Gönderi tarihi: 2 Kasım , 2007 17 yıl PKK DEMOKRASİNİN ÖNÜNDEKİ BARİKAT!.. SAĞDUYU VE DEMOKRASİ BU BARİKATI YERLE BİR EDECEKTİR!.. Kürtler adına siyaset yaptığı iddiasında olan Demokratik Toplum Partisi’nin, Türkiye’de etnik çatışmayı körükleyerek, Türk-Kürt demeden insanları katleden PKK’ya karşı beklenen tavrı bir türlü ortaya koyamamasına, başta Kürtler olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından tepkiler yükseliyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde düzenlediği basın toplantısında “PKK’ya terör örgütü demeyeceğiz” diyen Ahmet Türk ve arkadaşları, bölgede tırmanan şiddet eylemlerinin, bundan sonra Kürt meselesinin çözümüne en küçük bir katkı sağlamayacağını, uzun yıllar bölgede süregelen PKK terörünün, en büyük yıkımı ve kötülüğü Kürtlere yaptığını unutuyorlar. PKK’nın bitmeyen şiddet eylemleri nedeniyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde feci bir yoksullaşmanın olduğunu, binlerce insanın köyünden kasabasından, hatta kentinden göç etmek zorunda kaldığını, bölgedeki sermayenin Batı’ya kaçtığını, Kürtlerin dinamiklerinin kaybolduğunu, dolayısıyla silahlı mücadele anlayışının çıkmaz yol olduğunu hala göremiyorlar. Ancak DTP’ne rağmen, PKK’ya rağmen, yaşadıkları acı deneyden ders alan Kürtler, değil silahlı mücadele yapmak, silahlı mücadelenin ismini bile duymak istemiyorlar. DTP’nin aksine, PKK’nın vahşi eylemlerine karşı bölge halkı tepkisini açıkça ortaya koyacak cesareti gösterebiliyor ve başta Diyarbakır, Şırnak, Hakkari olmak üzere, PKK’nın kanlı eylemlerini lanetliyor. Nitekim, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki 64 baro, oda, dernek ve borsa adına yapılan ortak basın açıklamasında, PKK’nın şiddeti yöntem olarak kullanmaktan vazgeçmesi ve koşulsuz silah bırakması istendi. Sivil toplum örgütlerinin Diyarbakır’da yapılan açıklamada (31 Ekim 2007) şöyle denildi: "Bölgede şiddeti tırmandıran ve kanlı eylemlerini sürdüren PKK, silahsız hale gelmeye hazır olduğunu gecikmeden açıklamalıdır. PKK’nın şiddet eylemleri bölgenin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel kalkınmasının önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Halen alıkonulmaya devam edilen askerler güvenlikleri sağlanarak derhal serbest bırakılmalıdır." Evet, PKK demokratikleşmeyi engelleyen bir barikattır. Baraj değilse de, settir. Ve burada "demokratikleşme" derken, kavramın içine tabii ki Türkiye’deki sorunların demokratik yollardan çözümlenmesini de dahil ediyorum. Türk veya Kürt, bu, bütün "demokrasi güçleri" açısından kesin bir zorunluluktur. Marksist lügati kullanırsak, marjinalleşen PKK’nın hem "objektif", hem de "sübjektif" olarak emperyalist güçlerin taşeronu olduğu sonuna kadar doğrudur. Objektif, yani nesneldir; zira TBMM’ye giren Kürt temsilciler dahil, 22 Temmuz’un yarattığı demokratik atmosferi zehirleyen her gelişme bugün o emperyalist güçlerin oyununa hizmet etmektedir. Sonra, sübjektif yani öznel olan nokta da şudur ki, PKK Türk-Kürt demeden sivil ve askerleri katlederek ve oraya buraya terör saçarak bu "sıradan dışılık"ı yaratmak için canla başla çalışmaktadır. Üstelik, bu tür mikrokozmos ve kapalı devre örgütler varoluşları için "ileriye kaçış" ve "gemileri yakmak" kumarına oynadıklarından, "strateji"(!) kendi mantığında doğrudur. O halde, bir defa daha tekrarlayayım: Evet, PKK Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki en büyük ve en hayati engeldir. Bertaraf edilmesi ve musibetinin asgariye indirilmesi bir demokrasi yükümlülüğüdür. Tamam da, nasıl bertaráf edilecektir? Hangi biçimde omurgası kırılacaktır? Tabii ki, zapti güç kullanılacaktır. Ama yerini, yurdunu, yordamı ve derecesi çok soğukkanlı biçimde seçilmek kaydıyda. Çünkü, terör örgütünün yalnız inini, mağarasını, mazgalını değil, özellikle "objektif" ve "sübjektif" planlarını da bertaraf etmek, zeminini dinamitlemek gerekiyor. Yani, bırakın etnik savaş kışkırtması ve uluslararası tecrit tuzaklarını, PKK’nın dikiş tutturamayacağı demokrasi çok daha güçlü kılınmalı ki, bugün Kandil Dağı’na üç bin adam devşirebiliyorsa, yarın ancak üç yüz; öbürsü gün ise topu topu otuz adam devşirebilsin. Evet, PKK demokrasinin önündeki en büyük barikattır ve onu aşmanın yöntemi de, aynı barikatın kerpiç ve kof tuğlalarını demokrasi denizinin selleriyle yıkmaktan geçmektedir. Barışa, kardeşliğe ve birlikte yaşama iradesine ancak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla hoşgörü, insan haklarına da daha fazla saygı yoluyla ulaşabiliriz. Bu yolda kine, öfkeye yer olmamalıdır. Zira, kin ve öfke, taşeronluğa soyunan paramiliter PKK terörüne prim vermektir, PKK’nın ekmeğine yağ sürmektir. Nail Amudi Nail Amudi
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.