Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Featured Replies

Gönderi tarihi:

1. Hikayeyi çoğumuz biliriz... Bir zamanlar, astığı astık kestiği kestik bir padişahın çok sevdiği bir atı varmış ve tabir yerindeyse, anlı şanlı padişah bu atı gözü gibi sever ve üzerine titrermiş. Padişah bu kutsal atı (öyle ya, kimilerine göre devlet kutsal olur da, başındaki anlı şanlı padişah ve onun gözü gibi sevdiği atı kutsal olmaz mı) yakınlarına teslim eder ve "gün gelir de bu atın öldüğünü bana kim duyuracak olursa, onun kellesini vurdururum" biçiminde, buyruğunu da açıklar. Yani o zaman padişahlarının, bugün olduğu gibi, öyle faîli meçhul cinayetlerle ilgili ve alakaları hiç olmazdı. Padişah oldukları ve de yönetim biçimleri hiçbir şekilde demokratik olmadığı için, örtülü bir şey yapmaya kesinlikle tenezzül etmezler ve ne yapacaklarsa açıkça beyan etmekten hiç mi hiç çekinmezlerdi. Ne de olsa, onlar padişahtı ve bugün ülkemizde olduğu gibi, seçilmek ve bunun için yapacakları icraatlarla halka hoş görünmek diye bir dertleri yoktu. Gerçekten de padişahlık, gelişmiş ülkelerden getirilen hormonlarla ve vitamin haplarıyla ayakta tutulan kimilerinin ağızlarının sularını akıtacak kadar hoş ve çok latif bir meslekti. Her ne kadar, o zamanın padişahları, hormonlar ve vitamin hapları olmadığı için, bugünün yöneticileri kadar uzun ömürlü ve de uzun saltanatlı olmasalar da; yine de padişahlardı ve kendilerine özenilmeye değer bir güce ve yetkiye sahiplerdi.

 

Her neyse, biz yine hikâyemize dönelim... Olacak bu ya, her canlı gibi, gün gelir, anlı şanlı padişahın kutsal atı ölür. Padişah yakınlarını bir telaştır alır ve neredeyse bütün saray baştan başa yasa bürünür. Öyle ya kolay şey midir bu? Ferman açıktır kutsal atın amiyane tabirle nalları diktiğini padişaha kim duyuracak olursa, kellesi gidecektir. Her ne kadar, o zamanlar masal kahramanı olmadan, yani medyanın şişirmesine ve hormonlamasına gerek kalmadan, kahraman olmak mümkün olsa da, can yine de tatlıdır ve herkes kelle gitme korkusuyla kara kara düşünmektedir. İşte tam bu sırada, padişahın dalkavuğu, kavuk sallayıcısı, takla atıcısı, şaklabanı, hık deyicisi, çanak yalayıcısı, artık ne denirse, ortaya çıkar ve atın öldüğünü padişaha duyurma işini üstlenir. Padişaha gider ve gerekli şaklabanlıkları yaptıktan sonra, çok ustalıklı bir biçimde kutsal "at" dan söz etmeye başlar. Padişahım der şaklaban. "Sizin o meşhur atınız var ya, kaç gündür hiçbir şey yemiyor; hiç su içmiyor; ayağa kalkmıyor; hiç kımıldamıyor; hiç kişnemiyor; hiç kuyruğunu sallamıyor ve sürekli olarak boylu boyunca yerde yatıyor". Dalkavuğunu büyük bir heyecanla dinlemekte olan padişah telaş ve hışımla "at öldü desene be adam" diye bağırır. Dalkavuk, derin bir oh çekerek,"padişahım, onu ben demiyorum, siz diyorsunuz" der ve böylece hem kendi kellesini ve hem de diğer padişah yakınlarının kellesini bir güzel kurtarmış olur.

 

Bilindiği gibi, Anadolu insanı bu güzel hikayeye, yeri geldikçe, söz ustalığının gücünü ortaya koymak için anlatır. Nitekim aynı anlamda Koca Yunus, asırların ötesinden şöyle seslenir. Anadolu insanını doğrularcasına:

 

Söz ola kese savaşı/söz ola bitire başı/söz ola ağulu aşı/balıla yağ ede bir söz

 

Veya Hatayi'nin dilinden:

 

Söz vardır kesdirir başı/söz vardır ağulu aşı/bal ilen yağ eder bir söz.

 

Evet, söz işte böyledir ve sözü böyle etmesini bilenler, nice başları kurtarmışlar, nice savaşları kesmişler ve nice ağulu aşları bal ile yağa çevirmişlerdir. Nitekim Anadolu insanı, güzel söz etmesini bilenlerden bahsederken, "ağzından bal akıyor", ya da "ağzından bal damlıyor" tabirlerini kullanır. Acaba diyorum, şimdilerde o ağzından bal akan kimseler kalmadı mı ki, ülke insanının arasındaki niyazı bal ile yağa çevirme hünerini gösterenleri göremiyoruz.

 

2. Eskiden bazı şehirler padişah sarayına dalkavuk gönderirlermiş; kendi yörelerinde çok iyi dalkavuk yetiştiği için. Sanırım şimdilerde böyle bir şeye ihtiyaç olmasa gerek; öyle ya, ila maşallah her taraf dalkavuk dolu. İşte bu dalkavuk beylere birileri rica etseler veya bu dalkavuk beylerin kendileri biraz olsun insafa gelseler de, ülkemizdeki despotizmin savunucularına ve de yürütücülerine deseler ki:

 

"Üzerine titrediğiniz, sayesinde beslenip semirdiğiniz, adına ülkemiz insanını soyup soğana çevirdiğiniz, ayakta tutmak uğruna bu milleti bilgi çağından ve bu çağın nimetlerinden iyice uzaklaştırdığınız, kutsal bir sütçü beygiri mesabesindeki bu sisteminiz, yani hiç de hakça olmayan bu bozuk düzeniniz artık öldü. Dolayısıyla bundan böyle ayağa kalkması, olanca ağırlığınız ve günahınızla sizleri taşıması, ülke insanını vaadettiğiniz, fakat nedense bir türlü ulaşılamayan nurlu ufuklara götürmesi mümkün değildir. Bunu anlayınız artık ve ne olur bu millete biraz olsun merhamet ediniz. Çünkü hem bu aziz milletin çekeri kalmadı, hem de bu sütçü beygiri gibi ucube sistemle, bu milletin 21. asrı ayakta geçirmesi söz konusu bile olamaz".

 

Evet, Anadolu insanının ifadesiyle, artık "mızrak çuvala sığmamaktadır" ve düne kadar bu bozuk düzene methiye düzenler bile artık bu sistemin yürümediğini, değişik biçimlerde de olsa, söylemekten çekinmemektedirler. Fakat söyleyemedikleri, ya da bir türlü söylemek istemedikleri tek şey ise, bu sistemin, yani bu sömürü düzeninin kutsal beygirinin artık ölmüş olduğu gerçeğidir.

 

Mesela, tv programlarına çıkan herkes ve özellikle şahsiyetli bilim adamları, bilinen ve yaşanılan olumsuzlukları bütün açıklığıyla ortaya koyuyorlar ve bu gidişle ekonominin düzelmesinin imkansızlığını belirtiyorlar. Fakat nedense demiyorlar ki: "Bu sistem, yani despotizmin bu kutsal sütçü beygiri (eğer bu kutsal beygir, bir sütçü beygiri değil de, Anadolu bozkırlarında yetişen soylu bir yarış atı olsaydı, şimdiye kadar uluslararası yarışlarda adından bahsedilir veya hiç olmazsa esamesi okunurdu) artık öldü ve dirilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bu bakımdan, tez elden yeni bir yapılanmaya gitmeli ve devleti sadece aslî görev alanlarında yeni baştan yapılandırmalıdır. Bu yapılmayacak veya bu konuda geç kalınılacak olursa, ülkemiz, o muazzam tarihi geçmişine rağmen küme düşmeye devam edecektir. Bizim gibi, çok çetrefilli bir coğrafyada yaşayan milletlerin ise düşük kümede kalarak hayatiyetlerini devam ettirmeleri imkansıza yakın zordur. Bunun için, bir an önce gerekenler yapılmalı ve devlet, kuruluş ve var oluş amacına uygun olacak biçimde, aslî görevlerine döndürülmelidir".

 

Şüphesiz kolay şey değildir bunları söylemek. Öyle ya, sen yıllar yılı bu bozuk düzene methiyeler düz, sonra da kalk bu düzenin artık yürümesinin ve yürütülmesinin mümkün olmadığını, çünkü öldüğünü söyle. Olacak iş mi bu?

 

3.Bilindiği gibi ekonomik göstergeler, olabildiğince kötüdür ve bu anlayışla düzelmesi de, düzeltilmesi de mümkün değildir. Bütçe daha başlangıçta 10 katrilyona yakın açıkla bağlanmıştır. Bunun değeri o zamanki rayiçle, 25 milyar dolardan fazladır. Bir o kadar da faiz gideri vardır ve haziran ayı sonuna kadar geçen dönemde, vergi gelirleri, faiz giderlerinin %91 ini anca karşılamıştır. Ekonomistlerin bildirdiklerine göre, ülkemizin, toptan geliri ile faiz dışındaki gideri arasındaki açık %8leri bulmuştur. Yıllık GSMH daha şimdiden %6 civarında küçülmüştür ki; bunun anlamı, ülke ekonomisinin yıl sonuna kadar, yaklaşık 12 milyar dolar küçüleceği şeklindedir ve miktar, IMF yetkililerinin yeşil ışık yakmasıyla, uluslararası finans çevrelerinden alınması umut edilen dış kredi miktarından kat kat fazladır. Bu küçülme şüphesiz ki dar gelirlilere yansıyacak; zaten bozuk olan gelir dağılımı daha da bozulacak ve belli kesimdeki insanlarımız için, geçinmek daha da zorlaşacak. Enflasyon, kendimize rehber edindiğimiz ülkelerin enflasyon rakamlarından defalarca yüksektir ve bu hâlimizle, güya kapısını zorladığımız AB'ne alınmamız ihtimali yoktur. Ülke ekonomisi, tam bir borç sarmalı içine girmiştir ve bu sarmaldan kurtulması ise bu sistem içinde kesinlikle mümkün olmayacaktır. Dış borç miktarı 103 milyar dolar civarında; ülke kaynaklarıyla semirtilen bir kaç yüz rantiyeci aileye ödenecek olan iç borç miktarı ise, 45 milyar dolar civarındadır. Yıl sonuna kadar yapılacak borçlanmalarla, iç ve dış borç toplamı 160-165 milyar doları bulacaktır ki, bu neredeyse küçülen ekonomi dolayısıyla, GSMH'ya denktir. Bunun anlamı, Türkiye ekonomisi, borcunu ödeme imkanı kalmayan, müflis bir tüccar durumundadır.

 

Bütün bu olumsuzlukların yegane sebebi ise, herkes tarafından söylendiği gibi, hiç de insanî olmayan, bu bozuk ve de yağma düzeninden başkası değildir. Çünkü bu düzen, Anadolu insanının önünü ot/çöp yüklü bir kağnı arabası gibi tıkamış durumdadır. Bu kağnı arabası, milletin önünde durduğu sürece, bu milletin gücünü göstermesi, uluslararası yarışta kendini ispatlaması ve varlığını sürdürmesi beklenmemelidir. Öyle ya, sistemin arkasında kalan milletin gücü ve hızı ne olursa olsun, kendi önündeki kağnı arabasının gücüne ve hızına ayak uydurmak zorunda kalmaktadır. Bu durumda, sistem sanki Anadolu insanını uluslararası yarıştan alıkoyma görevini üstlenmiş gibidir. Gerçekten de bu hiç de uzak bir ihtimal değildir. Çünkü, asırlarca âleme nizâmat veren bu aziz millet, yıllardır kendi ana yurtlarını koruyamayarak, bu topraklara sığınmak zorunda kalanlar tarafından yönetilmektedir ve işte böyle kişilerin yönettiği bir ülkede durum bütün vehametiyle ortadadır.

 

Biraz dikkatlice bakıldığında çok açık biçimde görülecektir ki, ülkemizin her alandaki zirve noktalarında ana yurtlarını terk ederek bu topraklara gelenler yer almaktadır. Bütün bunlar, çok basit bir tesadüf eseri olabilir mi, sizce? Biraz istatistik okuyanlar bilirler ki, böylesi bir tesadüf, hiçbir ihtimal hesabıyla izah edilemez. Bu bakımdan, Anadolu insanı, eğer 21.asırda ayakta kalmak istiyorsa, içine düşürüldüğü durumu çok iyi tahlil etmeli ve çarelerini ona göre üretmelidir. Aksi halde, aleyhine çevrilen dolaplara, bir saka itaatiyle su taşımaktan ve kurulan kurt tuzaklarına yem olmaktan başka bir işe yaramayacak demektir. Sanırım bu millet böyle bir oluşuma razı olma hakkına sahip değildir. Hem kendisi için, hem de kendisine bel bağlayan mazlum milletler için böyle bir lüksü olmaz. Bu bakımdan, hamakat yüklü tevekkülü terketmeli ve davranmalıdır; kendisine ve gelecek nesillerine kurulan alçakça tuzakları bir bir bozmak için.

 

Prof. Dr. Seyyit Mehmet Şen

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.