Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Doğruysa öldürülüyoruz


Misafir birce

Önerilen İletiler

Doğruysa öldürülüyoruz

 

Türkiye'de kullanılan tarım ilaçlarının 3'ünün AB'de yasaklı, 3'ünün zehirli, 4’ünün kanser yapıcı olduğu iddia

 

edildi. Prof. Dr. Delen, "Gıda güvenliği tehlikede" dedi

 

EGE Üniversitesi (EÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nafiz Delen, Türkiye’de 2006 yılında en fazla kullanılan

 

tarım ilaçlarından 3’ünün Avrupa Birliği ülkelerinde piyasadan çekildiğini, 3 tanesinin zehirli olduğunu, 4 tanesinin kanser

 

yapma riski taşıdığı, 5 tanesinin ise iç salgı bezlerini etkilediğini söyledi. Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) tarafından

 

düzenlenen "Güvenli Gıda Gündemi" toplantısında konuşan Prof. Dr. Delen, tarım ilaçlarının, bilinçli ve kontrollü

 

kullanıldığında yüksek etki gösterdiğini, daha hızlı sonuç vererek bitki gelişiminin isteğe uygun biçimde yönetilebilmesini

 

sağladığını, bilinçsiz ve kontrolsüz kullanımın ise çevre kirliliğine, sağlık sorunlarına ve tarım ürünü ihracatına olumsuz

 

katkıda bulunduğunu anlattı.

 

 

 

Bilinçsiz kullanılıyor

 

Prof. Dr. Delen, ülkede tarım ilaçlarının bilinçsiz ve kontrolsüz kullanıldığını öne sürerek, şunları kaydetti:

 

"Gıda güvenliğimiz açısından sorun yaratabilme olasılığı bulunan tarım ilaçları, ülkemizde yoğun biçimde tüketilmektedir.

 

En zehirli tarım ilaçlarının etkili madde olarak tüketimi 2002’de 1730 ton iken, 2006 yılında 1910 tona yükselmiştir.

 

 

Bu ilaçların yüzde 16’sı yer altı sularını, yüzde 35’lik bölümü ise soluduğumuz havayı kirletebilecek özelliktedir. Türkiye’de

 

2006 yılında en fazla kullanılan tarım ilaçlarından 3’ü AB’de piyasadan çekilmiş, 3 tanesi zehirli, 4 tanesi kanser yapma

 

riski taşıyor, 5 tanesi de iç salgı bezlerini etkileyebilmektedir.

 

 

Türkiye’de yıldan yıla daha çok zehirli tarım ilaçları kullanımı artmakta, zehirsiz ilaçların tüketimi azalmaktadır. Ülkemiz

 

insanı tükettiği gıdaların ne kadar güvenliği olduğunu bilememektedir. Oysa gelişmiş ülkelerde yiyeceklerin güvenliği,

 

tarım ilacı kalıntılarıyla bulaşıklılık durumları sürekli analizlerle saptanmakta, gerekli önlemler alınmakta ve tüm sonuçlar

 

yayın yoluyla topluma duyurulmaktadır."

 

 

 

AB ürün alımını azaltıyor

 

Kullanılan tarım ilacının yüksekliği nedeniyle Türkiye’den AB’ye ihraç edilen ürünlerdeki kalıntı miktarlarının yıldan yıla

 

artış gösterdiğini, özellikle 2003 yılından sonra AB tarafından uygun bulunmayan ürün sayısında büyük artış yaşandığını

 

belirten Prof. Dr. Nafiz Delen, "Tarım ilacı ruhsatlandırma biçimi" ve "Tarım ilacı bayilik sistemi"nin ciddi olarak gözden

 

geçirilmesi, bitkisel üretimde anlaşmalı ve kontrollü tarıma geçilmesi gerektiğini bildirdi.

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...

 

Türkiye'de kullanılan tarım ilaçlarının 3'ünün AB'de yasaklı, 3'ünün zehirli, 4’ünün kanser yapıcı olduğu iddia

 

edildi. Prof. Dr. Delen, "Gıda güvenliği tehlikede" dedi

 

 

sanırım kendımı yesem daha saglıklı olacak :)

 

 

artik bende bilemez oldum Sercan, ne yenilir ne yenmez oldugunu..

 

 

domates1ai1.jpg...Domates krizi büyüyor

 

 

 

YAŞ sebze ve meyve ihracatında Rusya ve AB ülkeleriyle yaşanan zirai ilaç kalıntısı krizine önlem alınmaması tepki

 

çekerken, Akdeniz Yaş Sebze ve Meyve İhracatçıları Birliği

 

(AKİ Başkanı Ali Kavak, Tarım Bakanlığı ile Rus yetkililer arasındaki diyaloğun sürdüğünü, ancak krizin henüz

 

aşılamadığını söyledi.

 

Rusya’nın 7 Haziran’dan beri limon, üzüm, domates, patlıcan ve patates alımını durduğunu ve endişelerinin devam ettiğini

 

vurgulayan Kavak, Rusya’nın limitlerinin dünya standartlarının altında olduğunu belirtti.

 

Ürünlerde Dünya Ticaret Örgütü’nün belirlediği miktarda pestisit, yani kimyasal kalıntı olduğunu kaydeden Kavak,

 

“Ancak Rusya’nın talebi, bunun çok daha altında olması yönünde ve şimdi bunu değerlendiriyoruz” dedi.

 

Çiftçilerin, ürettiği ürünün kalitesinden emin olması gerektiğini, hükümetin de buna zemin hazırlayacak çalışmaları

 

yaptığını belirten Kavak,

 

İzlenebilirlilik sistemi, yani ürünün kimden alındığı, hasat tarihi, kimyasalların oluşup oluşmadığı gibi bir kimlik kartının

 

oluşturulması gerekir. Bunun altyapısı tam hazır değil.

 

Bunun yasal zemininin oluşturulması gerekiyor. Henüz yeterli altyapımız yok. Ciddi çalışmalar yapılıyor ama gecikiyoruz.

 

Dünyanın gidişatı da bu yönde. Çevre ve insan sağlığı ön planda” diye konuştu.

 

ÜRETİCİNİN KAYBI ÇOK

Türkiye’de limon, üzüm ve domates ihracatının yüzde 40’ının Rusya’ya yapıldığını anlatan Kavak şöyle devam etti:

 

“Son karar ile ihracatçının kaybından çok üreticinin kaybı olacak. Ürün bazında birim fiyatlar yüzde 60 oranında düştü. İ

 

hracatçı da pazar kaybı yaşayacak. Bu pazarı uzun zamanda elde ettik. Rusya pazarından çıktığımız anda başkaları

 

dolduracak.

 

İhracatçının mevcut sistemi yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Rusya’ya olan toplam ihracatımızda yüzde 40 oranında

 

kayıp yaşayabiliriz. Bunu düşünmek istemiyoruz. Alternatif pazar yaratmak birden bire olmuyor” dedi.

ODALARIN GÖRÜŞLERİ

 

Adana Ticaret Odası Başkanı Şaban Baş, AB ve Rusya’ya tarım ürünü ihracatında yaşanan olumsuzluk yüzünden

 

çiftçilerin mallarının ellerinde kaldığını belirterek, “Rusya, ürünlerimizde kanserojen madde kalıntıları çıktığını iddia ediyor.

 

Bizim bu iddiaları çürütecek bir laboratuvarımız yok mu?” diye sordu.

 

Adana Seyhan Ziraat Odası Başkanı Süleyman Girmen ise, olayın tamamen siyasi olduğunu öne sürererek, “Türk

 

ürünlerindeki kalıntı oranı, AB’nin kabul edilebilir normları içindedir.

 

Henüz hasat dahi edilmemiş limon gibi bir ürüne bile yasaklama getirilmiştir.

 

Bunun kalıntısı nerede, nasıl tespit edilmiştir?

 

Rusya pazarını ele geçirmeye çalışan İspanya gibi ülkelerin bir takım oyunlarının olduğu apaçık ortadadır” dedi.

 

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Adana Şubesi eski Başkanı ve üretici Ayhan Barut ise, yaş sebze ve meyvede üretilen

 

ürünün yüzde 5’inin dışarıya satılabildiğini, geriye kalan yüzde 95’ini iç pazarda tüketmek zorunda kaldıklarını söyledi.

 

Barut, “Özellikle AB üyesi ülkeleri, neredeyse suda olabilecek küçük kalıntıları bile bulunduran tarım ürünlerini almamaya

 

başladı. Türkiye olarak bizim ürettiğimiz üründen emin olmamız gerekiyor” diye konuştu. Barut “Karpuzun, kilosu 6 Ykr’ye

alıcı bekliyor, alıcı bulamıyor. Bu konuyla ilgili mal alan tüccarlar da sıkıntı içine girdiler, karpuzların ellerinde kalmasından

korkuluyor” dedi.

YIKIM OLDU

 

Seyhan Ziraat Odası Yönetim Kurulu Üyesi Cahit İncefikir ise şunları söyledi:

 

“Eğer bu ürünlerde kabul edilebilir normların dışında kalıntı olsaydı diğer ülkeler de kabul etmezdi. Bu konuda en seçici

 

Avrupa ülkeleridir. Nedense ürünün en bol olduğu, kendi kendine yetiştiği dönemde böyle bir yasak getirilmiştir.

 

Türkiye’nin ürünlerini ucuz ve kaliteli olarak yetiştirdiği dönemde böyle bir yasak gelmiştir. Geçen yıllarda da böyle

 

yasaklar getirilmişti. Bu işte kasıt olduğunu düşünüyoruz.

 

Akdeniz sahil şeridinde üretecilik yapanlara bu işin götürüsü çok ağır olacak.

 

Rusya pazarının kapanması üreticiler açısından yıkım oldu.”

 

10.06.2008

 

~~

 

gercekten birsey var ise..

 

elerinde tutacak degiler, ucuz fiyata satilacak olur ise.. artik nasil satilir onu da bilemem "bilincli yada bilincsiz"..kim alir

 

ise..

 

Peki bu durum da alanlarin sonu ne olacak, beni düsündüren bu oluyor..

 

Saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

LÖSEV: Tarım ilacı kırmızı reçeteyle satılsın

Zehirli domateste tartışmasına bugün Lösemili Çocuklar Vakfı da katıldı.

İSTANBUL - LÖSEV gazetelere verdiği ilanda,

 

"Gümrük kapılarından dönen ve alışveriş merkezlerinde bize satılan domatesleri, biberleri yiyerek kanser olmak ve ölmek

 

istemiyoruz" denildi.

 

Tarım ilaçlarının kırmızı reçete ile satılmasını isteyen LÖSEV’in Başkanı Dr. Üstün Ezer, NTV’ye yaptığı açıklamada

 

Türkiye’de tarım ilaçlarının son derece kontrolsüz şekilde ülkeye girdiğini ve kullanıldığını söyledi.

 

 

Ezer şöyle konuştu:

 

"Bizim talebimiz şu; Tıpta kırmızı reçeteyle satılan uyuşturucu ilaçlar vardır.

 

Eczanelerden kolaylıkla alamazsınız. İthali, ülkeye girişi, depolardan, eczanelerden kontrol altındadır.

 

Biz aynı uygulamanın tarım ilaçları için de yapılmasını istiyoruz.

 

Kontrolsüz satılmasını istemiyoruz.

 

Çünkü Türkiye’de tarım ilaçları tamamen kontrolsüz durumda.

 

Küçük ilçelerde pazarlarda bile satılıyor.

 

Çiftçi tarım ilacınını kullanma şeklini satıcıya soruyor. Hatta zaman zaman satıcının tarif ettiğinden daha fazla kullanarak

 

ürününü koruduğunu sanıyor.

 

Bu kadar kontrolsüz kullanılan tarım ilaçlarının kullanıldığı yerlerde üretilen ürünleri biz tüketiyoruz. Bize göre bu

 

uygulama kontrol altına alınmalı. bunu da Sağlık ve Tarım Bakanlığı’nın yapmasını bekliyoruz."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katil domates paniği

 

 

Ülkede zehirli domatesleri yediği için hastaneye kaldırılanların sayısı 167’ye ulaştı

 

ABD’de geçen aylarda ortaya çıkan domates paniği artarak devam ediyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), başta

 

Teksas ve New Mexico olmak üzere 17 eyalette domatesten yayılan salmonella bakterisi nedeniyle 167 kişi hastanelik

 

oldu.

 

Dünyanın en büyük restoran zinciri McDonald’s ve Burger King gibi restoranlar sandviçlerinde domatesleri kaldırdı.

 

Süpermarket zinciri Wal Mart da domates satışını askıya aldı.

 

Bazı okullarda yemek menüsünden domates çıkarıldı.

 

Domateslere hayvan dışkıları veya atık sularla bulaşan bakteri, baş dönmesi, ishal ve yüksek ateşe neden oluyor.

 

Son olarak domateslerdeki salmonella bakterisinin Saint Paul türünde olduğunun ve öldürücü olabileceğinin açıklanması

 

paniği bir kat daha artırdı.

 

FDA’nın uyarısına göre sadece kiraz domates ve dalları üzerinde olan domatesleri yemek güvenli.

 

 

ZARAR 500 MİLYON DOLAR

 

Salmonella salgınından ABD’deki 1.3 milyar dolarlık domates piyasası da büyük darbe aldı.

 

5 günlük zararın 500 milyon dolar olduğu açıklandı.

 

Talebin bıçak gibi kesilmesi nedeniyle en büyük domates üreticisi Florida’da çiftçiler iflasın eşiğine geldi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

TÜKETTİĞİMİZ SEBZE MEYVE SAĞLIKLI MI?

 

Türkiye, Rusya nın üzerinde ilaç kalıntısı bulunduğu gerekçesiyle 5 kalem sebzenin ithalatını durdurmasını tartışıyor.

 

Amerika ise geçen hafta domateste bulunan bir bakteri yüzünden 200 ü aşkın kişinin hastaneye kaldırılmasının şokunu

 

yaşıyor.

 

Bu gelişmeler 'ne kadar sağlıklı meyve sebze tüketiyoruz?' tartışmalarını yeniden gündeme getirirken, uzmanlar tarım

 

ürünlerinde çok önemli bir konunun göz ardı edildiğine dikkat çekiyor. Genetiğiyle oynanmış ürünlerin ne denetimi

 

yapılıyor ne de yeterince inceleneceği laboratuvarlar bulunuyor. Daha büyük, daha dayanıklı ve istenilen özelliklere sahip

 

tarım ürünü elde etmek için bitki genetiğine yapılan müdahaleler uzun vadede insan sağlığını tehdit ediyor.

 

Kanser, alerji, antibiyotiğe dayanıklılık, bebeklerde cinsiyet sorunları gibi menfi sonuçlara yol açtığı öne sürülen bu tür

 

gıdaların üretimi her geçen gün yaygınlaşıyor. Bütün dünyada Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'a (GDO) yönelik

 

tedbirler alınırken, Türkiye'de bu konu tartışılmıyor. Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim

 

Üyesi Prof. Dr. Selim Çetiner, patates tohumunun bile ithal edildiğine dikkat çekiyor, başta İsrail olmak üzere

 

yurtdışından gelen tohumların gümrüklerden çok rahat geçtiğini, genetikleriyle oynanıp oynanmadığının bilinmediğini

 

vurguluyor.

 

TÜBİTAK Tarım Teknoloji Platformu üyelerinden genetik mühendisi Emrullah Gökhan da, tohum sektöründeki dışa

 

bağımlılığa işaret ederken, Türkiye'de 300 milyon dolarlık tohum pazarının 70 milyon dolarının ithal olduğu bilgisini veriyor.

 

Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Zeybek ise gümrüklerdeki denetimsizlikten yakınıyor ve analiz

 

yapabilmek için akredite laboratuvarlara ulaşılamadığının altını çiziyor.

 

1970'lerde başlayan, 80'lerden itibaren hızlanan bitki biyoteknolojisinde genetiği değiştirilmiş ilk ürün 1996'da Amerika'da

 

üretildi. 'FlavrSavr' adı verilen domates, diğerlerine göre daha uzun raf ömrüne kavuşturuldu.

 

Domatesi, gen aktarılmış mısır, pamuk, kolza ve patates takip etti. Modern biyoteknolojik yöntemler kullanılarak

 

geliştirilmiş 'transgenik' ürünlerin dünyadaki ekim alanı 2007 yılı sonu itibarıyla 112 milyon hektarı geçti.

 

Bunlar başta ABD, Kanada, Arjantin ve Brezilya olmak üzere Çin, Hindistan, Avustralya ve İspanya gibi toplam 23

 

gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tarafından ekiliyor.

 

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Çetiner, Türkiye'de

 

biyoteknolojinin gelişmesi için temel bilim alanlarına gerekli önemin verilmemesinden şikayetçi. Bu durum, genetik

 

konusunda yetişmiş eleman sayısının düşük kalmasına ve dolayısıyla kapsamlı araştırmaları yürütebilecek araştırma

 

birimlerinin oluşturulmasına engel oluyor. En önemli sorun, belirli düzeyde bilgi birikimine ve tecrübeye sahip

 

araştırmacıları bir araya getirerek 'uzmanlık merkezleri' kurmak yerine, tek tek laboratuvarların oluşturulması. Türkiye'de

 

bitki doku kültürü yatırımları 1974 yılında başlamış.

 

Halen hemen hemen tüm ziraat fakültelerinde ve Tarım Bakanlığı araştırma enstitülerinde birer doku kültürü laboratuvarı

 

bulunuyor.

 

Ancak, Türkiye, son derece basit bir teknoloji gerektiren patates tohumluğu ihtiyacını bile, her yıl milyonlarca dolar

 

ödeyerek yurtdışından karşılamak mecburiyetinde kalıyor. Bu ve benzeri çarpıklıkların yaşanmaması için öncelikle

 

yapılması gereken, Avrupa Birliği müktesebatına uygun bir biyogüvenlik mevzuatı çıkarmak. Ardından tarımsal

 

biyoteknoloji ürünlerinin bu mevzuat çerçevesinde değerlendirilmesini sağlamak. Prof. Dr. Çetiner'in üzerinde durduğu

 

hususlardan biri de, Tarım Bakanlığı'nın hazırladığı Ulusal Biyogüvenlik Kanunu taslağının, Ulusal Biyogüvenlik Kurumu adı

altında RTÜK gibi yeni bir bürokratik yapıyı öngörmesi. Oysa, genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO)'ın bilimsel

 

esaslara dayalı olarak risk değerlendirmelerinin yapılması gerekiyor.

 

 

'Tartışmalar bilimsel zeminde değil'

Diğer yandan Tarım Bakanlığı'nın 5553 sayılı yasayla verilmiş görevlerinin önemli bir kısmının, kurulması öngörülen Ulusal

 

Biyogüvenlik Kurumu'na devredilmesi, üreticileri (çiftçileri) ve tüketicileri doğrudan ilgilendiren konularda Tarım Bakanlığı'nı

 

devre dışı bırakıyor.

 

Çeşitli kesimler tarafından dile getirilen GDO'ları tespit edecek laboratuvarların bulunmadığına ilişkin görüşlere ise Prof. Dr.

Çetiner katılmıyor. Çetiner, sağlık alanında biyoteknolojik teknikler kullanılması gündeme gelmezken, genetiği

 

değiştirilmiş ürünler konusunda ise bilimsel tartışmalar yerine ideolojik, duygusal, kişisel ve ekonomik tercihlerin ağırlıklı

 

olduğu görüşünde. 'GDO'ya Hayır Platformu'nun iddialarına dayanarak basında yer alan haberlerin aksine Çetiner,

 

Türkiye'de transgenik ürünlerin özellikle de transgenik mısırın ekimi yapılmadığının, TÜBİTAK tarafından desteklenen, en

 

hassas analiz yöntemleri kullanılarak geçen yıl tamamlanan araştırma projesi ile kanıtlandığı bilgisini veriyor.

 

TÜBİTAK bünyesinde oluşturulan Tarım Teknoloji Platformu üyelerinden Genetik Mühendisi Emrullah Gökhan ise tohum

 

sektöründeki dışa bağımlılığa dikkat çekiyor: "Türkiye, dünya tohumluk endüstrisindeki gelişmelere paralel olarak Ar-Ge

 

faaliyetlerini yeterince gerçekleştiremediği için çokuluslu tohumculuk şirketleriyle rekabet edebilecek durumda olmadığı

 

gibi, tohumluk ithalatı yapan bir ülke durumuna geldi." 300 milyon dolarlık tohum pazarının 70 milyon dolarının ithal

 

olduğuna dikkat çeken Gökhan'a göre, ülke politikası olarak özel sektörün desteklenmesi ve ülke gen kaynaklarının

 

korunarak Türkiye'ye ait patentli ürünlerin geliştirilip üretilmesine destek verilmesi gerekiyor.

 

Muğla Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Zeybek, "Ülkemizde her ne kadar 'genetiği geğiştirilmiş organizmalar'ı

 

ihtiva eden gen kaynağı kullanımı yasak olsa da gümrüklerde yeterli denetim mümkün olmamakta,

 

 

analiz yapabilmek için akredite laboratuvarlara ulaşılamamaktadır." diyor.

 

 

AB'de her ürün için tek tek izin alınıyor

 

Genetiği bozulmuş ürünlerin dünyadaki ekim alanı 2007'de 112 milyon hektarı geçti. Bunlar başta ABD, Kanada, Arjantin

 

ve Brezilya olmak üzere 23 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tarafından ekiliyor.

 

AB ise bu tür ürünlerle ilgili önemli sınırlamalar getiriyor. Ticarî maksatla pazara genetiği değiştirilmiş ürün sürmek

 

isteyenler yazılı izin almak zorunda. İzinli ürün- ler 2003'ten beri tek bir katalogda toplanıyor. Üye devletlerin bunlara karşı

 

korunma hakkı var.

 

 

Avrupa Birliği'nde izin şartı var

 

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) hakkındaki Avrupa Birliği mevzuatı 90'lı yılların başlarından beri yürürlükte.

 

Bu düzenlemenin iki ana amacı bulunuyor: Sağlık ve çevrenin korunması ve güvenli, sağlıklı genetiği değiştirilmiş ürünlerin

AB'de serbest dolaşımının temin edilmesi. AB'deki yönetmeliklere göre ticari maksatla pazara genetiği değiştirilmiş ürün

 

sürmek isteyenler yazılı izin almak mecburiyetinde. Diğer taraftan üye devletlerin bu ürünlere karşı korunma hakkı var.

 

Örneğin Ağustos 2000'de İtalya, dört genetiğiyle oynanmış mısır çeşidine yasaklama getirmişti. Ancak ilgili komisyonun

 

incelemesinde mısırların insan sağlığını tehlikeye atmadığı sonucuna varılmış ve yasak kaldırılmıştı.

 

Polonya da, ortak tarımsal bitki çeşitleri kataloğuna Eylül 2004'te kaydedilen 17 adet MON 810 mısır çeşidi tohumlarının

 

kullanımını yasaklamasına izin verilmesi için müracaat etti. Komisyonun konu hakkındaki incelemesi devam ediyor. Öte

 

yandan, 'genetiği değiştirilmiş organizmalar'la elde edilmiş birçok ürün Avrupa Birliği'nde kanuni olarak pazarlanabiliyor.

 

2003'ten itibaren izin verilenler tek bir katalogda toplandı. AB'de üzerinde durulan en önemli nokta ise bir ürünün GDO'lu

 

olup olmadığına ilişkin bilginin mutlaka etikette yer alması.

 

 

Pirince vitamin takviyesi yapıldı

 

Dünyada halen ticari olarak üretimi yapılan transgenik ürünlere aktarılmış özellikler incelendiğinde, bunların daha çok

 

girdiye yönelik, yani doğrudan çiftçiyi ilgilendiren böceklere, herbisitlere ve virüslere dayanıklılık gibi özellikler olduğu

 

görülüyor. Diğer taraftan Güneydoğu Asya'da yeterli A vitamini alamayan 170 milyon kadar kadın ve çocuğa yönelik

 

olarak da 'altın pirinç' olarak adlandırılan beta karoten/A vitamini içeriği yükseltilmiş çeltik üretildi. Bt patates ise

 

çevrecilerin tepkisinden çekinen büyük 'fast food' gıda zincirlerinin talep etmemeleri sebebiyle yeterli ekim alanı bulamadı.

Herbisitlere dayanıklı transgenik buğday çeşidi de gerek çevrecilerin tepkisi gerekse bu ürünü geliştiren çokuluslu şirketin

pazarlama kaygıları sebebiyle henüz ticarileşemedi.

 

 

'Türkiye'de yetişen binlerce bitki türünün geleceği tehdit altında'

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın, genetiği değiştirilmiş gıdalarla ilgili makalesinde muz, ahududu,

 

çilek, kiraz, ananas, biber, kavun ve karpuzda çalışmaların sürdüğünü belirtiyor. Bu mahsuller üzerindeki çalışmaların

 

Türkiye'ye girmesi durumunda üreme yeteneği alınmış tohumlarla her yıl milyonlarca dolarlık tohumun yeniden satın

 

alınmak zorunda kalınacağını vurguluyor.

 

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin 1998'den bu yana hiçbir denetime tabi olmadığını vurgulayan Günaydın, gümrüklerde ayrım

yapacak laboratuvar altyapısının bulunmadığını dile getiriyor. Doğrudan tüketilmese de genetiği değiştirilmiş mısır ve

 

soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakkaroz, fruktoz içeren gıdalar; bisküvi, kraker, kaplamalı çerezler,

 

pudingler, bitkisel yağlar, mamalar, şekerlemeler, çikolata ve gofretler, hazır çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen

 

tavuk ve benzeri hayvansal gıdalar ile pamuk risk taşıyor.

 

Bir başka olumsuz etki ise sadece Türkiye'de yetişen binlerce bitki türünün azalma ihtimali.

 

Gökhan Günaydın, bu alanda Türkiye'nin kendi araştırmalarını yapması gerektiğini ifade ediyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 yıl sonra...

83018.jpg

 

 

 

Türkiye GDO istilası altında !

 

 

Türkiye GDO istilası altında!Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

 

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, "Bir tohum bir firmanın tescilindeyse, o tohumla mutlaka oynanmış demektir.

 

Günümüzde maalesef, bir firmanın tesciline girmemiş tek bir tohum dahi yok" diyerek, Türkiye ve dünyanın GDO'lu ürünlerin istilasında olduğunu söyledi.

 

 

SOFRAMIZI NASIL ETKİLİYOR ?

 

 

Tarım Bakanlığı'nın Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) içeren ürünlere yönelik yaptığı yönetmelik değişikliğiyle birlikte genetiği değiştirilmiş ürünler

bir kez daha Türkiye'nin ana gündemine oturdu.

 

Genetiği değiştirilmiş ürünlerin soframızdaki yerinin ne olduğu, sağlığımızı ne oranda etkilediği bu yönetmelikle bir kez daha tartışılır oldu, ancak bu alanla ilgili korkunç gerçekleri,

 

bu alana yıllarını veren Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer gözler önüne serdi.

 

Daha söze başlarken "Tükettiğimiz ürünlerin neredeyse yüzde 95'i GDO'lu ürünlerdir" diyen Özer, genetiğiyle oynanmış ürünlerin

 

illa yamru yumru olmasının beklenmemesi gerektiğini kaydetti.

 

 

Ürünlerin sadece meyve ve sebzenin kendisi olarak Türkiye'ye girmediğini, çoğu kez tohum olarak geldiğini kaydeden Kemal Özer,

 

bahçesine domates eken bir doğa tutkununun dahi GDO'lu ürün ektiğinin farkına varamadığını kaydetti.

 

Özer, bu korkunç gerçeği şöyle açıkladı: "Doğal yapısı değiştirilmemiş hiçbir tohum, bir firmanın tesciline, tekeline giremez.

 

Girmişse eğer, mutlaka o tohumun genetiğiyle oynanmış demektir. Bir tohumun yapısıyla oynayarak, yeni bir ürün elde ettiğinin tescilini yaparak o tohumu kendi uhdene alabilirsin.

 

Ancak yapılan araştırmalara göre, herhangi bir firmanın tesciline girmemiş tohum hemen hemen yok gibi.

 

Tohumcudan satın aldığınız ve sağlıklı beslenmek için bahçenize ektiğiniz tohum bile kesin GDO'ludur. İsrail, Hollanda tohumu dediğimiz ürünler GDO'ludur."

 

İkinci kez ürün vermiyorsa GDO’ludur

 

 

Tohumların GDO'lu olup olmadığını tescil etmenin yolunun ikinci ürün verip vermemesi olduğunu kaydeden Özer, "

 

Ektiğiniz bir ürünün çekirdeği yoksa, kesinlikle genetiğiyle oynanmış demektir.

 

Tohumu varsa

 

ve bunu saklayıp ikinci kez tekrar ektiğiniz zaman olmuyorsa, kesinlikle GDO'ludur.

 

Maalesef evimizin bahçesine ektiğimiz kabak, domates, biber bile GDO'lu. Çünkü bunların tohumu mutlaka bir firmanın tesciline girmiştir" dedi.

 

SUÇLU FiRMALARI şimdi biz bulacağız

 

Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, şu ana kadar bu ürünleri tüketenlerin rahatsız olması durumunda üretici

 

veya ithalatçı firmaların sorumlu olduğunu ancak yönetmelik değişikliği sonrasında bu sorumluluğun tüketiciye geçtiğini belirtti.

 

Özer, "Dağdaki çoban bile böyle bir ürün tüketir ve rahatsız olursa, firmaya dava açamayacak. Bu tohum firmalarının aynı zamanda dünyanın dev ilaç,

 

petrol ve yem firmaları olduğunu kaydeden Özer, "Hükümetin uyaralım ve yanında bulunarak, dev firmalarına karşı dik durmasını sağlayalım" dedi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.