Gönderi tarihi: 29 Ocak , 2006 19 yıl MORO DESTANI "Yeni biten savaş ertesi beraber geçen bir günün batımında -henüz silahları çatmadan sessizliği duyamadan orman çocuk sarılamadan babaya baba yiğidine kavuşamadan kadın erini karşılamadan yavuklular göremeden birbirini çiçeği burnunda delikanlıların analar sırtını sıvazlayamadan- Kurtuluş Savaşıyla kurtardıklarımız birlik oldu birlikte savştıklarımızla -bedeli ihanet oldu kanımızın- kara bir bulut gibi kapkara düşünceyle -kiralık düşünceleriyle- "giydiler çıkardıkları çizmeleri" emperyalistlerin. -efendi olma hevesiyle silahları bize döndü- (gözardı olurken çürüten, iyiyi, doğruyu, güzeli çelik örgülü canavar çenesi.) canavar ki engizisyon kültürlü -dişleri çağımı dişleyen -dişleri birbirini dişleyen -dişleri MORO'yu dişleyen kendi için kendi benzerine -çağdaş uygar- Marcos'a bıraktı çizmelerini. (farketmez zaman ve yer ismi ister Ferdinant Marcos ister TATÜR olsun köpekler birbirine benzer) böyle başladı anlatmaya -unutulmuş sesizliği dinlerken- kurşunların türküsünü. böyle başladı anlatmaya bağımsızlık için savaşın -bir uçtan bir uca örnek kükreyen yüreklerin- destansı öyküsünü. ...Ferdinant Marcos "Mutlak Fikir" düşmanı Ferdinant Marcos celladı insanımın -ülkemin hali ayna- yüzünü gör gerçeğin: -Bangsa Mora'da kanlı kırım ...şen kahkahalar -Amerikan emperyalizminin ...kayıtsız bakışlar -dökülen kanı kardeşimin ...ahmak tebessüm işi var fahişe yüzlü devlerin -birleşmiş milletler toplantıları silahsızlanma konferansları ve anlatmak barış masalları- cücelerse kuyrukçusu devlerin. sandılar yanlızlığımız suskunluğumuz olacak suskunluğumuzun bahanesi olacak yalnızlık. sandılar sesi soluğu çıkmaz kolu kanadı kırık insanımın. bilemediler dağın, taşın açan tomurcuk, uçan kuşun ak öfke kesileceğini... bilemediler her inançlı bir kıvılcım taşır böyle günlere... bilemediler yalnız "mutlak hakim"e bağlılığımızı -yalnız ona kul ona eğileceğimizi- bilemediler oy kadın, ihtiyar genç, çocuk her can bir siper olup burç burç direneceğimizi!.. uşaklık eskimedi eskimesine kölelik eskimedi eskimesine "aşkta", "bağlılıkta", "yiğitlikte"... sürüyor; sürecek zaman sahnesinde iyi ve kötünün başlayan savaşı ve zafer mutlak iyinin bu dünmya ve ötesinde sigara dumanı... kelimeler... Hayal tekrar canlanan canlar diken döşeli yollar ve imkanın ihanetinde moroda savaşanlar. sigara dumanı... hayal... kelimeler hayali aşkın gerçek gerçeğe ayna haber ışıyor elçinin dilinden çözüyor bilinen kördüğümü korkunun kurduğu kördüğümü: sabır ve savaş... savaşla zafer korkağa kaçıştır sabır AKINCI'ya savaşta sabır ve yürekler arındı mı pastan kılıçlar arındı mı pastan kördüğümler çözülür. savaş ve sabır sabır ve umut umut ve zafer savaşla zafer duman... hayal... kelimeler... düşmanın üstüne gidemiyorsan eğer eğer "yaradandan" çok korkuyorsan ondan kölece de olsa yaşama tutkun aşkınsa yaradana sevginden ve fikir dediğin eğer kaçanın can simidi kuş tüyünden bir yataksa öfkeden ıraksa sığınaksa ve inanç dediğin yürüyeni durdurmaksa sen! kötü kadından beter git kuyruk salla düşmanına yaran, zararsızlığını göster ve seyret elde silah döğüşeni ülkeme utanç... ülkeme işaretler savaşın sıcağından, sıcağına bir haber heberde canlar kardeşim canlar sondan başa doğru baştan sona doğru: ...yeni başlıyor savaş -hem dünya akıncılarına katkı- yeni başlıyor savaş -bir günün doğumunda- tohum çatladı çürümeden kıvılcım tutuştu sönmeden -bakış aşka döndü- inanç eyleme döndü mindanao adasından -başladı ölümsüzlük sınavımız- geç kalmışlığımız olmayacak ne yaldızlı tasmalar; kul sistemleri -ne doğrusu doğru ne iyisi iyi ne güzel güzeli köstebek tünelleri-olmayacak geleceğe mirasımız... onlar yükselecekler eylem birikimimizden işte çekildi isyan bayrağı "gemileri yakmışız isteyerek mümkünü yok dönüşümüzün çizgimize gelen gelsin" köy köy dağ dağ ve şehir şehir yankı gelir bu kutsal çağrıya. akınlarda besteliyor, -tellerde ses dudaklarda söz gibi- kula kulluğa karşı silahlı isyanını. bilen geldi "aşkına" ölesiye savaşmaya "bilen" bildi suskunluğun kurtuluş olmadığını bir yürek, bir bilek, bir seste BİRleşti BİRler... artık ne gam yeryüzünün şeytana utanç zebanilerinden ateş de olsa yürüyecekler. ateş de olsa yürüyecekler ateşe kalmamak için; insan olma bedeli için, iyi için, doğru için, güzel için yeni bir dünya, yeni insan için yüzlerinde aydınlığı kurtulmuşluğun. "sonsuzluk kazancı çileden" bir taze havayla ürperdi orman açtı kucağını yüreklere, nasırdan arınmış yüreklere, ve gök sardı sarmaladı hayat bağrına aldı gelenleri. doğru ve yanlış arasında -insan- hayat va gaye?!.. karanlık zıddına gebe kaldı!. haykırmak kurşun gibi haykırmak inançla: ey karaya bulanmış çağ ey marcoslar doğuran çağ palet yürekli yaratıkların artık çiğneyemeyecek insan onurumuzu çiğneyemeyecek yabancı adam toprağımızı çiğneyemeyecek yabancılaşmış adam... ey karaya bulanmış çağ ey marcoslar doğuran çağ -insanı gerçeğe yaban kılınmış- tutuşturduk buradan da meş'alemizi yüzün ağartmaya geldik. çiçekler açıyor unutulmuş bahar ilk aşka benzer ilk heyecan ilk duyar gibi toprağın kokusunu ilk gider gibi ilk savaşa alevleniyor damarlarda kan bu incecik kız gelinlik yaşta bu desen oyun yaşında çocuk bu ihtiyar-delikanlı. ateş önü çatılmış tüfekler ve ölüme hazır binler: çiğneyemeyecek yabancı adam toprağımızı çiğneyemeyecek yabancılaşmış adam. bu ses kan ter ve gözyaşı içinde -en son nefese kadar- yüzyıllardır durmadan duraksamadan savaşanların -öz akıncının- (ingiltere, hollanda, ispanya en son amerikayı dize getiren kuyrukçularına baş eğmeyen) bu ses çağa vurulmuş mührü taşıyan bin tufan yaşamış bin engel aşanların bu ses -insanı kobay- dünyaya kafa tutuş hesap soruşun bu ses o mana: inançtan işlemez kurşun. bu ses gönül gönül ülke ülke yayılsın her cephesi bir vatan -başağa gelişen tohum- her cephesi bir bütün bu ses moro akıncısının -aydınlık savaşçısının- ...aydınlık savşçısı -önderin seriyyesi- gelen bir iz pembe şafaktan -altın nesilden- (her biri bir gökkubbeydi kutba güneş çöle vaha taşıyan) akıncı o zaman bu zamandır -bu zamandır- zulmün dumanı tüten yerde akıncı o zaman bu zamandır -bu zamandır- "ne uzlaşma, ne teslim ne hiçlik yalnız mutlak fikirde birlik yalnız mutlak fikrin iktidarı" dehşetin soluğu er ya geç silinir hıncın gökgürültüsünde ışık sütunlarından kurulur hayat bilinir "yaşanmaya değer hayat" sönük kalır deyişler: ufuk açan leyla dağlar delen ferhat... ve silinir ne varsa unutulmuş insanlıktan. kanım yoluna... harcına kanım moro dağları başkaldıranlar bu manayı yaşatanlar: bırak haksıza boyun eğeni sıcak odalardan seyretsin soğuktan ciğeri delinenleri açları, çıplakları unutsun ipe çekilenleri kurşunlananları... malı azalmasın onun teni incinmesin tek. bırak karışmayıp seyredeni candan geçen gelsin safımıza kavga kaçkını fistan giysin dolaşsın... gizli inançsız için değil kılıçların gölgesindeki yer. moro dağları gibi dik moro dağlarında başkaldıranlar onlar, bu manayı yaşatanlar: çölde susuz nasıl yürürse suya öylesine bir akıştır bizimki kararlı inançlı inatçı ister bozkır olsun ister çöl ister yemyeşil vadi senin vatanın benim vatanım özüm sen oradan kıracaksın zinciri ben buradan bir gün mutlaka kavuşacak ellerimiz her şey aydınlığa çıkmak için her şey "mutlak bir" için... bu yol bu uğurda ne yasası, ne ilkesi ne polis, ne askeri ne topu-tüfeği marcosun ne zulüm ne işkencesi durduramadı onları ne onu oynatan eller... onlar -mutlak hakimin hükmüyle hükmetmeyene itaat etmeyenler- onlar -zafere kadar- savaşın sabır heykeli. onlar hıncını savaşta bileyenler nefsini yenen savaştan dönmeyenler- işte jolo işte mindanao işte bajlban -adaları- onlar -her biri- cesaretin rengini giyinmiş onlar şehitler safında yer arayan onlar tek kalsamda dönmem diyenler (dönmemek için tek kalmayı bekleyenler değil) kaçkınların -seyredenin- tersine savaş alanında gösterenler -ölüm pahası- dönmeyeceklerini. moro dağları başkaldıranlar gerçeğe esirler onlar gerçeği iletenler çelik dişliler arası dünyaya (ki manzarası varlıkta açlık toklukta açlık açlığa çözüm çözümde can sıkıntısı sürünenlerle sürüngenler arası bir dünya.-) dur demeli bu gidişe herşey "mutlak bir" için herşey "mutlak fikir"le sen oradan kıracaksın zinciri ben buradan işte jolo işte mindanao işte bajlban. bir yudum su kısa bir durak sürüyor kükreyen yüreklerin öyküsü... sürüyor hayali aşkın gerçek gerçeğe ayna haber elçinin dilinden heberde canlar kardeşim canlar... gelecek aydınlık ellerinde aydınlık savşçılarının geleceğe ışık tutuyor bacalod grande de dökülen kanlarımız. yas tutanımız yok, akıncıyız yok içimizde sızlayanımız "oyuncak tanımadan tüfeği tanıdı kurşunu tanıdı gerçek dostu düşmanı tanıdı konuşamadan öğrendi özgürlüğün ne olduğunu yürümeden daha ölümü tanıdı çocuklarımız. öğrendiler onlar için olmadığını insan hakları beyannamesinin öğrendiler birleşmiş milletler domuzlar diktatoryasını ve tanıdılar parçalanmış göğüslerinde annelerinin çağdaş uygarlığın sırtlan yüzünü filipin ordusu amerikan uydusu ya moskof ayısı ya çin işi var fahişe yüzlü devlerin. İKİ ateşler ötesinde gece -karanlığı yırtan şimşekler parlamakta- gece -cephe gerisi- yalanlar çıplak, gerçekler yalın... "birazdan sesler kesilir, birazdan nefesine karışır duanın en içlisi birazdan boşanır zincirler, birazdan karanlıkta gezer sırların en gizlisi" -biri sefere uyumlu değil (güçsüzlük içinde savrulan... korku yılgınlığa yeşermesin bir yeşermesin yılgınlık umursamazlığa bir kez zincirler paslandımı bir kez alıştın mı kula kulluğa hiç bir çağrı döndüremez geri geri giden adımları hiç bir çağrı döndüremez yürekler bir pörsümeye görsün...) -biri toplar yüreği buruk gündüz serdiği süslü engelleri (güçsüzlük içinde savrulan) -birinde kabaran öfke sıcaklığı "yeni akıncı" sefere hazır (bir gül için bin kötüyü yakmalı) bir gül için bin kötüyü yakmalı işte bu heykel duruş -dünyaya tepeden bakış- bu eda bu tavır bu ateş hattına çılgın koşu -ateş hattında sabır- müjdecisi zaferin... mademki uğrunda döğüşen var -bu eda, bu tavır, bu koşu- mademki yeniler sefere hazır yurdumunda geleceği aydınlık. gelecek aydınlık ellerinde aydınlık savaşçılarının ...gece -cephe gerisi- karanlığı yırtan şimşekler parlamakta -eski akıncı- dede duada ağlamakta. -"elim kolum tutmaz oldu kaldım çoluk çocuk kız kızan arası yüz karası desen değil bin ölümden beter yürek yarası hakkını verdim vermesine "mutlak bir" için savaşın gördüm devrilişini koçyiğit oğulun kardeşin arkadaşın durmak şöylr dursun duraksamak geçmez er yüreğinden ama neylersin kalakaldım... son çağ tenim bana ihanette... varsın yaşamak zor olsun ölümden varsın bin ölümlü geçmesin gün mahzun böyle köşemde geçmesin bin ölümlü gece -akınsız- "cephede döğüşenin yüreği pek nişanı keskin olsun düşmesin nefsin pususuna. bilsin can tende emanet bilsin gören göz tutan elin ne büyük nimet olduğunu "bozulsun neronların oyunu bozulsun uşakların pususu uyansın "kardeş" dediklerimiz gamsız uykularından." ...sonra -oynaşan alevler gibi- hülyalar içinde yine dalgın seferler içinde uzak diyar geçmiş zamanlar içinde -"geçmiş zaman -birkaç yüzyıl- henüz dün desem yeri adına hutbe okuduğumuz hünkârın ülkesi... o devlet -kıtadan kıtaya ırktan ırka kardeşliğin- ve çalı çırpıya nisbet çınar ağacı. o, dörtbiryana akıncı salan hissettiren ulaşamdığı yerde adaletinin gölgesini... uzaklıklar kısaldı zamanla ve uzadı ayrılıklar o ülke bize biz ona yabancı şimdi düşünmemeyi düşündü dibe düşüşü bitmez inişi orada şimdi yarasalar bayramı söylenen enternasyonal kardeşlik (!) şarkıları türeyen istek boyunduruk değiştirmek ve mazluma gülmek (işte moro, türkistan kırım, azerbeycan, ortadoğu eritre... bir milyar insan) ve onlara yavan tepki ırkçı kaygı. daldı kaybolanın peşinden iz sürdü tarihe törpüsünde acının -"savaşırken habersizdiler yılan koyunlarında savaşırken habersizdiler savaşsız esir düşeceklerine ve savaşırken habersizdiler ihanete uğrayacaklarından şehitler dirilselerdi bir bir kalanlar gibi görselerdi utanırlardı şüphesiz kanları üstüne kurulan manzaradan cins cins "ahbes"in çocukları mutlak fikire düşman kiminde fikirsiz bez parçası bayrak kiminin gırtlak hela arası gerçeğinin alt yapısı çağdaş medeniyete doğru kimi diskotek yollarından nerde o dağ gibi insanlar nasıl doğdu bu fareler uçan köprüler nesiller arası uçan köprüler ülkeler arası uçan köprüler..." -"bir hatıra gölgesinde neden böyle düşünürsün iç çekişle geçmişi anar titrer üşürsün" irkildi koca reis uyandıran sesle döndü geldi bozgun yolundan (yaşamak ölümden beter...) güneşi kaybolmuş ufuklar sürünürken gülenler dayak yedikçe... ve batı artığı lokmaların bayrama döndüğü yer bando mızıkada nurlu ufuklar kavgalar "biz sizdeniz, bizde sizden" ya amerikancı, ya marksist karardıkça ruhlar soyundukça insanlıktan. satıldı satılıyor şehitlerimizin kanları... -"nasıl anmayım yiğidim yasamız birdi sevinci sevincimiz tasası tasamızdı nasıl yanmayım bir gün yinede bir gün -ya tam olmak, ya hiç- son gün son hesaplaşmada (bir ümit) bir kıvılcım akışı tersine çevirecek..." -"koca reis boşa gözlerin yorgun sessiz gelir haberci geçti bildiğin rüzgar o -hatırayla- durgun bu sessizlik bu sessizlik bıçak yarası gibi derin..." -"bir ülke düşün bu ülkede bir düzen askerine babasını biçtiren bir ülke düşün bu ülkede bir düzen temeli ihanet temelinde vahşet gözyaşı kan darağacında kurulmuş sarhoş buyruğuyla yok olmuş insan bir ülke düşün insanlıktan kurtulmuş kardeş kardeşe düşman. anılmaz oldu adımız kanıksadılarmı ne utanç yükünü koptu gönülden gönüle geçen bağ unutuldu ölümsüz duygu "aynı haramiler koparttı dağıttı bizi" -"diyeyimki haklısın duymak varken haksızsın demenin sevincini. burada akan kanımız oluk oluk oradan ne ses gelir ne soluk haklılığına lanet." koca reis... bu yüz tunçtan iradenin ne acılar gördü bu asırlık gözler yılgınlığı duymadı bu heybet hiç bir yara acımadı akıncı yurdunun suskunluğu -o sese hasret- kadar koca reis gerçekleşmez hayalden -hayalden yorgun- geçerken mevsimler alnına çizgi çizgi... -"eskittim bunca yılın yapraklarını... kardeşlerimiz var zincirli kardeşlerimiz var gamsız uykuda ne gelen var ne iç açıcı bir haber ve haramiler uşaklarıyle pusuda. desemki yeridir bu dert o hasret ölsem toprağım saklayacak" yankısıydı gözlerinde gördüğüm sükuna hasret geçen günlerimin -"yıllarca ayakta ben yerde gölgem süründü yıllarca hem güneş hem gölge hüzne büründü dört mevsimin tek rengine dalmış bir hayat sonu gelmez dertlere aşina göründü" bekler... yine de bekler hayali ufku emercesine hayali akar vadisinde dileklerinin. -"ağlamak günü değil mutong katliamına yas tutmak hiç değil bacolod grande ye ağlamak yas tutmak günü değil ticalo kenti katliamına döğüş günü bugün er günü döğüş günü kadına yas tutmak yaraşır -yaraşmaz- er olana unutmamak. ama mümkünmü kahrolmamak "o" suskunluğa... biz döğüştük bunca yıl yüce tuttuk inancımızı başımızdan silah bizi bırakana kadar döndük geldik geriye döğüşene yük olmamak için" -hep aynı düşünce o akıncı - o ülke -"evet, hep aynı düşünce o akıncı doğuya can mazluma hayat getirecek akıncı - o ülke -" eridi -sanki- mum gibi anda uzaklık haykırdı nabzının haykırdığını bir milyar insan gibi: -"yıkıldık yıkık gördükçe halini vurulmuşa döndük beynimizden yırt at hiçe geçen günlerini doğrulda gel hatıralar içinden sancak yine salınsın o burçta devir putlarını çağın bir vuruşta yaman ol yine yaman -dileyene kadar aman- hesap soruşta." -"hiç görmediğim hiç tanımadığım kimbilir hangi şehir hangi köydesin hangi köy, hangi dağda karargâhın toprağın altından nasıl fışkırırsa tohum bir bahar ansızın çıkacak arsız otlar arasından düzenli ve örgütlü yağmurda büyütür onu güneşte doğruldu yerinden dimdik şanlı akıncıyı karşılar gibi gördü yüzlerini... gördü hepsi tanıdık ve bildik yırtıldı dünyayı karartan peçe ve -biran- sandı bir an doğan isyan ağaran gece o an yaklaştı yer gök birbirine -"gördüm şarkımı kazınmış gördüm yerin göğün can yerine işte o -hayal ufkunu yırtan gerçek- engeller -önünde- tül gibi ince dizginliyor başıboş gidişi: -bu adalet buda kuvvet -bu tek doğru tek gerçek buda köre, sağıra haramiye yumruk-" belki hakikat olacak belki... sonra dualar döküldü ağzından -ya rab... sen ümitlerimi kayır. Aydınlık Savaşçıları-kumandan ÜÇ -"elbirlik olmak gayesine ermemiş savaş bitmemiştir diyenlerle omuz omuza dayanmak kalelerine emperyalizmin ne dur ne durak ne rahat yükseğe daha yükseğe en yükseğe dikilsin bu bayrak bu bayrak yükselen mücadelemizin düşenler varmış düşenler olurmuş düşsün aralık kalmaz bu saflar işte küçük akıncı kim bu kaçıncı sefer tüfeği boyundan büyük yüreği büyükten şu yiğit kadın sesine bak: -"şahin bakışlı dağ duruşlum er dediğine doruk yaraşır kalma bir an bakma geri ateşte olsa yürü-ki ateşe kalmayasın evleri koru-ki evimi koruyasın yiğidim evinde ben can yoldaşın savaşta ben can yoldaşın "umut dediğin savaşan için savaşan için zafer dediğin. kalma geri doğru için güzel için iyi için ileri senin ellerinde yükselecek güzel günler. sen yeniden fethe memur sen kutlu asker -karagözlüm yiğidiyle öğünsün kaçar isem saçın yolsun döğünsün ölüm bir kez doğmak hergün doğan aydınlığında dünyanın kurtulmuş canlarla... bu yürek vurulmaz zincire bu yürek ölüme hazır biliriz zafer mutlak inananın yani savaşanın yani sırtüstü yatanın değil yani inanmayanın." bu destan suların akışı gibi küfrün surlarına tırmanışın ve ilklerden başka örnek tanımaksızın savaşanların sen! anadolunun sahibi sen! beklenen sen! kurtulacak ve kurtaracak olan duy milyonlarca hasretin sesini sen eryürek nasipli beklenen sensin özlenen sensin gözlenen sen... kumandan-Salih mirzabeyoğlu
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.