Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Bir Kadının Hİkayesi

 

Selen çocuğunu alıp odasına kapandı. Elinin tersiyle gözünden akan yaşları sildi. Kocası olacak o pislik gene hırpalamıştı kendisini. Hem de o cadaloz kaynanasının haince bakışları altında. Zaten ne olduysa o uğursuz kadın bu eve gelip başköşeye kurulduktan sonra olmuştu. Tıpkı bir yılan gibi oğlunu zehirleyip zehirleyip üzerine salıyordu. Evinde bir köle gibiydi artık. Sesini biraz yükseltse hemen üzerine çullanıyorlardı. Artık yaşam onun için cehennemden farksızdı. Kaç kere kocasında ayrılmayı düşünmüş, ama ana, babasından bu konuda ne destek, ne de yüz bulamadığı için kaderine katlanmak zorunda kalmıştı. Bir yerde Onlar da haklılardı, kaç kere “Kızım bu çocukla evlenme! Huylarını sularını bilmiyoruz. Evleneceğine okuluna devam et. Üniversiteye git.” demişlerdi de o gene burnunun dikine gidip, lise de aşık olduğu ve daha dürüst tanımadan şimdi kocası olan bu karaktersiz Asım’la şıp diye evlenmişti. Hem de anasını babasını karşısına alarak. Oysa ne hayalleri vardı, ve ya kocası ona neler neler vaat etmemişti ki..

 

O zamanlar ilçede yaşıyorlardı. Kocası demişti “Evlenince büyük şehre yerleşiriz. Sonrada sen gene okuluna devam edersin.” diye. Çünkü en büyük isteğiydi okuyup üniversiteye bitirmek. Belki bir öğretmen, belki de buna benzer bir meslek. Ama hiçte öyle olmamıştı. Tamam; büyük şehre gelmişlerdi, ama arkasından daha iki gün geçmeden o yuva bozan, o en zehirli akrepten daha zehirli kaynanası da gelip başlarına çöreklenmişti. İlk zamanlar kocası kendisine karşı gene iyi sayılırdı. Ama, anası yanına geldikten sonra sanki ona erkekliğini göstermek ”Bak karıma nasıl her şeyi yaptırıyorum” demek ister gibi habire kendisini aşağılamış ve dövmeye başlamıştı. Kaç kere bunalımlara girmiş, kaç kere ölmeyi düşünmüştü de kucağında ki bebeğinin sevgisiyle bu acı hayata tahammül etmişti. Artık yüzü hiç gülmüyordu. Tek isteği Azrail in bir an önce canını almasıydı. Bu arada üzüntüden, yemeden, içmeden kesilmiş bir deri bir kemik kalmıştı. Oysa ilçenin belki de en güzel kızıydı. Şimdilerde aynada ki hayalet gibi haline bakınca gözyaşları sel olup akıyordu. Ne kadar pişman olsa da, olanlar olmuştu artık.

 

Bu hayalet gibi haliyle sokağa bile çok nadir çıkıyordu. İşte o sokağa çıktığı günlerin birinde, tesadüfen liseden bir arkadaşını gördü. Fakat arkadaşı ona baktığı halde tanımadı, tanıyamadı! Neden sonra kendisini tanıttığında arkadaşı nerdeyse küçük dilini yutacaktı! Hayretler içerisinde Selen’e bakmış, afallayıp kalmıştı! Nerdeydi o güzeller güzeli Selen, nerdeydi şimdi karşısında yaşayan ölüye dönmüş Selen! Gözyaşları içinde birbirlerine sarılmışlardı. Arkadaşının ısrarla “Bir yerlere oturalım” demesine rağmen, Selen kocasından korktuğu için bu daveti reddetmişti. Arkadaşı onun yaşadığı ıstırabı duyduktan sonra çok üzülmüş. Ve O’na bir işe girip çalışmasını tavsiye etmiş, ortam değişiklinin iyi geleceğini söylemişti. Hatta isterse avukat olan amcasının yanında işe sokabileceğini de söylemişti. İşte o gün Selen’in içine biraz da olsa yaşama sevincinin kırıntıları girmişti. Ama bunu kocasına ya da kaynanasına söyleyecek olsa dünyayı kendisine dar eder, süklüm püklüm kapı dışarı ederlerdi. Ama selen o gün karar vermişti, o işe girecekti.

 

Şimdi kucağında çocuğu, odasın da ağlarken, bu akşam ne olursa olsun çalışmak istediğini söyleyecekti. “Öldürseler ne olurdu ki! Sanki yaşıyor muydu da?”diye düşünüp kendisine sürekli konuşmak için cesaret veriyordu.

 

O akşam sofra kurulmuş kocası asımla, kaynanası da masadaki yerlerini almışlardı. Selen’in elleri tir tir titriyordu. Şimdi söyleyecekleri karşısında, o ruhsuz kocası kendisine bağırıp, çağıracak, belki de tokatlayacaktı! Ama gözünü iyice kara etmişti. Kesinlikle söyleyecekti çalışmak istediğini.Ve söyledi de….

 

Asım’ın gözleri fal taşı gibi açılmış, karşısındaki Selen’e hakaret ediyordu!

 

“Lan Odun kafalı! Biz burada neciyiz de, sen çalışam diyon.Bu saatten sonra bana pezevek mi dedirteceksin?”

 

Bu arada, bir taraftan da kaynanası Selen`e verip veriştiriyordu

 

“A benim kıt akıllı gelinim! Sen bu saatten sonra benim biricik oğlumun namusunu iki paralık mı edecen? Kocası garnını doyuramıyoda işlere mi sürüyo detirtecen? Otur edebinle de oğluma adam gibi hizmet etmeye bak.”

 

Kaynanasının bu sözleri kocasını daha çok ateşlendirmişti! Oturduğu yerden Selen’e doğru hızla eğilip saçını sündürdü, sonrada yüzüne bir şamar indirerek onu oturduğu sandalyeden aşağı savurdu. Selen’in küçük oğlu gelip, korkudan annesine sarılıp ağlamaya başladı. Selen çocuğunu kucaklayıp odasına kapandı. O gün odadan çıkmadı. Sonraki birkaç günde odasından hiç çıkmadı. Adeta ölüm orucuma girmişti. Ve dördüncü gün açlıktan bayılan Selen’i acilen hastaneye yetiştirdiler.

 

Selen kararlıydı çalışmalarına izin vermezlerse kendini ölümün kollarına bırakacaktı. Onun için çalışma umudu artık hayata bağlanmanın tek nedeniydi. Bu kahrolası ortamdan çıkıp temiz nefes almak, yaşadığını anlamak, anlatmak istiyordu.

 

Selen hastanede birkaç gün kalıp, serum takıldıktan sonra az da olsa kendine gelmişti. Ama çalışma kararından asla vaz geçmemişti.

 

Selen bir hafta sonra kendini toparlayıp arkadaşının amcası olan avukatın yanına giderken çok heyecanlıydı. Kocası Asım ve o şeytan yüzlü kaynanası sırf ölüp de elimizde kalmasın, ele güne rezil olmayalım diye, ve de elimize biraz para getirsin diye çalışmasına izin vermişlerdi.

 

İrfan bey, yeğeninin tavsiye ettiği kızı baştan aşağı süzdü. Yeğeni, Selen’le ilgili her şeyi anlatmıştı. İçi burkulmuştu, karşısında duran, daha yirmi birin de olduğu halde yirmi sekizin de gösteren bu kuru kızın hayat hikayesine.

 

“Otur bakalım kızım. Sana burada yapacağın işleri söyleyeyim.” dedi, İrfan bey. “Öncelikle yemekleri biz burada yapıyoruz. Anlayacağın yemek işi senin. Bir de büronun temizliği.”

Selen o an sırtında yüz kilo taşıyacağını da bilse de bu işi kabul edecekti. İş onun için karanlık, dipsiz bir kuyudan kaçış ve kendisinin de insan olduğunu bilmek olacaktı.

 

 

 

Eskiden her günü bitmek bilmeyen acı dolu günler, artık işe girdikten sonra su gibi akıp geçmeye başlamıştı. İşini seviyordu. Yanında çalıştığı avukat da Selene bir baba kadar şefkatliydi. Bu arada kilo almaya ve eski güzelliğini bulmaya başlamıştı. Sadece, evde sürekli hor görülmesinden dolayı, adam yerine konulmamasından dolayı yitip giden özgüvenini henüz kazanamamıştı. İnsanlarla konuşurken utanıyor, bildiği bir şeyi söylemeye çekiniyor. Bazen de küçük bir şeyi “Niye böyle söyledim? Niye şöyle yaptım” diye kendini acımasızca eleştirip işkence ediyordu.

 

Bu arada Avukat irfan bey, Selen’in akıllı, işi hemen kapan birisi olduğunu fark etmiş, yemek yapma ve temizlik dışında, büronun bazı evrak yazım işlerini de ona vermişti. Selen bunları yaparken okumayı, öğrenmeyi ne kadar çok özlediğini fark etti. Bu arada çalıştığı büroya her gün, farklı alanlarda yüksek mevkide insanlar, çok hoş giyinen bayanlar da geliyordu. Bütün bunların karşısında Selen kendini eğitimsiz, bakımsız ve ezik hissediyordu. Açıkçası bu yeni gördüğü hayata karşı içinde bir imrenme oluşuyordu. Hele, İrfan beyin, eşine, doğum günlerinde, özel günlerde ve ya gelişi güzel bir günde yaptığı jestlere, aldığı küçük ve ya büyük hediyelere ve ona söylediği gönül okşayıcı sözlerine hayran olmuştu. Kendisi bunların hiç birini görmemişti o kütük gibi kocasından. Bir keresinde doğum gününde, kocasına “En azından bir çiçek getir” demişti de, kocası gene parlamış. “Kızım biz gavur muyuz? Bunlar hep gavur adetleri. Sen çocuk musun ki hediye bekliyorsun” deyip terslemişti. Tam bu sırada gelen kaynanası da konuşulanları duymuş, “Çiçeğe vereceği paraya günah değil mi? Para sanki sokaktan mı toplanıyor” deyip kendisini çocuk gibi azarlamıştı.

.

 

Alıntıdır.

Hikayenin devamı yakın bir zamanda yayınlanacak

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.