Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 27 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 27 Mart , 2006 "Gerçek bir kadın ve gerçek bir muma ithaf..." Pek çok tenin iki dudak boyu ürpermeden Pek çok tenin kendi bedeninde mahsur kaldığı Hayat dediğin kuş uçuşu katedilen bir kelebek düşü! Ben şanslıyım: Ey serseri ruhum, döndünse üç kere vur kapıyı! Ya ölüm?... Korkma, gel yanıma; Bendeki acizliğinin sırrını merak etmiyor musun yoksa? Mum dedi ki: "Ben bile yanaklarım alev alev, titrek bakışlarımı kaçırıyorsam, damla damla eriyorsam nefeslerinizden anladım buraya kadar aşktı; ya bundan ötesi?..." Ne gam! Adını sen koy; salt hüznün ve şehvetin değil senin de tuzun bulunsun bu kızgın deryada. Ruhların köşe kapmaca oynadığı bir an! Zaten bu anlardan ibarettir hayat... Gerisi mağarada Karagöz-Hacivat! Mum söyle; an yaşın kaç senin? Serse ser, sırsa sır; istediğini al! Ama bil: Beni sadece o yaş'landırıyor; gençleştirdiği kadar!... Şahidimiz yok senden başka. Kadim hüznümüzdür bu; Sen de yum gözünü istersen; aşksız tutku olsa da tutkusuz aşk olur mu? Ancak sevgiyle şefkatin koynunda uyur sadakat. Böyle diyor elmanın resmi tarihi. Oysa bir serçe kadar tedirgin ve korunmasız orada. Aşksa, Tanrıların secde ettiği sadakat! Biliyorum, tam burada hazlarımı köreltmem lazım. Yaşım geldi; azla yetinmeliyim artık. İğdiş etsinler beni! Derimi yüzsünler! Dağlasınlar gözlerimi! İzin versinler bu kadarcık kötü olmama; bir kokusu kalsın, yeter! Yağmur sonrası taze kır kokusu haram; sade nefesi... Üstümde sadece onu taşıyabiliyorum zaten Nefesi nef(e)simdir benim Ölürüm köreltirsem! Mum dedi ki: "Hayat kadar kısa ve kırılgan aydınlığımın ardına gizlenip... neden solgun ışığımı yeğlersin ki göz kamaştıran aydınlıklara?..." Aydınlattığın değil bıraktığın karanlık kadar kıymetlisin... Benden kalan tek aydınlık, kapladığım karanlık! Hayatla arama girip ruhuma düşürdüğü gölgesi tek canlı yerim; o karanlık emziriyor beni. Girdiğim bin bir duygu hallerinden ben bunu seçtim! İsterdim elbet, Tutkusuz bir bedene haps'olmaktansa onunla saydam bir damlanın içine saklanmak: Naylon terliklerle buzda titreyen bir kız çocuğunun yanaklarından süzülen bile olsa. Ve isterdim tabiî her şeye rağmen kavuşamayacaksam ona Bu âna dek zihnimden seken en sitemkâr dizenin ılık titreşimine asmak kendimi. Keşke yapabilsem; ama hayat, bereketli ihtimaller ormanı! Hâşâ! Ondan başka beklentim yok. Başka korkum da. Rüyalarımı da elimden aldıktan sonra bir tek ölümüm kaldı; bana ait olan. Öldüğümde ölecek olduğum değil, onun tapusu bende yok; Onsuz kaldığım âna ait olan! Ne çok ölmüşüm, ne çok ölüyorum Tanrım!... Yaşamaktan çok! Ekmek-su gerekmez; buğulu bakışını versin bana; belki göğsümde nemli bir saç teli Bir de yüzyıllar geçse aynı suda bu günahla arınacağım turuncu bir nehir... Ya ben?... Ben ne vereyim ona? Bir ömürdür çektiğim bu eprimiş özlem, ne işine yarar ki onun? Ben... Ben canımı vereyim ona; canım bende kaldığı kadar da sadakat! Aşk, kıt kanat kavuşmalarla yapabildiğim tek zanaat! Gözümün gördüğünde kalsın. Aklımın yettiğinde. Avutmuyor artık imgeler! Örtsün üstünü, ruhum daha fazla üşümesin! Mum dedi ki: "Asıl ben üşüyorum; sabaha bir şey kalmayacak benden... Karanlık kapıda! Bu gerekli mi? Neden ben?..." Ne gam! Geleceği varsa göreceği de var gelenin! Seni eriten aydınlık zamanlarca sürecek Gitmek, bıraktıkların kadar zor: Kederin bundan. Ya yaşayacak kadar bırak zihninde; ya bırakmayacak kadar yaşa gönlünce! Ya aşka düşseydin benim gibi? Ölümü alt ettin diyelim; aşkın gıyabında yaşanmaz ki... Bedensiz Ruhlar, birleşin! Seri ilanlarda aradığınızı bulamazsınız; baharı bekleyin. Ruhsuz Bedenleri ıskartaya ayırın! Sadece fotoanaliz yapar onlar; ışık görmeyen bir yere yatırın. Mahsur kalmış Ruhlara acıyın ama belli etmeyin; Vicdanlarının mozolesine gömün onları Deftere bir meczup yazsın son sözü: "Oysa yeterince bencillik hayata saygıydı..." Mum dedi ki: "Ben......." Üf! Ne çok konuştun sen: Püf! Bu gece tutkuyla kavrulmuş bedenleri yurt edinen aşka düşmüş Ruhların zamanı: Zaman; soyun! İşte, şimdi kolla kendini ölüm! Hakan İşcen Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 28 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 28 Mart , 2006 BELKİ BİRGÜN DUYARSIN DİYE Bu nasıl sevgi böyle? Bu nasıl tutku? Bu nasıl özlem? Ne zaman gözlerini görsem Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum Mutluyum varsın diye Al uzattım ellerimi Seni sarsın diye Ceylanım! Belki bir gün duyarsın diye Çıkmışım bir dağ başına sana türkü söylüyorum Ne güzel ellerin var incecik Ne güzel saçların var sapsarı Anlasana o yalansız gözleri O kirpikleri, o dudakları Düşündükçe baştanbaşa özlem kesiliyorum Al desem, sana ömrümü versem Korkarsın, alamazsın ki Dur desem, kaçarsın yine ceylanım Gül desem, ağlarsın Gel desem, gelmeyeceksin, biliyorum Bu engeller bana göre değil oysa Ben bu dağları aşarım Geçerim bu denizleri, korkma İşte düştüm yollara Dur, bekle beni, geliyorum Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.