Gönderi tarihi: 5 Ağustos , 2009 15 yıl TÜRKİYE GÜCÜNÜ FARK ETTİ Kimileri ülkenin içinden geçtiği sürecin ciddiyetini bilmezse de bu süreç son elli yılın en önemli kararlarının, değişim ve dönüşümün gerçekleştiği dönemdir. Yaşanmakta olan kargaşa (ya da adına kriz diyebileceğiniz durum) eminim ki büyük ülke olma yolunda Türkiye’nin önünü açacak niteliktedir. Bir yandan içerde ETÖ, darbe andıçları, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına olanak tanıyan yasal düzenleme ve beraberinde gelişen gergin ortam, Kürt Açılımı ile PKK’nin ateşkesi bırakma ihtimali ve sebepleri, HSYK toplantılarında ERGENEKON kokusu; dışarıda ise İsrail-Filistin-Suriye arasında arabuluculuk ki- “One minute”den sonra kabul edilmesi ciddi bir kazanım- NABBUCO projesi, Küresel Mali Kriz… bütün bunlarla sağlıklı, sonuç getirici bir şekilde uğraşmak için zaman, donanımlı ekip ve her şeyden önemlisi güven (özgüven ve kurumsal güven) gerekmektedir... Alın size HSYK’nın tutumu… Geçmişte “Militan demokrasinin militan yargıçlarını” MOĞOLTAY anlatmıştı. O yıllarda nelerden bahsettiğini halk pek anlamamıştı belki, ama artık gün gibi aşikârdır ki Türkiye’nin geleceğini değil kendi menfaatlerini düşünen bir kafa konuşmuştu. ETÖ davası savcılarını görevden alıp davayı sekteye uğratmakmış mesele. O da olmazsa onları kuşatacak adımlar atılmalı. ETÖ savcılarını şikayet etme mercii olan mahkemelere hukuka değil kendi anlayışlarına hizmet edecek hukukçular atamak istiyorlar. Bunun adı da hukuk olacak, demokratik yönetim olacak. PEH!.. Ama eminim ki Adalet Bakanı sağduyu ve kararlılıkla bu oyunu bozacaktır. Yoksa bir daha bu ülkede kimse usulsüzlüklere, yolsuzluklara, alçaklıklara, çetelere, darbecilere… dur deme fırsatı bulmayacaktır. Hükümetin tutumu takdire şayandır. Eğer son hamlede yanlışa düşmezlerse… Ülke yönetmek -hele hele bu ülke tarihi geçmişi, konumu son derece önem arz eden bir ülke ise- çok meşakkatli olsa gerek. Bunun için erdemli, fedakâr, çalışkan, kültürel ve siyasi donanımı yeterli ekip ve tabii ki öncelikle “yürek” lazım. Yürekten kastımız kimi zaman bu ülkede de yaşandığı gibi birilerinin “höt“ demesiyle kararsızlığa düşmeden doğru adımlarla yola devam etme cesaretidir ve bu cesaret gereklidir. “Derin refleksleri” olan ülkelerde toplumu yönetime katma öyle sanıldığı gibi kolay değildir. Çünkü toplum derin ilişkileri bilmediği için “başına buyruk” davranabilir. Bu da “âli” menfaatlere uygun düşmeyecektir. Böylesi ülkelerde köklü değişimler gerçekleştirmeye niyet edildiğinde kıyametlerin nasıl koptuğunu defalarca yaşadık. Ve maalesef süreç her zaman statükocuların yararına işlemişti… Bunun sebebi de bu ülkede geçmişte siyaset yapanların başta erdem olmak üzere pek çok yetersizlikleriydi ve bunun sonucu olarak da halkı değil statükocuları önemsemeleridir. Aslında daha pek çok yetersizlik eklemek mümkün ancak “barutu biten savaşçı” misali olur ki buna gerek duymuyoruz. Erdem yoksa geçin diğerlerini… Bütün bu olumsuz gidişatın siyasetçilerin yürekli olmamalarından kaynaklandığını söylemekte bir sakınca görmüyoruz. Zira kimi hükümet başkanları toplumun yararına ve fakat ülkenin derinliklerindeki güçlerin beğenmediği bir projeden söz ettiklerinde “derinlerden” gelen homurtular üzerine nasıl da çark ettiklerini bilmiyor değiliz. Onun için “yürek” mutlaka lazım diyoruz. Aslında ülkenin modernleşme projesi cumhursuz bir cumhuriyet oluşturmaya doğru yol alınca birileri hep en “avantajlı” konumda oldular. Şimdi ise durum değişip bütün dini, etnik ve coğrafi farklılıklar zenginlik kabul edilir duruma gelmeye doğru -hızlı olmasa da- ilerleme yoluna girdi. Yani bütün unsurların eşit, adil, hakkaniyete uygun seviyeye gelmesi söz konusu olunca ”avantajlılar” isyan eder oldular. Yoksa ortada gezen andıçlar boşuna mı hazırlanıyor? Darbe, hatta öldürme planları Başbakanın adı Tayip olduğu için mi yapılıyor? Elbette ki Tayip ERDOĞAN ve ekibini -beğenirsiniz beğenmezsiniz- hayat anlayışlarından, dünyaya bakışlarından, insanlık adına gayretlerinden ve inançlarından dolayı istenmeyen ve gerekirse bertaraf edilmeleri gerektiğine inanırlar. Hele buna İsrail’in de Türkiye’yi barış görüşmelerinde önemli bir aktör kabul etmesi “vatan ve millet için” gözü dönmüşleri çıldırtacak gelişmelerdendir. Onların istedikleri Türkiye irtifa kaybedip yerlerde sürünsün. 70 sente muhtaç olsun ama onların kontrolünde olsun… Neden? Çünkü Ülke çiftlikleriydi İstedikleri gibi kullandılar Onlarca yıl bu ülkede başkaları da yaşıyor diye düşünmediler. Şimdi Vatandaşlıksa herkes Özgürlükse herkese Paylaşmaysa herkesle Dayanışmaysa herkesle Mücadele ise “erkes”le… Türkiye artık içine kapanmış, itibarı yerlerde, al gülüm-ver gülüm ülkesi değildir ve bu böyle bilinmelidir. Anlamak istemedikleri şey bütün eksiklikleri ve hatalarıyla beraber bu yola baş koyacak kadar yürekli, kararlı, neyin nasıl yapılacağını bilen ve hiçbir bedelden kaçmayanların iş başında oluşlarıdır… Tabi bu meşakkatli yol beraber yürünmesi gereken yoldur. Hem yol hatalarında uyarı görevini yerine getirmek için ve hem de güç birliğinin bu değişim ve dönüşüm sürecinde olmazsa olmaz oluşundan dolayı yolculukta beraber gidilmelidir. Çünkü ülkem insanı artık; “görevim askerlik yapmak, vergi vermek ve oy kullanmaktır” acziyetinden kurtulmalıdır. Yaşamakta olduğumuz süreçte halkın tutumunu olumlu bulmakla beraber bu gidişatta toplumun (siyasal bilinçle ilgili sebeplerden dolayı) üzerine düşen görevi tam olarak yerine getirdiği kanaatinde değilim. 4–5 yılda bir oy verip ‘bundan sonrası hükümetin işi’ deyip kenara çekilmek demokratik kültür ve demokratik katılımın henüz bizde yerleşmediğini göstermektedir. Oysa Türkiye gibi ülkelerde sivil inisiyatifin güçlenip rol alması hayati meseledir. Öyle durumlarla karşılaşıyoruz ki toplumsal baskı yoksa kimilerine kanunları uygularken de sıkıntı doğmaktadır. Halk tez elden demokratik, yasaların öngördüğü hukuki haklarını kullanmak suretiyle -silkelenerek değil- silkeleyerek kendine getirmeli bu elit zümreyi… “Bu ülkenin asıl ve asil sahibi biziz, olup bitenler direkt ve endirekt bizi ilgilendirmektedir dolayısıyla sivil ve siyasi iradenin yaptıkları benim taleplerimdir” demelidir. Eğer bir karşı duruş gelişir ise o zaman sivil organizasyonlara (STK, Vakıf, dernek…) katkı sunarak manipülasyonları, ayak oyunlarını bertaraf etmelidirler. Kim ne derse desin yol doğru, yöntemle ilgili bazı sıkıntılar olursa da “kral kızı hatası” gibi der geçeriz. Vesselam… Not: Bana yeniden Kürt açılımı ile ilgili yazmamı isteyen dostlara xelifan.com’a KÜRT SORUNU VE KALICI ÇÖZÜMLER I-II-III yazı dizisini yeniden okumalarını tavsiye ediyorum. Biz ne demiştik? *****************
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.