Φ sardunyam Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2009 Bahriye Üçok (1919 - 1990) 1919'da Trabzon'da doğan Üçok, İstanbul Kandilli Kız Lisesini bitirdi. Yüksek öğrenimini Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Türk-İslam Tarihi Bölümü'nden alırken, aynı zamanda Devlet Konservatuarı Opera bölümüne de devam etti ve bu bölümü de bitirdi. Samsun ve Ankara'da on bir yıl süren lise öğretmenliğinden sonra, 1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Öğretim Üyesi oldu. Aynı zamanda bu fakültenin ilk kadın öğretim üyesidir Bahriye Üçok. "İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlarla" adlı tezinde başarılı bulunarak doçentliğe yükseldi. Farsça ve Arapça'yı iyi bilen Üçok, Kur-an'ı Kerim'e bağlı kalarak İslâm dinini çağdaş, gerçekçi ve dinin özünde bulunan hoşgörüyle yorumladı. Bu nedenle 1960'lı yıllardan itibaren tehditler almaya başladı ve kendini güvencede hissetmediği için akademik çalışmalarına ara vermek zorunda kaldı. 1971 yılında kontenjandan senatör oldu ve bu gelişmeyle birlikte aktif siyasi yaşama da başlamış oldu. Siyasi tercihini CHP'den yana kullanan Üçok, 1977'de CHP'ye katıldı. 12 Eylül'den sonra açılan Halkçı Partinin 1983'de kurucu üyesi oldu. Daha sonra 1984 seçimlerinde de bu partiden Ordu Milletvekili olarak T.B.M.M.'ne girdi. 1986'dan itibaren SHP üyesi oldu ve 1990 Eylülünde bu partinin parti meclisi üyesi seçildi. 1989'da televizyonda yapılan bir açık oturumda, "İslâm'da Örtünmenin Zorun Olmadığını" açıklamasından sonra, "İslami Hareket" adlı örgütün yoğun tehditlerini almaya başladı. Tehditlerin ardından, 6 Ekim 1990 günü evine gönderilen kitap paketini kapısının önünde açmaya çalışırken içine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. "İslâm'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler", "İslâm Devletinde Kadın Hükümdarlar", "İslam Tarihi", "Emeviler - Abbasiler ve Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu" adlı yapıtları bulunan Üçok, birçok makale ve araştırma yazısı kaleme aldı. Aly Mazahéri'nin "Ortaçağda Müslümanların Günlük Yaşayışları" adlı yapıtını da Türkçe'ye kazandırdı. Kargocu kız DTP’nin kurmayı</H1>Erdem SÜREK, DHA DTP Genel Başkan Yardımcılığı’na seçilen, Türkiye’nin Bahriye Üçok suikastinde ’Kargocu kız’ olarak tanıdığı Gülay Calap, Çanakkale’de yargılanıyor. Calap, Çanakkale’de 21 Mart 2007 tarihinde, DTP Parti Meclisi üyesi olarak katıldığı Nevruz etkinliğinde yaptığı konuşmada, bölücü terör örgütü PKK’yı ve lideri Abdullah Öcalan’ı övdüğü iddiasıyla, ’suç ve suçluyu alenen övmek’ suçlamasıyla adliyeye sevk edildi. 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanan Calap, bugüne kadarki iki duruşmaya katılmadı ve talimatla ifadesi alındı. 12 YIL HAPİS YATTI Doç. Dr. Bahriye Üçok’un, Ankara’daki evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu yaşamını yitirdiği olayın ardından, paketi kabul eden ’kargocu kız’ olarak tanınan Gülay Calap, uzun süre ortadan kaybolmuştu. 16 Ocak 1994 tarihinde İzmir’de Türkiye Devrimci Halk Partisi İzmir sorumlusu olarak gözaltına alınan Calap örgütün, PKK’nın yan kuruluşu olduğu gerekçesiyle, çıkarıldığı mahkemece 22 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Kargocu kız, cezasının 4 yıllık bölümünü Çanakkale E Tipi Cezaevi’nde tamamlamış, 12 yıl hapis yattıktan sonra tahliye olmuş, DTP Parti Meclisi üyesi olarak nevruzda Çanakkale’ye gelmişti. Calap, bu ay yapılan parti kongresinde DTP Genel Başkan Yardımcısı olmuştu Not: İlahiyatçı bir Türk Aydın kadını olan Bahriye Üçok'u katletmek bir DTP'li ye ne kazandırır? Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2009 Eserleri: - İslam'dan Dönenler ve Yalancı Peygamberler - İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar - İslam Tarihinde Emeviler - Abbasiler - Ortaçağda Müslümanların Günlük Yaşayışları - Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu Atatürk'le Gelen Kadın Hakları Kadın hakları açısından tarihe baktığımız zaman, islâmiyetin bu yolda kadınlar yararına getirmiş olduğu yenilikleri dünyanın başka hiç bir yerinde ve çağındaki devrimlerle kıyaslanmayacak kadar büyük bir hamle olduğu açıkça görülecektir. Şöyle ki:İslamiyetten önceki kadın haklarıyla sonrakiler arasında saptanan büyük farklar bu gerçeği açıkça gözler önüne sermeğe yeterlidir. 6. yüzyılın Arap kadını genellikle hak süjesi değil hak objesi idi. Nitekim cahiliye çağı denilen islam öncesi çağda kadın evlenirken velisi tarafından satılmakta ve bundan dolayı da satın alanın, yani kocasının mamelekinden sayılmakta idi. Öyleki, koca öldüğü zaman karıları mirasçıları arasında bölüşülmekte ve oğulları üvey anneleri ile evlenmekte idiler. Doğaldır ki, bu durumda kadının miras hakkı da yoktu. Çünkü kendisi mirasın konularından birisi sayılmakta idi. Kocalar karılarını hiç bir şarta bağlı olmadan boşayabilmekte idiler ve dul kadınlar da bir yıl süre ile hiç bir temizlik yapmadan bir çadırda oturmak zorunda idiler. Ayrıca bazı arap kabilelerinde kız çocuklarının öldürüldüğü de herkesce bilinmektedir. 7nci yüzyılın başlarında islamiyet âyet ve hadislerle kadına kişiliğini tanıdı. Bundan böyle “ergin ve mümeyyiz kadın tam ehliyetli hak süjesi haline geldi. Artık o mirasın konusu değil bazı durumlarda erkeğin yarısını almakla birlikte, bu hakkın da sahibidir. Evlenmede kocanın vermesi gereken bedel, artık kadının velisine değil, doğrudan kendisine ödenecektir. Böylece kadın, boşanma veya dul kalma durumları için bir tür garanti elde etmiş olmaktadır. Kadının iktisadi ve ticari hayatta istediği gibi çalışabilmesi için hiçbir engel kalmamıştır. Evlenirken iradesini beyan etmesi şarttır. Üvey oğulları ile evlenme zorunluluğu kaldırılmakla kalmamış, hatta yasaklanmıştır. “ilim tahsil etmek her müslüman kadın ve erkeğe farzdır” hadisi ile de bilimsel alanda kadınla erkeğin farklı olmadığı gösterilmek istenmiştir. Ancak tarih boyunca büyük islam alemindeki kadınların büyük çoğunluğu kendilerine islâmiyetin tanımış olduğu bu haklardan tamamıyle habersiz ve bu hakların bilincine varmadan gene de erkeklerin adeta bir kölesi gibi bir çok bakımlardan eski yaşayışlarını sürdürüp gitmişlerdir. Çünkü islam ülkelerinde, en ücra köylere kadar eğitim, değil kadınları, erkekleri bile ele alıp yetiştirme yollarını aramamıştır. 1926 yılında Medeni Kanununun kabulü ile ve 5 Aralık 1934’de kadınlara siyasal haklarının tanınmasıyla, Atatürk de tarihin en büyük devrimlerinin birini gerçekleştirmiştir. Ancak büyük şehirlerimizde ve kasabalarımızda kadınların bugün bilim, bürokrasi, teknokrasi, öğretim, eğitim, ticaret ve ekonomi alanlarında yüklenmiş oldukları rollere bakarak kendimizi aldatmayalım. Bugün bile Türkiyemiz kadınlarının büyük bir bölümü Cumhuriyet'le gelen devrimlerin kendilerine tanımış olduğu haklardan habersizdirler; hatta islâmiyetin vermiş olduğu haklardan da habersizdirler. Bu cümlemi bir örnek vererek açıklayalım: İslam dini dinsel bir evlenme kuralı getirmemiştir yani Hiristiyan kişilerin kilisede rahibin önünde evlenmek istediklerini beyan etmeleri ve doğan çocuklarını vaftiz ettirip adları yazılmış olan kilise defterinin aynı sayfasına kaydettirmek gibi bir saptanma işlemi müslümanlıkta öngörülmemiştir. Kilise öteden beri hem evlenmeleri hem doğumları saptayan bir çeşit nüfus kütüğü görevini yapmaktadır. İslam hukukuna göre evlilik sadece iki erkek tanık önünde sözle ifade edilmekten öteye gidememiş olduğundan evlilik zevalinden sonra bile iki erkek tanıkla saptanabilmekte idi. Böylece dini bir nikâhın olmayışı bir çok kişileri eski geleneklerine göre evlenmekte adeta serbest bırakmıştır. Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğunda evlenecek olanlardan “izinname” adı verilen bir resmi belgenin istenmesi de evlenmeleri saptama imkânı vermemiştir. Taraflar resmi belge olmadan da aralarında bildikleri gibi evlenmeye devam etmişlerdir ve halâ da etmektedirler. Bugün hâlâ en ücra köylerimize kadar öğretim ve eğitimin girmemiş olması, girdiği yerlerde de yetersiz bulunması en ilkel evlenme biçimlerinin günümüze değin geçerli olması sonucunu vermiştir. Bence bugün anunlarımızda kadınlarla erkeklerin eşitliğini bozan önemli hayati bir hüküm yoktur onun için Türk kadınını bundan böyle kadınlara yeniden haklar veya eşitIik hakları kazanmak için bir mücadeleye atılmak zorunluluğunda görmüyorum. Kadınların ancak kanunlarımızın kendilerine tanıdığı hakların bilincine varabilmeleri ve onları erkeklerin baskısından uzak, serbestçe kullanabilmeleri için bir eğitim ve öğretim seferberliğine inmek zorunluluğunu kabul ediyorum. Ta ki kadın yalnız oy verme hakkı olduğunu bilmekle kalmasın bu hakkını kocasının veya kendi üstünde etken olan başka erkeklerin baskısından uzak özgürce kullanabilsin. Bahriye Üçok, Atatürk'ün İzinde Bir Arpa Boyu Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 5 Ekim , 2009 Katledilen diğer Türk Aydınlarından bazıları: Muammer Aksoy (1917-1990) Mustafa Yücel Özbilgin (1942-2006) Ahmet Taner Kışlalı (1939-1999) Gaffar Okkan (1952-2001) Turan Dursun (1934-1990) Necip Hablemitoğlu (1954-2002) Abdi İpekçi (1929-1979) Eşref Bitlis (1933-1993) Uğur Mumcu (1942-1993) Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 12 Ekim , 2009 Bahriye Üçok, Cumhuriyet şehitlerimizin ilk ve tek kadın şehididir... O'nun ve o gibilerin söylemleri daima birilerini rahatsız etmektedir... Çünkü o birilerinin oturdukları koltuklar yalanlara dayanmaktadır, doğrulara düşmanlıkları o yalanlarla ayakta/hayatta kalma çabalarındandır... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.