Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Ateist Bir Düşünürün Ahlaka Bakışı


Artropod

Önerilen İletiler

Karamsar bir ateist olma ünüyle ahlakçılarca görmezden gelinmeye çalışılan düşünür Arthur Schopenhauer'in ahlak ve ölüme olan bakış açısından bir kesit:

 

 

'' 'Varlıkların ayrılığı ''kendiliğinden''in bir düzenidir.Her varlık mutlak bir şekilde diğerinden ayrı bulunmaktadır.Benim kendi ''ben''imde kendi hakiki mevcudiyetim bulunur.Geriye kalan ben olmayandır ve bana yabancıdır': İşte bizde etin,kemiğin tanıklık ettiği tek gerçek sanılan şey.

 

Kötü,haksız ve haşin fiillerde ifadesini bulan şey egoizmdir.Bireyselleşme ise tüm bilgi objelerini tanımak yetisi tarafından empoze edilen,zamanın ve mekanın meydana getirdiği saf bir görünüştür.Keza çokluk ve azlık da bir görünüşten,yani ancak benim tasavvurlarımdan,tasavurumda mevcut olan bir olaydan ibarettir.

 

Benim gerçek ve samimi varlığım tüm yaşayanlarda doğrudan doğruya mevcuttur.Bende ise ancak bu bilincimde ortaya çıkar.Bunu Hint dilinde ifade eden bir formül vardır: ''Tat Tvam Asi'' yani ''Varlık Sensin'' demektir ve o gerçekte her iyi eylemin ifadesi olan ve erdemlerin temelini oluşturan ''acıma'' formu altında meydana çıkar.Bu öyle bir hakikattir ki,onun sayesinde yakınlarımızı affetmeyi,sevmeyi,iyilik ve tatlılığa davet etmeyi öğreniriz.Bu sıcak davet bize hepimizin bir ve aynı varlık olduğumuzu hatırlatır.Erdemli bir eylemde bulunduğumuz zaman duyduğumuz heyecan ve derin mutluluk ''çokluk'' ve ''ayrılık'' şeklinde ortaya çıkan bu bireylerin bir birlik haline gelmesinden doğar.

 

Kötü insan ise kendisiyle kendisinin dışında kalan arasında kalın bir perde hisseder.Dünya onun için mutlak bir ''ben olmayan''dır.Kendisinin dışında kalan herşeye karşı kin ve düşmanlık besler.İyi karakterli kişi ise tersine,kendi varlığı ile aynı cinsten olan harici bir dünya içerisinde yaşar.Başkaları kendisi için bir ''ben olmayan'' değildir.Belki benin tekrarıdır.Kendisiyle tüm diğer varkılar arasında yakın bir akrabalık bulur.Onların neşe ve ıstıraplarını paylaşır.Bundan dolayı her zaman derin bir sükunet onun yanıbaşındadır.

 

Bencil karakterli insanın ruhsal durumu bunun zıddıdır.Onun ihtiyaç anında başkalarının kendisine yardım edeceğine inancı yoktur.Kötü adam bir kimseyi imdada çağırırsa ona karşı içinde hakiki bir minnet duymaz.Çünkü bu yardımda budalalıktan başka birşey göremez.Böyle bir insanda kendisini başkasında hissetme becerisi yoktur.Bu tipler bir zorluk karşısında kalınca kendilerini kolayca ümitsizliğe kaptırırlar.Çünkü insanlık bunlar için bir ''ben olmayan''dan ibarettir.İyi adam içinse herşey ''ben''in bir tekrarıdır.

 

Kendisini başkalarında yaşayabilen veya başkalarını kendisiymiş gibi hissedebilen bir insan için ölüm artık korkunç bir felaket değildir.Tam tersine,bir göz kapama kadar basit ve üzüntü duyulmayacak bir olaydır.Buna karşın,''kendisi olmayan''ı kendisiymiş gibi dikkate almayan bir kişi için ölüm felaketlerin en müthişidir.Zira böyle biri için kendi şahsının dışında gerçek olan hiçbir şey yoktur.Kendisinden ayrı olan herşey onun için,arzu ve hayallerine hizmet için yaratılmış birer hayaletten fazla değerli değildir.İşte kendisiyle ''ben olmayan'' arasında geniş bir uçurum gören böyle birinin gözünde ölüm her türlü gerçeğin ve bütün bir dünyanın birlikte sona ermesiyla aynı şeydir.Halbu ki kendisini benzerlerinde hisseden bir kimse,ölümüyle tüm yaşayanlara yani dünyanın birliğine intikal etmenin mutluluğunu hisseder,ölüm onun basit bir parçasını alır götürür.Yani bilincin kendisini diğerlerinden ayırır gibi gösteren hayaletini ortadan kaldırmış olur.''

 

 

Schopenhauer kendisini eski Hint bilgeliğinin bir devamı olarak görmüştür.Metafizik ve mistisizm ile ateizmi birleştiren felsefesi Doğu ve Batı felsefeleri arasında bir köprü olarak görülebilecek değerdedir.Ahlaka bir temel bulmaya çalışmış ve bunun Uzakdoğu felsefesinde yattığına kanaat getirmiştir.

 

Bugün bence,toplumların altını oyan kurt,her şey gibi değerlerin de çok çabuk tüketilmesi olgusudur.Neredeyse herşey yüzeyde ve görüntüden ibaret yaşanma safhasına gelmiştir.İnsanoğlu yeterli bilince sahip olduğundan bu yana kendini aramış,fakat sonuçta kendisine yabancı olan ne varsa ona bağlanıvermiş.Tanıyamadığı şeyi kendisine düşman edinmiş.Ödleklikten inançlar,kültürler yaratmış.Peki kendisini bulmuş mu?Belki bazısı.Birileri çıkıp demiş ki: ''O sensin.Aradığın,korktuğun,utandığın,taptığın ne ise.İşte o,o varlık sensin.Tanıyamadığın kendin.Sürekli tekrar eden.''

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 8 ay sonra...
'Artropod' ,

Bugün bence,toplumların altını oyan kurt,herşey gibi değerlerin de çok çabuk tüketilmesi olgusudur.Neredeyse herşey yüzeyde ve görüntüden ibaret yaşanma safhasına gelmiştir.İnsanoğlu yeterli bilince sahip olduğundan bu yana kendini aramış,fakat sonuçta kendisine yabancı olan ne varsa ona bağlanıvermiş.Tanıyamadığı şeyi kendisine düşman edinmiş.Ödleklikten inançlar,kültürler yaratmış.Peki kendisini bulmuş mu?Belki bazısı.Birileri çıkıp demiş ki: ''O sensin.Aradığın,korktuğun,utandığın,taptığın ne ise.İşte o,o varlık sensin.Tanıyamadığın kendin.Sürekli tekrar eden.''

 

Tapılan olması gereken ben değilken,kendime tapan ben!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Schopenhauer'u bizim takım yenik duruma düştüğü zaman hatırlarım hep ya da doğalgaz faturası geldiği zaman.Hepisiniz kötüsünüz siz insalar iyiyim ben bana bu kelek yapılır mı diye bağırıyorum bazen.Polyanna'yı da bu şahsın terkettiği kadınlardan birinin yarattığını düşünüyorum-agop soze:attım tutar belki-

 

Çok beklenti içinde oluyorsun sonra hayat istediğin gibi gitmeyince felsefenin dibine vuruyorsun hep böyle vallaa böylee....dikkat edin homeless şarapçı abiler süper felsefe yapar ama zengin bir kapitalist için dünya hep iyidir.

 

konu neydi....?

 

mavi olmayan gökyüzü tasavvufa doğru yol almak üzere ...bende taparım kendimee halı saha maçlarında

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Schopenhauer ayrıca diyor ki:

 

Kırık bir kalbin tesellisini kim ve nasıl verebilir? Böyle anlarda kendimizi, aşılması olanaksızmış gibi gelen bir durumun ortasında buluruz. Aşk acısının fiziksel acılardan daha ağır geldiğini konuşmalarımızda sürekli dile getiririz. Nasıl bir teselli bizim bu durumdan çıkmamızı sağlayabilir?

 

Filozofların aşk konusunu kayıtsız kalmalarına şaşıran Schopenhauer şöyle diyordu:

 

‘‘İnsan yaşamında bu denli önemli rolü olan bir meselenin şimdiye kadar filozoflar tarafından neredeyse tümüyle görmezden gelinmesi ve en işlenmemiş, en ham haliyle önümüzde durması bizi şaşırtmalı.’’

 

Schopenhauer’a göre aşkın amacı, insanın gelecekteki varlığını sürdürme isteğidir. Birini bir kez daha görmek için bilinçli ve çok yoğun bir istek duyduğumuzda bunun nedeni, bilinçdışında bir gücün bizi üremeye ve bir sonraki kuşağı yaratmaya doğru itmesidir. Aşkta seçici olunmasının nedenini de çocuk sahibi olma isteğine bağlayan Schopenhauer’a göre, her önümüze gelene aşık olamayız çünkü herkesle sağlıklı çocuklar yapamayız. Yaşam irademiz bizi, güzel ve zeki çocuklar dünyaya getirme şansımızı yükseltebilecek kişilere doğru itmektedir.

 

‘‘İlk kez bir araya gelen ayrı cinsten iki genç insanın birbirlerini farkında olmadan ama derin bir ciddiyetle, araştıran, inceleyen bakışlarla süzmelerinde, birbirlerinin bedenlerini biçimsel açıdan ayrıntılı biçimde gözden geçirmelerinde ilgi çekici bir yan vardır. Aslında, bu araştırma ve inceleme sırasında, tür ruhu, bu iki insanın birleşmesinden ortaya nasıl bir birey çıkabileceğini hesaplamaktadır.’’

 

Kişi, aşık olduğu biri tarafından reddedilince büyük üzüntü duyar. Schopenhauer bu üzüntüden bizi çıkaracak bir teselliyi verir. Kişi, kimsenin sevmeyeceği biri olarak dünyaya gelmez. Bu durumda kendimizden nefret etmemize hiç gerek yoktur. Bir gün, bizi çok beğenen, bizimleyken çok doğal ve açık davranan birine rastlayacağız. Her reddedişte bilinmelidir ki, yaşama iradesi iki kişinin çocuk yapmasını istememiştir. Schopenhauer şu sözleriyle bizi teselli etmeye çalışır:

 

‘‘Bir erkekle bir kadın arasında aşk yoksa, bu onların birleşmesinden ortaya ancak kötü biçimlenmiş, mutsuz, kendi içinde uyumdan yoksun bir varlığın çıkacağına işarettir.’’

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Aşk üzerine yazan ender düşünürlerden Schopenhauer ve ''kadın'' üzerine olan düşüncelerini hiçbir sansüre uğratmadan yansıtan Nietzsche'nin aşk hayatlarının oldukça kötü geçmiş olması beni hep, gerçeği aradıkça aşktan, aşkı aradıkça gerçekten uzaklaşılmak zorunda olunduğu fikrine yaklaştırır. Gerçekten de aşk, detayları sevmez, çabuk kaçmaya yatkındır ve tam anlamıyla bir dişidir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.