Φ mescere Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2009 Selamün aleyküm. Nasip olursa bu başlık altında kendi yazdığım amatör çalışmalarımı paylaşmak istiyorum. Şimdiden teşekkür ederim. ........... Rivayetçi miyiz yoksa riayetçi mi? “Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi? Edindiğimiz İslami bilgileri başkalarına mı aktarıyoruz, hayatımıza mı? Aslında kocaman bir “derya” olmamıza rağmen adımızı sanımızı bilen yok mu? Yoksa boş bir teneke olduğumuz halde en çok sesi biz mi çıkarıyoruz? “Hal” notumuzun zayıflığını “kal” kalabalığı ile mi örtmeye gayret ediyoruz gayri ihtiyari? Olgun bir başak gibi başımız önde mi yoksa keçinin kuyruğu gibi hep dik mi duruyoruz kayda değer bir özelliğimiz olmasa bile? Var mısınız sorgulamaya? Mikrofonların önünde değil, gece herkes uyuduktan sonra ya da seher vaktinde Rabbinin huzurunda! … “Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi? Konu namazdan, ayetten, sureden, hadisten açılınca bizi kimse tutamıyor olmasına rağmen Güneş hep yüzümüze doğup gözümüzü kamaştırınca mı uyanıyoruz? Gece geç saatlere kadar bırakın güzelim ülkemizi, dünyayı bile defalarca kurtarmamıza rağmen sabah namazına kalkmak bir türlü nasip olmuyor mu? Cami cemaatini küçümsemek için aklımıza onlarca madde gelmesine mukabil alnımız secdeye olan hasretini bayramdan bayrama mı giderebiliyor? … “Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi? Öğrendiklerimizi başkalarına anlatarak mı tatmin oluyoruz yoksa yaşayarak mı? Hayatımız yemek kitabı okumakla geçmesine rağmen, hiçbirini yapıp yemedik mi? İslami bilgiler birer mektup, biz de postacı mıyız? Bize gönderileni yok mu hiç? Ellere var da bize yok mu? … “Rivayetçi” miyiz yoksa “riayetçi” mi? Hayatımız; öğrendiklerimizi “rivayet” ederek mi geçiyor yoksa öğrendiklerimize “riayet” ederek mi? Ne mutlu “rivayet” ettiklerine “riayet” edebilenlere. Ya da en üstünü “rivayet” etmeden “riayet” edenlere… mescere **** Alıntı
Φ mescere Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2009 Dil ve hikmetli konuşmak üzerine “Veciz konuşmanın sırrı, fuzuli sözleri terk etmektir” buyurmuş Hz. Ömer (ra). Dil; kalbin tercümanı, yüz kalbin aynası, hareketler de kalbin yansımasıdır. Öyleyse öncelikle kalbi temiz tutmalı, tamir etmeli, ettirmeli. "Kalpler ise ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur" (Ra’d 28) Ey mescere! Lüzumsuz konuşma, zelil olursun. Her konuda fikir yürütme, zamanla muhatap alınmaz hale düşersin. Konuşmaya başlayınca, karşındaki kişi için en önemli bilgi, “sözlerinin ne zaman biteceği” olur, “içeriği” değil. Sözlerin amelinden çoksa, hikmetin noksandır. Vakti geldiğinde amel defterinde ya da sevap hanende göremeyeceğin sözü sarf etme. Dilini daima muhafaza et. Sözün dudaklarının arasından çıkmadan önce iki kere düşün, üç kere tart, dört kere bekle. Hayırlıysa söyle, şerse sükût et. Zamanında ve yerinde konuş. Kısa ve öz olsun. Bunaltma! Sözünün makbul olmasını istiyorsan; dilin gönlünle, gönlünde hakla hemhal olsun. Ey dilim! Hızlı değil, tane tane konuş. Hikmetli sözü bilirsen söyle, bulamazsan sus ve dinle. Bilmediğin bir şey sorulursa, “Allah bilir” de. Münakaşaya girme, fayda kapılarını kapatır. İnsanlara sırlarını ortaya çıkaracak soru sorma. Konuşmak hoşuna giderse sus, susmak hoşuna giderse de konuş. Biriyle konuşurken hep İmam-ı Azam’ı aklına getir. O ki; karşındakinin hak yoldan uzaklaşması endişesiyle, sanki başının üstünde uçmasından korktuğu bir kuş varmış gibi dikkatli davranır ve kullanacağı kelimeleri itinayla seçerdi. Ey nefsim! Kendinden manen üstün olanlarla sohbetteyken onlara hizmet et. Seninle denk olanlarla vakit geçirirken onları kendine tercih et. Senden maddeten veya yaşça küçük olanlara da şefkatle öğüt ver ve edebini muhafaza et. Büyüklerinle çene kavgasına girme, mağlup olursun. Akranlarınla çekişme, huysuz olursun. Senden düşüklerle atışma, ayağa düşersin. mescere **** Alıntı
Φ dumanlı Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2009 Dil ve hikmetli konuşmak üzerine “Veciz konuşmanın sırrı, fuzuli sözleri terk etmektir” buyurmuş Hz. Ömer (ra). Dil; kalbin tercümanı, yüz kalbin aynası, hareketler de kalbin yansımasıdır. Öyleyse öncelikle kalbi temiz tutmalı, tamir etmeli, ettirmeli. "Kalpler ise ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur" (Ra’d 28) . . . mescere **** güzel bir yazı okudum ve de güzel bir insanla karşılaşmış oldum...teşekkürler kardeşim...sonsuzluğu giden bu güzel yolda seni ALLAH a emanet ediyorum..... Alıntı
Φ mescere Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 güzel bir yazı okudum ve de güzel bir insanla karşılaşmış oldum...teşekkürler kardeşim...sonsuzluğu giden bu güzel yolda seni ALLAH a emanet ediyorum..... Siz de Allah'a emanet olun inşallah. Ben de teşekkür ederim. Siz de Allah'a emanet olun inşallah. Allah razı olsun gani gani... Alıntı
Φ mescere Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Allah'a ibadetin türleri Nasibi olanlarımız Allah’a ibadet ediyor. Namazla, oruçla, dua ederek, iyilik yaparak, hacca giderek, zikirle… Gizli ya da açıktan. Vaktinde ya da iyice yaşlandırdıktan sonra. İsteyerek ya da zorla. Büyük bir haz duyarak ya da hikmetini kavrayamadan. … İbadet edenleri beş grupta değerlendirebiliriz: 1- Zoraki ibadet edenler Bunun sebebi, aile, mahalle ya da yönetici baskısı olabilir. Ülkemizde belki aile zorlamasına muhatap çok az sayıda insan kalmış olabilir. Bu tür kişiler rahata kavuştuklarında bazen “kabak çiçeği” gibi açılırlar ve dikiş tutmaz olurlar. 2- Dünyalık kazanmak isteyenler Böylelerinin durumu, eti için bülbülü kesen gibidir. Ya da saf karbondan oluştuğu için külü kalmıyor diye ısınmak için elması yakan gibi. … Maksatları rıza-i ilahi değildir. Para kazanmaktır. Seçimde oy almaktır. Ya da makam, mevki, iş sahibi olmak. Belki de itibar. Sevdiğim kızın dindar babası beni namazda görsün hesabı da olabilir. … Münafıkların buluşma noktasıdır. Zararlı bir ticaret yapmışlardır. Allah’ın rızasını satıp yerine kulun rızasını satın almışlardır. … Onları muhatap alan ayetlerin çok çarpıcı bir anlatım tarzı vardır: “Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar” (Bakara 175) “Allah’tan daha çok vaadinde duran kim vardır?” (Tevbe 111) 3- Cehennem ateşinden korkanlar Efendisinden korkan kişinin itaati gibi. Hizmetçi misali. 4- Cennet nimetlerine ulaşmak isteyenler Efendisine ücret karşılığı iş yapan kişi gibi. Gene hizmetçi misali. … Üçüncü ve dördüncü grubun ibadetleri geçerlidir. Ama fazilet bakımından takviyeye ihtiyaçları vardır. İbadetlerin zemini sağlam olmadığından yalpalamalara karşı dayanıklı değildirler. Şeytanın oyuncağı olmaları daha fazla muhtemeldir. 5- Sadece Allah’ın rızasına talip olanlar Allah’ı seven ve O’na kavuşmak isteyenlerin buluşma yeridir. Aşka ulaşan ve nefsini tezkiye edenlerin makamıdır. Cennet ve Cehennem onlar için teferruattır. Olup olmamaları sonucu değiştirmez. İhlas’ı yakalamışlardır. Ne mutlu onlara, onları sevenlere ve onları sevenleri sevenlere… … Allah’ın böyle kullarına hitabı ne güzeldir: “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl, Ve cennetime gir!” (Fecr 27-30) mescere Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.