Misafir Ferfecir Gönderi tarihi: 13 Mart , 2005 Gönderi tarihi: 13 Mart , 2005 M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür. Platon'un hocası olan Sokrates, yazılı hiçbir şey bırakmamış, tüm zamanını özellikle gençlerle felsefe tartışarak geçirmiştir. Görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmeyen Sokrates, 'yeni tanrılar icad ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı' gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir. Sokrates'in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, onun bilinçli ve ahlaki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlaki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates, insanlara özsel bileşenlerinin ruh olduğunu, onların ruhlarına özen göstermeleri gerektiğini anlatmaya çalışmış, bu düşüncesini ifade etmek, onu eylemleriyle somutlaştırmak için de, yaz kış çıplak ayakla ve ince bir entariyle dolaşmıştır. Fiziği itibariyle çirkin biri olan Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir. Buna göre, Sokrates, felsefesinde herşeyden önce, insanın doğası, ihtiyaçları, amaçları ve değerleri üzerinde durmuş, neyin onu tamamlayacağını araştırmıştır. O, aynı çerçeve içinde, dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme, anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, v.b. anlamının ne olduğu bilinmedikçe, bilgece, adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrates'e göre, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates'e göre, hem entelektüel ve hem de ahlaki yönden olur. Ona göre, entelektüel olarak sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlaki olarak da, söz konusu sözcükler ahlaki fikirlere karşılık geldiği zaman, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlaki gelişmelerinde yol göstermek için, bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evrensel değerlerin özünü ve gerçek anlamını ortaya koymaya çalışmıştır. Alıntı
Φ crazy_Engineer Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2005 Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2005 "ben bir nehire bir defa girerim. Ikinci defa girdigimde, hem ben hem de nehir degismisizdir" sozuyle beni kendine asik eden yalin ayak gezen,zeki ve charming filozof. Kendisine Peygamberlik gonderildigi hakkinda rivayetler de mevcuttur. Alıntı
Φ pitis Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 2 Şubat , 2006 matematik bilmeyen bir çobana,diyalektik metodu kullanarak, geometri problemi çözdürdüğünü öğrendiğimde lisedeydim.neden bu zamanda böyle yetenekli öğretmenler yok ki Alıntı
Φ guvencgul Gönderi tarihi: 30 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 30 Mart , 2006 bildiğim tek şey hiç birşey bilmediğimdir. herşeyi yazmışsınız ama hiç birşey yazmamışsınız! Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 11 Nisan , 2006 savunduğu yolda ölümü göze alacak kadar sözünün arkasında bir filozoftur hiç birşey bilmediğinin bilgeliğine sahip olduğunu düşünür zaten bişey bildiğini zanneden ınsanlar için gelişme durmuştur,bişey bilmedğini kabul eden ınsan sureklı araştıracağı için bilgeliğe ilerler... Sokrates'i en iyi tanıtacak olan onun ölümünden öncekı savunmasıdır,ölümünden önceki son sözleri:. Ama açıkça görüyorum ki benim için en iyisi şimdi ölmek ve sorunlardan kurtulmak olacak. Bu yüzden bilici hiçbir belirti vermedi. Bu nedenle de beni mahkum edenlere ya da suçlayanlara kızgın değilim; bana hiçbir kötülük yapmış değiller, gerçi beni mahkum etmedeki amaçları bana bir iyilik yapmak değil ama beni yaralamak olmuş olsa da; ve bunun için onları biraz kınayabilirim. Gene de onlardan bana bir iyilikte bulunmalarını isteyeceğim. Oğullarım büyüdükleri zaman, ey dostlarım, eğer varsıllık konusunda ya da başka herhangi birşey konusunda erdem için olduğundan daha fazla kaygı gösterirlerse, ya da eğer gerçekte birer hiçken birşeymiş gibi davranırlarsa, sizden onları cezalandırmanızı, benim sizlere sıkıntı verdiğim gibi onlara sıkıntı vermenizi isteyeceğim; o zaman uğruna kaygı duymaları gereken şeyle kaygı duymadıkları için, gerçekte bir hiçken birşey olduklarını düşündükleri için, benim sizleri azarladığım gibi siz de onları azarlayın. Eğer bunu yaparsanız, hem ben hem de oğullarım sizden hakça davranış görmüş olacağız. Ayrılma saati geldi, ve kendi yollarımıza gidiyoruz—ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir. Alıntı
Φ Xanthippe Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2007 Ögrencileri Sokartese evlilik hakkinda düsüncelerini sormuslar.... ve cevap: 'Mutlaka evlenin! Esiniz iyi cikarsa mutlu, kötü cikarsa feylezof olursunuz' olmus. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Sokrates hiç söylev ya da ders vermezdi. Caddelerde gezer ve insanlarla teker teker konuşurdu. Görüşleri ayrı, ama yöntem olarak böyle muhteşem bir filozof daha bilmiyorum. Fikirlerini anlatmazdı. Soru sorar ve yanıtını alınca ironiye başlardı. İnancıyla inceden alay edilen muhatap irkilir ve bocalardı. Açıkça alaya almazdı. Bunu başarmak çok zordur. Sorduğu sorularla muhatabının kendi açmazını keşfetmesini ve itiraf etmesini sağlardı. Ta ki doğru olanı o kişiye kendi ağzıyla söyletene kadar yöntemini ve ince stratejisini sürdürürdü. Toplumu zehirli fikirlerle ifsat etmek suçundan idam edildiğinde kimse sesini çıkarmak istemedi. Çünkü insanlar hiç bir doğrudan tabu ve kutsal olmadıkça emin olamazlar. Ancak tabu ve kutsal kabul edilenlerin kesin doğru olduğunu düşünmek işlerine gelir. Fakat kısa zamanda onun aslında haklı olduğunu düşünen insanlar onun adına bir araya gelerek Sokrates öğretisini yeniden kurup düzenlediler ve günümüze taşınmasını sağladılar. Bu yöntem ustasına hayranlığım vardır. Onunla tanışmış ve konuşmuş kadar içim akar bu isme.. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Çok ilginç... İlk kez duyuyorum, innocent, Sokrates'e söylediğinden emin misin? Peki gerekçesini, neden böyle söylediğini açıklıyor mu? Gerçekten ilginç, çağdaşı olmayan birine böyle bir eleştiri yöneltmek için sağlam bir neden olmalı. Olsa olsa görüşlerinden dolayıdır, tahmin bu. Sokrates'i ben yöntem olarak beğenirim, görüşlerini ele alsam beğenmediğim bir yanı illa ki çıkar. Ne de olsa bilimin olmadığı bir çağın filozofu şimdi, dört dörtlük olamaz... Bu filozoflar böyledir, aralarında çok geçimsizlik olur. "Benimki doğru" iddiası çok güçlüdür... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Kibir ve Sokrates arasında bir tek açıdan bağlantı kurabilirim, o da bahsettiğim ironi yöntemi dolayısıyla... Fakat bu yönteme bizzat muhatap olmamış birinin bundan alınması pek olası görünmüyor. İroni çok ustalık isteyen bir yöntemdir. Her an dozu kaçtığında ters tepebilir. Sokrates'in bunu başarıyla uyguladığının kanıtı, ölümünden sonra öğretilerinin bir okul olarak kurumsallaşması. Ama belki alınanlar da vardı ki idamına ses çıkarılmadı. Kim bilir innocent ya, zaman makinesi yapılsa da gözümüzle görebilsek... Beynimiz ne kadar kısıtlı bir ortama katlanmak zorunda değil mi? Sırf bu kısıtlamadan kurtulmak için bedenden bağımsız, maddeden kayıtsız, özgür bir bilince erişebilmeyi isterdim. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Anlaşılan Sokrates'e gıcığı olan Nietzsche değil, çevirmenmiş... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Çevirilerde ne derece vahim kendi fikrince aktarmalar yapıldığını inceleyen bir yazı okumuş ve hayret etmiştim. Sanırım Dostoyevski olacak, bir Rus yazarın Türkler hakkındaki olumsuz görüşleri Türkçe'ye çevirilen hiç bir kitabında yer almıyormuş. Bazı çevirmenler dürüst davranıp olabildiğince aslına sadık kalmaya, kişisel bir fikir belirtmek zorundalarsa dipnot olarak koymayı yeğliyorlar. Orwell'in 1984'ünü iki farklı çeviriden okumuştum ve hayretim doruğa ulaştı. Çünkü birinde Orwell'in anti ütopik devleti Sovyetler Birliği olarak, birinde ABD olarak gösteriliyordu. "Hayvan Çiftliği" de aynı şekilde. Birinde hayvanlara söylev veren karga din adamlarını temsil ediyor olarak, birinde politikacıları temsil ediyor olarak gösteriliyordu. Algılarımızı perdeleyen ve yanıltan çok etken var... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Hangi dilde? Dil konusu ile çok ilgiliyimdir. Dil kavramları şekillendirmede en önemli aracımızdır çünkü. Fakat bir çok dile ilgi duymama rağmen hiç birini akıcı biçimde kullanamıyorum. Çat pat bir çok dilden bir şeyler biliyorum. Bir seferinde Fethiye Ölüdeniz'de epey açılmıştım, bir turist gördüm. Orada bu kadar açılan kimse yoktu başka. Bu kadar aciz kaldığım bir durum daha hatırlamıyorum. Tek kelime anlaşamadım, İngilizce bilmiyordu. Polonyalı mıymış, Çek mi öyle bir şeydi, unuttum şimdi. Bakalım yardımcı olabilecek misin, bir şey sorayım. İngilizcede "sen" diye hitap etmenin bir yolu yok mudur? Birisi bunu "you it" olarak vermişti, doğru mudur? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Yo, İngilizceyi yeterince bildiğin anlaşılıyor. You is daha mantıklı, hatta belki öneri buydu da ben yanlış hatırladım. Bir arkadaşımı hatırladım, bir sene kadar dertleştik, ona beynimi durduramadığımdan yakınmıştım. Düşünmediğim bir an olamıyor, beynimi boşaltamıyorum diye dert yandım. Aynısını yaşadığını söyledi. Çözümü farklı şeylerle beynini meşgul etmekte bulmuş ve Japonca öğrenmeye başlamış. Japoncayı Japonların bile (yazı olarak) zor öğrendiklerini bildiğim için bayağı iyi bir yöntemmiş dedim. Sonra yoğun uğraşlarına yöneldi ve görüşemedik. Şimdi ne yaptığını, Japoncayı öğrenip öğrenmediğini bilmediğim için hayıflanıyorum. Dil öğrenmek için arkadaş bulmak geçerli ama, sevgili bulmak bayağı bi radikal bi yöntem... Şöyle diyeyim, sevgiden bahsettiğimiz anda, nasıl diyeyim, yapışan bir nesneden bahsediyoruz gibi hissediyorum. Çekip koparınca az da olsa acı veren bir şey gibi... Her neyse. İspanyolca hakkında hiç bir şey bilmiyorum. Arapçaya ne kadar benzediğini merak ederim. "El" takısı ortak örneğin ama, başka benzerlik var mı bilmem. Dünya dili olarak İngilizceden şaşmamak lazım. Çinlisi Japonu Afrikalısı bile İngilizce biliyor. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Acı çekmemeyi öğrenmenin bir yolu varsa öğrenmek isterdim. Ben arkadaşlık ilişkilerimden bile çıkamıyorum. Beynimde bir kez yer etmiş bir anıyı bir daha yok edemiyorum. "Şunu söylediği zaman şunu söylemiş olsaydım keşke..." ya da "Şöyle yaptığı zaman ben öyle demeyip şöyle davransaydım" gibi şeyleri zaman zaman düşünebiliyorum. Bir kısa erimli hafıza vardır, bir de uzun erimli. Kısa erimli hafızam son derece zayıftır. Bir çok şey burada yer edinmeyi başaramaz. Uzun erimli hafızam ise gündelik kadar canlı oluyor ve bundan hoşnut değilim. Sanırım sorun, "ya hep, ya hiç" mantığında. Bir şey bizim olacaksa, tümüyle olmalı, yoksa, hadi canım güle güle mantığı uyguluyoruz... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Güzel tavsiyeler, teşekkür ederim. Yapmaya çalışırım. Ciddi pişmanlıklarım yoktur. Varsa da bir ikiyi geçmez. Asıl sorunum ufak tefek şeyleri neden bu kadar canlı hatırladığımda. Bir seferinde kendisiyle de samimi konuştuğum bir arkadaşımın eşinin babasının alkolik olduğuna dair bir ima, istemeden ağzımdan kaçıverdi. Kızcağızın o anki bakışlarını neden unutamadığımı bir türlü anlayamıyorum. Kötü bir niyetim yoktu, ağzımdan kaçırdım. Kırmak amacım yoktu. Diğer tavsiyene sanırım uyabilirim. Çünkü ben bireyciliğe inanırım. O bakımdan klasik Türk sınıflamasına girmiyorum. Hiç bir şeyin bana ait olamayacağını biliyorum. Ancak bu karşıdan da gelebiliyor. O zaman yapılacak bir şey olmuyor... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Elbette, bunun iyi de bir özellik olduğunun farkındayım. Ayrıntılardan mahrum kalmak istemezdim. Ayna nöronlar hakkında bir şey duydunuz mu? Bu beyin hücreleri, tanık olduğumuz bir olayda empati yapmamızı ve olayı yaşayanın duygularını yaşamamıza neden oluyorlarmış. Birinin eli kapıya kısıldığını gördüğümüzde içimizde bir şey kopar, cızz diye. O acıyı duyarız. İşte bunu ayna nöronlar yapıyormuş. Tüm film endüstrisi ayna nöronlara hitap ediyormuş. İnsanın kendi benliği dışındaki benlikler algısı geliştirmesi tamamen bu nöronların sorumluluğundaymış. Bu nöronlar olmasa bizi ilgilendirmeyen hiç bir şeye anlam veremeyecekmişiz. Beynimizin yapısallığı ile ilgili konularda yapabileceğimiz bir şey yok gibi görünüyor. "Dur şu ayna nöronların bir kısmını devreden çıkarayım" gibi bir lüksümüz olamıyor... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Tabii ki, kesinlikle... Beyinlerimizdeki nöronların üstlendikleri görevlere göre dağılım oranları kesinlikle farklı. Bakın örneğin otistiklerde bir genetik hata sonucu beynin neredeyse tüm nöronları hafıza işlevini yüklenir. Bu kişiler hiç bir şeyi unutmazlar, ama iletişim kurma ve empati yapma yeteneklerinden yoksundurlar. Benzer şekilde görev grupları arasındaki oranlar kesinlikle her insan için farkllıdır. Hepimizi farklı kişilik özellikte yapan da bu zaten... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Güzel ve faydalı bir iletişim olduğunu düşünüyorum, teşekkür eder, saygılar sunarım... Alıntı
Φ AngeloS Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2008 Sokrates'in Savunması adlı kitap çok güzel bir kitap.. Bana felsefeyi daha çok sevdiren bir kitap diyebilirim . Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.