Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 19 Mayıs , 2008 Uhrevi inançlara,Allah'a inanmayanların limanıdır madde ya da doğa.İnançsızım ama diye başlayan cümlelerin son durağı madde inancıyla nihayete erer sonunda.Tam da bu noktada aklıma bir soru takıldı:İnsanın ruhunda acizliğinden dolayı bir güce inanma bir inanca sığınma var değil mi?Uhrevi inançlara inanmayanların inançlılar için acizliklerinden dolayı hayali inanç üretiyorlar sözlerinde olduğu gibi. Eğer bizi bir şekilde doğa dediğimiz şey meydana getirdiyse meydana getirdiği canlıyı inanç bağlamında tatmin edecek kendisine inanılacak başka bir inanç arattırmayacak ruh halini,düşüncesini insana niçin yerleştirmedi doğa?Uhrevi alemlere inanç fikrini doğa insanın içine yerleştirmedi de insanlar mı türetti yoksa? Uhrevi inançlar insan aklının ürünüyse ve de yeni çıkmadıysa geldiğimiz teknoloji çağında sekülerlerin dediği gibi de maddeye dönüş hala olmadıysa her bilim adamı inancını yitirip sonra bilim adamı olmuyorsa ya da bilim adamı olan herkes ben buldum inanacağım şeyi bu ''madde'' demiyorsa nasıl bir aklın ürünüdür ki bu uhrevi inançlar?Haşa aklı veren doğa niçin böyle düşünen bir akıl vermiştir insana?Doğa bunu bilmiyor muydu yoksa? MUHABBETLE... MUHABBETLE... Alıntı
Φ Artropod Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 22 Mayıs , 2008 Öncelikle doğanın ne olarak görüldüğü önemlidir.Kimileri kendisini doğanın bir parçası ve zincirin bir halkası olarak,kimileri ise kendisini özü itibarıyla doğadan ayrı ve sadece geçici olarak doğanın içine bir Yaratıcı'nın takdiriyle konulmuş olarak görür.Bana kalırsa,doğa canlı olan herşeyin toplamıdır,buna canlılığı sağlayan tüm enerjiler de dahildir,fakat bu enerjiler kusursuz bir aklın planına uymak gibi bir senaryonun oyuncuları değildir. İnsan kendisini de doğanın bir parçası,bir meyvesi olarak gördüğünde kendisinde ve doğallığında herhangi bir meşruluk arayışına girmez,yani bütünün bir parçası olarak,doğal bir sürecin sonucu olarak bugünkü durumundadır.Lakin bilincin olduğu yerde sorular hep olacaktır.Deneyimlerimizin yorumları olarak düşüncelerimiz bizi geçmişin yadsınamaması karşısında,gerçekleşmiş şeylerin ağırlığı altında ezilmekten kurtarmak gibi bir görev üstlenir.Bir 'anlam'. ''Neden?'' ''Nasıl?'' Ve daha sonrasında ise 'Bu gidiş nereye?'' İnsan bu sorulardan kaçamaz. Can alıcı sorunlardan biri de 'Adalet' sorunudur.Baktığımız zaman,doğada kendiliğinden oluşan bir adalet sisteminin olduğunu savunmak ütopik bir durumdur,yani belirlenmiş adil bir düzeni.Çünkü doğada iyi ve kötüyü açık bir şekilde koyutlayamayız.Gördüğümüz şey bir oluştur.Bir yere sürekli yağmur yağarken,diğer bir yere neredeyse hiç yağmaz.Bazı yerler yaşam açısından ılıman ve elverişliyken,bazı yerlerde yaşamak imkansıza yakındır.Hayvanların yaşamına bakarsak,örneğin yeni doğmuş kaplumbağalar doğuştan sahip oldukları genetik bilgileriyle denize yönelirken onları bekleyen kuşlara yem olurlar.Canlılar birbirlerini yiyerek hayatta kalabilmektedirler.Dünyada hem papatyalar,menekşeler hem de kaktüsler vardır.Hem kelebekler hem sivrisinekler,keneler vardır.Türlü meyveler,sebzeler de vardır,zehirli mantarlar gibi bitkiler de. Dolayısıyla ben,doğanın ne kendiliğinden bir akla sahip olduğunu ne de belli bir amaca yönelik topyekün bir senaryo olarak var edildiğini savunurum.Dinlerde ise doğa açık bir şekilde Yaratıcı'nın insana sunduğu,insanın bir sınav olduğu savunulan senaryoda oynayacağı rolde emrindeki tüketilecek bir kurgudur. İki görüş arasındaki kökten ayrılık,dinde doğa insan odaklı olarak yaratılmış ve amacı direk olarak insana yönelikken,yani insan doğanın sebebiyken,ateist bakış açısından doğa insanın sebebidir,insan doğal sürecin sonucudur ve bilinç de bilinçaltının bir sonucu ve şartlardan yararlanmayla oluşan bir gelişmenin birikimidir.Dindar görüş için bilinç amaçları yaratırken ve herşey en yüksek bilincin ürünü iken,ateizmde bilinç nesneleri öznel bir biçimde anlayabilen ve belli bir açıdan algılayan,özü bireylerin dışında olmayan,sonradan edinilmiş bir kurgudur,etken olan şey bilinç değil,dış dünyadaki kısıtlı sürelerde oluşabilen dengelerin bıraktığı izlerin kişide deneyimleniyor ve içselleştiriliyor oluşudur.Bir ateist için kendisine bir amaç yüklemiş bir soyut akıl yoktur,buna doğa da dahildir;doğa kör bir güç edinme sürecidir,akıl ise bir paket halinde bahşedilmiş bir şey değil,bu kör sürecin içindeki arayışın özel bir başarısıdır,denilebilir. Saygılar... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 23 Mayıs , 2008 Öncelikle doğanın ne olarak görüldüğü önemlidir.Kimileri kendisini doğanın bir parçası ve zincirin bir halkası olarak,kimileri ise kendisini özü itibarıyla doğadan ayrı ve sadece geçici olarak doğanın içine bir Yaratıcı'nın takdiriyle konulmuş olarak görür.Bana kalırsa,doğa canlı olan herşeyin toplamıdır,buna canlılığı sağlayan tüm enerjiler de dahildir,fakat bu enerjiler kusursuz bir aklın planına uymak gibi bir senaryonun oyuncuları değildir.. . İki görüş arasındaki kökten ayrılık,dinde doğa insan odaklı olarak yaratılmış ve amacı direk olarak insana yönelikken,yani insan doğanın sebebiyken,ateist bakış açısından doğa insanın sebebidir,insan doğal sürecin sonucudur ve bilinç de bilinçaltının bir sonucu ve şartlardan yararlanmayla oluşan bir gelişmenin birikimidir.Dindar görüş için bilinç amaçları yaratırken ve herşey en yüksek bilincin ürünü iken,ateizmde bilinç nesneleri öznel bir biçimde anlayabilen ve belli bir açıdan algılayan,özü bireylerin dışında olmayan,sonradan edinilmiş bir kurgudur,etken olan şey bilinç değil,dış dünyadaki kısıtlı sürelerde oluşabilen dengelerin bıraktığı izlerin kişide deneyimleniyor ve içselleştiriliyor oluşudur.Bir ateist için kendisine bir amaç yüklemiş bir soyut akıl yoktur,buna doğa da dahildir;doğa kör bir güç edinme sürecidir,akıl ise bir paket halinde bahşedilmiş bir şey değil,bu kör sürecin içindeki arayışın özel bir başarısıdır,denilebilir. Saygılar... Dinin bilince,akla bakışıyla Ateizm'in bakışını yukardaki aşikar cümlelerle güzel ifade etmişsiniz?Bu bağlamda şunu söyleyebilirsiniz sanırım:İnanç hissi de önce var olmayan insanın doğayla etkileşiminden ortaya çıkan tesadüfi bir olgudur.Burada tesadüf kelimesini özellikle kullandım ki anlattıklarınızdan hareketle bu durumu açıklayacak başka bir kavram yok düşüncesindeyim.Burdan hareketle şunu sorabilir miyim?Doğadaki,evrendeki düzeni görüyorsunuzdur.Ne şekilde oluştuysa oluştu hücreden galaksilere kadar belli bir sistem düzen içinde her görünen.Bu sistemi düzeni oluşturan ki buna nasıl bilinçsiz bir güç atfedilir ve bununla açıklanır orası da ilginçtir oluşturan güç belli bir sistematiği olmayan aklı insana nasıl vermiştir?İnanç bağlamında aklın bir sistematiği,meyli yok mudur?Uhrevi masallar(!) üretecek bu beynin kendini var eden güçle hiç ilişkisi yok mudur?Her türlü sistematiği var eden bu güç sizce neyse niçin insanı uhrevi inanç arama,üretme durumuyla karşı karşıya getirmektedir?Şurası da ilginçtir uhrevi inançlardan önce insanlar maddi Tanrı üretmişler onlara sonsuz güç özelliğini yüklemişlerdir.Yaptıkları putlara,ateşe,güneşe tapmışlardır.Akabinde zihinsel körlük geçtikçe bunların da acizliğini yetersizliğini görmüşler bunların ötesinde soyut(metafizik) bir İlah üretmişler masal uydurmuşlardır bilimsel verileri(!) (Bence bilimin değil bilimi kendi fikri için araç olarak kullananların verileri,deneylenebilir,kanıtlanabilir bir durum değildir ki su götürmez gerçek olsa din diye bir şey kalmazdı bugün.) hakikaten düşünülmeye muhtaçtır. Yıllar yıllar önce maddi varlıklara sınırsız güç yükleyenlerle bugün bütün var olan herşeyin sebebini gördüğümüz ama bilinçsiz bir maddesel güce bağlayanlar arasındaki fark nedir?Bugün şu mu anlaşılmıştır:O insanlar aradıkları gücün maddede olduğunu görememişler maddenin ötesine geçmek istemişler bugünkü bilim bu gücün madde olduğunu kanıtlamış başka bir güç aramaya yer bırakmamış mıdır? MUHABBETLE... Alıntı
Φ Artropod Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2008 Dinin bilince,akla bakışıyla Ateizm'in bakışını yukardaki aşikar cümlelerle güzel ifade etmişsiniz?Bu bağlamda şunu söyleyebilirsiniz sanırım:İnanç hissi de önce var olmayan insanın doğayla etkileşiminden ortaya çıkan tesadüfi bir olgudur.Burada tesadüf kelimesini özellikle kullandım ki anlattıklarınızdan hareketle bu durumu açıklayacak başka bir kavram yok düşüncesindeyim.Burdan hareketle şunu sorabilir miyim?Doğadaki,evrendeki düzeni görüyorsunuzdur.Ne şekilde oluştuysa oluştu hücreden galaksilere kadar belli bir sistem düzen içinde her görünen.Bu sistemi düzeni oluşturan ki buna nasıl bilinçsiz bir güç atfedilir ve bununla açıklanır orası da ilginçtir oluşturan güç belli bir sistematiği olmayan aklı insana nasıl vermiştir?İnanç bağlamında aklın bir sistematiği,meyli yok mudur?Uhrevi masallar(!) üretecek bu beynin kendini var eden güçle hiç ilişkisi yok mudur?Her türlü sistematiği var eden bu güç sizce neyse niçin insanı uhrevi inanç arama,üretme durumuyla karşı karşıya getirmektedir?Şurası da ilginçtir uhrevi inançlardan önce insanlar maddi Tanrı üretmişler onlara sonsuz güç özelliğini yüklemişlerdir.Yaptıkları putlara,ateşe,güneşe tapmışlardır.Akabinde zihinsel körlük geçtikçe bunların da acizliğini yetersizliğini görmüşler bunların ötesinde soyut(metafizik) bir İlah üretmişler masal uydurmuşlardır bilimsel verileri(!) (Bence bilimin değil bilimi kendi fikri için araç olarak kullananların verileri,deneylenebilir,kanıtlanabilir bir durum değildir ki su götürmez gerçek olsa din diye bir şey kalmazdı bugün.) hakikaten düşünülmeye muhtaçtır. İnanca yönelik sağlıklı bir yorum yapabilmek için 'bilmek','tahmin etmek' ve 'inanmak' kavramları arasında iyi bir muhakeme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle ki,birşeyi 'bilmek' akıl sağlığı yerinde olan herkesin tartışmasız gerçekleri diğerleriyle birlikte ortak ve anlaşmazlığa düşülmeyecek şekilde kabul etmiş olmasıdır.Örneğin Ay'ın Dünya'nın etrafında döndüğünü hepimiz biliriz. 'Tahmin etmek' ise bilinmeyen,üzerinde henüz kesin bir ortak karara varılmamış bir olgunun ne şekilde gerçekleşmiş olabileceği veya devamında nelerin olabileceği üzerine fikir yürütmektir,olabilirliklerle ilgilidir,henüz bilme aşamasına ulaşılamamıştır.Buna örnek olarak meşhur evrim kuramının genetik özelliklerden ve çevresel şartlardan yola çıkarak tüm canlıların ortak bir atadan türediğini günün birinde bilimsel bir kesinlikte gösterebileceği tahmini verilebilir.Evrim kuramı bir evrimin var olduğuna yönelik işaretlerden yola çıkılarak her kuram gibi tahmin etme,fikir yürütme ile geliştirilmiş ve canlıların tasnifinde önemli bir rol edinmiştir. 'İnanmak' denildiğinde henüz kanıtlanmamış,yani herkesin kesin algıları dahilinde olmayan ve bu anlamda farazi nitelikteki bir olgunun düşünüldüğü şekliyle gerçekten var olduğu kanaatidir.Aynı zamanda o olgunun henüz bilinemiyor olsa da bir şekilde bilinebileceğine yönelik bir kanaattir.Ama tahmin etmede olduğu gibi bir metoda,somut bir akıl yürütme zincirine bağımlı değildir.Tanrı inancı ve ileri aşaması olan,şüpheyi akla dahi getirmeden iman örnek verilebilir.Sonuçta herhangi birşeye yönelik inanç ise tabi ki dinlerin tekelinde değildir. Sizin vurguladığınız şekliyle dini inanç,bence sadece doğa ile olan karşılıklı ilişkiden değil aynı zamanda son derece karmaşık bir gerçeklik olan 'kişinin kendini bile bir türlü çözememesi' durumundan doğar.Ortada tesadüfi bir olgu olduğu iddiası değil,kendini doğa ile içiçe geçmiş bir halde anlayabilme çabasından doğmuş bir olgu olduğu iddiası vardır.Sonuçta insan bilemediği sebepleri kendisine bir şekilde açıklama gayretine girerek endişesini hafifletme gereği duymuştur ki bu da doğal bir süreçtir.Bu,en çok ilgisini çeken şeylerle başlayarak Güneş,hayvan,kendi eliyle yaptığı putlar gibi haller almıştır.Öyle ki, bugün bir müslüman evinde kendi istediği yöne doğru namaz kılamaz,bu günahtır.Mümkün olduğunca Kabe'ye doğru dönmek zorunludur.İbadetteki bu uygulama dahi Allah anlayışının bütünüyle soyut olmadığına dair bir göstergedir.Kabe bir sembol olarak bile görülse,sembol birşeyin somutlaşmış halidir.Artık ona doğru dönülmezse yapılan şey gerçek bir namaz değildir. 'Ya Kainata düzen koyan bir bilinç vardır ya da herşey tesadüften ibarettir.' anlayışı özünde kısır bir anlayıştır.Zaten bilim bu anlayışı yıkabilmek amacında kendini bulur.Bir bulutsuyu ele alalım.Bilim 'Bu bulutsu tesadüfen biraraya gelen tozlardan oluşmaktadır.' demez,diyemez.Onun önceki bir kütlenin kalıntıları olup olmadığını araştırmak gibi bir görevi vardır ki bu yüzden bilimdir. Ayrıca bir de çok sık kullanılan tesadüf-rastlantı kavramına bakmak gerek.Diyelim ki bir kaplan çok aç ve yiyecek ararken bir ceylanın ileride su içtiğini görüyor.Bu durumda kaplanın ceylanla tamamıyla,yani motivasyon dışı bir rastlantı sonucu karşılaştığı savunulamaz.Ama bu aynı zamanda da bir rastlantıdır.Kaplan ceylanı avlayıp yemiş ve enerjisini kendisine katmış olsun.İşte burada bilim çıkıp da bu iş bir rastlantıdan ibarettir demez,kaplanın ceylanı neden yediğini ortaya çıkarır,motivasyonu bulur.Bu motivasyonun özü,canlılığın ortaya çıkışı için de bir referans olarak alınabilir.Önceden vurguladığım 'Varlıktaki güç edinme süreci' kuru,saf rastlantıyı da herşeydeki üstün bilinç senaryosunu da yıkmaktadır.Bilinç yönünden baksak ''Bu üstün bilinç yaratıklarını birbirine mi düşürmektedir?'' sorunu belirir.Saf rastlantı yönünden baksak da ''Zerreler sadece rastlantı ile biraraya geliyorsa bireysel motivasyonu,güdüleri ne yapacağız?'' gibi bir sorun çıkar karşımıza. Kainattaki düzenin mükemmel olduğuna kanaat getirildiğinde bir meteorun Dünya'ya çarpmasında illa ki bir ulvi neden,bir bilinç aranması zorunlu hale gelir.Yatıp kalkıp bu düşünülecektir.Meteorun düştüğünü bilirsiniz.Sebebini tahmin etmeye koyulursunuz ama rastlantıya yoramazsınız ve sonunda aklınıza en çok ne yatıyorsa ona inanırsınız. Yıllar yıllar önce maddi varlıklara sınırsız güç yükleyenlerle bugün bütün var olan herşeyin sebebini gördüğümüz ama bilinçsiz bir maddesel güce bağlayanlar arasındaki fark nedir? Fark gayet açıktır.Maddeye veya enerjiye bağlayanlar bu bağladıkları şeylere tapmamaktadırlar ve onlardan doğaüstü şeyler dilememektedirler. Bugün şu mu anlaşılmıştır:O insanlar aradıkları gücün maddede olduğunu görememişler maddenin ötesine geçmek istemişler bugünkü bilim bu gücün madde olduğunu kanıtlamış başka bir güç aramaya yer bırakmamış mıdır? Bilimin başka bir arayışa yer bırakmamak gibi bir tasası olduğunu düşünmüyorum.Kendi sağlam metodları kendi arayışı için vardır.Bilim,güvenilebilecek bir ortak paydadır.Ve yine belirttiğim gibi bir süreçtir.Gittikçe daha çok yapılmaya başlandığı gibi,bilimi bilinçli bir yaratıcıyı bulmanın maşası haline sokmak ise büyük bir yanılgıdır.Çünkü bu yanılgı da başka arayışlara yer bırakmaz. Saygılar... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 İnanca yönelik sağlıklı bir yorum yapabilmek için 'bilmek','tahmin etmek' ve 'inanmak' kavramları arasında iyi bir muhakeme yapılması gerektiğini düşünüyorum.. . Bilimin başka bir arayışa yer bırakmamak gibi bir tasası olduğunu düşünmüyorum.Kendi sağlam metodları kendi arayışı için vardır.Bilim,güvenilebilecek bir ortak paydadır.Ve yine belirttiğim gibi bir süreçtir.Gittikçe daha çok yapılmaya başlandığı gibi,bilimi bilinçli bir yaratıcıyı bulmanın maşası haline sokmak ise büyük bir yanılgıdır.Çünkü bu yanılgı da başka arayışlara yer bırakmaz. Saygılar... Kuran bilimin dışında olacak herhangi bir hüküm öne sürmemiştir ki Kuran'daki bir hüküm çürütülebilsin.Kuran bir fizik kanunları,kimya kanunları kitabı değildir.Kuran'da sürekli evrendeki düzen vurgulanır,örnekler verilir ve düşünenler için ibret vardır ,hiç düşünmez misiniz, denir.Bu bağlamda vurgulanın ne olduğunu ben söylemiyorum.Yorumu size kalmış. Bugün geldiğimiz noktada Kuran'ın bilime ters düşdüğü vurgulanmakta sanki Kuran'daki bilimsel hükümler çürütülmüş gibi bir yargıyla karşı tez olarak sunulan Ateistlik bilimsel bir sonuçmuş gibi sunulmaktadır.Ateistliğin Kuran'a karşı savunduğu ergümanları bilim vasıtasıyla öne sürmektedir.Bu bağlamda da metot yanlışlığı,çıkarsamanın yanlış anlamlandırılması benim açımdam yukardaki Kuran-bilim ilişkisinde ortaya çıkmaktadır.Ateistliğin bilimsel temelli bilimsel içerikli olmayan bir ergümanlar bütünü olan Kuran'a karşı karşı savunmasından dolayı aynı metotla Kuran'da kendi savunmasını yapmaktadır ki savunulan tezler anlamlı olsun.Ateistliğin bilimsel temelli savunmasına karşı bilimi kullanmadan yapılan bir savunma ne kadar anlamlı olur?Bütün bilimsel verileri Kuran'ın savunduğu anlayışla ilşkilendirmek,anlamlandırmak mümkündür.Ateistlik nasıl ki bilimsel bir olgu değilse bir kanun değilse savunmasını bilimsel içeriklerle anlamlandırıyorsa karşı tezi ziyadesiyle Kuran anlamdırarak verir.Evrendeki sisteme atfedilen gücü Ateistlik başlangıcı bilinmeyen ama bir şekilde kendinden olan maddesel güç olarak adlandırması ne kadar bilimselse bu gücün dayanağını Allah olarak gösteren Kuran'da o kadar bilimseldir.Dinlere masal diyen,insan beyninin çevresel etkileşimi sonucu ortaya koyduğu bir olgu olarak vurgulanan inanç hissi ne kadar bilimselse Ateistlik'te,Kuran'da savunulan ''Her insan inanma fıtratı üzerine doğar.''anlayışı da bir o kadar bilimseldir.Ateistlik bence bilimin bir sonucu değil bilimsel sonuçları bireysel anlamlandırıp yine bir inanç üretmenin ürünüdür.Ateistlik bir bilimsel kanun değil yine bir inançtır.Bu bağlamda bilimle ilişkisi Ateistlik inancını savunurken savunma vasıtası olarak bilimi seçmesidir.Eğer bu söylediğimin tersini biri kanıtlarsa ''Dinler''in masal olduğu sonucu da su götürmez bilimsel bir gerçek olarak hasıl olur.Nedense Ateistler ''Allah'ın olduğunu bilimsel kanıtla!''derler ama kendileri Allah'ın olmadığını bilimsel kanıtlayamazlar.Nitekim Ateistlik de bir inançtır bilimsel bir çıkarsama değildir. MUHABBETLE... Alıntı
Φ Artropod Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Gönderi tarihi: 27 Mayıs , 2008 Kuran bilimin dışında olacak herhangi bir hüküm öne sürmemiştir ki Kuran'daki bir hüküm çürütülebilsin.Kuran bir fizik kanunları,kimya kanunları kitabı değildir.Kuran'da sürekli evrendeki düzen vurgulanır,örnekler verilir ve düşünenler için ibret vardır ,hiç düşünmez misiniz, denir.Bu bağlamda vurgulanın ne olduğunu ben söylemiyorum.Yorumu size kalmış. Kuran'da ''Hiç düşünmez misiniz?'' diye sorulmasının eleştirilecek bir tarafı yoktur.Yani,tefekkür ve bilim anlamında ele alındığında müslümanların gelişime yönelik bir motivasyon içine girmeleri gerekmektedir.Fakat bugün bunu genel anlamda özgür bilimsel atılımlarla gerçekleştirme niyeti yerine geçmişteki ispatlanmış bilimsel buluşları geriye dönük olarak Kuran'a atfetme ve kelime oyunlarıyla Kuran'da şifre aramaya kadar varan anlamsızlıklarla yapmaya çalışanlar baskın çıkmıştır.Kuran'dan yola çıkarak gerçekleştirilecek bir bilimsel buluş müslümanlara artık zor mu gelmektedir yoksa Kuran'daki cümlelerin arapça oluşu her türlü yoruma kolaylık mı tanımaktadır tartışılır ama müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerdeki bilimsel gelişmişlik düzeyinin bugünkü hali ''Hiç düşünmez misiniz?'' ifadesinin sadece ibadeti ve zikri düşünmek şeklinde işlerine gelmiş olduğu söylenebilir. Bugün geldiğimiz noktada Kuran'ın bilime ters düşdüğü vurgulanmakta sanki Kuran'daki bilimsel hükümler çürütülmüş gibi bir yargıyla karşı tez olarak sunulan Ateistlik bilimsel bir sonuçmuş gibi sunulmaktadır.Ateistliğin Kuran'a karşı savunduğu ergümanları bilim vasıtasıyla öne sürmektedir.Bu bağlamda da metot yanlışlığı,çıkarsamanın yanlış anlamlandırılması benim açımdam yukardaki Kuran-bilim ilişkisinde ortaya çıkmaktadır.Ateistliğin bilimsel temelli bilimsel içerikli olmayan bir ergümanlar bütünü olan Kuran'a karşı karşı savunmasından dolayı aynı metotla Kuran'da kendi savunmasını yapmaktadır ki savunulan tezler anlamlı olsun.Ateistliğin bilimsel temelli savunmasına karşı bilimi kullanmadan yapılan bir savunma ne kadar anlamlı olur?Bütün bilimsel verileri Kuran'ın savunduğu anlayışla ilşkilendirmek,anlamlandırmak mümkündür.Ateistlik nasıl ki bilimsel bir olgu değilse bir kanun değilse savunmasını bilimsel içeriklerle anlamlandırıyorsa karşı tezi ziyadesiyle Kuran anlamdırarak verir. Kuran'dan astronomi ile ilgili olan bir kaç örneğe bakalım: Bakara 29: ''O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir.''(Elmalılı Hamdi Yazır Çevirisi) ''O,yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.Sonra semaya yöneldi,onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi.O,herşeyi hakkıyla bilendir.'' (Diyanet çevirisi) Burada göğün yeryüzünden sonra oluşturulduğu,ilk önce Dünya'nın olduğu belirtilmektedir.Ve yeryüzündeki istisnasız herşey insan için yaratılmış.Kuşkusuz bunlar insanın yaratılmasından ve Dünya'ya gönderilmesinden önce olan şeyler.Ayrıca insan Dünya'ya bir çeşit ceza sonucu gönderiliyor. Şimdi 'Hiç düşünmez misiniz?'' teşviği ile birlikte bakıldığında bir müslümanın bu ayeti Big Bang ile mantıki şekilde bağdaştırabilmesi mümkün değildir.Göğü atmosfer olarak alsa yine yeryüzündeki herşeyden sonra oluşmuş olamayacağı bilimsel olarak sabittir.''Yeryüzündeki herşey'' in içine dinazorlar da ister istemez dahildir ve dinazorların da insanlar için yaratılmış olmasını bir müslüman kendisine açıklamak durumundadır. Tüm bunlar sonuç vermezse,müslüman Kuran'daki bu ifadelerden yola çıkarak Dünya'nın oluşumu üzerine yeni bir teori oluşturabilmelidir ki Kuran'ın bilimle çelişmesinin imkansız olduğu iddiası havada kalmasın.Aksi takdirde Kuran'ı bilime uydurabilme amaçlı kelime ve yorum oyunları kendisini avutabilir ama bilimsel olarak hiçbir anlamı yoktur. Mülk 5: ''Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık ve onları, şeytanlar için taşlamalar yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.'' Burada da halk arasında 'yıldız kayması' olarak bilinen olayın aslında şeytanları kovma amaçlı olması ile bilimin nasıl bir ortak yanı olabileceği yine müslümanların kendilerine açıklamaları gereken bir olgudur. Nuh 15-16: ''Görmediniz mi Allah yedi göğü uygun tabakalar halinde nasıl yaratmış?" ''Ve Ay'ı bunların içinde bir nur yapmış, güneşi de bir lamba kılmış.'' Buna göre güneşin ve ayın yedi kat göğün içinde olduğu tartışmasız bir şekilde ortaya çıkmaktadır.Yani bu yedi kat atmosfer falan değildir.Ayın ışık olması ile ışığı yansıtan bir kaya olması arasındaki fark da ''Hiç düşünmez misiniz?''i uygulayan bir müslüman tarafından herhalde anlaşılabilir. Bence bu tür örnekler halihazırdaki bilimsel ispatlara devşirilme anlyaşına kurban gitmektedir.Gün gelip öyle bir hal alabilir ki,Kuran'ın 1000 çeşit farklı anlayışla çevrilip farklı yorumlanması işi çığırından çıkarabilir.Nitekim bazı ilahiyat profesörleri tahminim kendilerinin bile tam anlayamadıkları yorumlara girişmektedir. Öte yandan ateistlik bilimsel bir sonuç olma iddiasında zaten değildir.Ateist bilim,inançlı bilim gibi bir ayırım olması da mümkün değildir.Tarihten gelen ve şu an itibarıyla yaygın olan dinlerin dogmalarının birçok açıdan bilime ve gelişmesine aykırı olduğu iddiası ile bilime bakar ateistler.Birşey ispatlama çabası ile yoğun bir şekilde dindarlar ilgilenmektedir. Evrendeki sisteme atfedilen gücü Ateistlik başlangıcı bilinmeyen ama bir şekilde kendinden olan maddesel güç olarak adlandırması ne kadar bilimselse bu gücün dayanağını Allah olarak gösteren Kuran'da o kadar bilimseldir.Dinlere masal diyen,insan beyninin çevresel etkileşimi sonucu ortaya koyduğu bir olgu olarak vurgulanan inanç hissi ne kadar bilimselse Ateistlik'te,Kuran'da savunulan ''Her insan inanma fıtratı üzerine doğar.''anlayışı da bir o kadar bilimseldir.Ateistlik bence bilimin bir sonucu değil bilimsel sonuçları bireysel anlamlandırıp yine bir inanç üretmenin ürünüdür.Ateistlik bir bilimsel kanun değil yine bir inançtır.Bu bağlamda bilimle ilişkisi Ateistlik inancını savunurken savunma vasıtası olarak bilimi seçmesidir.Eğer bu söylediğimin tersini biri kanıtlarsa ''Dinler''in masal olduğu sonucu da su götürmez bilimsel bir gerçek olarak hasıl olur.Nedense Ateistler ''Allah'ın olduğunu bilimsel kanıtla!''derler ama kendileri Allah'ın olmadığını bilimsel kanıtlayamazlar.Nitekim Ateistlik de bir inançtır bilimsel bir çıkarsama değildir. MUHABBETLE... Birşeyi kanıtlamak amaçlı yola çıkmak ile o şey üzerine bilimsel metodları kullanarak eğilmek ve sonuçta Yaratıcı'ya yönelik inanç hakkında kanaate varmak farklı şeylerdir.Bilimsel sonuçları anlamlandırarak kişisel fikre ulaşmak üzerine yazdığınız kısma katılıyorum. Bence dinin bilimsel olarak bahsedilebilecek kısmı tarihidir.İnanca ait özellikleri ve iddiaları bilimsel olarak ispatlanabilecek olsa din olmaktan çıkardı.Örneğin bir ateist duanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine,inançlı biri ise çok şeyi değiştirebileceğine inanır.Bu konu bilimin konusu olacak değerde bir konu değildir.İspatlanabilirlik içermez. Hem ateizmi hem dinleri felsefe bazında düşündüğümüzde daha sağlıklı sonuçlara varılabileceğini düşünüyorum.Ne var ki din,iman kavramının özelliğiyle kendisini hem bilimin hem felsefenin ötesinde gördüğünden,nihayetinde vahiy kavramı dışında gerçek anlamda ölçü olarak alabileceği birşeyin olduğuna inanmıyorum.Onlara olsa olsa teferruat gözüyle bakar. Saygılar... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.