Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:

MORO DESTANI

 

 

"Yeni biten savaş ertesi

 

beraber geçen bir günün batımında

 

 

 

-henüz silahları çatmadan

 

sessizliği duyamadan orman

 

çocuk sarılamadan babaya

 

baba yiğidine kavuşamadan

 

kadın erini karşılamadan

 

yavuklular göremeden birbirini

 

çiçeği burnunda delikanlıların

 

analar sırtını sıvazlayamadan-

 

 

 

Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız

 

birlik oldu birlikte savştıklarımızla

 

-bedeli ihanet oldu kanımızın-

 

kara bir bulut gibi

 

kapkara düşünceyle

 

-kiralık düşünceleriyle-

 

"giydiler çıkardıkları çizmeleri"

 

emperyalistlerin.

 

-efendi olma hevesiyle

 

silahları bize döndü-

 

(gözardı olurken

 

çürüten, iyiyi, doğruyu, güzeli

 

çelik örgülü canavar çenesi.)

 

 

 

canavar ki engizisyon kültürlü

 

-dişleri çağımı dişleyen

 

-dişleri birbirini dişleyen

 

-dişleri MORO'yu dişleyen

 

kendi için kendi benzerine

 

-çağdaş uygar- Marcos'a bıraktı

 

çizmelerini.

 

(farketmez zaman ve yer

 

ismi ister Ferdinant Marcos

 

ister TATÜR olsun

 

köpekler birbirine benzer)

 

 

 

böyle başladı anlatmaya

 

-unutulmuş sesizliği dinlerken-

 

kurşunların türküsünü.

 

 

 

böyle başladı anlatmaya

 

bağımsızlık için savaşın

 

-bir uçtan bir uca örnek

 

kükreyen yüreklerin-

 

destansı öyküsünü.

 

 

 

...Ferdinant Marcos

 

"Mutlak Fikir" düşmanı

 

Ferdinant Marcos

 

celladı insanımın

 

-ülkemin hali ayna-

 

yüzünü gör gerçeğin:

 

-Bangsa Mora'da kanlı kırım

 

...şen kahkahalar

 

-Amerikan emperyalizminin

 

...kayıtsız bakışlar

 

-dökülen kanı kardeşimin

 

...ahmak tebessüm

 

işi var fahişe yüzlü devlerin

 

-birleşmiş milletler toplantıları

 

silahsızlanma konferansları

 

ve anlatmak barış masalları-

 

cücelerse kuyrukçusu devlerin.

 

 

 

sandılar yanlızlığımız

 

suskunluğumuz olacak

 

suskunluğumuzun bahanesi olacak

 

yalnızlık.

 

sandılar sesi soluğu çıkmaz

 

kolu kanadı kırık insanımın.

 

 

 

bilemediler dağın, taşın

 

açan tomurcuk, uçan kuşun

 

ak öfke kesileceğini...

 

 

 

bilemediler her inançlı

 

bir kıvılcım taşır

 

böyle günlere...

 

 

 

bilemediler yalnız "mutlak hakim"e

 

bağlılığımızı

 

-yalnız ona kul ona eğileceğimizi-

 

bilemediler oy

 

kadın, ihtiyar

 

genç, çocuk

 

her can bir siper olup

 

burç burç

 

direneceğimizi!..

 

 

 

uşaklık eskimedi eskimesine

 

kölelik eskimedi eskimesine

 

"aşkta", "bağlılıkta", "yiğitlikte"...

 

 

 

sürüyor; sürecek zaman sahnesinde

 

iyi ve kötünün başlayan savaşı

 

ve zafer mutlak iyinin

 

bu dünmya ve ötesinde

 

 

 

sigara dumanı... kelimeler... Hayal

 

tekrar canlanan canlar

 

diken döşeli yollar

 

ve imkanın ihanetinde

 

moroda savaşanlar.

 

 

 

sigara dumanı... hayal... kelimeler

 

hayali aşkın gerçek

 

gerçeğe ayna haber

 

ışıyor elçinin dilinden

 

 

 

çözüyor bilinen kördüğümü

 

korkunun kurduğu kördüğümü:

 

sabır ve savaş...

 

savaşla zafer

 

korkağa kaçıştır sabır

 

AKINCI'ya savaşta sabır

 

ve yürekler arındı mı pastan

 

kılıçlar arındı mı pastan

 

kördüğümler çözülür.

 

savaş ve sabır

 

sabır ve umut

 

umut ve zafer

 

savaşla zafer

 

duman... hayal... kelimeler...

 

 

 

düşmanın üstüne gidemiyorsan eğer

 

eğer "yaradandan" çok korkuyorsan ondan

 

kölece de olsa yaşama tutkun

 

aşkınsa yaradana sevginden

 

 

 

ve fikir dediğin eğer

 

kaçanın can simidi

 

kuş tüyünden bir yataksa

 

öfkeden ıraksa

 

sığınaksa

 

ve inanç dediğin

 

yürüyeni durdurmaksa

 

 

 

sen! kötü kadından beter

 

git kuyruk salla düşmanına

 

yaran, zararsızlığını göster

 

ve seyret elde silah döğüşeni

 

 

 

ülkeme utanç... ülkeme işaretler

 

savaşın sıcağından, sıcağına bir haber

 

 

 

heberde canlar

 

kardeşim canlar

 

sondan başa doğru

 

baştan sona doğru:

 

 

 

...yeni başlıyor savaş

 

-hem dünya akıncılarına katkı-

 

yeni başlıyor savaş

 

-bir günün doğumunda-

 

 

 

tohum çatladı çürümeden

 

kıvılcım tutuştu sönmeden

 

-bakış aşka döndü-

 

inanç eyleme döndü

 

mindanao adasından

 

 

 

-başladı ölümsüzlük sınavımız-

 

 

geç kalmışlığımız olmayacak

 

ne yaldızlı tasmalar; kul sistemleri

 

 

 

-ne doğrusu doğru ne iyisi iyi

 

ne güzel güzeli

 

köstebek tünelleri-olmayacak

 

geleceğe mirasımız...

 

onlar yükselecekler

 

eylem birikimimizden

 

 

 

işte

 

çekildi

 

isyan

 

bayrağı

 

"gemileri yakmışız isteyerek

 

mümkünü yok dönüşümüzün

 

çizgimize gelen gelsin"

 

köy köy

 

dağ dağ

 

ve şehir şehir

 

yankı gelir

 

bu kutsal çağrıya.

 

 

 

akınlarda besteliyor,

 

-tellerde ses

 

dudaklarda söz gibi-

 

kula kulluğa karşı

 

silahlı isyanını.

 

 

 

bilen geldi "aşkına"

 

ölesiye savaşmaya

 

"bilen" bildi suskunluğun

 

kurtuluş olmadığını

 

bir yürek, bir bilek, bir seste

 

BİRleşti BİRler...

 

 

 

artık ne gam yeryüzünün

 

şeytana utanç zebanilerinden

 

ateş de olsa yürüyecekler.

 

ateş de olsa yürüyecekler

 

ateşe kalmamak için;

 

insan olma bedeli için,

 

iyi için, doğru için, güzel için

 

yeni bir dünya, yeni insan için

 

yüzlerinde aydınlığı kurtulmuşluğun.

 

 

 

"sonsuzluk kazancı çileden"

 

bir taze havayla ürperdi orman

 

açtı kucağını yüreklere,

 

nasırdan arınmış yüreklere,

 

ve gök sardı sarmaladı

 

hayat bağrına aldı

 

gelenleri.

 

 

 

doğru ve yanlış arasında

 

 

 

-insan-

 

hayat va gaye?!..

 

karanlık zıddına gebe kaldı!.

 

haykırmak kurşun gibi

 

haykırmak inançla:

 

 

 

ey karaya bulanmış çağ

 

ey marcoslar doğuran çağ

 

palet yürekli yaratıkların

 

artık çiğneyemeyecek

 

insan onurumuzu

 

çiğneyemeyecek

 

 

 

yabancı adam

 

toprağımızı

 

çiğneyemeyecek yabancılaşmış adam...

 

 

 

ey karaya bulanmış çağ

 

ey marcoslar doğuran çağ

 

-insanı gerçeğe yaban kılınmış-

 

tutuşturduk

 

buradan da

 

meş'alemizi

 

yüzün ağartmaya geldik.

 

 

 

çiçekler açıyor unutulmuş bahar

 

ilk aşka benzer ilk heyecan

 

ilk duyar gibi toprağın kokusunu

 

ilk gider gibi ilk savaşa

 

alevleniyor damarlarda kan

 

bu incecik kız gelinlik yaşta

 

bu desen oyun yaşında çocuk

 

bu ihtiyar-delikanlı.

 

ateş önü çatılmış tüfekler

 

ve ölüme hazır binler:

 

çiğneyemeyecek yabancı adam

 

toprağımızı

 

çiğneyemeyecek yabancılaşmış

 

adam.

 

 

 

bu ses

 

kan ter ve gözyaşı içinde

 

-en son nefese kadar-

 

yüzyıllardır

 

durmadan duraksamadan savaşanların

 

-öz akıncının-

 

(ingiltere, hollanda, ispanya

 

en son amerikayı

 

dize getiren

 

kuyrukçularına

 

baş eğmeyen)

 

 

 

 

 

bu ses

 

çağa vurulmuş mührü taşıyan

 

bin tufan yaşamış

 

bin engel aşanların

 

bu ses

 

-insanı kobay- dünyaya

 

kafa tutuş

 

hesap soruşun

 

bu ses o mana:

 

inançtan işlemez kurşun.

 

 

 

bu ses gönül gönül

 

ülke ülke

 

yayılsın

 

 

 

her cephesi bir vatan

 

-başağa gelişen tohum-

 

her cephesi bir bütün

 

 

 

bu ses

 

moro akıncısının

 

-aydınlık savaşçısının-

 

 

 

...aydınlık savşçısı

 

-önderin seriyyesi-

 

gelen bir iz pembe şafaktan

 

-altın nesilden-

 

(her biri bir gökkubbeydi

 

kutba güneş

 

çöle vaha taşıyan)

 

 

 

akıncı o zaman bu zamandır

 

-bu zamandır-

 

zulmün dumanı tüten yerde

 

akıncı o zaman bu zamandır

 

-bu zamandır-

 

 

 

 

 

"ne uzlaşma, ne teslim

 

ne hiçlik

 

yalnız mutlak fikirde birlik

 

yalnız mutlak fikrin iktidarı"

 

 

 

dehşetin soluğu er ya geç

 

silinir hıncın gökgürültüsünde

 

ışık sütunlarından kurulur hayat

 

bilinir "yaşanmaya değer hayat"

 

sönük kalır deyişler:

 

ufuk açan leyla

 

dağlar delen ferhat...

 

ve silinir ne varsa

 

unutulmuş insanlıktan.

 

kanım yoluna... harcına kanım

 

 

 

moro dağları başkaldıranlar

 

bu manayı yaşatanlar:

 

bırak haksıza boyun eğeni

 

sıcak odalardan seyretsin

 

soğuktan ciğeri delinenleri

 

açları, çıplakları

 

unutsun ipe çekilenleri

 

kurşunlananları...

 

malı azalmasın onun

 

teni incinmesin tek.

 

 

 

bırak karışmayıp seyredeni

 

candan geçen gelsin safımıza

 

kavga kaçkını

 

fistan giysin dolaşsın...

 

gizli inançsız için değil

 

kılıçların gölgesindeki yer.

 

 

 

moro dağları gibi dik

 

moro dağlarında başkaldıranlar

 

onlar, bu manayı yaşatanlar:

 

 

 

çölde susuz nasıl yürürse suya

 

öylesine bir akıştır bizimki

 

kararlı

 

inançlı

 

inatçı

 

 

 

ister bozkır olsun ister çöl

 

ister yemyeşil vadi

 

senin vatanın benim vatanım özüm

 

 

 

sen oradan kıracaksın zinciri

 

ben buradan

 

bir gün mutlaka kavuşacak

 

ellerimiz

 

 

 

her şey

 

aydınlığa çıkmak için

 

her şey

 

"mutlak bir" için...

 

 

 

bu yol

 

bu uğurda

 

 

 

ne yasası, ne ilkesi

 

ne polis, ne askeri

 

ne topu-tüfeği marcosun

 

 

 

ne zulüm ne işkencesi

 

durduramadı onları

 

ne onu oynatan eller...

 

 

 

onlar

 

-mutlak hakimin hükmüyle

 

hükmetmeyene itaat

 

etmeyenler-

 

 

 

onlar -zafere kadar- savaşın

 

sabır heykeli.

 

 

 

onlar hıncını savaşta bileyenler

 

nefsini yenen

 

savaştan dönmeyenler-

 

 

 

işte jolo

 

işte mindanao

 

işte bajlban

 

-adaları-

 

 

 

onlar -her biri- cesaretin rengini giyinmiş

 

onlar şehitler safında yer arayan

 

 

 

onlar tek kalsamda

 

dönmem diyenler

 

(dönmemek için

 

tek kalmayı

 

bekleyenler değil)

 

 

 

kaçkınların -seyredenin- tersine

 

savaş alanında gösterenler

 

-ölüm pahası-

 

dönmeyeceklerini.

 

 

 

moro dağları

 

başkaldıranlar

 

gerçeğe esirler

 

onlar gerçeği iletenler

 

çelik dişliler arası

 

dünyaya

 

 

 

(ki manzarası

 

varlıkta açlık

 

toklukta açlık

 

açlığa çözüm

 

çözümde can sıkıntısı

 

sürünenlerle sürüngenler arası

 

bir dünya.-)

 

 

 

dur demeli bu gidişe

 

herşey "mutlak bir" için

 

herşey "mutlak fikir"le

 

 

 

sen oradan kıracaksın zinciri

 

ben buradan

 

işte jolo

 

işte mindanao

 

işte bajlban.

 

 

 

bir yudum su

 

kısa bir durak

 

sürüyor kükreyen yüreklerin

 

öyküsü...

 

sürüyor hayali aşkın gerçek

 

gerçeğe ayna haber

 

elçinin dilinden

 

heberde canlar

 

kardeşim canlar...

 

 

 

gelecek aydınlık ellerinde

 

aydınlık savşçılarının

 

geleceğe ışık tutuyor

 

bacalod grande de

 

dökülen kanlarımız.

 

 

 

yas tutanımız yok, akıncıyız

 

yok içimizde sızlayanımız

 

 

 

"oyuncak tanımadan tüfeği tanıdı

 

kurşunu tanıdı

 

gerçek dostu

 

düşmanı tanıdı

 

konuşamadan öğrendi

 

özgürlüğün ne olduğunu

 

yürümeden daha ölümü tanıdı

 

çocuklarımız.

 

 

 

öğrendiler onlar için olmadığını

 

insan hakları beyannamesinin

 

öğrendiler birleşmiş milletler

 

domuzlar diktatoryasını

 

ve tanıdılar parçalanmış göğüslerinde

 

annelerinin

 

çağdaş uygarlığın sırtlan yüzünü

 

 

 

filipin ordusu

 

amerikan uydusu

 

ya moskof ayısı

 

ya çin

 

işi var fahişe yüzlü devlerin.

 

 

İKİ

 

 

ateşler ötesinde gece

 

-karanlığı yırtan şimşekler parlamakta-

 

gece -cephe gerisi-

 

yalanlar çıplak, gerçekler yalın...

 

 

 

"birazdan sesler kesilir, birazdan

 

nefesine karışır duanın en içlisi

 

birazdan boşanır zincirler, birazdan

 

karanlıkta gezer sırların en gizlisi"

 

 

 

-biri sefere uyumlu değil

 

(güçsüzlük içinde savrulan...

 

korku yılgınlığa yeşermesin bir

 

yeşermesin yılgınlık umursamazlığa

 

bir kez zincirler paslandımı

 

bir kez alıştın mı kula kulluğa

 

hiç bir çağrı döndüremez

 

geri geri giden adımları

 

hiç bir çağrı döndüremez

 

yürekler bir pörsümeye görsün...)

 

 

 

-biri toplar yüreği buruk

 

gündüz serdiği süslü engelleri

 

(güçsüzlük içinde savrulan)

 

-birinde kabaran öfke sıcaklığı

 

"yeni akıncı" sefere hazır

 

(bir gül için bin kötüyü yakmalı)

 

 

 

bir gül için bin kötüyü yakmalı

 

 

 

işte bu heykel duruş

 

-dünyaya tepeden bakış-

 

bu eda

 

bu tavır

 

bu ateş hattına çılgın koşu

 

-ateş hattında sabır-

 

müjdecisi zaferin...

 

 

 

mademki uğrunda döğüşen var

 

-bu eda, bu tavır, bu koşu-

 

mademki yeniler sefere hazır

 

yurdumunda geleceği aydınlık.

 

 

 

gelecek aydınlık ellerinde

 

aydınlık savaşçılarının

 

 

 

...gece -cephe gerisi-

 

karanlığı yırtan şimşekler parlamakta

 

-eski akıncı- dede

 

duada

 

ağlamakta.

 

-"elim kolum tutmaz oldu

 

kaldım çoluk çocuk

 

kız kızan arası

 

yüz karası desen değil

 

bin ölümden beter

 

yürek yarası

 

 

 

hakkını verdim vermesine

 

"mutlak bir" için savaşın

 

gördüm devrilişini

 

koçyiğit oğulun

 

kardeşin

 

arkadaşın

 

 

 

durmak şöylr dursun

 

duraksamak geçmez

 

er

 

yüreğinden

 

ama neylersin kalakaldım... son çağ

 

tenim bana ihanette...

 

 

 

varsın yaşamak zor olsun ölümden

 

varsın bin ölümlü geçmesin gün

 

mahzun böyle köşemde

 

geçmesin bin ölümlü gece

 

-akınsız-

 

 

 

"cephede döğüşenin

 

yüreği pek

 

nişanı keskin olsun

 

düşmesin nefsin pususuna.

 

 

 

bilsin can tende emanet

 

bilsin gören göz

 

tutan elin

 

ne büyük nimet olduğunu

 

 

 

"bozulsun neronların oyunu

 

bozulsun uşakların pususu

 

uyansın "kardeş" dediklerimiz

 

gamsız uykularından."

 

 

 

...sonra

 

 

 

-oynaşan alevler gibi- hülyalar içinde

 

yine dalgın seferler içinde

 

uzak diyar geçmiş zamanlar içinde

 

 

 

-"geçmiş zaman -birkaç yüzyıl-

 

henüz dün desem yeri

 

adına hutbe okuduğumuz

 

hünkârın ülkesi...

 

 

 

o devlet -kıtadan kıtaya

 

ırktan ırka kardeşliğin-

 

ve çalı çırpıya nisbet

 

çınar ağacı.

 

 

 

o, dörtbiryana akıncı salan

 

hissettiren ulaşamdığı yerde

 

adaletinin gölgesini...

 

 

 

uzaklıklar kısaldı zamanla

 

ve uzadı ayrılıklar

 

o ülke bize

 

biz ona yabancı şimdi

 

 

 

düşünmemeyi düşündü

 

dibe düşüşü

 

bitmez inişi

 

 

 

orada şimdi yarasalar bayramı

 

söylenen enternasyonal

 

kardeşlik (!) şarkıları

 

 

 

türeyen istek

 

boyunduruk değiştirmek

 

ve mazluma gülmek

 

 

 

(işte moro, türkistan

 

kırım, azerbeycan, ortadoğu

 

eritre...

 

bir milyar insan)

 

 

 

ve onlara yavan tepki

 

ırkçı kaygı.

 

 

 

daldı kaybolanın peşinden

 

iz sürdü tarihe

 

törpüsünde acının

 

 

 

-"savaşırken habersizdiler

 

yılan koyunlarında

 

savaşırken habersizdiler

 

savaşsız esir düşeceklerine

 

ve savaşırken habersizdiler

 

ihanete uğrayacaklarından

 

 

 

şehitler dirilselerdi bir bir

 

kalanlar gibi görselerdi

 

utanırlardı şüphesiz

 

kanları üstüne kurulan

 

manzaradan

 

cins cins "ahbes"in çocukları

 

mutlak fikire düşman

 

 

 

kiminde fikirsiz bez parçası bayrak

 

kiminin gırtlak hela arası

 

gerçeğinin alt yapısı

 

 

 

çağdaş medeniyete doğru

 

kimi diskotek yollarından

 

 

 

nerde o dağ gibi insanlar

 

nasıl doğdu bu fareler

 

 

 

uçan köprüler nesiller arası

 

uçan köprüler ülkeler arası

 

uçan köprüler..."

 

 

 

-"bir hatıra gölgesinde

 

neden böyle düşünürsün

 

iç çekişle geçmişi

 

anar titrer üşürsün"

 

 

 

irkildi koca reis uyandıran sesle

 

döndü geldi bozgun yolundan

 

(yaşamak ölümden beter...)

 

 

 

güneşi kaybolmuş ufuklar

 

sürünürken gülenler

 

dayak yedikçe...

 

ve batı artığı lokmaların

 

bayrama döndüğü yer

 

 

 

bando mızıkada nurlu ufuklar

 

kavgalar "biz sizdeniz, bizde

 

sizden"

 

ya amerikancı, ya marksist

 

 

 

karardıkça ruhlar

 

soyundukça insanlıktan.

 

satıldı satılıyor

 

şehitlerimizin kanları...

 

 

 

-"nasıl anmayım yiğidim

 

yasamız birdi

 

sevinci sevincimiz

 

tasası tasamızdı

 

nasıl yanmayım

 

 

 

bir gün yinede bir gün

 

-ya tam olmak, ya hiç-

 

son gün son hesaplaşmada

 

(bir ümit) bir kıvılcım

 

akışı tersine çevirecek..."

 

 

 

-"koca reis

 

boşa gözlerin yorgun

 

sessiz gelir haberci

 

 

 

geçti bildiğin rüzgar

 

o -hatırayla- durgun

 

 

 

bu sessizlik bu sessizlik

 

bıçak yarası gibi derin..."

 

 

 

-"bir ülke düşün

 

bu ülkede bir düzen

 

askerine

 

babasını biçtiren

 

 

 

bir ülke düşün

 

bu ülkede bir düzen

 

temeli ihanet

 

temelinde vahşet

 

gözyaşı

 

kan

 

darağacında kurulmuş

 

sarhoş buyruğuyla

 

yok olmuş insan

 

bir ülke düşün

 

insanlıktan kurtulmuş

 

kardeş kardeşe düşman.

 

 

 

anılmaz oldu adımız

 

kanıksadılarmı ne

 

utanç

 

yükünü

 

koptu

 

gönülden gönüle geçen bağ

 

unutuldu ölümsüz duygu

 

 

 

"aynı haramiler koparttı

 

dağıttı bizi"

 

 

 

-"diyeyimki haklısın

 

duymak varken haksızsın

 

demenin sevincini.

 

 

 

burada akan kanımız

 

oluk oluk

 

oradan ne ses gelir

 

ne soluk

 

haklılığına lanet."

 

 

 

koca reis... bu yüz

 

tunçtan iradenin

 

ne acılar gördü

 

bu asırlık gözler

 

yılgınlığı duymadı bu heybet

 

 

 

hiç bir yara acımadı

 

akıncı yurdunun suskunluğu

 

-o sese hasret- kadar

 

 

 

koca reis

 

gerçekleşmez hayalden

 

-hayalden yorgun-

 

geçerken mevsimler alnına

 

çizgi çizgi...

 

 

 

-"eskittim bunca yılın

 

yapraklarını...

 

kardeşlerimiz var zincirli

 

kardeşlerimiz var gamsız

 

uykuda

 

ne gelen var

 

ne iç açıcı bir haber

 

ve haramiler

 

uşaklarıyle pusuda.

 

 

 

desemki yeridir

 

bu dert o hasret

 

ölsem toprağım saklayacak"

 

 

 

yankısıydı gözlerinde gördüğüm

 

sükuna hasret geçen günlerimin

 

 

 

-"yıllarca ayakta ben

 

yerde gölgem süründü

 

yıllarca hem güneş

 

hem gölge hüzne büründü

 

dört mevsimin tek rengine

 

dalmış bir hayat

 

sonu gelmez dertlere

 

aşina göründü"

 

 

 

bekler... yine de bekler

 

hayali ufku emercesine

 

hayali

 

akar

 

vadisinde

 

dileklerinin.

 

 

 

-"ağlamak günü değil

 

mutong katliamına

 

yas tutmak hiç değil

 

bacolod grande ye

 

 

 

ağlamak

 

yas

 

tutmak

 

günü

 

değil

 

ticalo kenti katliamına

 

 

 

döğüş günü bugün

 

er günü döğüş günü

 

 

 

kadına yas tutmak

 

yaraşır -yaraşmaz-

 

er olana unutmamak.

 

ama mümkünmü kahrolmamak

 

"o" suskunluğa...

 

 

 

biz döğüştük bunca yıl

 

yüce tuttuk inancımızı

 

başımızdan

 

silah bizi bırakana kadar

 

döndük geldik geriye

 

döğüşene yük olmamak için"

 

 

 

-hep aynı düşünce

 

o akıncı - o ülke

 

-"evet, hep aynı düşünce

 

o akıncı

 

doğuya can

 

mazluma hayat getirecek

 

akıncı - o ülke -"

 

eridi -sanki- mum gibi

 

anda uzaklık

 

haykırdı nabzının haykırdığını

 

bir milyar insan gibi:

 

 

 

-"yıkıldık yıkık gördükçe halini

 

vurulmuşa döndük beynimizden

 

yırt at

 

hiçe geçen günlerini

 

doğrulda gel

 

hatıralar içinden

 

 

 

sancak yine salınsın

 

o burçta

 

devir putlarını çağın

 

bir vuruşta

 

yaman ol yine yaman

 

-dileyene kadar aman-

 

hesap soruşta."

 

 

 

-"hiç görmediğim

 

hiç tanımadığım

 

kimbilir hangi şehir

 

hangi köydesin

 

hangi köy, hangi dağda

 

karargâhın

 

 

 

toprağın altından

 

nasıl fışkırırsa tohum

 

bir bahar ansızın

 

çıkacak arsız otlar

 

arasından

 

düzenli ve örgütlü

 

yağmurda büyütür

 

onu

 

güneşte

 

 

 

doğruldu yerinden dimdik

 

şanlı akıncıyı karşılar gibi

 

gördü yüzlerini... gördü

 

hepsi tanıdık ve bildik

 

yırtıldı dünyayı karartan peçe

 

ve -biran- sandı bir an

 

doğan isyan ağaran gece

 

 

 

o an

 

yaklaştı yer gök birbirine

 

-"gördüm

 

şarkımı

 

kazınmış

 

gördüm

 

yerin

 

göğün

 

can

 

yerine

 

 

 

işte o

 

-hayal ufkunu yırtan gerçek-

 

engeller -önünde- tül gibi ince

 

dizginliyor başıboş gidişi:

 

-bu adalet

 

buda kuvvet

 

-bu tek doğru tek gerçek

 

buda köre, sağıra

 

haramiye yumruk-"

 

 

 

belki hakikat olacak belki...

 

sonra dualar döküldü ağzından

 

-ya rab... sen ümitlerimi kayır.

 

 

Aydınlık Savaşçıları-kumandan

 

ÜÇ

 

 

 

-"elbirlik olmak

 

gayesine ermemiş savaş

 

bitmemiştir diyenlerle

 

 

 

omuz omuza dayanmak

 

kalelerine emperyalizmin

 

 

 

ne dur

 

ne durak

 

ne rahat

 

yükseğe

 

daha yükseğe

 

en yükseğe

 

dikilsin

 

bu

 

bayrak

 

bu bayrak

 

yükselen

 

mücadelemizin

 

 

 

düşenler varmış

 

düşenler olurmuş

 

düşsün

 

aralık kalmaz bu saflar

 

 

 

işte küçük akıncı

 

kim bu kaçıncı sefer

 

tüfeği boyundan büyük

 

yüreği büyükten

 

 

 

şu yiğit kadın sesine bak:

 

 

 

-"şahin bakışlı

 

dağ duruşlum

 

er dediğine doruk yaraşır

 

 

 

kalma bir an

 

bakma geri

 

ateşte olsa yürü-ki

 

ateşe kalmayasın

 

evleri koru-ki

 

evimi koruyasın

 

yiğidim

 

 

 

evinde ben

 

can yoldaşın

 

savaşta ben

 

can yoldaşın

 

"umut dediğin

 

savaşan için

 

savaşan için

 

zafer dediğin.

 

kalma geri

 

doğru için

 

güzel için

 

iyi için

 

ileri

 

senin ellerinde yükselecek güzel günler.

 

sen yeniden fethe memur

 

sen kutlu asker

 

 

 

-karagözlüm

 

yiğidiyle

 

öğünsün

 

kaçar isem

 

saçın

 

yolsun

 

döğünsün

 

ölüm bir kez

 

doğmak hergün

 

doğan

 

aydınlığında

 

dünyanın

 

kurtulmuş canlarla...

 

 

 

bu yürek vurulmaz zincire

 

bu yürek ölüme hazır

 

biliriz

 

zafer mutlak inananın

 

yani savaşanın

 

yani sırtüstü yatanın değil

 

yani inanmayanın."

 

 

 

bu destan

 

suların akışı gibi

 

küfrün surlarına tırmanışın

 

ve ilklerden başka örnek tanımaksızın

 

savaşanların

 

 

 

sen! anadolunun sahibi

 

sen! beklenen

 

sen! kurtulacak

 

ve kurtaracak olan

 

 

 

duy milyonlarca hasretin sesini

 

sen eryürek nasipli

 

beklenen sensin

 

özlenen sensin

 

gözlenen sen...

 

 

 

kumandan-Salih mirzabeyoğlu

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.