Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2009 15 yıl HALK EDEBİYATI ATASÖZLERİ Aydın çukuru, altın çukuru. Aydın yaylası, incir yaylası. Dağ, dağ üstüne olmuş; hane, hane üstüne olmamış. Bağ dua değil çapa ister. Pekmez gibi malın olsun, sineği koçarlıdan gelir. Pis boğazla boş boğaz dertten kurtulmaz. Akan çay her zaman kütük getirmez. Karacasu’da bardak yaparlar, akşama kalmadan Kuyucak’da kulpunu takarlar. Ekmeğini katığına denk eden aç kalmaz. Erinden evvel kalkan avrat, deh demeden giden at, ne murattır ne murat. Çifitçinin karnında kırk tane gelecek yıl vardır. Sinekte bal, tembelde mal aranmaz. Kaza gelmez hak yazmayınca, bela gelmez kul azmayınca. Bir tutam ot deveyi hendekten atlatır. Acı patlıcanın kırağı çalmaz. Çiftçi yağmur yağarsa, testici yağmur yağmazsa der. Düğün el ilen, harman yel ilen olur. Saç sefadan, tırnak cefadan büyür. Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz. Her çiftçinin karnında kırk tane gelecek yıl vardır. Aba ile ürkütüp yaba ile saymak. Aç gözlü doymuş, tok gözlü doymamış. Duvarı nem, insanı gam çürütür. Deli, çınara çıkmış yıldız toplamış. Deli kıza nikah tutmaz. Eldeki gömlek eskimez. Ersiz olmuş, evsiz olmamış. El eli yursa, el yüzü yur. İmam evinden aş, ölü gözünden yaş çıkmaz. Kadersiz köpek kurban bayramı günü Yahudi mahallesine gezmeye gidermiş. Kız anasının kulağı delik olur. Saç sefadan, tırnak cefadan büyü. Tuzsuz aş, ağrısız baş olmaz. Uzunda akıl olsa, kavakta koza olurdu. Aba ile ürkütüp yaba ile saymak. Aç gözlü doymuş, tok gözlü doymamış. Duvarı nem, insanı gam çürütür. Deli, çınara çıkmış yıldız toplamış. Deli kıza nikah tutmaz. Eldeki gömlek eskimez. Ersiz olmuş, evsiz olmamış. El eli yursa, el yüzü yur. DEYİMLER Canı geçmek (şekerleme yapmak) Paşaya kelle yetiştirmek (çok acele etmek) Katığı yanında zeytin gündeliği(bedava çalışmak) Yememiş içmemiş yetiştirmiş( hemen gidip başkalarına söylemiş) Ocağına incir ağacı dikmişler(ocağını södürmüşler, her şeyini yok etmişler) Eski hasır gerilip durur, anasının evi görülüp durur.(aslı ne olduğu belli) Hacı ahmedin ak deve, varı geli yok yere. (boşuna uğraşmak) Elen –telen etmek. (har vurup harman savurmak) On dönüm bostan yan gel Osman (biraz geliri olan çalışmıyor.) Turbun büyüğü heybede (asıl bundan sonra olacakları gör) Düğün evinin tefçisi ölü evinin yasçısı( gülenle gülen, ağlayanla ağlayan ve aynı zamanda iki yüzlü ve yalaka anlamında) Bir çuval inciri berbat etti. İki dirhem bir çekirdek. Öfkeyi eşeğinden alamayan, semerinden alırmış. Uyku-dünek yok. (rahat, huzur yok). Culaf olmak (parçalanıp ezilmek) Hameştaşı gelmek (ucu ucuna yetmek) Kuzu satımı, kız satımı (nişanlanma ve evlenme nin belli bir zamanı olduğu) Ölümü komşu evine göndermek (tehlikeyi kendinden uzaklaştırmak) Yeninden alıp yakasına yamamak (ihtiyaçlarını kendi kendine karşılamak, idare etmek.) Yemeyip içmeyip yetişdimek Atınan apayı dövüşdümek (iki samimi insanı birbirine düşürmek) Acı yavan kuru soğan ( Ne bulunuyorsa, elde yiyecek olarak ne varsa.) Gödüğünü unutmaz, çiğnediğini yutmaz (Hafızası cok iyi olanlar için söylenir) Kırk develi yörük oğlu gibi dengelmek (Hiç bir şeyi umursamadan yan gelip yatmak) Dilden dikiden annımımek (Kendi kafasının erdiği şekilde davranmak, kimseyi dinlememek) BİLMECELER Alçaçık boylu, kadife donlu (Patlıcan) Bilmece bildirmece dil üstünde kaydırmaca (Dondurma) Dağdan attım parlaanmaz, illa yumruğa dayanmaz (Soğan) Yer altında sakallı dede (Pırasa) Ben giderim, o gider (Gölge) Ben dururum o duru (İz) Ufacık mezar, dünyayı gezer. (Ayakkabı) Uzun oluk, dibi delik. (Baca) Dağa gider seslenir, eve gelir yaslanır. (Balta) Deveden büyük pireden küçük, baldan tatlı, zehirden acı. (İncir ağacı, incir çekirdeği, incir, incirin sütü) Dağdan gelir dak gibi Kolları budak gibi Eğilir bir su içer Böğürür oğlak gibi ( Araba) MASALLAR Dokuz Arap Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berberi develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken dokuz tane arap kardeş varmış. Bunlardan biri ne yaparsa öbür dokuzu da onu yaparmış. Birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Dokuz Arap, bir gün topluca para kazanmış ve bu parayla ne alalım diye düşünmüşler. Et alsak kemiği var, kelle alsak temizlemesi zor, en iyisi mi biz bununla ciğer alalım, demişler. Ciğer almışlar, yıkamışlar, kavurmuşlar. Sofraya oturmuşlar. Yiyecekleri zaman bir tanesi “Hani su?” demiş. Bakmışlar testi boş. Bir tanesi “haydi sen doldur gel.” demiş. “Yoo, ben gidince ciğeri siz yiyeceksiniz değil mi? Hep beraber gidelim.” demiş. Kalkmışlar hepsi birden kapıdan çıkmışlar, o sırada komşuları görmüşler. “Komşu biz suya gidiyoruz, ciğeri kavurduk, ocağın başına kapattık, anahtarı da kapının üzerine koyduk. Biz gelinceye kadar bakalak oluver.” demişler. Bunlar uzaklaşınca komşuları kapıyı açmış, ciğeri bir güzel yemişler. Kabın içine de karasineklerin büyüklerinden doldurmuş, kapağı kapatmışlar. Bizimkiler sudan gelmişler, hemen sofraya oturmuşlar. Ciğerin üzerindeki kapağı br açmışlar ki ne görsünler? Bütün sinekler vız vız diye üzerlerine doğru uçmuyor mu? “Vay, siz bizim ciğerleri yediniz haa” diyerek hepsi birlikte sinekleri kovalamaya başlamışlar. Sokakta sinekleri kovalarken sineklerden bir tanesi ciğeri yiyen komşunun suratına konmuş. Sineği vuralım derken adamcağızı alnından vurup yere sermişler. Sonra da hep birlikte sineklere “Oh olsun, bir sizden gitti, bir bizden.” demişler. Tembel Kız Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken bir karı koca varmış. Bu karı kocanın bir kızı olmuş. Kız, el bebek gül bebek büyütülmüş ama hiç iş öğrenmemiş. Bunun için adına “Tembel Kız” denmiş. Bu kız o kadar tembelmiş ki, yerinden kalkmaya üşeniyormuş. Anası babası ona bir gelberi yaptırmış. Kız da oturduğu yerden işini gelberi ile yapıyormuş. Kızın evlilik çağı gelmiş. Anası babası kızı bir avcıyla evlendirmiş. Avcı ava gitmiş, bir ördek vurmuş. Eve gelmiş, ördeği temizlemiş, ateşe koymuş. Tekrar ava gitmek üzere hazırlanmış, karısına “Ateşe ördeği koydum yanmasın bak.” demiş. Tembel Kız “Olur” demiş ama yerinden bile kalkmamış. Aradan uzunca bir zaman geçmiş. Dilenci eve gelmiş Tembel Kız’a “hanımcığım Allah rızası için bir dilim ekmek” demiş. Tembel kız da “Yan tarafta mutfakta geç de al” cevabını vermiş. Dilenci mutfağa girmiş. Bakmış ocakta ördek kaynıyor, almış ördeği, torbasına koymuş. Tencerenin içine de ayaklarındaki pis çarıkları atmış. Gelmiş Tembel Kız’ın yanına. Bak hanımcığım demiş ekmek aldım Allah razı olsun. Şimdi sana bir türkü söyleyeyim de ben gideyim. Türküyü söylemiş. Senin gaga benim torba içinde Benim çarık senin çorba içinde Sen yat kaba yatak yorgan içinde Ben yiyecem gagayı orman içinde Dilenci türküyü böyle söylemiş, çekip gitmiş. Aradan bir zaman geçmiş, kızın avcı kocası gelmiş. Karısına “Ördek pişti mi? demiş. Karısı olup biteni anlatmış. Bak bana bir türkü söyledi. Sana deyiverem demiş. Türküyü söylemiş. O zaman avcı kocası durumu anlamış, karısına kızıp azarlamış. Ondan sonra tembel kız tembelliği bırakmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. FIKRALAR “Köylünün biri Çine’ye pazara gidecekmiş ama şehre gidecek atı eşeği arabası yokmuş. Bir ara komşusundan istemeyi düşünmüş, komşusuna gitmiş. - Mehmet Efe, Çine’ye gidecektim de sana bir şey diyecektim, demiş. Komşusu: - Buyur, de komşum, deyince: - Sana eşek diyecektim, demiş. Hiçbir kızgınlık belirtisi göstermeyen komşusu: - De oğlum de. Hazır ağzını açmışken başka diyeceklerin varsa onları da de. Diye cevap vermiş. “İki avcı uzun bir süre dolaştıktan sonra, biri elinde simsiyah bir kuşu sallayarak gelir: - Bak bir bıldırcın vurdum. - Boşversene, o bıldırcın değil karga. - Hayır bıldırcın. Sadece dün vurduğum eşinin yasını tutuyor o kadar.” “Köylünün biri oğlunu şehirden evermiş. Oğlan bir süre sonra şehre göçmüş. Kendine göre iş bulup çalışıyormuş. Bu arada bir de erkek çocuğu olmuş. Adam hem pazardan masrafını almak hem de torununu görmek için şehre gitmiş. Tabi gelirken heybesini hediyelerle doldurmuş. Her ne yaptıysa gelinine yaranamamış. Şehre indiğinde doğruca oğlunun evine gitmiş. Daha eve girerken gelininin memnun olmadığı belli oluyormuş. Odaya geçmişler. Adam torununu kucağına alıp okşarken bir ara gelin: - Oğlumun dedesi geldi, gelmeden gidesi geldi, demiş. Adam çok içlenmiş, öfkelenmiş ama sezdirmemeye çalışmış. O da: - Dedesinin adı Durali, bugünde buralı, yarında buralı demiş.” “Doktor yolda karşılaştığı hastasına sorar: - Geçen gün size verdiğim ilaç iyi geldi mi? - Evet, neden sordunuz? - Ben de aynı hastalığa yakalandım da.” “Lüks lokantada sonradan zengin olan müşterinin yanına gelen kemancı sormuş: - Bir serenat ister miydiniz? - Hayır, teşekkür ederim. Ben yemeğimi daha önce ısmarlamıştım.” Epeyce varlıklı bir köylü kendisine bir çift iskarpin almış. Eskiyeceğinden korkarak pek giymezmiş. Bir gün kasabaya giderken köyden çıkıncaya kadar giymiş. Sonra çıkarıp eline almış. Kasabaya yaklaşınca tekrar giymiş. Akşamüzeri kasaba dönüşünde geç kalmış. Gece ayakkabıları eline alıp hızlı hızlı yürüken hava da kararmış. Alacakaranlıkta ayağına kazık batmış. Epeyce de canı yanmış. Kanlar içindeki ayağının acısını düşünmeden: - İyi ki ayakkabılar ayağımda değildi demiş.”
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.