Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Konya, Türkiye'nin yüzölçümü bakımından en büyük ili ve en kalabalık altıncı şehridir. 31 ilçeden oluşur. Konya il nüfusu 2020 yılında 2.277.017'ydi, trafik plaka numarası 42'dir. 1875'te kurulan Konya Belediyesi, 1987'de çıkarılan 3399 sayılı yasa gereğince "büyükşehir" statüsüne kavuşmuş olup 1989'dan beri belediye hizmetleri bu statüye göre yürütülmektedir. 2014'te 6360 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.

Ekonomik açıdan Türkiye'nin gelişmiş kentlerinden biri olan Konya doğal ve tarihsel zenginlikleriyle de önem taşır. Dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olan Çatalhöyük, 2012 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır. Şehir Anadolu Selçukluları’nın ve Karamanoğulları’nın başkentliğini yapmıştır. Türkiye'nin en önemli sanayi kentlerinden birisidir. Anadolu Kaplanları'ndandır. Şehrin futbol takımı Konyaspor'dur. Yöresel yemekleri etliekmek, bamya çorbası, Mevlana böreği, yağ somunu, tirit, Konya pilavı, sac arası ve fırın kebabı'dır. Konya’nın simgeleri Mevlana Müzesi (Kubbe-i Hadrâ), çift başlı kartal'dır.

İle adını veren Konya şehrinin isminin Kutsal Tasvir anlamındaki "İkon" sözcüğüne bağlı olduğu iddia edilir. Mitolojide bu konuda değişik rivayetler bulunmaktadır. Bu hikâyelerden birinde anlatıldığı üzere, kente dadanan ejderhayı öldüren kişiye şükran ifadesi olarak bir anıt yapılır ve üzerine de olayı anlatan bir resim çizilir. Bu anıta verilen isim, İkonion dur. İkonion adı, zamanla İcconium'a dönüşür.

Konya ismi diğer bir efsaneye göre şöyle ortaya çıkmıştır; doğudan gelen iki veli, rüzgâr hızıyla uçar gibi Anadolu içlerinde ilerlemektedir. Uzun zamandan beri epeyce yol katetmişlerdir. Yemyeşil ovaları, şırıl şırıl pınarları, berrak akan ırmakları bulunan bir yere gelince istirahat etmek isterler. Biri diğerine "Konalım mı?" (''Konaklayalım mı'' anlamında) diye sorar. Diğer vel-i zat bu teklifi beklemektedir sanki; "Ne duruyorsun kon, ya!" der. Böylece burada kurulan yeni il "Konya" adıyla tanınır, "Konya" adıyla bilinir.

Roma döneminde İmparator adlarıyla değişen, Claudiconium, Colonia Selie, Augusta İconium gibi yeni adlar alır. Bizans kaynaklarında Tokonion olarak geçen şehre ve bölgeye verilen diğer isimler şöyledir: Ycconium, Conium, Stancona, Conia, Cogne, Cogna, Konien, Konia...

Araplar kentin ismini Kuniya olarak değiştirmişlerdir, Selçuklu ve Osmanlı döneminde bu ad Konya'ya dönüşmüştür. Günümüzde de kent hala Konya adını taşımaktadır.

Tarih öncesi dönemi

Konya, Türkiye'deki en eski yerleşim birimlerinden biridir. Konya'da yerleşimin Prehistorik (Tarih öncesi) çağdan başladığı görülmektedir. Konya'nın merkezinde yer alan ve aynı zamanda bir höyük olan, Anadolu Selçuklu sultanı II. Alaeddin Keykubad'a nispetle Alâeddin Tepesi adı verilen suni tepe ve çevresinde yapılan araştırmalar sonucu, prehistorik çağ içinde gerek Neolitik (Cilalı Taş Devri) ve Kalkolitik ve gerekse Erken Bronz Çağ'larına ait kültürel bulgulara rastlanmıştır.

Yine prehistorik çağa ait höyüklerden, merkeze 15 km mesafede yer alan ve Konya'nın bugünkü merkez Harmancık mahallesinde yer alan Karahöyük ve Konya Ovası üzerinde, bulunmuş en eski ve en gelişmiş Neolitik devir yerleşim merkezi olan Çatalhöyük bulunmaktadır.

Roma dönemi

Anadolu ve Suriye topraklarında büyük bir imparatorluk kuran Hititler Konya'ya da hakim olmuşlardır. Hititler'den sonra Friglerin egemenliğine giren Konya (Kavania) daha sonra Lidyalılar, Persler ve Büyük İskender'in istilalarına uğramıştır. Sonraları Anadolu'da Roma hakimiyeti sağlanınca Konya İconium olarak varlığını korumuştur.

Önemini Roma ve Bizans dönemleri boyunca korumuş olan şehir, Hıristiyanlığın ilk yıllarında dini bir merkez hüviyeti de kazanmıştır. Aziz Paul Anadoludaki dinî seyahatleri sırasında Konya'ya da uğramıştır.

Selçuklu dönemi

İslamiyetin doğuşuyla beraber Doğu Roma İmparatorluğu aleyhine büyüyen İslam Devleti, İstanbul'u hedef alan harekâtları sırasında Konya üzerine de akınlar düzenlemişlerdir. Anadolu'da ve Konya çevresinde ilk İslami oluşumlar bu devirde ortaya çıkmıştır.

1071 senesinde Malazgirt Ovası'nda yapılan Malazgirt Savaşı'ndan önce Anadolu üzerine keşif harekâtları düzenleyen Türkler ve Anadolu'yu tanıyan Büyük Selçuklular, bu savaş sonucu Anadolu'nun büyük bir kısmı ile beraber Konya'yı da, ele geçirmişler ve bölgedeki uzun Bizans hakimiyetine son vermişlerdir.

Süleyman Şah 1076 yılında Konya'yı Anadolu Selçukluları'nın başkenti yapmış, bilahare başkent 1080 yılında İznik'e nakledilmiştir. İlk haçlı seferi sırasında İznik şehri tekrar Bizans'ın eline geçmiş, sultan I. Kılıçarslan da 1097 tarihinde başşehri tekrar Konya'ya taşımıştır. Bu tarihten 1277 yılına kadar Konya aralıksız Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti olmuştur. I. Alaeddin Keykubad (1220-1237) devrinde şehrin etrafına muhkem bir sur inşa edilmiştir ve Konya Anadolu'nun en büyük şehri olmuştur. Selçuklular devrinde şehirde cuma namazı kılınan yedi büyük cami vardı. Toplam şehir nüfusu 45.000-50.000 arasında tahmin ediliyor.

Tarihi Katalan Atlası'na göre Karamanoğulları Beyliği'nin bayrağı.

Karamanoğulları dönemi

Karamanoğullarının kökeni Azerbaycan'dan Sivas'a göç eden Hoca Saadettin'in oğlu Nur-i Sufi'ye dayanmaktadır. Buradan Torosların eteğinde olan Larende kasabasına gelip yerleşmişlerdir. Karamanoğulları Oğuzların Avşar boyundandırlar. Nur-i Sufi'nin oğlu Kerimeddin Karaman Bey 13. yüzyılda buradan başlamak üzere Kilikya bölgesinin büyük bir kısmında güç sahibi olmuş, bunun üzerine Anadolu Selçuklu Devleti sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından bölgenin beyi olarak atanmıştır. Karamanoğlu Mehmet Bey Konya'yı 1277 yılında beyliğine katmıştır. Selçuklu yıkılışından sonra Konya şehri Karamanoğulları topraklarına katılmış ve beyliğinin başkenti olmuştur. Tam 16 kez Osmanoğulları ve Karamanoğulları arasında el değiştirmiştir.

Osmanlı dönemi

Şehir 1467 senesinde kalıcı Osmanlı egemenliğine geçmiştir. Sultan II. Mehmed Konya'yı zaptederek Karamanoğlu hakimiyetine son vermiştir. Osmanlı devrinde Konya önce Karaman Eyaletinin sonra da Konya Vilayetinin merkezi olmuştur. Osmanlı Rus Savaşı ve Balkan Harbi sonunda zorunlu göçe zorlanmış yüz binlerce müslüman[5] Arnavut, Çerkes, Boşnak kökenli Balkan ve Kafkas muhaciri tarıma elverişli olması sebebiyle Konya ve ilçelerine iskan edilmişlerdir.

Kurtuluş Savaşı dönemi

Millî mücadelenin başlamasıyla Konya bu kutsal mücadelenin içinde yer almış, ancak istenmeyen ve Konya halkınca pek tasvip görmeyen bazı olayların gelişmesi, bir takım yanlış anlamalara, gerçekle pek ilgisi olmayan yorumlara yol açmıştır.

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Vali’nin Artin Cemal’in yanı sıra Konya’daki Amerikalı Miss Kouchman, İngiliz Rahip Rew Frew, Dr. İpokrat, Kirkor Şişmanyan, Rodoslu Nikola Samarcidis ve Kıbrıslı Kemal Subhuezel gibi ajanların, azınlık temsilcilerinin tabi Damat Ferit ve Zeynel Abidin’in her türlü engelleme, çabalarına rağmen kurulmuştur. Tabii Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kadınlar Şubesinin kurulması da önemlidir.

Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Sivaslı Ali Kemal’in çalışmaları, çabaları Mustafa Kemal Paşa tarafından takdir edilmiştir. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bu çalışmalar içinde önemsediği işgale ve işgalcilerin uygulamalarına karşı düzenlenen protesto mitingleridir. Bu mitinglerle Konya halkının tepkisi dile getirilmiş, hem de halkın birlik beraberliğinin oluşması sağlanmıştır. Özellikle o günlerde ilk kadın mitingi Konya’da yapılmış, işgale karşı Konyalı kadınların tepkisi bu mitingle ifade edilmiştir.

Konya, işgal görmeyen Ankara, Kayseri, Yozgat, Çorum, Çankırı gibi İç Anadolu şehirleriyle birlikte kurtuluş savaşında ordunun ihtiyaçlarının karşılandığı lojistik merkezi olmuştur. Cephede savaşan ordunun ihtiyaçları Konya’da toplanmış ve cepheye buradan gönderilmiştir. Konya, cepheden gelen yaralı ve hastaların tedavi gördüğü merkez olmuştur.

Cumhuriyet dönemi

Konya, 1987 yılında çıkarılan 3399 sayılı kanun ile büyükşehir unvanı kazandı. Başlangıçta üç ilçe (Karatay, Meram ve Selçuklu) Konya Büyükşehir Belediyesi'nin sınırlarına dahil edildi. 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanun ile büyükşehir belediyesinin sınırları valilik binası merkez kabul edilerek yarıçapı 30 kilometre olan dairenin sınırlarına genişletildi. 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı kanun ile 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırları oldu.

Coğrafya

39.000 km²'lik yüzölçümü ile Türkiye'nin en geniş ili olan ve Orta Anadolu yaylası üzerinde Ankara, Aksaray, Niğde, Mersin, Karaman, Antalya, Isparta, Afyon ve Eskişehir illeri ile komşu olan Konya, 36° 22' ve 39° 08' kuzey paralelleri ile 31° 14' ve 34° 05' doğu meridyenleri arasında yer alır. Başta büyük ilçeleri Ereğli, Beyşehir, Akşehir'dir. Toplam 31 ilçesi vardır. Konya büyükşehir nüfusu 2011 sonu itibarıyla 1.387.870 olup Türkiye genelinde 7. sıradadır. İl genelinde ise 2.250.020 olan nüfusuyla Konya ili Türkiye'nin en kalabalık 7. ilidir.

Göller

Tuz Gölü

Kapalı havzasının merkezinde Tuz Gölü oluşmuştur. Ankara, Konya, Aksaray sınırlarının kesiştiği yerde olup bir kısmı Konya ili sınırları içinde yer almaktadır.

Tuz Gölü Türkiye'nin üçüncü büyük gölüdür. Derinliği 12 m civarındadır. Yaz mevsiminde buharlaşmanın etkisiyle alanı oldukça küçülür. Kuruyan kesimlerde tuz tortulları meydana gelir. Türkiye'nin tuz ihtiyacının bir kısmı buradan temin edilir. Sulama ve su ürünleri için kullanılmaz.

Beyşehir Gölü

Konya ilinin batısında Konya-Isparta sınırı üzerinde yer almaktadır.

Beyşehir Gölü Türkiye'nin ikinci büyük gölüdür. Aynı zamanda ülkenin en büyük tatlı su gölüdür. Tektonik-karstik olaylarla meydana gelmiştir. Aynı zamanda Türkiye'nin en önemli millî parklarından biridir. Millî park alanı içerisinde aynı anda su depoları olup dağ sporları yapmak imkânı da vardır. Su ürünleri açısından ekonomik değeri yüksektir. Gölün iki plajı, 22 adası ve pek çok kayalığı bulunmaktadır. Göl, ornitolojik bakımdan önemli bir kuş üreme, barınma, beslenme ve konaklama merkezidir. Bu yönü ile turizm açısından önem taşımaktadır.

Akşehir Gölü

Konya ilinin kuzeybatısında Konya-Afyonkarahisar il sınırında yer alır. Suyu tatlıdır. Tektonik olaylarla meydana gelmiştir. Su ürünleri açısından ekonomik değer gösterir. Sulama suyu olarak kullanılmakta olup kamış üretimide yapılmaktadır.

Suğla Gölü

Konya ilinin güney batısında yer alır. Oluşumu tektoniktir. Yağışlı yıllarda alanı iyice genişlemekte kurak yıllarda ise göl kurumakta ve alüvyonlı göl tabanı ortaya çıkarak iyi bir tarım alanı oluşturmaktadır. Suyu tatlıdır. Su ürünler ve sulama açısından önemi büyüktür.Ancak Şu an itibarıyla ekili alan olarak kullanılmaktadır.Göl tamamen ikiye bölünmüştür, yarısı ekili alan yarısı göldür.

Ilgın (Çavuşçu) Gölü

Çavuşçu Gölü Konya ilinin kuzey batısında yer alır. Oluşumu tektoniktir. Suları tatlıdır. Su ürünleri açısından önemlidir. Ayrıca bir ayağı ile Atlantı ovaları sulanmaktadır.

Ereğli Akgöl

Ereğli ilçesinin batısındadır. Eski göl tabanıdır. Çok sığ bir özelliğe sahiptir. Suları tatlıdır. Ivriz deresinde gelen sularla beslenir.

Yunak Akgöl

Yunak ilçesi yakınlarında küçük bir göldür. Suyu tatlıdır. Çoğu yeri bataklık halindedir. Göl Gökpınar deresi ile Sakarya nehrine boşalmaktadır.

Diğer göller

Düden Gölü

Acıgöl

Bolluk Gölü

Meke Krater Gölü

Sarıot Gölü

İklim

Konya'da karasal iklim hüküm sürer. Yazları kuru ve sıcak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Gece ile gündüz arası sıcaklık farkı yazın 16-22 derece arasındadır. Baharları ve kışları nemden dolayı bu fark 9-12 °C'ye kadar düşer. Kar ortalama 3 ay yerde kalır. Çevresindeki sıcak - soğuk hava merkezlerinden çok etkilenir. İç Anadolu'nun en güney bölgesinde yer almasına rağmen diğer İç Anadolu Bölgesi şehirlerinden daha soğuk olur. Bunun nedeni orta Torosların deniz etkisini tamamen önlemesidir. Konya, 1. jeolojik zamanda Anadolu'daki Tetis denizinin yükselerek yok olması nedeniyle tam bir deniz tabanı ovasına dönüşmüştür. Düzlüğün asıl nedeni budur. İlkbaharda konveksiyonel yağışlar (kırkikindi) sıklıkla görülür. En yağışlı aylar nisan ve mayıstır. Konya ikliminin diğer bir özelliği ise yazların çok geç başlaması, kışların da çok geç bitmesidir. Step ikliminin özelliği olan yaz kuraklığı Türkiye'deki en kaliteli buğdayların yetişmesine neden olmuştur. Baharda nem ve yağmurla yeşeren otlar yazın yerini kuruluk ve sıcaktan dolayı sarıya bırakır. Türkiye'de sis yoğunluğu ve sisli gün sayısı en fazla olan il Konya'dır. Nedeni ise Konya ovasının bir çanak şeklinde bulunmasıdır. Uzun zamanlarda ölçülen en düşük sıcaklık -29 °C, en yüksek sıcaklık ise 41 °C'dir. En çok kar yağan ay şubat, en soğuk ay ocaktır. En sıcak aylar temmuz ve ağustosdur. Diğer bir özellik ise yaz akşamları çevresinde bulunan dağlardaki yüksek basınç alanlarından, ovada bulunan alçak basın alanlarına esen rüzgârdır. Günlük sıcaklık farkının en belirgin özelliği de budur. Ocak ayı sıcaklık ortalaması -0.5 °C, temmuz ayı sıcaklık ortalaması ise 23 °C'dir. Türkiye'nin en az yağış alan ili Konya'dır.

Nüfus

Güncel Nüfus Değerleri (TÜİK 4 Şubat 2022 verileri)

Konya il nüfusu: 2.277.017 (2021 sonu). İlin yüzölçümü 40.841  km2'dir. İlde  km2'ye 56 kişi düşmektedir. (Yoğunluğun en fazla olduğu ilçe: 353 kişi ile Selçuklu’dur)

İlde yıllık nüfus artış oranı %1,20 olmuştur. Nüfus artış oranı en yüksek ve en düşük ilçeler: Karatay (% 3,06)- Emirgazi (-% 6,89)

4 Şubat 2022 TÜİK verilerine göre 31 İlçe ve belediye, bu belediyelerde toplam 1154 mahalle bulunmaktadır.

Ekonomi

Konya sanayisi günümüzde birçok sektörde üretim yaparak tarihsel olarak kullanılan tahıl ambarı kimliğinin yanına sanayi şehri kimliğini de eklemiştir.

Konya’nın bir özelliği de; sanayisinin belli tür ürünlere dayalı olmayıp oldukça geniş bir sektörel alanda üretim yapmasıdır. Diğer bir ifade ile makine sanayisinden kimyaya, tekstilden otomotiv yedek parçaya, elektrik-elektronikten gıdaya, ambalajdan kâğıt sanayine kadar oldukça değişik üretim alanlarında faaliyet göstermektedir. Konya, 130 ülkeye ihracat yapmaktadır.[28] 2013 rakamlarına göre Konya 1.3 Milyar $ ihracat yaparak Türkiye İhracatçılar Meclisi'ne girmiştir.

Ticaret

Konya'nın Türkiye'nin ticari faaliyetleri için etkisi büyüktür. Konya iç bölgelerdeki iller içerisinde önemli bir hinterlant özelliğine sahiptir. Tarımsal üretim, sanayi faaliyetlerinin gelişmesi, nüfus potansiyeli ticaret faaliyetleri için burayı önemli bir pazar haline getirmiştir. Türkiye'nin orta noktasında sayıldığından Türkiye'nin bütün illeri ile kolayca ticaret yapabilmektedir. Ayrıca Türkiye ekonomisine de büyük katkıda bulunur.

Kültür

Ağız

Türkçenin Konya ilinde kullanılan ağzının Batı Anadolu ağızları içindeki konumu Prof. Dr. Leyla Karahan'ın Anadolu Ağızlarının Sınıflandırılması (Türk Dil Kurumu yayınları: 630, Ankara 1996) adlı çalışmasına göre, Ereğli hariç diğer ilçeler Mersin iliyle aynı grupta yer alır:

 

Anadolu ağızları batı grubu

Müzeler

Şehirde çeşitli müzeler de bulunmaktadır.

Mevlana Müzesi

Konya Arkeoloji Müzesi

Konya Atatürk Evi Müzesi

Karatay Medresesi (Çini Eserler Müzesi)

Sırçalı Medrese (Mezar Anıtları Müzesi)

İnce Minare (Taş-Ahşap Eserleri Müzesi)

Konya Etnografya Müzesi

Konya İzzet Koyunoğlu Şehir Müzesi

Konya Sahibiata Müzesi

Tiyatro

Konya Devlet Tiyatrosu, 1997 aralık ayından bu yana, başta Konya olmak üzere, çevre il ve ilçelere çalışmalarını kesintisiz olarak sürdüren bölge tiyatrosudur.

Devlet Tiyatrosu olarak hizmet veren bina; anıt alanında, 1946 yılında Halkevi olarak yapılmış, Halkevleri kapatıldıktan sonra ise, sinema salonu olarak faaliyet göstermiş, daha sonra da İl Halk Kütüphanesi olarak kullanılmış bir mekandır. 1981 yılında Atatürk’ün doğumunun 100. yıl dönümünü Kutlama Koordinasyon Kurulu Başkanlığı ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü katkılarıyla gerekli onarım ve tefrişi yapılarak Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne tahsisi sağlanmıştır. 1997 yılında Yerleşik Bölge Tiyatrosu olarak Hizmet vermeye başlayan Tiyatro Binamız 257 salon, 36’sı balkon olmak üzere toplam 293 koltuktan oluşmaktadır. Konya Devlet Tiyatrosunun ilk açılış oyunu 19.12.1997 yılında Refik Erduran’ın yazdığı ve Tansu Aytar’ın yönettiği “Tamirci” adlı oyundur.

Etkinlikler

Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri (Şeb-i Arûs Törenleri)

Şeb-i Arûs lügat manası düğün gecesi demektir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi kendi ölümüne rabbine duyduğu aşktan dolayı sevgiliye kavuşma yani düğün gecesi demiştir. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi'nin ölüm yıl dönünlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve "Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri" olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında Şeb-i Arus Şenlikleri olarak da anılmaktadır.

Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali

İlk kez 2004 yılında düzenlenen Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali önceleri Aralık ayındaki Vuslat Yıldönümü Anma Törenleri (Şeb-i Arûs) kapsamında yer alırken, 2008 yılından beri Eylül ayında, kapanış gecesi 30 Eylül'e, yani Mevlâna'nın doğum gününe gelecek şekilde düzenlenmektedir. Bu uygulama ile Mevlâna'yı anma ve anlamaya yönelik yeni bir zaman dilimi oluşturulması hedeflenmekte, "Konya Uluslararası Mistik Müzik Festivali"nin dünyanın sayılı festivalleri arasına girmesi için yoğun gayret sarf edilmektedir.

Mutfak

Bamya çorbası

Tirit

Düğün Pilavı

Etli ekmek

Fırın kebabı

Sac Arası

Yoğurt çorbası

Arabaşı Çorbası

Turizm

2009 yılında Konya'yı 1 milyon 717 bin 942 yerli ve yabancı turist ziyaret etti. Bu rakamın 1 milyon 338 bin 113'ünü yerli, 353 bin 233'ünü ise yabancı ziyaretçiler oluşturdu.

Alâeddin Camii

Alâeddin Camii, 1220 yılında Konya'da Anadolu Selçuklu Devleti sultanı I. Alaeddin Keykubad tarafından aynı adı taşıyan tepe üzerinde (Alâeddin Tepesi) inşa ettirilmiş cami.

Sekiz Anadolu Selçuklu Sultanı burada gömülüdür.

I. Alaeddin Keykubad

I. Rükneddin Mesud

I. Kılıç Arslan

IV. Kılıç Arslan

II. Süleyman Şah

I. Gıyaseddin Keyhüsrev

II. Gıyaseddin Keyhüsrev

III. Gıyaseddin Keyhüsrev

Kaynak: Wikipedia

Gönderi tarihi:

Sonuç

 

Selçuklulara ve Karamanoğulları beyliğine başkentlik yapan Konya şehri, Anadolu’nun kalabalık nüfuslu şehirlerindendi. Konya şehrinde yoğun bir halk kitlesi

yaşamaktaydı. Selçuklular dönemi Türk ve İslam dünyasının ilim, fen, sanat adamları, bu şehirde idi. Osmanlıların eline geçen Konya’da, bilgili ve meslek sahibi insanlar İstanbul’a gönderilmiştir. Konya şehri, Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı seferle Osmanlı Devletinin bir şehri olmuştur. Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde Konya gelişimini sürdürmüştür. 1547 yılından sonra da Konya şehri, Osmanlı Devleti’nin İç Anadolu’daki şehri olarak gelişimini devam ettirdi. Tarihsel çekirdeği olan Alaaddin Tepesinden etrafa sur dışına yayılan şehir, ilim ve sanat şehri oldu. Fakat Osmanlının gerileme döneminde, pasif bir şehre dönüştü.

 

Bizans döneminde, Alaaddin tepesi içinde bulunan Konya şehri, Selçuklular dönemiyle birlikte şehir tepe çevresine yapılmıştır. 1077 yılında Selçuklu Devletinin

başkenti olmasını takiben de, Alaaddin Tepesi dışına taşmıştır. Bu bölgede Konya şehrini önemli yapan temel sebep ovaya hakim olan tepe üzerinde kurulmasıdır.

 

Önceleri şehrin nüvesinin bulunduğu Alaaddin tepesinin etrafı, daha sonraları da kentin etrafı surlarla çevrilmiştir. 1327’de sonra Karamanoğulları tarafından ele geçirilen şehir, batı yönünde kale dışına taşmıştır. Osmanlı Devleti’ne katıldıktan sonra, önceleri doğu (6 veya 18 yy) daha sonraları da, güney ve güneydoğu yönünde genişlemiştir.

 

Konya şehri, istila ve savaşlar sırasında nüfusu azalıp, harap olmuşsa da, daha sonra onarılarak, yeniden canlandırılmıştır. Kurtuluş Savaşı esnasında, çok zor günler geçiren Konya şehri, bu dönemde de önemini korumuştur.

 

Konya şehrinin dönemlerde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de İç Anadolu’nun merkezi bir şehri ve büyük şehirlerinden biri durumuna gelmiştir. Türkiye

Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu karayolları çalışmalarıyla da, Konya tarihi gelişimin sürdürmektedir. Türkiye’de özellikle 1950’li yıllardan sonra makinalı tarıma

geçildiğinden, gelişmelerle birlikte, Konya’da makineli ve sulamalı tarım gelişti. Bunlara bağlı olarak, Konya’da tarıma dayalı fabrikalar ve organize sanayiler de kuruldu. Şehir bölge ticaret merkezi olarak, günümüzde de tarım, ticaret, sanayi fonksiyonlarında gelişmeler kaydetmektedir.

 

Konya şehrinde üniversitenin de kurulması, kültürel fonksiyonunu geliştirmiştir. Üniversitenin aşamalı olarak gelişmesi, kültürle birlikte, ticaret ve turizme de katkıda bulunmuştur. Farklı şehirlerden öğrencilerin gelmesi, şehre canlılık vermiştir. Üniversite 1962’de Milli Eğitime bağlı fakülteler olarak kurulmuştur. Konya şehrinde 1975’de fakülteler birleştirilerek, Selçuk Üniversitesinin kuruluşu gerçekleşti. Üniversite 1975 yılı itibariyle, şehrin gelişmesine katkıda bulunmaya başladı.

 

Bu tarım, sanayi, ticaret ve kültürel faaliyetler şehrin fiziksel ve nüfusça gelişmesine neden oldu. Cumhuriyet devrinde gelişmeyi sürdürürken, 1941 sonrası doğuya doğru yol boyunca genişlemiştir. Şehir geliştiği için, günümüzde Selçuklu, Meram ve Karatay merkez ilçelerinden oluşmaktadır. Konya şehri 2000’li yıllara gelindiği şu günlerde, Türkiye’nin gelişimini tamamlamış şehirleri arasında yerini almıştır.

 

Kastamonu Eğitim Dergisinden alıntıdır.

 

Tarihi eserler

 

Konya Kalesi

 

Varlığı bilinen, fakat yeri bir türlü tesbit edilemeyen târihî Konya kalesine âit Hastahâne caddesinde bir şahsa âit arsada kazı yapılırken 5 m derinlikte 50x70 cm ebadında düz satıhlı halde duvar taşları bulunmuştur. Konya surlarını yeniden inşâ edercesine Sultan Alâeddîn Keykubad yaptırmıştır. Aynı sultan, Konya iç kalesi ile iç kale sarayını da yaptırmıştır. Bugün hiçbiri yoktur.

 

 

Alâeddîn Câmi

 

07.jpg

 

1156 senesinde Anadolu Selçuklu Sultanı Birinci Rükneddîn Mes’ûd zamânında temeli atılıp inşâsına başlanmış, zaman zaman duraklamalar geçirmesinden dolayı Birinci Alâeddîn Keykubat zamânında tamamlanabilmişti. 1221’de ibâdete açılan câmi Konya’nın en büyük ve en eski câmisidir. Konya şehrinin Alâeddîn Tepesi diye anılan yüksek bir noktasına kurulan câmi, Selçuklu mîmârîsinin en güzel örneklerindendir. Minberi, abanoz ağacından olup, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleridir.

 

Sâhip Ata Külliyesi

 

00113568.jpg

 

Selçuklu vezirlerinden Sâhip Ata Fahreddîn Ali tarafından 1258-1283 yılları arasında yaptırılmıştır. Külliye, mescid, türbe, hanekah ve hamamdan meydana gelmektedir. Çeşitli zamanlarda tâmir gören mescid ilk orijinalliğini yitirmiştir. Türbede Sâhip Ata ve çocukları medfundur.

 

Sadreddîn Konevî Câmii ve Türbesi

 

sahip2.JPG

 

Şeyh Sadreddîn Mahallesindedir. Kıble tarafındaki kapısının üzerinde Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine âit kitâbeler olup, Selçuklu kitâbesinden 1274 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. 1899’da tâmir gören Câminin mihrabı Selçuklu çini süslemeciliğinin güzel örneklerindendir. Câminin doğu avlusundaki türbenin üzerinde köşeli tambura kâide üzerinde kafesli ahşap külah, 1990 yılında Konya Vâliliğince yeniden tâmir edildi.

 

Mevlânâ Türbesi ve Mevlevi Dergahı Külliyesi

 

konmev01.jpg

 

Türbede dünyâya nur ve feyiz saçan büyük evliyâ, İslâm âlim ve mütefekkiri, hak âşığı, Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî hazretleri medfundur. Selîmiye Câmiinin doğusunda, Üçler Mezarlığının kuzeyindedir. Külliyenin batısı derviş hücreleri, öbür tarafları duvarlarla çevrilidir. Külliye; Yeşil Türbe, gümüş kapı, mescid, semâhâne, derviş hücreleri, matbah, Hurrum PaşaTürbesi, Hasan PaşaTürbesi, Sinan Paşa Türbesi, Murad Paşa Kızı Türbesi, Mehmed Bey Türbesinden meydana gelmiştir.

 

Yeşil Türbe

 

450px-Green_tomb_Konya.JPG

 

Mevlânâ’nın vefâtından beş sene sonra 1278’de Mîmar Bedreddîn Tebrizî’ye yaptırılmıştır. Mevlânâ hazretlerinin yanında mübârek babası Sultân-ül-Ulemâ Behâeddîn Veled, oğlu Sultan Veled, kâtibi ve vefâtından sonra halîfesi olanHüsâmeddîn Çelebi, talebesi Salâhaddin Zerkubî, torunları ve yakınları yatmaktadır. Türbenin üzerinde kubbe-i Hadra (Yeşil Kubbe) denilen külah biçiminde on altı dilimli güzel bir kubbe vardır.

 

Selîmiye Câmii

 

mevlanatrbesiveselimiyefb6.jpg

 

Mevlânâ türbesinin yanındadır. 1565’te Mîmar Sinan’ın yaptığı tahmin edilmektedir. Çift minârelidir. Ak mermerden minberi taş işçiliğinin orijinal örneklerindendir. Yirminci asrın başlarında üslubuna uygun olarak tâmir edilmiştir.

 

Sırçalı Medrese

 

sircali.jpg

 

 

Gazli Alemşah MahallesindeSultan İkinci Alâeddîn Keykubat’ın Lalası Bedreddîn Müslih tarafından 1242’de yaptırılmıştır. Anadolu’daki çinili medreselerin ilk ve en güzel örneklerinden olan Medrese açık avluludur.

 

Karatay Medresesi

 

03.jpg

 

Alâeddîn tepesinin kuzeyinde Emir Celâleddîn tarafından 1251’de yaptırılmıştır. Selçuklu devri kapalı medreselerindendir. Doğusunda beyaz ve gök mermerden büyük bir taş kapısı vardır. Medrese günümüzde çini eserler müzesi olarak kullanılmaktadır.

 

İnce Minâreli Medrese

 

meyvesepeti_g37.JPG

 

Alâeddîn Tepesinin batı eteğinde Selçuklu vezirlerinden Sâhip Ata Fahreddîn Ali tarafından 1260’da yaptırılmıştır. Selçuklu devri kapalı medreseler tipindedir. Portal üzerine işlenmiş âyet ve motifler Selçuklu taş işlemeciliğinin şâheserlerindendir. Medresenin câmi kısmı, yıkılmış sâdece iki şerefeli ince uzun minâresi kalmıştı. 1901’de meydana gelen debremde de ikinci şerefe yıkılmıştır. Günümüzde taş ve ahşap eserler müzesi olarak kullanılmaktadır.

 

Ören yerleri

 

Çatalhöyük

 

Çatalhöyük

 

catalhuyuk6.jpgcatalhoyuk7.jpg

 

Tarihte bilinen ilk kentlerden biri, burada kuruldu. Yaklaşık 9 000 yıl önce, insan ilk kez burada yerleşik düzene geçmeye karar verdi. 10 000 kişilik bir nüfusla, elli futbol sahası genişliğinde bir kent kurdu. Hayvanlarıyla birlikte, kendini de evcilleştirdi. O zamanlar Konya Ovası bugünden farklıydı. Cilalı Taş Devri'nde yerleşim, Toroslar'dan başlayıp Konya Ovası'na kadar uzanan Çar­şamba Nehri'nin kenarındaydı. Yerleşim ve nehrin etrafındaki bataklık alanlar sık sık sular altında kalırdı. Çatalhöyük'te (her gün 08.00-17.00 saatleri arasında açık, 0332 452 56 21) evler, arı kovanı gibi birbirine yapışık inşa edilmişti, kentin cadde ve sokakları yoktu. Evlere gi­riş çatılardandı. Ölüler, evlerin içlerinde ta­banların altlarına gömülürlerdi. Bu şekilde atalarına her an yakın olabiliyorlardı. Yapılan kazılarda, evlerin birinde gömülü 70 ki­şi çıkarıldı. Evler yıkıldıkça, eski evlerin üze­rine yenilerini inşa ettiler ve kent bir höyük şeklinde yükselmeye devam etti. Bugün saptanan tam 16 yapı katmanı var ve höyü­ğün yüksekliği 21 metre. Çatalhöyük evle­rinin dikkat çeken bir özelliği de, duvarlar­daki kabartmalar ve resimler. Bu evlerin di­ğerlerinden farklı olarak hem tapınak olabi­leceğine hem de sanattan farklı bir amaç taşıdığına inanılıyor. VII. katmandan çıkarılan, Konya Ovası'ndaki volkanik Hasan Dağı'nın patlamasını anlatan ve MÖ 6200 yı­lına tarihlendirilen duvar resmi, "Guinness Rekorlar Kitabı"na, "Tarihteki ilk manzara resmi" olarak geçti. Kazıların ardından, Ne­olitik Çağ'a ait Çatalhöyük evleri ile Karaman'a 48 km mesafedeki günümüz Taşkale evleri arasında çarpıcı benzerlikler ortaya çıkarıldı. Sığırı bile ev­cilleştirmeyi başardılar. Araştırmalara göre, ana tanrıça fikri de ilk kez Çatalhöyük'te doğdu. Onlar, doğa ile kadını özdeşleştirdiler ve bereketin sembo­lü, iri kalçalı ve göğüslü bir ana tanrıça hey­keli yarattılar. Pişmiş topraktan yapılan bu heykelcikler, Çatalhöyük'te ilk zamanlardan beri çanak çömlek yapılabildiğini de gösteriyor. Ayrıca toprak altından çıkarılan çeşitli kil mühürler de, toplumda mülkiyet duygusunun olduğunun bir göstergesi. Mezopotamya ve Mısır medeniyetlerinden daha eski olan Çatalhöyük, gerçek anlam­da insanlık tarihine ışık tuttuğundan son derece önemli.

 

14_119catalhoyuk%20ek.jpg

 

catalhoyuk1.jpeg

 

kybele-m.jpg

 

catalhoyuk2.jpg

 

gorsel_who.jpg

Gönderi tarihi:

Konya çevresindeki Kervansaraylar

 

Kervansaray kervanların ticâret yolları üzerindeki konak yeri.

 

Devlet veya hayırsever kişiler tarafından kurulan bu muhkem binalarda kervan ihtiyaçları ücretsiz karşılanırdı. Bunlar, bir şehir içinde olurlarsa, han adını alırdı.

 

İslamiyetin yayılış dönemlerinde askeri maksatla ve sınır emniyetini korumak için kurulan ribatlar, sonraki devirlerde ticari maksatla kullanıldı ve bu binalara, kervansaray adı verildi. Türklerin Müslüman olmasından sonra, genişleyen İslam toprakları üzerinde ortaya çıkan kervansaraylar, Selçuklular zamanında en gelişmiş şeklini aldı. Anadolu'da bulunan çeşitli ticaret yolları üzerinde yüze yakın kervansaray yapıldı.

 

Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen, içlerine girildiği zaman kervan kafilelerinin her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak bir teşkilata sahib olan bu binalar, Selçuklu sultanları ve yüksek devlet görevlileri tarafından büyük ticaret yolları üzerinde her menzil için, yani 30-40 kilometrelik mesafede bir yaptırılmışlardı. Müslüman doğu ve Hıristiyan batı ülkeleri arasında bir köprü vazifesini gören Anadolu toprakları üzerine, İkinci Kılıç Arslan, Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Birinci İzzeddin Keykavus ve Birinci Alaeddin Keykubad gibi iktisadi ve ticari hayatın önemini bilen Selçuklu sultanları; Antalya ve Sinop gibi giriş ve çıkış limanlarıyla önemli ticaret merkezlerini birbirine bağlayan ticaret yolları üzerinde büyük kervansaraylar kurdular. Bu merkezlere yerleştirdikleri tüccarlara her türlü yardımda bulundular.

 

Anadolu'ya gelen yabancı tüccarlara da büyük kolaylıklar gösterdiler. Yollarda herhangi bir şekilde zarar gören, soyguna uğrayan ve malları denizde batan tüccarların zararlarını devlet hazinesinden tazmin ederek, bir nevi devlet sigortası kurduları. Antalya ve Alanya'dan (Alaiyye) başlayıp Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum gibi büyük merkezlerden geçerek İran ve Türkistan'a ulaşan doğu-batı istikametindeki yol üzerinde; Konya-Akşehir istikametinden İstanbul'a ve Batı Anadolu vadilerine ulaşan yol üzerinde; Konya, Ankara, Çankırı, Kastamonu, Durağan, Sinop istikametindeki ve Sivas, Tokat, Amasya, Merzifon, Samsun hattıyla Sinop'a ulaşan güney-kuzey ve Elbistan, Malatya, Diyarbakır üzerinden Irak'a giden yollar üzerinde pek çok kervansaray yaptırdılar.

 

Selçuklular zamanında Anadolu'da kurulan yol güzergahları, Osmanlılar zamanında değişti. Bunun sonucu olarak bazı yerler ticari merkez olma durumunu kaybettiler.

 

Zaten Ümit Burnu yolunun bulunması ile Hindistan'a ulaşan ticaret yolunun ağırlık merkezi de Atlas Okyanusuna kaymıştı. Anadolu'da ticaretin önemini kaybetmesi üzerine, Selçuklular zamanındaki kervan yolları da ıssızlaştı. Mesela Osmanlı Devletine başşehir olan İstanbul'u, Suriye ve Irak'a bağlayan yol, Konya-Adana istikametini takib ettiği için, Antalya'dan Sivas'a veya Elbistan'dan Kayseri ve Sivas'a giden yollar, bu şehirleri birbirine bağlayan tali yol durumuna düştü. Bu yollar üzerinde bulunan kervansaraylar da ister istemez eski önemini kaybetti. Fakat yeni yol güzergahlarının ortaya çıkması üzerine Osmanlılar da, kervansaray yapımına devam ettiler. İstanbul'u, Suriye üzerinden Mekke ve Medine'ye bağlayan yol üzerinde hac farizasını ifa etmek için giden hacıların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere kervansaraylar kurdular.

 

Zengin ticari malları taşıyan kervanlar için hudut civarında düşman çapulcularından, içeride göçebe ve eşkıya baskınlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların kondukları ve geceledikleri yerlerde her türlü ihtiyaçlarını temin etmek maksadıyla kurulan kervansaraylarda; yatakhane ve aşhaneler, erzak ambarları, ticari eşya depoları, yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları için mescidler, kütüphaneler, misafirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için şadırvanlar, tedavileri için hastahane ve eczahaneler, ayakkabılarının tamiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilat ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan (büro) ve memurları vardı.

 

Umumiyetle Selçuklu sultanları ve devlet adamları tarafından yaptırılan bu muazzam kervansarayların hepsi vakıftı. Maddi büyüklükleri ve teşkilatları nisbetinde zengin gelir kaynaklarına da sahiptiler.

 

Bu suretle kervansaraylara inen ve konaklayan tüccar ve her türlü yolcu, zengin fakir; Müslüman gayri müslim kim olursa olsun, orada her türlü ihtiyacını ücretsiz olarak görebilirdi.

 

Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedavi edilir, hayvanlarının tedavisi de baytar (veteriner) tarafından yapılır ve tedavi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı. Fakir hastalar, öldüğü takdirde kefen masrafları da vakıf gelirlerinden ödenirdi.

 

Büyük ve muhkem binalar olan kervansaraylarda akşam olunca kapılar sıkıca kapatılır, vazifeliler tarafından kandiller yakılırdı. Kapı kapandıktan sonra hiç kimse dışarıya çıkarılmaz, fakat dışarıdan gelenler içeriye alınırdı. Şafak atınca davullar çalınır, herkes uyandıktan sonra hancılar; Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, elbiseleriniz ve atınız tamam mı? diye sorarlar, herkes; Tamamdır. Allahü teala hayır sahibine rahmet eylesin. diyerek kervansarayı vakf edene dua ederlerdi. Herkes gerekli yol hazırlıklarını yaptıktan sonra kapılar açılır, misafirlere; ****** gitmeyin, herkesi arkadaş etmeyin, yürüyün, Allah asan (kolay) getire. diye dua ve nasihatte bulunduktan sonra kervanlar uğurlanırdı.

 

Sulh zamanında ticari maksatlar için kullanılan kervansaraylar, harb zamanında o belde ahalisinin düşman hücumundan korunmak için sığındığı veya sefer esnasında ordunun konakladığı müstahkem yer olarak da kullanılırdı. Bilhassa hudut boylarına yakın kervansaraylar, hudut kalesi vazifesini görürdü. Aksaray yakınındaki Sultan Hanı, 20.000 askerle kuşatan bir Moğol komutanına iki ay dayanacak ve alınamayacak ölçüde muhkem idi.

 

 

Sultan Hanı

pic6.jpg

Herbiri bir harika olan yüzlerce Selçuk kervansarayindan biri de konya Sultan Hanıdir. Konya Aksaray arasında olan bu hanı, 1229 yılında, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat I yaptırmıştır. Bir yangın geçiren bu han, Giyasettin Keyhüsrev zamanında (1278'de) onarıldı ve genişletildi.

 

Bu han, birbirine bitişik uzunlamasına iki bloktan oluşuyor. Öndeki blokun doğu tarafındaki duvarında, ince süşlerle bezeli mermer bir kapıdan büyük dehlize, oradan da hanın avlusuna geçılır. Avlunun sağ tarafında revaklı bölmeler, ortasında bir mescit, solunda da youcuların kaldığı odalar vardır. Daha dar olan arka taraftaki ikinci blok hayvanlara ve eşyaya ayrılmıştır. Yolcu odalarından ve hayvanlara ait ahırlardan başka handa, fırın, hamam ve erzek depoları da vardır.

 

Hanın oturtulduğu alan, toplam olarak 4866 metrekareyi bulur. Büyük blok 'yazlık', küçük blok 'kislik' olarak ga adlandırılır. Hanın dıştan boyu 116,90 metredir. Yazlık kısmimin eni 49.35 mç, boyu 67.75 m. Dir. Kışlık kısmının boyutları ise 32ç90 m x 55.15 m. Dir.

Hanın dogu cephesindeki muhteşem mermer kapısının genisligi 10.70 metredir. Bu kapıda bulunan kitabeye göre hanın mimarı Muhammed bin Havlan- el- Dimaski'dir.

 

Zazadin Hanı

34.jpg

Konya'ya 22 kilometre uzaklıkta, Aksaray-Konya karayolundan 5 kilometre içerde Tömek köyü yakınında olan ve Saadeddin Köpek Hanı diye de anılan Zazadin Han, 1235-1236 yıllarında yapılmıştır. Güney cephede, kapalı mekana yakın bir yerde bulunan açık bölüm taç kapısı, beyaz ve açık kahverengi taşlarla yapılmıştır. Güney cephenin inşasında, çok miktarda işlenmiş buluntu taş kullanılmıştır. Taç kapının hacimli kitlesi içinde, duvara oturmuş basamaklarla çıkılan ve zengin bir taş süslemeye sahip olan mescidi yer almaktadır.

 

Horozlu Han

horuzluparking3.jpg

1248 yılında bugünkü Konya-Aksaray asfaltının 8.'sinde kışlık olarak yapılmıştır.

 

Kızılviran Hanı

kurucesafar2.jpg

Konya-Beyşehir yolu üzerinde olup, Konya'ya 44 km. uzaklıktadır. Kışlık ve yazlık olmak üzere iki tipte yaptırılmıştır.

 

Obruk Hanı

11-6.jpg

Anadolu Selçuklu döneminde ticaret yolları üzerinde kurulan hanlardan bir örneği de Obruk Hanıdır. Oburk Hanı, Konya'yı Aksaray'a bağlayan yol üzerindedir.

 

İvriz Kaya Anıtı

0008.jpg

 

ivrizhittiterockmonumensn1.jpg

Ereğli’nin 17 km. uzağında, İvriz Köyü (Aydınkent) sınırları içerisinde, İvriz Çayı’nın kaynağının kenarında, kaya üzerine yüksek kabartma olarak Geç Hitit Krallık Çağı’nda (İ.Ö.1180-700) yapılmıştır. Kabartma M.Ö. 800 yıllarında da bu bölgenin, Tuvana ülkesinin en görkemli krallarından Var-pa-la-was tarafından yaptırılmıştır. Bu anıt ilk kez XIX.yüzyılda gezginlerin yazıları ile Hititoloji literatürüne girmiştir.

 

Aramileşmiş Geç Hitit sanatının en önemli yapıtlarından olan anıt 4.20x4.20 m. ölçülerinde olup, aynı zamanda Aramî, Asur ve Fryg etkilerinin görüldüğü Tuvana Krallığı’ndan günümüze gelebilmiş bir eserdir. Anıtta, Fırtına Tanrısı Tarhundas ile bölgenin kralı Varpalavas tasvir edilmiştir. Krala göre daha büyük ölçülerde tasvir edilen Tarhundas, ellerinde başaklar ve üzüm salkımı tutmaktadır. Böylece Tarhundas’ın aynı zamanda bolluk ve bereket tanrısı olduğu da anlaşılmaktadır. Tanrının karşısındaki kral ise daha küçük ve dua eder durumda tasvir edilmiştir.

 

Giysiler de Geç Hitit sanatının özelliklerini yansıtmaktadır. Özellikle tanrı figürü kuvvetli bir insan görünümünde olup, kol ve bacak adaleleri ile dikkati çekmektedir. Prof.Dr.Muhibbe Darga’ya göre; üzerinde dizlerini açıkta bırakan kısa kollu, vücuduna yapışık bir giysi vardır. Fryg madeni kemerine benzeyen kemeri, uçları sivri ayakkabıları, üç sıralı boynuzla bezeli başlığı, saç ve sakallar dönemin karakteristik özellikleridir. Kral Varpalavas, geometrik motifli, eteği püsküllü uzun bir giysi ile ucu saçaklı manto giymiştir. O döneme göre başlığı biraz farklı olup, boncuk dizileri ile süslenmiştir. Kralın küpesi, iri boncuklu kolyesi, bilezikleri de Aramî takılarına benzemektedir. Her iki figürün arasındaki hiyeroglif bir yazıda ; “Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Varpalavas sarayda bir prens iken bu asmaları diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin” denilmektedir. Kral Varpalavas, yöredeki Hitit ve Luwi kökenli halk için bu anıtı yaptırırken tanrı ve kral ilişkilerini simgesel olarak gözler önüne sermiştir.

 

İvriz Anıtı’ndan yaklaşık bir saatlik mesafede bulunan Ambar Deresi Vadisinde 4.40x2.20 m. ölçüsünde buna benzer şekilde işlenmiş bir başka kaya kabartması daha bulunmaktadır. Burada da büyük boyda Tanrı Tarhundas ile karşısında dua eder konumda Kral Varpalavas görülmektedir.

  • 1 yıl sonra...
Gönderi tarihi:

51882009073101042439418.jpg

 

 

16355.jpg

 

 

16353.jpg

 

 

 

16352.jpg

 

 

 

 

 

 

Teknoliji bu lezzeti yenemiyor

 

Türkiye'de yaylalardaki ekinler kıraç arazide yetişiyor ve orakla biçilerek hasat ediliyor.

 

Kıraçta yaklaşık 2 bin metre yükseklikte yetişen buğdaydan yapılan unun tadını ise başka bir yerde bulmak imkansız.

 

Tarımda teknolojide hızla gelişse de halen yaylalarda makinelerin giremediği sarp arazilerde ekinler yine yüzlerce yıl önceki gibi insan eli ile

 

hasat edilmeye devam ediyor.

 

 

 

Alanya ile Konya sınırında bulunan 2 bin metre yükseklikteki Gevne Yaylası'nda sararan ekinler kadın ve erkekler tarafından elle oraklarla biçilmeye başladı.

 

Alanya'ya 90 kilometre uzaklıktaki Gevne Yaylası'na çıkan Alanyalı Hasan Karataş

 

ve ailesi de 5 dönümlük tarlalarında ekili bulunan buğdayı elleri ile hasat ediyor.

 

 

Kış aylarında Alanya'da çiftçilik yaptıklarını anlatan Hasan Karataş, yaz aylarında yaylaya çıkma geleneklerini sürdürdüklerini söyledi.

 

Yaylada bulunan arazilerine kendi ihtiyaçlarını karşılamak için buğday ektiklerini dile getiren Karataş,

 

arazi sarp olduğu için ekini orakla hasat etmek zorunda olduklarını kaydetti.

 

Kıraçta yetişen buğdayın lezzetinin daha güzel olduğunu anlatan Karataş,

 

"Buralar Alanya'ya çok uzak olmasına rağmen yaz sıcakları ile birlikte buralara geliyoruz.

 

Ekinlerimizi hasat ediyoruz.

 

Havası ve suyu çok güzel bir yayla. Akrabalar ile birlikte hasadı yaklaşık 4 günde tamamlıyoruz." dedi.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.