Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2005 19 yıl Kaygan Zeminde Medya Dansı Tek tek yazıyorlar… Hep birlikte yazıyorlar…. Koro halinde yazıyorlar… Yakın zamana kadar yazdıklarının tamamını çürütürcesine yazıyorlar… El üstünde taşıyıp baş üstüne çıkardıklarını, şimdilerde silkeleyip atmak için yazıyorlar… Şişirip palazlandırdıklarını, zayıflatıp çöpe döndürmek için yazıyorlar… Keseleri dolduktan, küpleri taştıktan sonra gözleri açıldı... Birden bire gerçekleri görmeye başladılar... Türkiye nereye gidiyor diye soruyorlar köşelerinde… Üç yıldır kese şişirmenin küp doldurmanın peşindeydiler… Hangi parti iktidara gelirse gelsin, iş bağlamanın, kredi ve teşviklere konmanın yolunun, baştakileri şişirmekten geçtiğini hiçbir zaman unutmadılar… Önce boyunu posunu yazdılar… Sonra da yürüyüşünü… Karizmatik dediler... Güzel konuşuyor diye övgüler düzdüler… Giyimine kuşamına hayran oldular… First leydilerin ne denli zarif giyindiklerini dile getirdiler… Üç yıl geçtikten sonra uyandılar… Memleket, vatan, millet yazıları yazmaya başladılar… Rejimin değişeceğinden, sistemin alt üst olacağından korkar oldular… Cumhurbaşkanı… Cumhurbaşkanlığı… Çok önemlidir yorumlarını dillerinden düşürmez, sütunlarından eksik etmez oldular… Bir buçuk yıl varken, bugünden paniğe kapılıp Cumhurbaşkanı’nın kim olacağının telaşına düştüler… Ülke nereye gidiyor çırpınışlarına girdiler… Ulemayı duydular, içki kararını öğrendiler, İmam Hatiplilere yeni tanınacak hakla geleceğin kaymakamlarının ve valilerinin kimler olacağını bugünden öğrenmenin telaş ve paniğine kapıldılar… Türk milleti sözünü kullanamayanların, Türkiyelilik kavramını sabah akşam neden ortaya koymakta olduğunun analizine girdiler… Ülkedeki kimlikleri sınıflamanın ve bunu miting meydanlarında ve televizyon ekranlarında, ısrarla millete duyurma çabasında olmanın ne anlama geldiğini çözmeye çalıştılar… Cumhuriyet’ten bu yana sorun olmamış, konuşulmamış ve gündeme gelmemiş alt ve üst kimlikler tanımlamasının, birdenbire ülke gündemine düşmesinin ardında ki gerçekleri çözmenin çabası içersine girdiler… Türk’lük üst kimliktir diye yorumlar yaparak, alt kimlik nitelemeleri ortaya koyup, ülke ve millet bütünlüğüne uymayan tanımların sebebi ne ola ki diye düşünmeye başladılar… Kafa yorar oldular… Bağnazlıktan, tutuculuktan, şeriattan, Türkiye nereye gidiyor söylemlerinden dem vuran yeni vizyon yazılarıyla, okur karşısına çıkmayı yeğlediler… Bir buçuk yıl varken, Çankaya’nın yeni sahibinin; övdükleri, baş tacı ettikleri, hayran oldukları kişilerin olmaması için, bugünden köşelerinden yaylım ateşine geçtiler. “Kaygan zeminde medya dansı” nı başlattılar Genel medyamızın (ulusal değil) çok önemli(!) ve büyük kimi kalemleri bugünlerde, muhteşem medya dansı ile, tarih yazıyorlar… Her türlü ritmik ve ani dönüş hareketleriyle kaygan zemin danslarını başarı ile sergiliyorlar… Dans bütün hızı ile devam ederken, ülkemizi çok sevdiğini, askerlerimizin ve subaylarımızın başına çuval geçirecek denli, her davranışıyla ortaya koymakta olan ABD(!); değerli dans üstadı köşe yazarlarımızı ve gazetecilerimizi de, derin muhabbet içersinde sevmekte olduğunu, nazik jestleriyle, tarihe not düşecek ölçüde ortaya koymaktan geri kalmadı. Politikalarını olumlu anlatımlarla ülkelerinde yazılarıyla dile getirmeye hazır, dünya medyasındaki kimi kalemler için ayırmış oldukları 400 milyon dolarlık bütçe içersinde, Türk medya mensuplarını üçüncü sıraya oturtmak suretiyle ülkemize karşı duymakta olduğu yüce sevgisini de belirtmiş oldu Gelinen noktada, ülkemiz genel medyasının tanınmış gazeteci, köşe yazarı, televizyon yapımcı ve yorumcularının, ABD’nin bu derin muhabbetinden ötürü(!) haksız yere zan altında kalmamaları için; çıkıp ortaya “ABD’den böyle bir iş için tek bir dolar dahi almadım ve de almayacağım…” diye Yüce Türk halkına açıklama yapmaları zarureti doğmuş olduğunu, başı dik, alnı açık ve mazisi temiz tüm medya mensupları adına buradan hatırlatmayı görev sayarız…. İşte böyle sevgili okurlar… Kaygan zeminde medya dansı bu ülkede hiç bitmedi… O dans bitmediği için de, Türk halkının çilesi hiç bitmedi… Bir ülkede genel medyanın dürüst, namuslu ve vatansever ellerde bulunması çok çok önemlidir… Ali Kemallerin bu ülkeye ne yaptığını, bundan sonra da neler yapabileceğini hiçbir zaman unutmamız gerekir… ----------------------------------- Burhan Özbey
Gönderi tarihi: 28 Aralık , 2005 19 yıl Eee sonuç..? Battık mı, bittik mi...? Birilerini gözü açıkta, birileri uyuyormu..? Yazını kendi fikirlerinle bağlasana arkadaş.. Bağla da sonuca göre bir analiz yapalım.. Saygılar...
Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 19 yıl Yazar Eee sonuç..? Battık mı, bittik mi...? Birilerini gözü açıkta, birileri uyuyormu..? Yazını kendi fikirlerinle bağlasana arkadaş.. Bağla da sonuca göre bir analiz yapalım.. Saygılar... Sayın kralx... Yazı ile fikirlerimi şü şekilde söyleyebilirim... Büyük medyamızın kimi gazetelerinin, burnundan kıl aldırmayan, her şeyi çok bilen ve her dönem siyasi iktidarları ve patronlarını her şeyden çok seven kimi ünlü saygıdeğer köşe yazarlarımız, bu zamana değin acaba neredeydiler? Feryat figan, panik içerisinde, Cumhuriyet ve vatan toprakları elden gidiyor, AKP iktidarı, kararlı adımlarla ülkeyi din devleti yapmaya doğru götürüyor diye bugünlerde gözü yaşlı yazılar yazıyorlar… Allah Allah!... Muhteremler siz daha önce nerelerdeydiniz? Çok değil öyle fazla uzaklardan söz etmiyoruz, üç beş, bilemediniz altı yedi ay öncesine kadar neredeydiniz diye soruyoruz? Çok sevdiğiniz AKP o zamanda iktidardaydı. Üçüncü yılını doldurdu, dördüncü zafer yılına girdi. Alkışlarla, tezahüratlarla ve “ben yaptım ne güzel oldu” larla ezilen vatandaşa hiçbir şey yapmadan, sizlerin sayesinde yoluna coşku ve heyecanla devam ediyor. 4 Kasım 2002’den başlayarak yakın zamana kadar siz değil miydiniz, Recep Tayyip Erdoğan’ı ve partisini; gazetelerinizde ve televizyonlarınızda öve öve göklere çıkaranlar? Ekonomide makro değerlerin yoluna girmiş olduğunu, liderler içersinde en başarılı ve karizmatik olanının bugünkü Başbakan olduğunu yazıp çizenler siz değil miydiniz? Peki.. Ne oldu son aylarda üç yıldan bu yana ülkede ki açlıktan, yoksulluktan, yolsuzluklardan, işsizlikten ve tükenmişlikten hemen hemen hiç söz etmeyen Genel medya(ulusal değil), çok sevdiği AKP’yi rejim düşmanı ve Türkiye Cumhuriyeti için tehlike olarak görmeye ve ilan etmeye başladı? Ne oldu da, kadroların imam hatiplilerle doldurulduğunu, adalete savcı ve yargıç olarak atanacakların özenle imam hatipli kökenlilerden seçilme çabasında olunduğunu, böyle giderse beş on yıla kalmadan ülkenin şeriat düzenine geçeceğini koro halinde yazmaya başladı? Günaydın beyler, günaydın! Bak Atatürk ne demişti; “… Basının en aşağılık yalanları yaymakta kullanıldığı, bir gerçektir. Basının düşünce derneklerinin, ulusal yönetimin etkisinden kurtularak, siyasi ve iktisadi gizli amaçlara araç olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi uluslar arası yüksek para aleminin basın üzerinde gizli etkisi ya da yalnız yabancı devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi; işte bunların kamuoyunu yanıltıp aldatmalarından, gerçekten korkulur. Her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman da dünyanın hepsini aldatmak olanaklıdır. Ancak, bütün dünyayı her zaman aldatmak olanaklı değildir. Tıpta bir ‘koruyucu hekimlik’ (hıfzısıhha) olduğu gibi, bir “içtimai hıfzısıhha”( yani toplumsal sağlığı da korumak da) vardır. Her ikisi de ayni ilkeye dayanır. ‘maddi mikropları’ tümden yok etmek olanaklı olmadığı gibi, ‘manevi mikropları’ tümden yok etmek de olanaklı değildir. Fakat, kişi de gövdesel bir sağlık yaratmak mümkün olduğu gibi, toplumsal yapıda da düşünsel, duygusal bir sağlık yaratmak, BU YOLDAN BİR DİRENİŞ ORTAMI OLUŞTURMAK OLANAKLIDIR…” ( Neveser- Cengiz Özakıncı Filika yay. Syf: 59 ) Yüce önderin sözleri üzerine ne yazılır? Nasıl bir yorum yapılır? Sadece tek şey yapılır, o da şapka çıkarmak!... Medya… Medya… Neden medya üzerinde duruyorum? Ülkeyi uçuruma götürecek denli çıkarlara teslim olup çirkinleşmelerin ve sefil varlıklarını vatan hainliği boyutlarına kadar götürebilenlerin şerefsizliğine muhatap olmuş bu asil millet, Kurtuluş Savaşı yıllarında satılmış medyadan neler çekti hepimiz biliyoruz. Aylıkları 40-50 bin dolardan aşağı olmayan (fazlasına bizim hayalimiz bile erişemediğinden 80-100 bin dolar ve fazlasını örnek olarak veremiyoruz.) gazetecilerin ve köşe yazarlarının, patronlarıyla birlikte hükümetlere ve kimi dış güçlere entegre olmadan, plazalarda ve villalarda ki varlıklarını sürdürebilmesi mümkün mü? “Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir” diyebilen köşe yazarlarının yazdıklarına nasıl tepkisiz kalınabilir? Ulu önder Atatürk’ün yukarda aynen vermiş olduğu sözünün son cümlelerinde ki millete olan çağrısını, siz değerli arkadaşlarımızın bir kez daha okumanızı önenerek yazımızı noktalıyoruz. Sevgi ve saygılarımla...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.