Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

O'NA DOĞRU*

 

 

 

Gelin hep beraber toplum, toplumun değişim-dönüşüm ve önündeki engelleri mercek altına alalım. Tabi kullanacağımız merceğin kalitesi ve büyütme kapasitesi burada büyük önem arz eder.

 

Mesela asırlardır değişimi esas alanlara karşı ifade edilen o meşhur! cümleyle başlayalım:

 

"Toplum değişmiyor ise sen -ona uyarak- değişeceksin" ne demek bu Allah aşkına!?

Toplum değişmiyorsa biz uyacak idiysek bunca Peygamberin gönderilmesinin ne anlamı vardı ki?

Bütün Resuller en azında inancın temel ilkelerinde topluma aykırı değiller miydi?

Bilge bir insanın dediği gibi: "Dünyada en zor iş, en zor söz topluma: ‘siz yanlıştasınız,

doğru bende ' sözünü söylemektir. Ama bütün Nebiler bu söylemle ortaya çıkmıyorlar mı?" sözü

konuya ışık tutacak niteliktedir. Bunun adı "insanın Allah'a doğru yürüyüşüdür." Yani

‘...we inna ileyhi raciun' kısmı ... ‘şüphesiz biz O'na doğru yani aslımıza doğru

(zira biz O'nun üflemesiyle varız, çamur işin maddi boyutudur) yol alıyoruz'.

Evet bu yürüyüşte yol kazaları olabileceği gibi, yolu şaşırmak ve/veya yoldan çıkmak da mümkündür.

Toplumsal bozulma, çürüme, kokuşma ve çökme bu sebeplerden dolayı kaçınılmaz olmaktadır.

 

Tabi benim söyleyeceklerim yeni şeyler değil, toplum mühendisliği hiç değil.

Ama neticede bir parça imar ve dolayısıyla minnacık mimarlık söz konusu olabilmektedir.

 

Biliyorum toplumla değişip dönüşme uygun şartlar, projeler, fedakarlıklar, bedeller ister.

Ama en önemlisi doğru bir klavuz, doğru tesbit, hakkaniyet, merhamet, feraset, basiret, hikmet

(yani ileri görüşlülük, olayları doğru okuma ve doğru çareler ortaya koyma yetkinliği) ister.

Mademki hayatımızı büyük ölçüde Yüce dinimizin etkilediğine inanmışız o zaman dinin katışıksız

(yani halis, tertemiz) olmasına dikkat etmemiz gerekecektir. O zaman o dinin insanların özgürlüğüne

önem verdiğini, özgürce karar vermelerinin gerekliliğini vurguladığını göreceğiz.

 

"Cemaatim, mezhebim, aşiretim vs. şunu istiyor o halde öyle yapmalıyım" anlayışının asırlardır

bizlerden neler götürdüğünü bilmeyenimiz var mı bilmem? Ne zaman sonra "İnsanlık benden ne istiyor.

Rabbim kendi halkı için benden/bizden hangi taleplerde bulunuyor?" sorularını sorup cevap arama yoluna gireceğiz,

ne zaman? (Evet artık kuşatıcı olmanın zamanı geçti bile. Her dine, her inanca, her siyasi düşünceye tahammül etmek,

kendimiz için istediğimizi başkaları için de istemek bizim yaşamımızda yer etmeli.)

 

Öncelikle bu sorular ve aranacak cevaplar için olmazsa olmaz şartlar vardır ve bunların

başında da insanın özgürleşmesi gelmektedir. Özgürleşebilen insan, ne yapacağını, kiminle, niçin, nasıl,

hangi prensipler gereğince yapacağını bilen, kararlaştıran insandır. (Bu insanı -avfınıza sığınarak- ipini

koparan kişi, yani ‘beşer' ile karıştırmayacağınızı umuyorum) Bu insan kaypak olmayan, iç hesapları olmayan insandır.

Birey olabilen, kişi -the person- kişilik sahibi... Yani adam gibi adam. İşte bu insan 2. aşamaya gelebilmiş kişi/insandır:

 

(hemen parantezde şunu söylemem gerekti: sayacağım aşamalar başlı başına uzun uzadıya konferas konularıdır,

ama ben elimizde olmayan nedenlerden dolayı jet hızıyla geçeceğim, ne diyelim bol zamanlarda bekleriz) neyse ne demiştik?:

 

Aydınlanabilen insan... Aydınlanmasını tamamlayabilen insan...Bu insan yazılı, tabii ve toplumsal

ayetlerle nurlanan insana dönüşür. Özgürlükten sonraki bu süreç karar verebilen, verilen kararları sorgulayabilen ve

yanlışlara ‘yanlış' deyip direnebilen insanı oluşturur. Resul-i Ekrem'in bir değerli arkadaşı Halifeye:

"bozulman halinde seni gerekirse şu kılıcımızla doğru yola getiririz" dememiş miydi? İşte özgür ve sorumluluk

sahibi insanın tavrı. Fakat keşke diyorum kılıçla değil de seçimle değiştirme imkanına sahip olsalardı. (Ama o imkana sahip değillerdi)

 

(Gerçi daha sonraları özgürlüğü sarımsak ve soğana değişen İsrailoğulları gibi makama, mevkiye değişenler

-ki rahmetli Şeraiti bunu ‘beşer' olarak tanımlıyor-: "Halife sizi kılıcıyla kesse bile ses çıkarmayın zira fitne çıkar"

demeye başladılar. Hem de özgürlük peygamberinin ‘hadisi' olarak yutturmaya çalıştılar". Sanki Halife Hz.leri!nin

yaptığı fitne değilmiş.) Evet özgürleşen, aydınlanan insan bu yükten kurtulan ve 3. aşamaya gelebilen insandır.

 

Toplumsallaşan insan... Toplumsallaşan insan toplumun yani Allah'ın (günahkar, hizmet bekleyen ve

ayağa kalkması gereken) halkının insanı olmuş olur. Yoksa fil dişi kulelerin insanı değil. Toplumun değil;

örgütünün selametini, mezhebinin, aşiretinin, cemaatinin geleceğini her şeyin önünde tutar toplumsallaşamayan insan...

 

Toplumun huzur ve güvenini, sulh ve selametini, gelişmesini, ilerlemesini isteyen ve bu uğurda

cehd eden insandır, toplumsallaşabilen insan. Zira artık bu insan 4. safhaya gelebilen insan olmuştur.

 

Fayda sağlayan, iyiye, güzele, hayra, esenliğe hizmet eden (ameli salih sahibi) insan.

Ve bu değerleri üretebilen, üretmeye katkı sunan insan olmuştur. İşte size İnsan...

 

Evet işte tam da bu insan artık toplumla beraber, toplumla iç içe, "toplumun yan etkilerinden"

etkilenmeden yürüyüşe başlayabilen insandır. Bu insan(lar) geldikleri yöne yolculuklarını tamamlama seyrinde

"dosdoğru yolu" takip eden insan(lar)dır. Yolculuk için yeterli donanım, azık, yoldaş ve enerji bulunmuştur. HAYIRLI YOLCULUKLAR Vesselam.

 

Ahmet AY

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.