Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Ya BAĞIMLILIK Ya da BAĞIMSIZLIK...!

 

Iyilik ve kötülük kutuplari açisindan, iki kavram sunulmustur: Biri bencillik, öbürü de hayirseverliktir. Bencilligin anlami baskalarini kendisi için feda etmek olarak tarif edilmistir. Hayirseverlik ise kendini baskalari için feda etmektir denmistir. Bu durumda insan her iki halde de diger insanlara baglanmis, kendisine iki acidan birini çekmesi söylenmistir. Ya baskalarinin ugruna kendisi aci çekecektir, ya da kendisi ugruna baskalarina aci çektirecektir. Sonunda insanoglunun kendi acilarindan zevk almasi gerektigi de söylenince, tuzak iyice kapatilmistir. Insan artik mazosizmi kendi ideali olarak kabul etmek zorunda kalmistir, çünkü bunun karsisina ancak sadizm vardir. Insanogluna oynanan en küstahça oyun bu olmustur. Bagimlilik ve aci çekme bu yolla hayatin temelleri haline getirilmistir. Seçenekler "kendini feda etmekle- tahakküm etme" arasinda degildir. Seçenekler "bagimsizlikla- bagimlilik" arasindadir. Yaraticinin kurali ya da elden düsmecinin kuralidir. Bu temel bir sorundur. Bir ölüm kalim sorunudur. Yaraticinin kurali, insanligin var olmasini saglayan mantikli zihnin ihtiyaçlari üzerine kurulmustur. Elden düsmecinin kurali ise sag kalmayi beceremeyecek insanlarin ihtiyaçlarina dayalidir. Insanin bagimsiz egosundan dogan her sey iyidir. Insanin insana bagimliligindan dogan her sey kötüdür. Bencil kisi salt anlamda bakildiginda baskalarini feda eden kisi degildir. Baskalarini herhangi bir sekilde kullanma ihtiyacinin üstüne çikmis kisidir. Onun islerligi, diger insanlarin kanaliyla degildir. Birincil anlamda onlarla ilgilenmemektedir. Amaci da düsüncesi de arzulari da enerjisinin kaynagi da hep onlarin disindadir. Bir baska kisi için var olmakta degildir. Kimseden de kendisi için var olmasini istememektedir. Insanlar arasinda olusabilecek tek kardeslik, tek karsilikli saygi bu yolla olabilir.

 

 

DOĞRU FELSEFE NEDİR..?

 

İLGİNÇ ve GERÇEK İKİ OLAY ve BAZI SORULAR

 

I.OLAY

 

Martin Heidegger (1884-1976), varoluşçu felsefenin en ünlü filozoflarındandır. Bazılarınca, yirminci yüzyılın en üretken ve Avrupa düşüncesini en çok etkilemiş filozofu olarak görülür. Jean-Paul Sartre, Michel Foucault ve Jacques Derrida gibi düşünürlerin görüşlerinin kökünü, Heidegger'in insan tabiatı ve dil üzerindeki fikirleri oluşturur. Eserlerinde insan "varoluşunu" sorguladığını; özgürlüğü ve insan yetkinliğini savunduğunu belirtmişti.

1934'de çekilmiş bir resim, onu Nazi işaretiyle süslü bir üniforma içinde gösterir.

Hitler'in yükselişi sırasında, Freiburg Üniversitesinin rektörlüğünü üstlenmiştir; devir-teslim töreninde, Hitler'i öven bir konuşma yapar.1933'de şöyle yazmıştır:

"Hayatlarınızı, teoremler ve fikirler yönetmemelidir. Führer'in kendisi ve sadece O, şimdiki ve gelecek Alman realitesinin,kanununun ta kendisidir."

Eski öğrencilerinden biri tarafından yeni yazılan bir kitap, O'nun Hitler'in fikirleriyle yaptığı flörtün, onu temize çıkarmak isteyenlerce öne sürüldüğü gibi,

sadece 1930'larda değil, 1945'de Üçüncü Reich'ın çöküşüne kadar sürdüğünü ileri sürer.

Nazi Partisini zaman zaman eleştirmiş olmasına rağmen, Heidegger zımni bir anti-semitti ve ölümüne kadar görüşlerinden pişmanlık duymamıştı.

Nazi olmasının ve öyle kalmasının sebebi, Almanların seçilmiş ve üstün bir halk olduğu inancından kaynaklanıyordu.

 

I.Olay Hakkında Bazı Sorular

 

İnsan tabiatı üzerinde bu kadar düşünen bir filozof, nasıl olup da Nazizm gibi insan tabiatına bu kadar aykırı bir harekete katılabilmişti? "İnsan özgürlüğü" gibi bir kavram üzerinde bu kadar çok felsefe yapan birisi , nasıl olur da insan özgürlüğünü hayasızca yok eden bir harekete katılabilmişti?

Felsefeyle bu kadar derinden bir ilgi, Nazizm gibi bir kötülüğün tabiatını teşhiste, nasıl olup da hiçbir yardımda bulunamamıştı?

Heidegger'in politik eylemiyle, felsefesi arasında hiç bağ olmaması mümkün müdür?

Mümkün değilse, yani Heidegger'in felsefesindeki öncülerden, onun bir gün Nazizm'i savunacağı belli olabilirdiyse; bu öncüller nasıl teşhis edilebilirdi?

Sartre gibi bir düşünür, bir yandan Heidegger'den bu kadar etkilenmişken öte yandan nasıl özgürlük savaşçısı görünebilmişti?

Yoksa O da kullandığı terimler ne olursa olsun; Heidegger'den pek farklı bi filozof değil midir; yani benzer şartlarda olsa benzer türde mi davranırdı?

Bir insanın fikirleri ile eylemleri arasında bir tutarlılık olması gerekmez mi?

Heidegger gibi filozofların felsefeleri insana nasıl bir zarar verir? Bu felsefeler nasıl teşhis edilir; onlardan nasıl kurtulunur?

 

 

2.OLAY

 

 

Amerikalı William James Sidis 3 yaşında Latince öğrenmişti. 6 yaşına varmadan anatomi üzerine geniş bir inceleme yazmış ve 7 dil konuşur olmuştu.

1909'da 11 yaşında Harvard'a kaydolduktan bir yıl sonra; okulun matematik öğreten kıdemli profesörlerine dört boyutlu cisimler üzerine konferans veriyordu.

Kısacası, "Billy" Sidis parlak bir gelecek vaad ediyordu.Fakat okul sonrasında Sidis , haftada 20 Dolar getiren bir işte katip olarak hayatını kazanan, dedektif romanları okumaktan

ve Amerikan yerlilerinin ritüellerine merak sarmaktan başka pek birşeyle ilgilenmeyen bir insan oldu; şizofrenik olduğuna ilişkin de hiçbir kanıt yoktu.

 

2.Olay Hakkında Bazı Sorular

 

Büyük bir entelektüel kapasiteye sahip olduğu anlaşılan bu insan, neden bu kapasitesini kullanmadan yaşayıp öldü? Sidis'in biyografyacasına göre onun hayattaki bu başarısızlığı; Sidis'in anne babasının bozulan evliliklerinin doğurduğu ortama, annesinin mütehakkim bir karakter olmasına, anne babasının Sidis'i medyanın bunaltıcı ilgisinden ve halkın acımasız kıskançlığından koruyamamış olmasına at fedilebilirdi. [Amy Wallace, "The Prodigy:A Biography of William James Sidis , America's Greatest Child Prodigy"] Bunlar herhalde sonuca katkıda bulunmuştur;fakat, bu ölçekteki bir kapasitenin bu kadar başarısız kalmasının asıl sebebi başka bir yerde olmalıdır.Yoksa Sidis'in ergenlik çağına kadar olan büyük başarılarına herhalde katkıda bulunmuş olan aile içi ve okul eğitiminde, bir eksiklik mi vardı? Varsa bu eksiklik nedir?

Sitemizin konularından alınabilecek bir ilhamla, bazı izleyenler bu eksikliğin "Felsefesizlik" olduğu cevabını verebilirler.

Fakat şunları da bilselerdi aynı cevabı verebilirler miydi?

Sidis'in anne ve babası Rusya'dan Amerika'ya göç etmiş parlak entellektüellerdi.

Hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak, çocuklarını çok erken yaşlardan itibaren felsefe , edebiyat, matematik ve sanatla tanıştırmışlardı.

Buna rağmen Felsefesizlik cevabı, bir anlamda doğrudur: Ancak Sidis'e verilen felsefe irrasyonel bir felsefeydi: reailitenin olgularıyla uyum halinde olan bir tesbite dayanmıyordu.

Doğuştan büyük bir zihni kapasiteyle doğmak, insana neden bu kapasiteyi tam kullanabilmek garantisini vermez?

Yoksa insan bilinci muazzam bir bilgisayar gibi, programcısı olmadan bir işe yaramayan bir mekanizma mıdır?

Öyleyse bu programcı kim olacaktır? Yoksa bu programcı felsefe denen şey midir?

Ama bazı felsefeler, insan zihnini değil programlamak, altüst eden, tahrip eden bir etkiye sahip görünüyor.

Yoksa,iyi ve kötü programcılar olması gibi; iyiliğin ve kötülüğün felsefeleri de mi vardır?

Ama felsefe "akıl,bilgelik sevgisi" anlamına geliyorsa; nasıl olur da, kötülüğün felsefesi olabilir?

Sevgi duymak, iyilik için başlı başına yeterli bir şey değil midir?

Basit bir kriminalin kötülük yapabilmesi anlaşılabilir; ama , bir filozof yanlış şeyler düşünmüş olsa bile nasıl olur da kötülük yapabilir?

İyilik-kötülük nedir?

Yoksa; insan için, iyilik, tam anlamında rasyonel olmaktan , kötülük ise rasyonellikten uzaklaşmaktan mı ibarettir?

Rasyonel olmak öz anlamında, "realitedeki olgularla uyum halinde olmak" şeklinde tanımlanabilir mi?

Doğru felsefe nedir?

 

Dünyayı İkna, ya da Feth etmek zorunda değiliz:

 

Başkalarına göre yaşamak,

Kendimizi başkaları, başkalarını kendimiz için kurban,

Kimseye itaat ya da kumanda,

Aklımızı teslim, bedenimizi inkar,

Değiştiremeyeceğimiz şeyler peşinde koşmak,

Yağmacılara, parazitlere ve ikinci elcilere boyun eğmek,

Kendimizi ruh ve beden diye ikiye bölmek,ZORUN DA:

 

 

HİÇ DEĞİLİZ..!

 

Gerçek bilinebilir bir şeymidir?

Gerçeğe numara, ikiyüzlülük veya sahtekarlık yapılabilirmi?

Var olan bir değerin yok edilmesiyle, yok olan bir değere değer katılabilirmi?

Anti gerçek bir yaşam veya Gerçekden kaçmak mümkün mü?

Gerçeğin kıstası, standartı ne olmalı?

Gerçeğin objektif kriterleri varmıdır?

Fiziksel bilimlerin temeli neden objektif kurallara uymak zorundadır?

Neden felsefenin de objektif kriterleri olmasın?

Mutluluk, huzur ve ilerleme: gerçeği inkarla sağlanabilirmi?

Gerçek dışı bir, akıl ve mantık: olabilirmi?

Değiştirip değiştiremeyeceğimiz şeylerin kıstası, gerçekten başka ne olabilir?

 

 

GERÇEK NEDİR? NEDEN FELSEFE?

 

Neden gurursuz yaşadığınızı, ateşsiz sevdiğinizi, direnmeden öldüğünüzü merak mı ediyorsunuz? Neden her baktığınız yerde cevapsız kalmaya mahkum sorularla karşılaştığınızı, hayatınızın neden imkansız çelişkilerle dolduğunu, neden "ya beden ya ruh" gibi, " ya akıl ya kalp" gibi, "ya güven ya özgürlük" gibi yapay seçimlerden kaçınmak için tüm ömrünüzü mantıksız kararsızlıklarla geçirdiğinizi bilmek mi istiyorsunuz?

Cevap yok diye çığlıklar mı atıyorsunuz? Algılama aletinizi, aklınızı reddetmişsiniz, ondan sonra da evrenin bir esrarengizlik yumağı olduğundan yakınıyorsunuz. Elinizdeki anahtarı fırlatıp atıyor, sonra tüm kapılar yüzüme kilitlendi diye ağlıyorsunuz. Mantıksızı izleyerek yola koyuluyor, sonra varoluş anlamlı değil diyorsunuz.

Aklınızı takip etmedikçe hayatınızı bu sorulardan kaçarak geçirmeye mahkumsunuz. Tercih yapmaktan kaçındıkça başkalarının tercih ettiği bir hayata mahkum olacaksınız. Bu yüzden felsefe bir ihtiyaçtır. Felsefe; hayatı analiz etme, aklı ve mantığı kendi mutluluğunuz için kullanma aracıdır. Entellerin kafanızı karıştırmak için bir araya geldiklerinde yaptığı laf kalabalığı değildir.

 

Her insanın bir hayat görüşü, doğru-yanlış bir felsefesi vardır. Farkında olmasa da felsefesiz insan olmaz. Herkes, yaşam tecrübelerinden, gördüğü, duyduğu, okuduğu şeylerden, iyi-kötü sonuçlar çıkararak, bir felsefe sahibi olur.

Felsefe: evrenin, insanın ve insanın evrenle ilişkisinin asli tabiatını araştıran düşünce sistemidir.

 

Felsefeye, genellikle altrüizmin (birey düşmanlığının) egemen olması, altrüizmin en acı abidelerinden biriyle: insanların kendi içlerinde kültürel olarak yarattıkları benliksizlikle sonuçlanmıştır: kendisini, bir bilinmeyen olarak görmekteki istekliliği; kendisiyle, bir yabancıyla birlikte yaşıyor gibi yaşaması ve bundan rahatsızlık duymaması; ruhunun(bilincinin), kişisel (gayri-sosyal) ihtiyaçlarını bilmezden gelmesi, göz ardı etmesi, bastırması; kendisine en gerekli olan şeyleri en az bilmesi; en derin değerlerini, sübjektifliğin iktidarsızlığına teslim ederek, hayatını kronik bir suçluluk duygusunun kasvetli zindanına çevirmesidir

 

Mistik kahinin mesleğinin püf noktası, anlaşılmazlıktı; bugünün estetiğinde de: anlaşılmazlık, bir değer zannedilmektedir. Nasıl ki, ilkel vahşiler, tabiat fenomenlerini olduğu gibi kabul etmiş; bu fenomenleri, soruşturulmaz, analiz edilmez ve indirgenmez bir birincil zannetmiş; ve, bu fenomenlerin kaynağını: bilinmez cinlere atfetmişdilerse; benzer şekilde, bugünün epistemolojik vahşileri de, sanatı olduğu gibi kabul etmiş; onu, soruşturulmaz, analiz edilmez ve indirgenmez bir birincil zannetmiş; ve, sanatın kaynağını özel bir tür bilinmez cinlere atfetmişlerdir: hissettikleri duygular. Aralarındaki tek fark, tarih-öncesi vahşilerin hatasının masumca yapılmış olmasıydı.

İnsan karakteri -sayısız potansiyelleriyle, erdemleriyle, kötülükleriyle, tutarsızlıklarıyla, çelişkileriyle- o kadar karmaşıktır ki; insan, kendi kendisinin en çetin bilmecesidir.

İnsanizm

  • 5 ay sonra...
  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

birinci bölüm için: bir insanın felsefeyle bu kadar ilgili olup nazizm gibi bir görüşe sapması felsefi olarak yatığı çözümlerden kaynaklanıyor olabilir (konu olan şahsı tanımıyorum) felsefeye bağlı birisi tanrıyı reddederse bu dünyadan başka bir hayatın olmadığını ve hesap vermeyeceğini düşünüyor demektir ve insanın ahlakı yada vicdanı yeterince güçlü olmazsa kendisi için iyi olduğuna inandığı yani çıkar saplayabileceği yöne sapabilir.yani kısaca bu kişi yeterli adalet duygusuna felsefeyle bile ulaşamamış demektir ve dinin faydalı gibi görünen yanlarından biri ortaya çıkar din insanları ıslah eder ama yeterince güçlü olanların buna ihtiyacı kalmaz zaten onlar ceza veya mükafat beklemezler bu adam felsefeyle ilgili çok şey biliyor olabilir öyleki filozof olarak addediliyor bile olabilir ama genede felsefeden gerekeni almamıştır bence çünki felsefenin ilk ve bana göre en önemli kuralı adalettir akıl bile ondan sonra gelir ama adalet içinde akla ihtiyaç vardır bu nedenle insan herşeye aklıyla başlar ama bazıları biyerlerde tıkanır yada tıkanmaz ve zaaflarına yenik düşebilir korkuya kapılabilir ama herşeye felsefeyle başlayan biri bunların hiçbirine takılmaz diyebilmek isterdim ama bunun için ne yazıkki insanın kendinde saklı olan bişeye ihtiyaç var galiba kendi kişiliğinde özünde olması gereken vicdan.bunun ise nasıl sağlanabileceğini bilmiyorum.umarım doğru anlamışımdır soruyu

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.