. Öyle ki veren veriştirene… Geçen hafta BDP Genel Başkanlarından Selahattin DEMİRTAŞ “bundan böyle bölgede yasaları beklemeden ‘defacto’ olacak şekilde “iki dilli”liğe geçileceğini ifade ederek fitili ateşledi. Elbette ki tepkiler olacak, yadırganacak, kınanacak ve kimileri de destek çıkacaktı. Ancak biz burada kınamanın da ötesine geçen üç tepkiyi irdeleyip (irdeleyeceğiz yani dalgamızı) geçeceğiz. MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ twe’sinde; “Son günlerde siyaset ve medya kurumlarında yoğunlaşan iki dilli hayat tartışmalarını kaygıyla izliyorum. (Tartışmalardan bile kaygılı olmak ancak bize yakışır. A.AY) İki dilli hayat konusundaki talepler milletimizin parçalanmasına ve kardeşliğimizin bozulmasına giden yolu ardına kadar açar. (Evet, tek millet olunca dil birden fazla olmamalıdır. Çünkü tek milletin kullanmaya heveslendiği dil bir “yabancı dil” olabilir. Bu da tek olan dile zarar verir. Bu sebeple asırlardır hiçbir şekilde İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça sözcük bile kullanmamaya özen gösteriyoruz. Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden olan ve aynı zamanda altıok’u oluşturan maddelerden biri olan laiklik (aslında “layıklık” olacaktı! ama olanın olmuş olmasından dolayı –ne demek istediğimi ben de anlamadımsa da- böyle laik-lik olarak yazılmış olan sözcük dahi Türkçedir. A. AY) Demokrasi ve özgürlük kavramlarının arkasına sığınarak bu tartışmaları körükleyenler akıllarını başına almalıdır. Zira rüzgâr ekenin fırtına biçeceği asla unutulmamalıdır” diye ferman buyurdular. (Bu fırtına bu ülkede 2 şekilde eser; 1. Geçmişte olduğu gibi ortalığı kan gölüne çeviririz ve bunun sonucunda darbemiz gelir hoş gelir -pardon o ‘tren gelir hoş gelirdi- yani darbemizi çağırırız ve o da ısrarlara dayanamayıp vatanı kurtaracak. 2. Zat-ı şahaneleri daha önce söylemişlerdi ya; “50 yıl dağa çıkamaya hazır olun …” Tam da siyasi partinin görevi! Bana inanmıyorsanız Ağustos’09 Bursa kongresi konuşmasını okuyabilirsiniz. A.AY) BBP Genel başkanı da; Türkiye coğrafyasında bin yıldır Kürt, Arnavut, Laz, Çerkez, Alevi ve Sünni'nin birlikte yaşadı, hepsinin adı, yani milletin adı büyük Türk milletidir. Büyük Türk milletinin resmi dili Türkçe'dir. Bunun yanına başka bir şeyler ima etmek, soruşturmak, bununla alakalı hayaller kurmak ihanettir, görülen rüyadır, bu millet görülen rüyaları kâbusa çevirir. Herkes aklını başına toplamalı. Biz tabii ki bu ülkede herkesin anadan getirdiği dilini, örfünü, âdetini yaşamasını isteriz. İleri demokrasi yaşayan ülkelere baktığımızda nerede görülmüş bir milletin resmi dili yanına etnik dilini koymak. Bu hayallerini onlara zindan ederiz. Bu ülke sahipsiz değil. Kandil ve İmralı talimatıyla hareket eden 3–5 eşkıya artığına teslim olacak değildir. İktidar da muhalefet de üstüne düşeni yapacak. İktidar partisine, bölücü sözcüleri ile görüştüğünü söyleyenler, kendilerinin de aynı yoldan geçtiğini unutuyorlar. Kendi sırtlarındaki bagajları görmüyorum. Yapmamız gereken iş, Meclis iç tüzüğünü harekete geçirin. İç tüzük gereği dokunulmazlıkların kaldırılması için bunların ağzını kapatın, üç parti birlikte önerge verin, gereğini yapın. Sonra savcılar harekete geçsin, hukuk işlesin.'' (BAHÇELİ’ye yaptığım değerlendirmeyi bekliyorsanız TOPÇU için yapmayacağım. Zira değerlendirecek bir şey bulamıyorum) İşte böyleee; (MHP ve BBP bugün de K.Maraş katliamının yıl dönümünde de el ele-kol kola-kafa kafaya aynen açıklamalarında söyledikleri dil ve eylemi sergilediler. Anma gösterilerine şiddetli tepki gösteren ülkücü ve Alperen grubu tekbirlerle katliamı bilmem ki ne yaptılar, neyse biz iki dilli konuya dönelim, yoksa bozarım) MHP-BBP’nin tepkileri (tehditleri demeliydim) militarist, buyrukçu, “baba-ağabey”ce, despot ve şiddet içerikliydi. (Hoş TBMM Başkanının tepkisi bunlardan farklı değildi ama onu da –şimdilik- geçiyoruz. Yoksa “aileden sorumlu” bakanlığım sahiden tehlikeye girecek) MHP ve BBP liderleri “akıllı olun” uyarısı yaptıktan sonra “kaygı ve fırtınalar” ilettiler. Bu hız kesmeyince; “…Körükleyenler akıllarını başlarına alsınlar, hepsini adı Türk milletidir, ...kabusa çevirir, …zindan ederiz, ...harekete geçirin, …bunların ağzını kapatın …” (şimdi yumurta atan gençleri anlıyor muyuz? Çocuklar ne kadar da masum eylem yapıyorlar. Netice de yumurta. Tamam, yumurtalar bittikten sonra konuşmacıyı konuştursalar EYVALLAH kocamanından) Bunların nihai olarak yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Bakın ulusalcı kesimin saygıdeğer düşün adamı Nabi YAĞCI’ya yaptıklarına?* Buna destek vermelerin sonucunu siz düşünün. Evet, Bunlar, “iki dil”li tartışmalara iki Türk-İslamcı siyasi partimizin katkıları! Peki, cumhuriyetimizi kuran (evet buna inanıyorum. Çünkü cumhuriyeti askerler kurdu ama halkta benimsemedi değil. Fakat bir türlü halkın cumhuriyeti olmasına izin verilmiyor) ve tarih boyunca da koruyup kollayacağına yemin eden ordumuz ne yapar dersiniz? Derhal e-muhtıravari bir edayla klavyeye geçen asker; “Son günlerde ‘dilimiz’ üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir. TSK; cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma görevi kapsamında; ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir” denildi. (Der, çünkü normlar böyle emrediyor. Yasalar ve Kırmızı Kitap’ta koruma-kollama görevi verilirse olacağı bu. Bunu değiştirmediğiniz müddetçe de koruyup kollama TSK’nındır. İlgili-ilgisiz herkese duyurulur) TSK’nın açıklaması (her ne kadar siyasi konularda TSK’nın açıklama yapmasına karşıyım ama) iki siyasi partimizin açıklamalarından daha mutedil. Siyasi partileri –ki uğruna can verip can alacak olan, gözü kara taraftarı/sempatizanı, gençlik kol ve kurulları mevcut, verilecek emri gözünü kırpmadan yerine getirecek militanlara sahip- böyle bir ülke de TSK ve üniversite gençliğinin tepkileri çok da anormal değil. Son ayların “en demokrat” görüntüsü veren CHP lideri kurultayda bence çok anlamlı olan; _ …………….. ifadeleriyle! herkesin anlayacağı tepkisini sergiledi. Neyse söz uzadı, ama ben son derece mutlu olduğum şu anlamlı “iltifatları” da bu iki siyasi partimizden duydum. Eğer yazmazsam haklarını yemiş olurum! İşte o muhteşem sözler: “Bin yıldır birlikte yaşadık, kardeşiz neticede” ve “Elbette ki herkes dilini kullanacak …” Tabi, Dilimizi kullanmadan yemek yiyemeyiz ki, di mi yani? kardeşiz neticede? Hay Allah benim müstehakımı versin e mi? DEVAM EDECEK... Not: Bol vaktimde face’ye epeyce takıldım ve; Doyamadığım bir ses keşfettim. Ben bahan o sesin doyumsuzluğunu dinlemeye devam edeyim. 1.Yandaş Basın ve diğerleri 2.Haber90dakika; 01 Ağustos’09 3.Yandaş Basın ve diğerleri 4. Gnl. Kurmay int. sitesi ve cümle âlem. * Nabi Hoca’ya yapılan saldırıyı çok ciddiye almak gerek. Zira TKP’nin son Başkanıydı. Onu da böyle saldırıyla susturmaya çalıştıklarına göre durum farklı. Sivil inisiyatif geliştirmek gerek diye düşünüyorum. Tarih: 19 Aralık , 2010 Düzenleyen: Ahmet AY Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.