Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

tarih anlamak


ibn-i haldun

Önerilen İletiler

tarihi bir konuyu değerlendirirken normal bir vatandaşında bu bilimle uğraşan biririnin de dikkat etmesi gereken iki nokta vardır. bunlar tarihi sürekllik ve eşzamanlılık(senronizasyon) dur.

Şu unutulmamalıdırki bir sosyal bilim olarak tarih bir devamlıklık arz eder zaten tarihin asıl kosuda budur. söylemek istediğim tarii bit olayı deperlendirirken o olayın bir geçmişinin olduğu o olayı doğuran bir takım sebeblerin olduğudur. yin etarih te bir olayı değerlendirirken dikkat edilecek bir huhususda o olay ceryan ederken eynı anda dünyada neler olduğudur.

bu anlatlıklarımı en çok tartışılan bir tarihi konu olan II Abdülhamit konusunda inceleyelim. her şeyden önce II ab öncaki padişahlar ondan dahamı özgürlükçüdür. hayır kesinlikle değildir II AB haimt dönemi özgürlüklri 19 yy ve daha aöcesi gelen ılahat ve fermanların devamıdır. II AB dönemi baskıcı rejimi ondan sonra kurulan İTTİHAT VE TERAKKİ rejiminde yokmuydu. II AB jurnalcileri vardıdı İttihatçıların Teşkilat-ı Mahsusa sı yokmuydu. veya 1930ların Türkiyesi dahamı özgürlükçü ve demokratikti. ne 1910ların İttihatçılatı Ne ikici Abdülhamitin istibdatı birbitinden ayrılamaz devameden takiçileridir. yani 1890lar 1910lar 1930 ların Türkiyesinşn özgürlülkleri ve demokrasisi çokta iyi değildi. bunları söylerken bu dmönemleri eleştirmeyi asla düşünmüyorum sadece bir devamlılığın olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Eşzamanlılık ilkesiyle bakacak olursak 1815 Viyana Konferansı ile Avrupa'da tüm mutlakiyetler kendişlerini koruyacak refleksler gelşitirmişlerdir. 1530 1845 ihtilalalari örnektir. Aynıu süreç içirisinde osmanlı monarşiside kendisini kjoruyacak raflakslae geliştirmiştir. Yine bir örnek verecek olursak 1930 ları Nazi ve Faşist Avrupasi karşısıonda Türkiye'de çok demokratik bir rejim belklemek yanıltıcı olyr. yanlış yazdığım kelimeler için özür dilerim. Bu yazdıklarım la bir arkadaşıma faydalı llabilirsem ne mutlu bana . ARKADAŞLAR HEPİNİSDEN GÖRÜŞLER BEKLİYORUM İYİ AKŞAMLAR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
  • 2 ay sonra...

"Asırlardan ve asırlardan beri, zavallı beşeriyeti mesut etmek için tutulan yolların, kullanılan vasıtaların verdikleri neticelerin ne derece emniyetbahş oldukları tetkike şayan değilmidir ?

Artık insanlık mefhumu, vicdanlarımızı tasfiyeye ve hislerimizi ulvileştirmeğe yardım edecek kadar yükselmiştir.

Vaziyetleri ve onların icaplarını medeni insan fikriyle ve yüksek vicdan aydınlığı ile müşahede ve mütalea edersek şu neticelere varırız :

İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak gayri insani ve son derece teessüfe şayan bir sistemdir.

İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir.

Cihan sulhü içinde beşeriyetin hakiki saadeti, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktır."

 

M.Kemal

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anladigim, bu günün takkesini basimiza gecirip o günleri degerlendirirsek yaniliriz.

4922[/snapback]

 

 

İyi bir tespit yapmışsın sayın canuqur. Bu tespitini Osmanlıyı anlama olayınada yansıtsan diyorum..

 

Saygılar..

11216[/snapback]

 

Memnun olurum, siz de o günlerin takkesini artik cikarirsaniz, anlasma yollari bulunabilir degil mi :D

 

Iste tüm tartismalarin ana fikrini kesfetmis bulunuyoruz.

Kimileri gecmisin takkesiyle ortaya cikarsa, sorgulama da dogal olarak bu günün takkesiyle yapilir. Bu da sürtüsme demektir. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anladigim, bu günün takkesini basimiza gecirip o günleri degerlendirirsek yaniliriz.

4922[/snapback]

 

 

İyi bir tespit yapmışsın sayın canuqur. Bu tespitini Osmanlıyı anlama olayınada yansıtsan diyorum..

 

Saygılar..

11216[/snapback]

 

Memnun olurum, siz de o günlerin takkesini artik cikarirsaniz, anlasma yollari bulunabilir degil mi :D

 

Iste tüm tartismalarin ana fikrini kesfetmis bulunuyoruz.

Kimileri gecmisin takkesiyle ortaya cikarsa, sorgulama da dogal olarak bu günün takkesiyle yapilir. Bu da sürtüsme demektir. :clover:

11355[/snapback]

 

Takke makke yok ama varsa da çıkarmayı taahhüd ediyorum. Sizde de takke var görünüyor. Siz yok desenizde ben var diyorum, sizde çıkarırmısınız lütfen

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anladigim, bu günün takkesini basimiza gecirip o günleri degerlendirirsek yaniliriz.

4922[/snapback]

 

 

İyi bir tespit yapmışsın sayın canuqur. Bu tespitini Osmanlıyı anlama olayınada yansıtsan diyorum..

 

Saygılar..

11216[/snapback]

 

Memnun olurum, siz de o günlerin takkesini artik cikarirsaniz, anlasma yollari bulunabilir degil mi :D

 

Iste tüm tartismalarin ana fikrini kesfetmis bulunuyoruz.

Kimileri gecmisin takkesiyle ortaya cikarsa, sorgulama da dogal olarak bu günün takkesiyle yapilir. Bu da sürtüsme demektir. :clover:

11355[/snapback]

 

Takke makke yok ama varsa da çıkarmayı taahhüd ediyorum. Sizde de takke var görünüyor. Siz yok desenizde ben var diyorum, sizde çıkarırmısınız lütfen

 

Saygılar...

11356[/snapback]

 

TAKKE DÜŞECEK,KEL GÖRÜNECEK... :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anladigim, bu günün takkesini basimiza gecirip o günleri degerlendirirsek yaniliriz.

4922[/snapback]

 

 

İyi bir tespit yapmışsın sayın canuqur. Bu tespitini Osmanlıyı anlama olayınada yansıtsan diyorum..

 

Saygılar..

11216[/snapback]

 

Memnun olurum, siz de o günlerin takkesini artik cikarirsaniz, anlasma yollari bulunabilir degil mi :D

 

Iste tüm tartismalarin ana fikrini kesfetmis bulunuyoruz.

Kimileri gecmisin takkesiyle ortaya cikarsa, sorgulama da dogal olarak bu günün takkesiyle yapilir. Bu da sürtüsme demektir. :clover:

11355[/snapback]

 

Takke makke yok ama varsa da çıkarmayı taahhüd ediyorum. Sizde de takke var görünüyor. Siz yok desenizde ben var diyorum, sizde çıkarırmısınız lütfen

 

Saygılar...

11356[/snapback]

 

TAKKE DÜŞECEK,KEL GÖRÜNECEK... :D

12495[/snapback]

 

 

:D gece gündüz bilmden söz ediyoruz, kalkmis takkeni cikar diyor arkadas; oysa öte yandan kimileri osmanli takkesi takma hevesinde yanip tutusuyorlarken üstelik :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anladigim, bu günün takkesini basimiza gecirip o günleri degerlendirirsek yaniliriz.

4922[/snapback]

 

 

İyi bir tespit yapmışsın sayın canuqur. Bu tespitini Osmanlıyı anlama olayınada yansıtsan diyorum..

 

Saygılar..

11216[/snapback]

 

Memnun olurum, siz de o günlerin takkesini artik cikarirsaniz, anlasma yollari bulunabilir degil mi :D

 

Iste tüm tartismalarin ana fikrini kesfetmis bulunuyoruz.

Kimileri gecmisin takkesiyle ortaya cikarsa, sorgulama da dogal olarak bu günün takkesiyle yapilir. Bu da sürtüsme demektir. :clover:

11355[/snapback]

 

Takke makke yok ama varsa da çıkarmayı taahhüd ediyorum. Sizde de takke var görünüyor. Siz yok desenizde ben var diyorum, sizde çıkarırmısınız lütfen

 

Saygılar...

11356[/snapback]

 

TAKKE DÜŞECEK,KEL GÖRÜNECEK... :D

12495[/snapback]

 

 

:D gece gündüz bilmden söz ediyoruz, kalkmis takkeni cikar diyor arkadas; oysa öte yandan kimileri osmanli takkesi takma hevesinde yanip tutusuyorlarken üstelik :D

12512[/snapback]

 

O senin Osmanlının sadece takkesini görme talihsizliğindir. Ben Osmanlı takkesi takma arzusundadeğilim. Gayet güzel de giyinirim. Birilerinin türbana takılıpta uzaya gidemedikleri gibi (tabi belki füze türbana takılabilir ve kalkarken düşüverir) , sizde takkeye takılmışsınız. Osmanlının eksileriyle uğraşacağınıza az da olsa artılarını görmenizi umud ediyorum..

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Benim anladigim, bu günün takkesini basimiza gecirip o günleri degerlendirirsek yaniliriz.

4922[/snapback]

 

 

İyi bir tespit yapmışsın sayın canuqur. Bu tespitini Osmanlıyı anlama olayınada yansıtsan diyorum..

 

Saygılar..

11216[/snapback]

 

Memnun olurum, siz de o günlerin takkesini artik cikarirsaniz, anlasma yollari bulunabilir degil mi :D

 

Iste tüm tartismalarin ana fikrini kesfetmis bulunuyoruz.

Kimileri gecmisin takkesiyle ortaya cikarsa, sorgulama da dogal olarak bu günün takkesiyle yapilir. Bu da sürtüsme demektir. :clover:

11355[/snapback]

 

Takke makke yok ama varsa da çıkarmayı taahhüd ediyorum. Sizde de takke var görünüyor. Siz yok desenizde ben var diyorum, sizde çıkarırmısınız lütfen

 

Saygılar...

11356[/snapback]

 

TAKKE DÜŞECEK,KEL GÖRÜNECEK... :D

12495[/snapback]

 

 

:D gece gündüz bilmden söz ediyoruz, kalkmis takkeni cikar diyor arkadas; oysa öte yandan kimileri osmanli takkesi takma hevesinde yanip tutusuyorlarken üstelik :D

12512[/snapback]

 

O senin Osmanlının sadece takkesini görme talihsizliğindir. Ben Osmanlı takkesi takma arzusundadeğilim. Gayet güzel de giyinirim. Birilerinin türbana takılıpta uzaya gidemedikleri gibi (tabi belki füze türbana takılabilir ve kalkarken düşüverir) , sizde takkeye takılmışsınız. Osmanlının eksileriyle uğraşacağınıza az da olsa artılarını görmenizi umud ediyorum..

 

Saygılar...

12830[/snapback]

 

 

Kralx anladığım kadarıyla sen özellikle Osmanlı konusunda hala bildiklerini değil beynine dikte edilmiş olan sloganları tekrarlıyorsun.Konu açıldığından beri Osmanlı konusunda bize ve savunduğumuz teze karşı ne bir fikir yürütebildin ne de ortaya bir antitez koyabildin.Sadece küçük yaştan beri sana öğretilmiş olan sloganları tekrar ettin.

 

Senin ''Osmanlı takkesi'' takma arzusunda biri olmadığını zaten anladık.Onların enazından bir kısmı savundukları fikri ve ideolojilerinin reklamını forumda yapabilmek arzusuyla doğru veya yanlış, örnek ve belgelerle gelebiliyorlar bu da tartışma ortamını güzelleştiriyor.Sense bana göre yurdumun araştırmayı değil engajeyi öğrenmeyi değil şartlandırmayı empoze eden kısaca papağan yetiştiren eğitim yapısının ürettiği ,sokaklarda gezen milyonlarca ferdinden birisin.Bu yüzden ben senin Osmanlıyı geri getirmek gibi bir derdin olmadığına inanıyorum.Ayrıca Osmanlının artılarını göremeyen bizleri bilgi birikimine dayanarak ve karşı tezler ortaya koyarak bilgilendirebilirsen ne mutlu sana ve bize.

 

 

Ama slogan değil belge istiyoruz BEL_GE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eleştirilmek bana mutluluk veriyor ve hergün bir adım ileriye gitmeme neden oluyor. Bu açıdan sana çok teşşekkür ederim arkadaşım. Ben şu ana kadar bir çok konuda belgelele ve bilgilerle iletiler yazdım ama gördümki karşımdakilerin taktiği ironi taktiği, bende sizin silahınızla silahlandım. Kısa ve öz cevaplar. Aanlayanın anlabileceği tarzda cevaplar. Napayım buna beni siz ittiniz. Senin söyledikelrini sen ve arkadaşların yaptı nede güzel kendinizi ifade ettiniz. Benden ne zaman belge istedinizde getirmedim yada ne zaman getirdiğim belgelere belgeyle cevap verdiniz. Size teklif ediyorum, bundan sonra bana belgeyle ironisiz gelin size söz veriyorum her konuya en açık şekilde belge getireceğim. Madem konu açıldı burası yeri değil ama; canlıların yapı taşı olan proteinlerdeki sitokrom-c yi bana evrimsel olarak izah ediniz. Soru tek, cevapta tek olsun lütfen...

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eleştirilmek bana mutluluk veriyor ve hergün bir adım ileriye gitmeme neden oluyor. Bu açıdan sana çok teşşekkür ederim arkadaşım. Ben şu ana kadar bir çok konuda belgelele ve bilgilerle iletiler yazdım ama gördümki karşımdakilerin taktiği ironi taktiği, bende sizin silahınızla silahlandım. Kısa ve öz cevaplar. Aanlayanın anlabileceği tarzda cevaplar. Napayım buna beni siz ittiniz. Senin söyledikelrini sen ve arkadaşların yaptı nede güzel kendinizi ifade ettiniz. Benden ne zaman belge istedinizde getirmedim yada ne zaman getirdiğim belgelere belgeyle cevap verdiniz. Size teklif ediyorum, bundan sonra bana belgeyle ironisiz gelin size söz veriyorum her konuya en açık şekilde belge getireceğim. Madem konu açıldı burası yeri değil ama; canlıların yapı taşı olan proteinlerdeki sitokrom-c yi bana evrimsel olarak izah ediniz. Soru tek, cevapta tek olsun lütfen...

 

Saygılar..

12902[/snapback]

 

Cevabın tam beklediğim şekilde geldi ama hala yazımda senden istediğim bilimsel metadolojiden ve ana fikirden uzak bir cevap.İronik yaklaşım eleştirine ve özelikle de şahsen benim belgesiz yazılar yazdığım fikrine ise forumdaki hangi yazımdan ötürü edindiğini ise anlayamadım.Eğer özellikle ''Osmanlı Türk Düşmanı mıydı?''forumuna bakarsan kimin belgeyle kimin belgesiz sloganlarla yazılar yazdığını daha net görebilirsin.

 

Özellikle benim tarih konusundaki yazılarım alanımda olduğu için tamamen tarihi vesikalara dayanan kanıtlanmış belgelere istinaden yazılmış yazılardır.Yani senin gibi verecek cevap bulamayıncınca çareyi edebiyata sığınarak Mehmet Akif Şiirleriyle slogansal cevaplar yazmıyorum.

 

Senden ve senin gibi düşünenlerden bu forumda birkaç kez bilimsel slogana dayanmayan cevaplar istediğimi ve bunun tartışmayı güzelleştirecek ve renk katacak

yeni fikirlerin çıkmasına vesile olacağını yazmıştım.Ama yine özellikle senin buna cevabın belgeyle gelsem bile yalanlayacaksınızdan gibi sabit bir fikir anlayışını yansıtan şekilde önyargılı biçimde geldiğinden senin hakkında bir önceki cevabımda izlenimime varmama vesile oldu.

 

Artık belgelerle geleceğin ifadesi hala ortada.O zaman bundan sonra belgelerle ve bilimsel ceyaplar yazmanı umut ediyor ve bekliyorum. :clover:

 

Not:Sitokrom c hakkında ki yazıyı yazma sebebenin anlayamadım.Bu forumda bazı konularda bazı arkadaşlarla görüş birliği içinde olmam onların savunduğu fikirlerim tümüne katılıyorum manasına gelmez.Bu yüzden insanları savunduğu herhangibir fikre istinaden belirli bir ideolojik kategoriye sokman senin açından yanlış

bir düşünce.Ama fikrimi sorarsan evrim teorisi saçmalıktan başka bir şey değil.Bana göre de canlılık özelliği olmayan 1000den fazla atomun tesadüfi bir biçimde bir araya

gelip sitroksim c gibi yaşam için yapı taşı olan bir proteini üretme olasılığı olmasına inanmak için tüm olasılık ve matematik hesaplarını hiçe saymak anlamına gelir...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eleştirilmek bana mutluluk veriyor ve hergün bir adım ileriye gitmeme neden oluyor. Bu açıdan sana çok teşşekkür ederim arkadaşım. Ben şu ana kadar bir çok konuda belgelele ve bilgilerle iletiler yazdım ama gördümki karşımdakilerin taktiği ironi taktiği, bende sizin silahınızla silahlandım. Kısa ve öz cevaplar. Aanlayanın anlabileceği tarzda cevaplar. Napayım buna beni siz ittiniz. Senin söyledikelrini sen ve arkadaşların yaptı nede güzel kendinizi ifade ettiniz. Benden ne zaman belge istedinizde getirmedim yada ne zaman getirdiğim belgelere belgeyle cevap verdiniz. Size teklif ediyorum, bundan sonra bana belgeyle ironisiz gelin size söz veriyorum her konuya en açık şekilde belge getireceğim. Madem konu açıldı burası yeri değil ama; canlıların yapı taşı olan proteinlerdeki sitokrom-c yi bana evrimsel olarak izah ediniz. Soru tek, cevapta tek olsun lütfen...

 

Saygılar..

12902[/snapback]

 

Cevabın tam beklediğim şekilde geldi ama hala yazımda senden istediğim bilimsel metadolojiden ve ana fikirden uzak bir cevap.İronik yaklaşım eleştirine ve özelikle de şahsen benim belgesiz yazılar yazdığım fikrine ise forumdaki hangi yazımdan ötürü edindiğini ise anlayamadım.Eğer özellikle ''Osmanlı Türk Düşmanı mıydı?''forumuna bakarsan kimin belgeyle kimin belgesiz sloganlarla yazılar yazdığını daha net görebilirsin.

 

Özellikle benim tarih konusundaki yazılarım alanımda olduğu için tamamen tarihi vesikalara dayanan kanıtlanmış belgelere istinaden yazılmış yazılardır.Yani senin gibi verecek cevap bulamayıncınca çareyi edebiyata sığınarak Mehmet Akif Şiirleriyle slogansal cevaplar yazmıyorum.

 

Senden ve senin gibi düşünenlerden bu forumda birkaç kez bilimsel slogana dayanmayan cevaplar istediğimi ve bunun tartışmayı güzelleştirecek ve renk katacak

yeni fikirlerin çıkmasına vesile olacağını yazmıştım.Ama yine özellikle senin buna cevabın belgeyle gelsem bile yalanlayacaksınızdan gibi sabit bir fikir anlayışını yansıtan şekilde önyargılı biçimde geldiğinden senin hakkında bir önceki cevabımda izlenimime varmama vesile oldu.

 

Artık belgelerle geleceğin ifadesi hala ortada.O zaman bundan sonra belgelerle ve bilimsel ceyaplar yazmanı umut ediyor ve bekliyorum. :clover:

 

Not:Sitokrom c hakkında ki yazıyı yazma sebebenin anlayamadım.Bu forumda bazı konularda bazı arkadaşlarla görüş birliği içinde olmam onların savunduğu fikirlerim tümüne katılıyorum manasına gelmez.Bu yüzden insanları savunduğu herhangibir fikre istinaden belirli bir ideolojik kategoriye sokman senin açından yanlış

bir düşünce.Ama fikrimi sorarsan evrim teorisi saçmalıktan başka bir şey değil.Bana göre de canlılık özelliği olmayan 1000den fazla atomun tesadüfi bir biçimde bir araya

gelip sitroksim c gibi yaşam için yapı taşı olan bir proteini üretme olasılığı olmasına inanmak için tüm olasılık ve matematik hesaplarını hiçe saymak anlamına gelir...

12973[/snapback]

 

 

Teşekkür ederim, sitokrom-c hakında konunun uzmanı arkadaşlardan daha verimli bir açıklama yaptınız. Belgelere gelince, gene tekrar ediyorum. Ben karşımdakine göre tavır alıyorum, eğer karşımdaki alaycıysa bende onun üslubuyla cevap veriyorum, çünkü ne yazarsan yaz gene aynı üslupla karşı karşıyasın, önyargıyı aşamamış adam, o zaman neden satır satır yazayımda kendimi yorayım, orada ironi yaparım hem eğlenirim hem gülerim hemde düşündürtürüm. Size gelince; eğer benim ecdat bildiğim bir millete küfürlü ve alaycı sözlerle eleştiride bulunursanız, bende sloganlarla karşınıza çıkarım. Yok eğer belge derseniz ve belge öne sürerseniz, bende belge derim ve belge öne sürerim. Ben buna varım arkadaşım...

 

Saygı bizden....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Eleştirilmek bana mutluluk veriyor ve hergün bir adım ileriye gitmeme neden oluyor. Bu açıdan sana çok teşşekkür ederim arkadaşım. Ben şu ana kadar bir çok konuda belgelele ve bilgilerle iletiler yazdım ama gördümki karşımdakilerin taktiği ironi taktiği, bende sizin silahınızla silahlandım. Kısa ve öz cevaplar. Aanlayanın anlabileceği tarzda cevaplar. Napayım buna beni siz ittiniz. Senin söyledikelrini sen ve arkadaşların yaptı nede güzel kendinizi ifade ettiniz. Benden ne zaman belge istedinizde getirmedim yada ne zaman getirdiğim belgelere belgeyle cevap verdiniz. Size teklif ediyorum, bundan sonra bana belgeyle ironisiz gelin size söz veriyorum her konuya en açık şekilde belge getireceğim. Madem konu açıldı burası yeri değil ama; canlıların yapı taşı olan proteinlerdeki sitokrom-c yi bana evrimsel olarak izah ediniz. Soru tek, cevapta tek olsun lütfen...

 

Saygılar..

12902[/snapback]

 

Cevabın tam beklediğim şekilde geldi ama hala yazımda senden istediğim bilimsel metadolojiden ve ana fikirden uzak bir cevap.İronik yaklaşım eleştirine ve özelikle de şahsen benim belgesiz yazılar yazdığım fikrine ise forumdaki hangi yazımdan ötürü edindiğini ise anlayamadım.Eğer özellikle ''Osmanlı Türk Düşmanı mıydı?''forumuna bakarsan kimin belgeyle kimin belgesiz sloganlarla yazılar yazdığını daha net görebilirsin.

 

Özellikle benim tarih konusundaki yazılarım alanımda olduğu için tamamen tarihi vesikalara dayanan kanıtlanmış belgelere istinaden yazılmış yazılardır.Yani senin gibi verecek cevap bulamayıncınca çareyi edebiyata sığınarak Mehmet Akif Şiirleriyle slogansal cevaplar yazmıyorum.

 

Senden ve senin gibi düşünenlerden bu forumda birkaç kez bilimsel slogana dayanmayan cevaplar istediğimi ve bunun tartışmayı güzelleştirecek ve renk katacak

yeni fikirlerin çıkmasına vesile olacağını yazmıştım.Ama yine özellikle senin buna cevabın belgeyle gelsem bile yalanlayacaksınızdan gibi sabit bir fikir anlayışını yansıtan şekilde önyargılı biçimde geldiğinden senin hakkında bir önceki cevabımda izlenimime varmama vesile oldu.

 

Artık belgelerle geleceğin ifadesi hala ortada.O zaman bundan sonra belgelerle ve bilimsel ceyaplar yazmanı umut ediyor ve bekliyorum. :clover:

 

Not:Sitokrom c hakkında ki yazıyı yazma sebebenin anlayamadım.Bu forumda bazı konularda bazı arkadaşlarla görüş birliği içinde olmam onların savunduğu fikirlerim tümüne katılıyorum manasına gelmez.Bu yüzden insanları savunduğu herhangibir fikre istinaden belirli bir ideolojik kategoriye sokman senin açından yanlış

bir düşünce.Ama fikrimi sorarsan evrim teorisi saçmalıktan başka bir şey değil.Bana göre de canlılık özelliği olmayan 1000den fazla atomun tesadüfi bir biçimde bir araya

gelip sitroksim c gibi yaşam için yapı taşı olan bir proteini üretme olasılığı olmasına inanmak için tüm olasılık ve matematik hesaplarını hiçe saymak anlamına gelir...

12973[/snapback]

 

 

Teşekkür ederim, sitokrom-c hakında konunun uzmanı arkadaşlardan daha verimli bir açıklama yaptınız. Belgelere gelince, gene tekrar ediyorum. Ben karşımdakine göre tavır alıyorum, eğer karşımdaki alaycıysa bende onun üslubuyla cevap veriyorum, çünkü ne yazarsan yaz gene aynı üslupla karşı karşıyasın, önyargıyı aşamamış adam, o zaman neden satır satır yazayımda kendimi yorayım, orada ironi yaparım hem eğlenirim hem gülerim hemde düşündürtürüm. Size gelince; eğer benim ecdat bildiğim bir millete küfürlü ve alaycı sözlerle eleştiride bulunursanız, bende sloganlarla karşınıza çıkarım. Yok eğer belge derseniz ve belge öne sürerseniz, bende belge derim ve belge öne sürerim. Ben buna varım arkadaşım...

 

Saygı bizden....

13029[/snapback]

 

Yazdıkların hiç tatmin edici değil yine tekrar ediyorum bildiklerine ve belgelere dayanarak değil sana inandırılanlar doğrultusunda cevaplar yazıyorsun hem de takip ettiğim kadarıyla ilk başından beri.cevapların arasında kişiye göre tvır veya üslup farkı göremedim.Eğer özellikle osmanlı konusunda yazdıklarımı ve belgeleri şöyle bir anlayarak gözden geçirebilseydin söylediklerimin ne kadar haklı olduğunu görebilecekktin.

 

Ecdat olarak nitelendirdiğin Osmanlı denilen ''milletin!'' senin ve hepimizin çok övündüğü Türklük kavramı hakkındaki görüşlerini BELGELERE ve OSMANLI ARŞİVLERİNE dayanarak burda birçok kez açıkladım.Sense hala Osmanlıya karşı küfürlü ve alaycı sözlerde hiç bulunulmadığı halde buna sloganlarla cevap vermekle övünebiliyorsun.

 

Hiç umudum yok ama yine de ecdat bilgiğin o Osmanlının Türklük hakıındaki görüşlerini kısaca senin için yazayım...

 

1)Osmanlı lügatlarında Türk manası Anadolu'da Oğuz-Türkmen kökeninden gelen Türkçe konuşan halkı (yani bizi)tarif etmek için geçer.Anlamı ise ''İdrak-ı Bilhak Halk'' anlayış yoksunu,kaba ve akılsız manasını verir.Sen de bu karşı bir belge getir bakalım bulabilecek misin?

 

2)Senin ecdat bildiğin Osmanlı devlet yönetimine Türk'ün dışında her etnik kökenden insanı getirmekle gurur duymuştur.Bir ara Enderuna Türk kökeninden halkın da alınması görüşüldüğünde cevap Türk ve Çingeneler devlet yönetiminde ne anlar olmuştur.Sen önce bu anlayışa cevap ver.

 

3)Senin Ecdat bildiğin Osmanlı hanedanının hangi üyesi araştır bakalım kendini Türk olarak görüyordu.Bir örnek gösterebilecek misin yoksa tekrar slogana mı sarılcaksın?

 

4)100000'i geçkin Alevi-Türkmenin Güney Doğu Anadolu'da gerek başları kesilerek gerekse canlı canlı kuyulara doldurularak öldürülmesinin,Karaman katliamın haklı gerekçelerini bir bul çıkar da bizde öğrenelim bakalım?

 

5)Kuruluşundan yıkılışına kadar çok sevdiğin Osmanlının kaç Türk sadrazam oldu araştırda onu yaz bakalım?

 

Şimdi olaya benim açımdan senin gibi düz mantıkla çarpık bir şekilde bakalım.Benim de Türk'ü bukadar aşağılayan ve küçük gören bir hanedanı savunduğun için senin bir Türklük düşmanı olduğuna inanmam benim Türk ecdadımın kanını döken bir devleti savunan biri karşısına sence sloganla mı belgeyle mi çıkmam gerekir?

 

CEVAP TEK HAYIR :excl:

 

Sorduğum sorular oldukça net.Cevaplarının slogan veya konuyla alakası olamayan şiirlerle değilde inandırıcı ve tatmin edici belgelere dayanarak gelmesini dilerim.

 

İnanmak ile bilmek arasındaki farkı anlayacağın günlerin gelmesi dileğiyle...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KIZILELMA ÜLKÜSÜNDEN TURAN GERÇEĞİNE

 

Kendisini yeryüzünün yegane imparatoru ilan eden Sultan Süleyman’ı bu büyük dava uğrunda giriştiği hegemonya seferleri esnasında Protestan mezhebini neşre çalışan Luther’in vaizlerinde Türklere mukavemeti Allah’ın kuvvetlerine karşı gelmekle bir tuttuğu ve bir taraftan da Avusturya topraklarından birçok ailelerin muntazam ve adil bir idare altında insanca yaşayabilmek için Türk illerine=Turana hicret ettikleri ve hatta bu muhaceretler bir asır kadar devam ettiği için daha sonraları 1631 tarihinde Budin beylerbeyi Hasan Paşa tarafından Payatin Eszterhazy’ye zulümden vazgeçilip bu muhaceret cereyanına bir nihayet verilmesi hakkında ihtarnameler bile gösterildiği muhtelif vesikalarla sabittir.

Tabii artık hükümdarlar hükümdarı ve insanlık haklarının muhafızı vaziyetine geçen Kanuni ile dünyada ondan başka imparator olamayacağını ilan eden hükümeti nazarında bütün yer yuvarlağı bir tek Kızıl-Elma ve onun bulunduğu coğrafyada Turan haline gelmiş demektir.

Bu büyük fikir Kanuni’nin ölümü ile sönmüş değildir Ondan sonra da devam ettiği için, onun torununun torununun oğlu olan ve on yedinci asrın başlarında dört sene saltanat süren Genç Osman’ın Lehistan seferinde bile bu eski Türk ülküsünün başlıca etken olduğu çağdaş belgelere dayanarak yazılmış önemli bir eserle ortaya konmuştur.

Birinci Ahmet, Birinci Mustafa ve İkinci Osman devirlerinde İstanbul’da bulunmuş üç Fransız elçisinin evrakına dayanan (Madame de Gomez)’in 1734’te ikinci cilt olarak çıkan (Histire d’Osman) ismindeki eserine göre, “Genç Osman” denilen dahi çocuğun Lehistan seferi Baltık denizine çıkmak, orada donanma kurup hem Akdeniz’den hem Baltık Denizinden Avrupa’yı abluka altına alarak İtalya üzerinden kıtanın ortalarına doğru yürümek imkanlarını temin için açılmıştır!

Her halde bu heybetli proje, “sultan-ı alem”in yer yuvarlağına hala bir Kızıl-Elma nazarıyla baktığını gösterir.

Eski Türk nesillerinin bir gün mutlaka varılacağından bahsettikleri Kızıl-Elma, Osmanlı çöküşünün başlarında artık unutulmaya başlamasından itibaren çürümeye yüz tutmuştur. Bilhassa azamet devrinde elde edilen Kızılelmaların çöküş devrinde birer birer elden çıkması, milli ideal sınırlarının nihayet devlet hududuyla birleştirmiş ve işte o iki hudut birleştiği anda Kızıl-Elma büsbütün çürüyüp gitmiştir! Artık Osmanlı İmparatorluğu’nun son gününe kadar yegane endişesi mevcudun muhafazasından ibarettir.

İnsanlığın hayvanlıktan en büyük fakrı, ideal ihtiyacında gösterilebilir. İnsanın karnı gibi kafası da açıkır ve bu manevi açlığı ancak bir ideal doyurabilir. Memleketlerinde milli bir ülküden mahrum kalan bir çok insanların tıpkı ithalat eşyası gibi hariçten gelen ecnebi ideallerine sarılmaları işte bu tabiat kanununun en tabii neticesidir. Osmanlı idaresinin çöküş asırlarında ve bilhassa Tanzimat’tan itibaren hiç takdir edemediği gerçek hakikat budur.

Bazen, Turancılık hareketi olarak da adlandırılan Türkçülük hareketinin gelişmesini tayin etmiş bulunan amilleri şunlardır:

- XIX. Asırdaki çok çeşitli milli hareketlerin ortaya çıkışı (Rum, Alman, İtalyan, Islav, Ermeni, Arap): Bunların birçoğu doğrudan-doğruya Osmanlı İmparatorluğuna yönlendirilmiş bulunmakta idi.

- Osmanlı İmparatorluğunun uğradığı hezimetler ve bunların neticesi olarak Balkanların, Afrika’nın ve nihayet Asya’da Suriye, Arabistan, Irak ve Musul’un kaybolması. İmparatorluğun toprak parçaları birer birer elden çıktıkça, Anadolu’daki Türk unsuru, yalnız nüfus bakımından değil, aynı zamanda devletin emniyet ve selameti bakımından da istinad edilebileceği yegane temel unsur olarak gittikçe ehemmiyet kazanmış oldu.

- Türkoloji'nin ilerlemesi: Türkiyat, Türk milletlerinin listesini verdiği gibi, bu milletlerin dil yakınlığının da ortaya koyup, eski Türklerin tarihini aydınlatmakta idi.

- Rusya’da öncelikle bir Türk-Tatar İslam, münevver sınıfının teşekkülü ile 1905 hadiselerinin Rusya’daki Türk Medyasına verdiği hız. Ali Hüseyin-zade (Bakü), Yusuk Akçura (Kazan), ahmed Ağaoğlu (Karabağ) gibi şahsiyetler bu hareketi kuvvetle canlandırmakla kalmamış, hatta Türkiye’deki Türklerden gelen büyük desteğide yönlendirmişlerdir.

 

XX. asrın başında Türkiye’de üç siyasi görüş mevcuttu: İslamcılık, Garpcılık ve Türkçülük. Bu görüşlerin serbestçe münakaşası (1902-1903 senelerinde) Kahire’de çıkan Türk adlı gazetede yapılmıştı. Türkçülük görüşü, Yusuf Akçuraoğlu tarafından temsil ediliyordu. Onun “Üç Tarz siyaset” adlı kitabı, bu harekete ait programın gelişmesinde mühim bir rol oynamıştır. Akçura, Osmanlılığı, Türklerin imtiyazlarını kısmak gayretinde bulunduğundan ve İslamların haklarını tanıyan Müslümanlığa karşı hareket ettiğinden dolayı tenkit ediyordu. Diğer taraftan da Pan-islamizm (İslamcılık) gayri müslimleri kızdırıp, bazı Avrupa devletlerinin mukavemetine maruz bırakıyordu. Müellif, en büyük engel olan Rusya’nın, diğer devletlerin yardımıyla bertaraf edilebileceğini düşünerek Pan-Türkizm’i ilan etti.

Aynı Türk gazetesinde Akçura’nın tezi, Osmanlılık adına liberallerden Ali Kemal tarafından tenkit edildi ve Ahmed Ferid tarafından da hayalle uğraşmakla itham olundu; zira ona göre, İslamcılığın tatbik kabiliyeti yoktu. Pan-Türkizm ise, henüz ortada görünmüyordu.

Temmuz 1908 ihtilalinin patlak vermezi üzerine önce Osmanlılık (yani, bütün unsurlar için maddi bir Osmanlı vatanı) fikri galebe çaldı; daha senesi dolmadan, İttihat ve Terakki Fırkası, Osmanlı imparatorluğunu teşkil eden unsurların uzlaşmaz temayüllerinin mevcudiyetine kanaat getirdi. Türkçülük hareketi hızla gelişmeye başladı.

24 Kanun-ı Evvel 1908 tarihinde İstanbul’da bütün Türk kavimlerinin ahval ve efalleri’ni tetkik etmek üzere Türk Derneği kuruldu; ancak bu cemiyetin alakası, hakikatte, Yeni Lisan, Genç Kalemler vb. mecmualarda münakaşa edilen lisan meselelerine inhisar etti; 1911 tarihinde, ilmi faaliyetin genişletilmesi maksadıyla (Turan Neşr-i Maarif Cemiyeti) adıyla Turancılık cemiyeti kuruldu ve Kanun-ı Evvel’de Yusuf Akçura tarafından idare edilen Türk Yurdu dergisinin birinci sayısı çıktı. 25 Mayıs 1912 tarihinde ise, Türk kültürü ile uğraşmak üzere Türk Ocakları kuruldu. Yorumsuz...

Osmanlı şu anki Türkiyeden daha Türkçüydü..

 

Saygılar..

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ. KELİN ÜZERİNDE KOCAMAN BİR ŞEY YAZIYORDU. HALK OKUDU VE GÜLDÜ. 'BİLGİSİZLİĞİN BU KADAR ANCAK TAHSİLLE OLUR '' HALKIN GÜLÜŞÜ YERİNİ ZAMANLA ŞAŞKINLIĞA BIRAKTI. TUHAF BAKIŞLAR BOZANLA BİRLİKTE ANLAMLARA BÜRÜNDÜ. VE GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ.

 

Hiç umudum yok ama yine de ecdat bilgiğin o Osmanlının Türklük hakıındaki görüşlerini kısaca senin için yazayım...

 

1)Osmanlı lügatlarında Türk manası Anadolu'da Oğuz-Türkmen kökeninden gelen Türkçe konuşan halkı (yani bizi)tarif etmek için geçer.Anlamı ise ''İdrak-ı Bilhak Halk'' anlayış yoksunu,kaba ve akılsız manasını verir.Sen de bu karşı bir belge getir bakalım bulabilecek misin?

 

2)Senin ecdat bildiğin Osmanlı devlet yönetimine Türk'ün dışında her etnik kökenden insanı getirmekle gurur duymuştur.Bir ara Enderuna Türk kökeninden halkın da alınması görüşüldüğünde cevap Türk ve Çingeneler devlet yönetiminde ne anlar olmuştur.Sen önce bu anlayışa cevap ver.

 

3)Senin Ecdat bildiğin Osmanlı hanedanının hangi üyesi araştır bakalım kendini Türk olarak görüyordu.Bir örnek gösterebilecek misin yoksa tekrar slogana mı sarılcaksın?

 

4)100000'i geçkin Alevi-Türkmenin Güney Doğu Anadolu'da gerek başları kesilerek gerekse canlı canlı kuyulara doldurularak öldürülmesinin,Karaman katliamın haklı gerekçelerini bir bul çıkar da bizde öğrenelim bakalım?

 

5)Kuruluşundan yıkılışına kadar çok sevdiğin Osmanlının kaç Türk sadrazam oldu araştırda onu yaz bakalım?

 

BENCE ANLAŞILAMAYAN EN EHEMMİYETLİ HUSUS METODOLOJİ SORUNU. ÇÖZÜMÜ İŞE SORUŞTURMAYA BAŞLAMADAN VERİLECEK ŞU CÜMLEDE. İŞTE CÜMLE ; OSMANLI DEVLETİ BİR TÜRK DEVLETİYDİ, LAKİN OSMANLI DEVLETİ BUGÜNÜN DEĞERLERİNE GÖRE KONUMLANMIŞ BİR ÜTRKÇÜ DEVLET DEĞİLDİ, ZİRA DEVLET YAPILANMASI ULUS TEMELLİ OLMAYIP, DİN TEMELLİYDİ, ÇÜNKÜ OSMANLI KENDİ TOPLUMUNU BU KURALA GÖRE TASNİF ETMİŞ, MİLLET KAVRAMINI ÖZÜNE UYGUN OLARAK DİN BÖLÜMLERİNE AYIRMIŞ İDİ, BUNA GÖRE İSE BİR TÜRK MİLLETİNDEN ZİYADE BİR MÜSLÜMAN MİLLETİ ANLAYIŞI VARDI.

 

1. ÖYLEYSE YANITLAYALIM.Osmanlı lügatlarında Türk manası Anadolu'da Oğuz-Türkmen kökeninden gelen Türkçe konuşan halkı (yani bizi)tarif etmek için geçer.Anlamı ise ''İdrak-ı Bilhak Halk'' anlayış yoksunu,kaba ve akılsız manasını verir.Sen de bu karşı bir belge getir bakalım bulabilecek misin?

OSMANLI LUGATLARINDA , YİNELİYORUM 'İDRAK-I BİLHAK HALK' DİYE BİR TABİR GEÇMEZ. EĞER GEÇİYORSA BU YA OSMANLICA BİLMEYEN BİR ADAMIN YAZI HATASI YA DA OSMALICA BİLMEYEN BİR ADAMIN OKUMA YANLIŞIDIR. BUNU DAHA ÖNCE BAŞKA BİR YERDE DE YAZMIŞTIM. BU CÜMLE 'ETRAK-I Bİ İDRAKTIR.' BÖYLE BİR TANIMLAMANIN NEDEN YAPILDIĞINI DA YAZMIŞTIM.

2)Senin ecdat bildiğin Osmanlı devlet yönetimine Türk'ün dışında her etnik kökenden insanı getirmekle gurur duymuştur.Bir ara Enderuna Türk kökeninden halkın da alınması görüşüldüğünde cevap Türk ve Çingeneler devlet yönetiminde ne anlar olmuştur.Sen önce bu anlayışa cevap ver.

 

3)Senin Ecdat bildiğin Osmanlı hanedanının hangi üyesi araştır bakalım kendini Türk olarak görüyordu.Bir örnek gösterebilecek misin yoksa tekrar slogana mı sarılcaksın?

 

4)100000'i geçkin Alevi-Türkmenin Güney Doğu Anadolu'da gerek başları kesilerek gerekse canlı canlı kuyulara doldurularak öldürülmesinin,Karaman katliamın haklı gerekçelerini bir bul çıkar da bizde öğrenelim bakalım?

 

5)Kuruluşundan yıkılışına kadar çok sevdiğin Osmanlının kaç Türk sadrazam oldu araştırda onu yaz bakalım?

OSMANLI DEVLETİ TÜRK DÜŞMANI FALAN DEĞİLDİ TABİ Kİ. KİM NE YORUMU VARSA YAPSIN. BUYRUN. ŞİMDİ BUNU EN İNCE AYRINTISINA KADAR İRDELEYELİM.

OSMANLI DEVLETİ BİR MEDENİYET İNŞASIDIR. OSAMNLI DEVLETİ KENDİ İÇİNDEKİ KÜÇÜK YAPISI İLE KALIP KENDİSİNİ KENDİ DIŞIONDAKİNE KAPATABİLİRDİ PEKALA LAKİN O ZAMAN İMPARATORLUK VASFINI HAİZ OLMAZDI. DOĞRUDUR BU DEVLET ETRAK-I Bİ İDRAK KAVRAMINI KULLNAMIŞTIR. KİME KARŞI, YERLEŞİK HAYATA GEÇMEYE DİRENİP, VERGİ VE ASKERLİK YÜKÜMLÜLÜKLERİNDEN KAÖMAYA ÇALIŞAN MİLLETE KARŞI. BU DEVLET OLMANIN GEREKLİLİĞİDİR. BURADA HOŞGÖRÜ OLMAZ. BUGÜN DE BÖYLEDİR, DÜN DE BÖYLEYDİ. OSMANLI BÜROKRASİSİ TÜRKÇE KULLANMIŞTIR. BÜTÜNÜYLE OSMANLI DİLİNİN İSKELETİ TÜRKÇEDİR. LAKİN BİR ADAMA OSMANLI DEVLETİ SIRF BİR IRKA MENSUP DEYÜ LİYAKAT BELGESİ VERMEMMİŞTİR. VERMEMELİYDİ DE. LİYAKAT YAPTIĞIN İŞE GÖREDİR, ASLOLAN BUDUR. BUNUN NEYİNİ TARTIŞIYORSUNUZ.

EKLEYELİM Kİ OSMANLI DEVLETİNDE BİZİM ŞU AN DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ANLAMDA BİR SINIF YOKTUR ; YANİ ZENGİNLER, FAKİRLER, VESAİRE GİBİ. LAKİN OSMANLI TOPLUMU DA SINIFLI BİR TOPLUMDUR. EHL- SEYF VARDIR ( SİVİL VE ASKERİ BÜROKRASİ ) , EHLİ KALEM VARDIR ( ÖĞRETİM ÜYELERİ VESAİRE ) GİBİ. BUNUN DIŞINDA TOPLUMU IRKA GÖRE BİR KATEGORİZE YOKTUR OSMANLI TOPLUMUNDA BU KADAR BASİT. SINIFLAMA DİNİ CEMAATE GÖREDİR. ADI DA MİLLET SİSTEMİDİR. MÜSLÜMAN MİLLET VARDIR BİR DE GAYR-İ MÜSLİM MİLLET. GAYR,İ MÜSLİM MİLLET KENDİ ARASINDA TÜRLÜ BÖLÜKLERE AYRILIR ; YAHUDİ CEMAATİ, RUM CEMAATİ ( ORTODOKS ANLAMINDA ), ERMENİ GREGORYANLAR VESAİRE.

ELEŞTİRİLEN NOKTA ŞU BURADA NEDEN OSMANLI DEVLETİ DİĞER MİLLETLERE TANIDIĞI HOŞGÖRÜYÜ MÜSLÜMAN OLNA AMA ORTODOKS ( EHL-İ SÜNNET ) OLMAYANLARA GÖSTERMEMİŞTİR. GÖSTERMEZ GÖSTEREMEZ, GÖSTERMEMELİYDİ. ZİRA BU ŞEKİLDE ÖMRÜ UZUN OLDU. ( OH OLSUN ANLAMINDA DEĞİL LÜTFEN YANLIŞ ANLAMAYIN BU, ZARURETTİ ))ÇÜNKİ HER SÜNNİ OLMAYAN KALKIŞMA BERABERİNDE HANEDANA BİR TEPKİYİ VE HANEDANI DEĞİŞTİRME TALEBİNİ GETİRMİŞTİ. ÇÜNKÜ HER KALKIŞMA YAPAN KENDİNİ HALİFE OLARAK SUNUYORDU. NE HALİFESİ ?DEVLETİ YÖNETMEKLE YÜKÜMLÜ HALİFE ŞİMDİ BUNA KİM GÖZ YUMABİLİR ?

YİNELİYORUM OSMANLI DEVLETİ BİR MEDENİYET İNŞASIDIR. BUGÜN İÇİN, DİLİ AŞILABİLMİŞ DEĞİLDİR, BUGÜN İÇİN HÜKMETTİĞİ COĞRAFYAYA HÜKMEDEBİLECEK BİR GÜÇ YOKTUR, BUGÜN İÇİN DÖNEMİNDE YARATTIĞI ETKİ VE MEDENİYET HALEN HİÇBİR DVLET TARAFINDAN AŞILABİLMİŞ DEĞİLDİR. BUNU SADECE YÜCELEME ANLAMINDA DEMİYORUM. LAKİN, YALNIZCA, ALEVİ OLDUĞUMUZ İÇİN, YA DA SOL GÖRÜŞLÜ OLDUĞUMUZ İÇİN, YA DA OSMANLI DEVLETİNİ TANIMADIĞIMIZ İÇİN OTURP DEVLETE BÖYLE YAFTALAR YAPIŞTIRMAK, BİLİME DE İNSNLIĞA DA SIĞMAZ.

 

ŞİMDİ BU YAZI İLE YANITLARIMI DA YAZMIŞ OLDUM. HEP BİRLİKTE DAHA GÜZELE.

BOZAN SEVGİYLE KAL.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BOZAN abim OSMANLI bir TÜRK dewletidir...

AMA özünde ki en büyük hedef İSLAM sancagını taşimaktır...

İSLAMı yaymaktır...

WE Bunu 700 yıl boyunca başari ile yapmaya çalişmiştir yıkılana kadar...

Bu GÜn dünyanın her yerinde MÜSLÜMAN warsa bunda bizim ecdadımızın payı ÇOK büyüktür..

 

HZ.MUHAmmedin(s.a.v) de dediği üzere Bütün MÜSLÜMANLAR kardeştir felsefesi HAKİmdi OSMANLI da...

Onun İçindir Ki müslüman olan her insan dewlet içinde ki görewlerde yer almaktadır...

 

Şimdi Bu yazıyı okumanı RİCa edim BOZAN ABİ...BElKi istediğin cvpların bazısı içinde wardır bence war...biraz uzun aama)

 

Muhtelif fikir çevrelerinde Yavuz’un Kürtleri katliama tabi tuttuğu ve hatta onlar hakkında ağza alınmayacak ifadelerle dolu olan bir dörtlüğü olduğu ileri sürülmektedir. Bu doğru mudur? Elbetteki bu iddianın tam tersi doğrudur. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Şöyleki, Yavuz olmasaydı, bugün Doğu Anadolu’daki ehl-i sünnet olan Kürtler, Şî’a’nın tasallutu altında olurlardı. Osmanlı Devleti'nin Doğu Anadolu ile alakası, XV. yüzyıla kadar uzanır. Ancak bölgenin Osmanlı Devleti’ne ilhakı veya daha doğru bir tabirle iltihakı, 1514'de kazanılan Çaldıran Zaferi’nden sonradır.

 

Bilindiği gibi, Şah İsmail, İran'da kısa bir zamanda Safevî Devletini kurmuş ve Doğuda hem Osmanlı Devleti için ve hem de âlem-i İslâm'ın birlik ve beraberliği için, hem siyasî ve hem de dinî açıdan tehlike arz eder hale gelmiştir. Şehzâde Selim, bu iki yönlü tehlikeyi henüz Trabzon Sancakbeyi iken fark etmiş ve babasını İstanbul'da ikaz dahi eylemişti. Fakat, II. Bâyezid, tedbir alamamanın yanında, Şi’îlerin tahrikiyle çıkarılan Şah Kulı isyanını da önleyememişti. Anadolu'yu Şiîleştirme hedefini güden ve her geçen gün bu hedefine daha da yaklaşan Şah İsmail, bir türlü durdurulamıyordu.

 

Nihâyet Yavuz Sultân Selim Padişah olunca, şuurlu âlim İbn-i Kemal'in de yerinde ikazlarıyla, hem İslâm birliğini bozan ve hem de Doğudaki Sünnî Kürt ve Türkmen aşiretlerini rahatsız eden Safevî tehlikesini bertaraf etmeye azmetti. Allah'ın yardımıyla 1514 tarihinde kazanılan Çaldıran Zaferi ile, Şah İsmail'in Anadolu üzerindeki siyasî ve dinî emellerine son verildi. Bu mühim zaferin kazanılmasında tamamen Sünnî olan ve gazada Yavuz Selim'in yanında yer alan Sünnî Kürt ve Türkmen aşiret beylerinin de büyük rolü vardı. Anadolu'nun ve hatta Musul ve Kerkük civarının da Osmanlı Devleti’ne katılması gerekiyordu. Bu iş nasıl yapılmalıydı? Kılıçla ve savaş yoluyla bu mümkün değildi. Zira bunlar da hem Müslüman ve hem de ehl-i sünnet vel-cemaat idiler. Bununla beraber, bu bölgenin kendi başına kalması, hem mahallî halkın güvenliği açısından tehlikeli ve hem de Osmanlı Devleti'nin de Müslüman bir ülke olması; İslâm'ın kahramanca müdafaasını yapan böyle bir devlete itaat etmenin siyasî ve hukukî açıdan bir farklılık meydana getirmeyeceği ve hem de İslâm birliğinin teşekkülü gibi gayelerle münferiden hareket edilemeyeceği ortadadır.

İşte bu hakikatı idrâk eden Kürt ve Türkmen Beyleri, istimâlet ile yani kendi meyil ve arzuları ile, Osmanlı Devleti'ne itaat etmenin zaruretini anlamışlardır. Büyük âlim İdris-i Bitlisî tarafından Padişah'a yapılan telkinler neticesinde, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin tamamı, bir iki ay içinde Osmanlı Devleti’ne iltihâk etmişti.

 

Osmanlı Devleti'nin değişmeyen siyâsetinin kaynağı ve dayandığı hukukî temeli, İslâmiyetin getirdiği hükümlerdi. Osmanlı Devleti, Kur’ân, sünnet, icmâ’ ve kıyas yoluyla vaz’ edilen hukukî hükümler yanında, İslâm hukukunun müsaade ettiği ölçüde her mahallin örf ve âdetlerine de hürmet gösteriyordu. Bu sebeple, Osmanlı Devleti’ne tâbi’ olan bir Müslüman beylik, dâhilde ve hâriçte, farklı bir sistemle karşılaşmıyordu. Mesela, Doğudaki Kürt ve Türkmen Aşiretleri, Osmanlı Devleti’ne iltihak etmekle bir şey kaybetmemişlerdi; belki kazanmışlardı. İşte Osmanlıya bağlılığın sırrı burada yatıyordu.

 

Daha önce de izah ettiğimiz gibi, Osmanlı Devleti sahip olduğu topraklar üzerinde, ırka ve maddî sömürüye dayanan bir ayırıma gitmiyordu. Zira topraklarının dahilinde bulunan her yer dâr’ül-İslâm sayılıyor ve bütün Müslüman ahali de bu ülkenin aslî vatandaşı kabul ediliyordu. Zaten Osmanlıyı Avrupa'dan ayıran en önemli hususiyet de buydu. Osmanlı topraklarında yaşayan insanların arasında düşünülebilecek en önemli farklılıklar, bazı örf âdetlere münhasırdı. Rengi ve şekli farklı olsa da, bütün Müslüman Osmanlı ahalisi, yemede, içmede ve hatta giymede dahi aynı dinin esaslarına tabi’ oldukları için, aralarında ihtilafa vesile olacak ciddî bir şey mevcut değildi. Mesela, Müslüman Türklerle Kürtler arasında mevcut olan bazı ufak ve önemsiz farklılıklar dışında, aralarında dinî, ahlakî, kültürel ve coğrafî çok büyük azamî müşterekler vardı. Bu sebeple de, Doğu Anadolu'nun siyasî, dinî, kültürel ve idarî bütünlüğünü bozmak ve parçalamak maksadıyla içerde ve dışarıda yapılan faaliyetlerin, bölge halkı arasında müessir olması çok zordu.

 

Çaldıran Zaferini takip eden 1516 yılında, Yavuz Sultân Selim, kendisine Doğu Anadolu'nun fethedilmesini tavsiye eden meşhur âlim ve tarihçi İdris-i Bitlisî'ye, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin Osmanlı Devleti'ne ilhâkı için vazife veriyordu. Böylesine ehemmiyetli bir zamanda İslâm birliğinin zaruretine inanan başta Bitlis Hâkimi Şerefüddin Bey, Hizan Meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfâ Emiri Eyyubîlerden II. Halil, İmâdiye Hâkimi Sultân Hüseyin olmak üzere 25-30 tane Kürt beyi (ümerây-ı ekrâd), Osmanlı Devleti'ne itaat arzularını padişaha iletmişlerdi. Şah İsmail'in Diyarbakır muhasarası için gönderdiği orduyu on bin kişilik İdris-i Bitlisî kumandasındaki gönüllü birliklerle hezimete uğratan aynı beyler, bu hâdiseden önce Şi’îlerin Diyarbekir'i muhasara altına almaları üzerine, Yavuz Sultân Selim'e tarihçe müsellem olan tarihî arîzayı, yardım talep etmek ve Osmanlı Devleti'ne itaat etmeden huzur bulamayacaklarını ifade etmek gayesiyle göndermişlerdir.

 

“Can ü gönülden İslâm Sultânı’na bî’at eyledik, İlhâdları zâhir olan Kızılbaşlar’dan teberri eyledik. Kızılbaşların neşrettiği dalalet ve bid’atleri kaldırdık ve ehl-i sünnet mezhebi ve Şafi’î mezhebini icra eyledik. İslâm Sultânı’nın namı ile şeref bulduk ve hutbelerde dört halifenin ismini yâda başladık. Cihada gayret gösterdik ve İslâm Padişahı’nın yollarını bekledik.

Bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz. Bizim beldelerimiz Kızılbaş diyarına yakındır, komşudur ve hatta karışıktır. Nice yıllar bu mülhidler, bizim evlerimizi yıkmışlar ve bizimle savaşmışlardır. Sadece İslâm Sultânı’na muhabbet üzere olduğumuz için, bu inancı saf insanları o zâlimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. Sizin inâyetleriniz olmazsa, biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı çıkamayız. Zira Kürtler, ayrı ayrı kabile ve aşiret tarzında yaşamaktadırlar. Sadece Allah'ı bir bilip Muhammed ümmeti olduğumuzda ittifak halindeyiz. Diğer hususlarda birbirimize uymamız mümkün değildir. Sünnetullah bizde böyle cârî olmuşdur.”

 

Bu mektûb üzerine Konya Beylerbeyisi Hüsrev Paşa kumandasında ve İdris-i Bitlisî'nin manevî yardımlarıyla toplanan on bin kişilik gönüllüler ordusu, Şah İsmail'in Diyarbekir'i muhasara altına alan ordularını tarumâr eylemiştir. XX. asrın İdris-i Bitlisî'si olan Bediüzzaman 1910'larda Osmanlı Devleti'ne karşı isyan etmek isteyen Kürt aşiret reislerine hitaben diyor:

 

“Altı yüz seneden beri tevhid bayrağını umum âleme karşı yücelten ve millî âdetlerini terk ederek ihtiyarlanan bizim şanlı Türk pederlerimize, kuvvet ve cesaretimizi hediye edelim. Ona bedel, onların akıl ve ma’rifetinden istifade edeceğiz ve asaletimizi de göstereceğiz. Elhâsıl, Türkler bizim aklımız, biz onların kuvveti; hep beraber bir iyi insan oluruz. Dik başlılık etmeyeceğiz ve kendi başına hareket yapmayacağız. Bu azmimizle başka milletlere ibret dersi vereceğiz. İyi evlâd böyle olur... İttifakta kuvvet var, ittihâdda hayat var, uhuvvette saadet var, hükümete itaatte selâmet var. İttihâdın sağlam ipine ve muhabbet şeridine sarılmak zaruridir.”

Diyarbekir'in Safevî Devleti'nden alınmasından sonra Kürt Beyleri arasındaki gayretlerini sürdüren büyük âlim İdris-i Bitlisî, bu faaliyetlerinin neticesinde kısa zamanda Doğu ve Güneydoğudaki Kürt ve Türkmen Beylerinin Osmanlı Devleti'ne itaatlerini temin eylemiştir.

 

İdris-i Bitlisî vasıtasıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kısa bir zaman içinde ve hem de yerli beğlerin istek ve arzularıyla Osmanlı Devleti'ne ilhak edildiğinin haberini alan Yavuz Sultân Selim, bu büyük âlimi taltif etmek üzere kendisine bir ferman gönderir. Mektubunun başında Diyarbekir Vilâyeti’nin sulh ile ve istimâlet yolu ile fethine vesile olduğu için İdris-i Bitlisî'ye teşekkür eder. Sonra da manevi takdirleri yanında ona gönderdiği bazı maddî hediyeleri zikreder. Osmanlı Devleti'ne kendi arzularıyla tâbi olan beylerin ve bunlara bağlı olan sancakların mikdarlarını ve tahrîrî bilgileri hazırlamasını emreder. Diyarbekir Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa'ya beyaz hükm-i şerifler gönderdiğini ve Osmanlı Devleti'ne bundan sonra da tâbi olacak olan bey olursa, gönderilen tuğralı beyaz kâğıtlar kullanılarak onlara berâtlarının yazılmasını emreder. Yani bugünün vilâyetleri ve hatta devletleri, kendi arzu ve istekleriyle ve hem de birer mektup ile Osmanlı Devleti'ne bağlanmaktadır. Devlete bağlanan beyler arasında ihtilaf ve ihtilal vuku bulmaması için gereken tedbirlerin alınmasını ve in’âm ve ihsanların da ona göre yapılmasını ister.

 

Mektubun sonuna doğru, Anadolu'yu Şi’îleştirmek isteyen Şah İsmail'in kendisine elçiler gönderdiğini, bin bir türlü yağcılıklar yapıp sulh istediğini, ancak onun sözlerine ve ıslah olduğuna inanılmaması icab ettiğini belirterek gerekli tedbirlerin ihmal edilmemesini emretmektedir.

 

Bu gayretlerin neticesinde, yıllar sürecek harplerle elde edilemeyecek zaferlere ulaşıldı. Şark diye adlandırabileceğimiz ve bugün Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Musul ve Kerkük'den itibâren Kuzey Irak ve Haleb'i de içine alan Kuzey Suriye bölgelerinde yaşayan çok sayıda Arap, Türkmen ve Kürt aşiretleri Osmanlı Devleti'ne iltihâk eylemiştir. Bu iltihâklardan bazılarını beraber görelim:

 

1) Kürt ve Türkmen beylerinden istimâlet ile kendi meyil ve arzuları ile itaat eden 25'den fazla aşiretten ve reislerinden bazıları şunlardır: Bitlis Hâkimi Emir Şerefüddin; Hizan Meliki Emir Davud; Hısn-ı Keyfâ Emîri Melik Halid; İmadiye Hâkimi Sultân Hüseyin; Cezire Hâkimi Şah Ali Bey; Çemişgezek Hâkimi Melik Halil; Pertek Hâkimi Kasım Bey.... Ayrıca Suran, Urmiye, Atak, Cizre, Eğil, Garzan, Palu, Siirt, Meyyafarakin, Sason, Sincar, Çermik, Malatya, Urfa, Besni, Harput, Mardin ve benzeri yerlerdeki aşiretler de arka arkaya Osmanlı Devleti'ne iltihâk etmişlerdir.

 

2) Kürt ve Türkmen aşiretleri gibi, güneyde yer alan Arap aşiretleri de yine kendi irâdeleriyle Osmanlı Devleti'ne iltihâk etmişlerdir. Aralarında İbn-i Harkuş, İbn-i Said, Benî İbrahim, Benî Sâyim, Benî Atâ aşiretleri, Safed ve Gazze şeyhleri ile Haleb ileri gelenlerinin bulunduğu seçkin bir temsilciler heyetinin Yavuz'a takdim ettikleri ve aslı Topkapı Sarayı’nda bulunan şu itâ'at mektubu çok manidardır:

“Bizler, canlarımız, mallarımız, iyâlimiz ve dinimizin emniyeti için size itaati arzuluyoruz. İslâmı tatbik ve adâleti te’sis için sizin hâkimiyetinizi zaruri görüyoruz “.[1]

 

Yavuz Sultân Selim ve Kürtler konusunda ileri sürülen önemli fikirlerden biri de Yavuz Sultan Selim’in Doğuda bağımsız bazı küçük Kürt devletlerine müsaade ettiği ve asırlarca bu devletlerin varlığını sürdürdüğü iddiasıdır. Bu konuyu da önce Osmanlı Devleti’nin Doğuda kurduğu idare tarzı nasıldı onu kısaca açıkladıktan sonra, bu iddiaların doğru olup olmadığına işaret edelim. Esasen bu iddiaların da Osmanlı Devlet teşkilâtını bilmemekten ve konu ile ilgili bazı belgeleri yanlış yorumlamaktan kaynaklandığını hemen burada işaret edelim.

 

Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti'nin idarî yapısının temelini kaza, sancak ve eyâletler teşkil ediyordu. Ancak Osmanlı Devleti, bugünün Amerika’sı gibi, mutlak bir merkeziyetçilikten tamamıyla uzak bir anlayışa sahipti ve idaresi altına aldığı bölge ve cemiyetleri, çeşitli özelliklerine göre farklı idare tarzlarına tabi tutuyordu. Yani eyalet ve sancakların İstanbul'a olan bağlarında ayrı ayrı statüler söz konusuydu. İşte Osmanlı Devleti, Çaldıran Zaferi’nden sonra Doğu Anadolu'da Diyarbekir merkez kabul edilerek Musul, Bitlis, Mardin ve Harput da dahil olmak üzere bütün Doğu Anadolu'da gayet geniş bir eyâlet meydana getirmişti. Kanunî Süleyman devrinde yeni bir düzenleme yapılarak Van'da ayrı bir eyâlet daha teşkil olundu.

 

Doğu Anadolu'daki sancakları, idare tarzı açısından, her iki eyâlette de, üç ana guruba ayırmak mümkündü. Bunları kısaca özetlemekte yarar görüyoruz.

Birinci gurup, klasik Osmanlı Sancakları şeklindeydi. Yani Osmanlı Devleti'nin diğer bölgelerinde tatbik edilen idare usulü burada da cari idi. Sancakbeyleri doğrudan merkezden tayin olunurlardı ve herhangi bir imtiyaza sahip değillerdi. Bu sancaklar tımar sistemine dahildi. Diyarbekir ve Van eyaletlerindeki bu tür sancaklar, umumiyetle aşiret yapısı kuvvetli olmayan yerlerde teşkil edilmiştir. Diyarbekir Eyâleti'nde merkez Amid, Harput, Hasankeyf, Akçakale, Sincar, Zaho, Ergani ve Çemişkezek sancakları ile Van Eyaleti’ndeki Erciş ve Adilcevaz sancakları, bu tür sancakların başlıca örneklerini teşkil ederdi.

 

İkinci gurup, Yurtluk ve Ocaklık tarzındaki sancaklardır. Fetih esnasında bazı beylere hizmet ve itaatleri karşılığında, devamlı olarak sancak ve has şeklinde tevcih edilmiştir. Bunlara Ekrâd Sancakları da denir. Hatta Kürdistan Eyâleti sancakları da denmektedir. Bunlar klasik Osmanlı sancaklarından farklıdırlar. Zira sancakların idaresi genellikle bölgeye eskiden beri hâkim ola-gelen nüfuzlu, eski mahallî beyler ve hânedanlara terk edilmiştir. Hayat boyu sancakbeyi olan bu idareciler vefat ettiğinde, yerlerine oğulları veya diğer yakınlarından biri geçmektedir. Devlete ihânet ettikleri takdirde değiştirilebilmektedirler. Seferde Beylerbeyi’nin hizmetine girmekle mükelleftirler ve bu memleketlere merkezden kadı tayin edilir. Arâzîleri tımar nizâmına tabidir. İmtiyazlı sancaklar da diyebileceğimiz bu sancaklardan Diyarbekir Eyaleti’ne bağlı 13 ve Van Eyaletine bağlı olarak da 9 adet mevcut idi. Çermik, Pertek, Kulp, Mihrani, Siirt ve Atak Diyarbekir'e bağlı bu tür sancaklardandırlar. Müküs ve Bargiri de Van'a bağlı bu tür sancaklardandırlar.

 

Üçüncü gurup ise, Hükümet adı verilen sancaklardır. Bunların idâresi, fetih esnâsında gösterdikleri hizmetlerden dolayı tamamen yerli beylere terkedilmiştir. Sancakbeylerinin tayinine merkezî idare asla karışmaz ve ellerine verilen ahidnâmeler gereğince, bunlar azl ve nasb edilemezler. Arâzîsinde tımar nizâmı cari değildir. Dahilde tamamen müstakil olan bu bölgeler, hariçte yani askeri ve siyasi alanda bölgedeki Osmanlı beylerbeyine tabidirler. Diyarbekir eyâletinde Hazzo, Cizre, Eğil, Tercil, Palu ve Genç sancakları; Van Eyaletinde ise, Bitlis, Hizan, Hakkari ve Mahmûdi sancakları bu mahiyette Osmanlı Sancaklarıdır. Yani bunlar, bağımsız birer devlet tarzında değil, sadece icranın başı olan beyin tayini ile arazinin statüsünün tesbitinde müstakil yetkilerle donatılmışlardır. Zaten toprak itibariyle de, Diyarbekir veya Van Eyâletinin içine serpiştirilmişlerdir.

 

Kısaca özetlediğimiz bu sistem, daha ziyade Doğu Anadolu’da’da uygulana gelmiştir. Sebebi bu bölgede daha önce müstakil veya İran’a bağlı beylerin fetih esnasında Osmanlı Devleti'ne sadakat göstermeleri ve en önemlisi de, hem itikadî açıdan ve hem de amelî açıdan, Osmanlı Devleti ile aralarında herhangi bir farkın bulunmamasıdır. Başlangıçta hizmet ve sadakat karşılığı verilen bu sancakların durumu, daha sonra ailelerin tasarrufuna bırakılmış ve Tanzîmât dönemine yani 1840'lara kadar bu hal aynen devam etmiştir...

KISCA NE ALEWİ NE KÜRT AYRIMI YAPMİŞTİR NE SAĞ NE SOL HERKESE İSLAMIN EMREWTTİĞİ ÜZERE DAWRANMİŞ....

TEMEL AMAÇ İSLAM DIR OSMANLI DA...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

BOZAN abim OSMANLI bir TÜRK dewletidir...

AMA özünde ki en büyük hedef İSLAM sancagını taşimaktır...

İSLAMı yaymaktır...

.

.

.

KISCA NE ALEWİ NE KÜRT AYRIMI YAPMİŞTİR NE SAĞ NE SOL HERKESE İSLAMIN EMREWTTİĞİ ÜZERE DAWRANMİŞ....

TEMEL AMAÇ İSLAM DIR OSMANLI DA...

 

 

Sevgili dostum. Yukarıdaki yazımda ben sorulara yanıt verdim. Sanırım yanlış anlaşılmış. Bir daha bak istersen. Ayrıca yazın için teşekkür ederim.

BİT.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.