Φ hasan17 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2007 BİŞEY istemiyorlar birisi veya birileri bunları bişey istetiyor ülkemiz üzerinde çıkar peşinde veya sinsi planları olanlar bizden bişey istemeye çalışıyor.onların kafaları çalışsa zaten yaptıkları hatayı anlıyacaklarda..pkk neki bizler çanakkalede, kurtuluş mücadelesinde karşımızda kimler vardı bunlar kim. karşımızda sadece pkk gibi bi örgüt olsa bu olay çoktan bitmişti mesale sadee pkk ile sınırlı değil ABD,Avrupa devletleri,Rusya özellikle de İsrail bişey istiyor Toprak istiyorlar toprağın altındaki çeşitli madenleri çıkarılmayan petrolü geleceğe damgasını vuracak insanların yaşam kaynağını suyumuzu isityorlar neyi istemiyorlar derlerse biizi Bu coğrafyada güçülü bir Türkiye istemiyorlar onun içinde bizi içimizde kargaşaya itiyorlar sonuçta içte güçlü olamayan dışta nasıl güçlü olsun tarihte hep dışardan denediler birazda içerden denemeye çalışıyorlar hala şunu anlayamadılar biz biriz hep varız hepte olacağız Atatürkün dediği gibi;Bu memleket tarihte Türktü bügünde TÜRKtür. Ebediyende Türk olarak yaşayacaktır Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 mustafa kemal, selanik’te degil de musul’da dogmus bir osmanli pasasi olsaydi kurtulus savasi’ni türklerle ve kürtlerle birlikte gerçeklestirdikten sonra kurulmasina önayak oldugu cumhuriyetin adını “kürdiye cumhuriyeti” koysaydi, kendisi de meclis karariyla “atakürt” adını alsaydi. kürdiye cumhuriyeti’nin bütün vatandaslarina “kürt” denecegi için hepimiz “kürt” sayilsaydik, taksim’e, kadiköy’e, kizilay meydani’na, kordon’a “ne mutlu kürdüm diyene” pankartlari asilsaydi... “kürdiye’de” türk olmadigi, herkesin aslinda kürt oldugu söylenseydi, kendilerini türk sananlarin aslinda “deniz kürdü” olduklari iddia edilseydi... kürtlerin “yedi bin yillik” bir tarihi bulundugunu, anadolu’nun esas sahiplerinin kürtler oldugunu, mogollarin, hunlarin, etrüsklerin aslinda kürtlerin atasi sayildigini, osmanli’daki kürt pasalarinin kahramanliklarini derslerde okusaydik. teoman, cengiz, atilla, osman gibi isimler almamiz yasaklansaydi, berfin, beruj, tiruj, nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydik... türkçe televizyon kurulmasi yasak edilseydi, bütün televizyon yayinlari kürtçe yapilsaydi... romanlarimizi, hikayelerimizi, siirlerimizi kürtçe yazmak zorunda kalsaydik, yalnizca kürt sarkilari dinleseydik, gazetelerimizi kürtçe çikarsaydik... okullarimizda yalniz kürtçe okutulsaydi ve türkçe okutulmasi yasaklansaydi... “biz türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dedigimizde sorgusuz sualsiz hapislere atilsaydik. istanbul’da, ankara’da, izmir’de, bursa’da, edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “kürdiye cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrilikçilar olmamizdan” kuskulanip hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydi, sirf türk oldugumuz için hakaretlere ugrasaydik. 12 eylül darbesinden sonra bütün bati bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanilmaz iskencelerden geçirilse, bogazlarina kadar çamurlarin içine battiklari hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organlari perisan edilse, azgin köpeklerle bacaklari parçalansaydi... evlerimiz basilsa, ayrilikçi “türk teröristlere” yardim ettigimiz iddialariyla apartmanlarimiz yakilsa, biz evimizden bir esya bile alamadan çikarilip, diyarbakir’a, hakkari’ye sürgüne gönderilerek, çadirlarda yasamak zorunda brakilsaydik... biz türkler razi olur muyduk, ’iste hepiniz kürdiye cumhuriyeti’nin vatandai olarak birir kürtsünüz, ayrica türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz basbakan bile olabilirsiniz’ sözlerini bir hakkaniyet isareti olarak kabul eder miydik? yoksa türk kimligimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin ’esit’ vatandaslari olarak kabul edilmesinde israrci mi olurduk? bu ülkenin türk ve kürt vatandaslari var ve tarih ’türk’ çizgisinden yürümüs, bu gün bizim ’türk’ oalarak kabul edemeyeceklerimizi kürtlerin kabul etmesini istemisiz, bu yersiz istek sonunda patlamis, ülke önce teröre arkasindan iç savasa yuvarlanmis. türkiye’nin bu kanli karmasadan ’demokrasiyle’ ve kürt vatandaslarin ’kimliklerinin’ kabulüyle kurtulacagina inanan insanlar, bu düsüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarlari hep ayni soruyu soruyor: -nedir demokratik çözüm, nedir kürt kimligi? biz türkler, bir ’kürdiye cumhuriyeti’nde’ yasasaydik ne isteyeceksek, bu isteklerin bu gün kürtler tarafindan dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi. kendimiz için isteyecegimizi, bizimle esit oldugunu kabul ettigimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çikmaza sürüklemeye deger mi? degmez diyenler ’demokrasi’ istiyor iste. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 BİŞEY istemiyorlar birisi veya birileri bunları bişey istetiyor ülkemiz üzerinde çıkar peşinde veya sinsi planları olanlar bizden bişey istemeye çalışıyor.onların kafaları çalışsa zaten yaptıkları hatayı anlıyacaklarda..pkk neki bizler çanakkalede, kurtuluş mücadelesinde karşımızda kimler vardı bunlar kim. karşımızda sadece pkk gibi bi örgüt olsa bu olay çoktan bitmişti mesale sadee pkk ile sınırlı değil ABD,Avrupa devletleri,Rusya özellikle de İsrail bişey istiyor Toprak istiyorlar toprağın altındaki çeşitli madenleri çıkarılmayan petrolü geleceğe damgasını vuracak insanların yaşam kaynağını suyumuzu isityorlar neyi istemiyorlar derlerse biizi Bu coğrafyada güçülü bir Türkiye istemiyorlar onun içinde bizi içimizde kargaşaya itiyorlar sonuçta içte güçlü olamayan dışta nasıl güçlü olsun tarihte hep dışardan denediler birazda içerden denemeye çalışıyorlar hala şunu anlayamadılar biz biriz hep varız hepte olacağız Atatürkün dediği gibi;Bu memleket tarihte Türktü bügünde TÜRKtür. Ebediyende Türk olarak yaşayacaktır doğru diyosun asıl istedikleri para hepsinin...tarihi iyi bilen(!)arkadaşım zaten ulus-devletlerin kurulma nedeni de budur,sınırlar da bunun için çizilir italyada almanyada türkiye de sınırlarını bunun için çizmiştir.faşizm ulus-devletlerden beslenir israil siyonizminin de amacı budur.dünya coğrafyasında güç isteyen herkesin her,kanı kutsal sanan gözü dönmüşün nihai hedefidir para.tarihe tekrar dönüp bakmanı öneriyorum asıl tarih ulusların değil,sınıf savaşımının tarihidir.zaten senin de önce bu ulus-devletlerin para istediklerini söyleyip sonra da tarihi yapan bi ulusun var olduğunu söylemen vahim bi çelişkidir.tüm tarih ezen ve ezilenin tarihidir..buna bakarken bi de yolun felsefeden geçerse şayet 'ebedi' ne demek,doğada ebedi kavramı var mıdır bi göz at.vikinglr ardından iskandinavya ve bugün için isveç,danimarka...bu yarımada yarın neresi olacak bilebiliyo musun? üzgünüm ama sen de değişiyosun bu doğanın,(ya da yaratılışın ne dersen de)gereği.değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.. kötü haber di mi... Alıntı
Misafir mtmtk5 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 ama bizim de çok kolay bir hayatımız olmadı ki, Kurtuluş savaşını keyfimizden yapmadık, hatta 1. dünya savaşından yenik çıkıp, yorugun halimizle Kurtuluş savaşını yapıp, imparatorluğu cumhuriyet haline dönüştürdük. biz bunu yapmasaydık, kürtler daha beter bir duruma düşmez miydi? ben hayatımda kimseyle -ya bu kürt bununla konuşmamayım- demedim, burada önemli olan Türk Kürt meselesi değil, insanlık meselesi, tarih boyunca bizi Anadoludan atmak istemişler, aslında dışlanmak istenen kim ki? kimin insana benzeyip kimin benzemediğini bir bakışta anlarsın bence, önemli olan insanlık seviyesinin nerede olduğu, bizden kopup ayrı bir devler kurmak isteyenler bir gün yine vazgeçip bize dönmek istemesinler bir de? bu da mümkün, bir insan isteklerini insan gibi istemeli, şimdi mecliste Kürt milletvekilleri var, hadi ne olacak şimdi bekliyoruz merakla? Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 ama bizim de çok kolay bir hayatımız olmadı ki, Kurtuluş savaşını keyfimizden yapmadık, hatta 1. dünya savaşından yenik çıkıp, yorugun halimizle Kurtuluş savaşını yapıp, imparatorluğu cumhuriyet haline dönüştürdük. biz bunu yapmasaydık, kürtler daha beter bir duruma düşmez miydi? ben hayatımda kimseyle -ya bu kürt bununla konuşmamayım- demedim, burada önemli olan Türk Kürt meselesi değil, insanlık meselesi, tarih boyunca bizi Anadoludan atmak istemişler, aslında dışlanmak istenen kim ki? kimin insana benzeyip kimin benzemediğini bir bakışta anlarsın bence, önemli olan insanlık seviyesinin nerede olduğu, bizden kopup ayrı bir devler kurmak isteyenler bir gün yine vazgeçip bize dönmek istemesinler bir de? bu da mümkün, bir insan isteklerini insan gibi istemeli, şimdi mecliste Kürt milletvekilleri var, hadi ne olacak şimdi bekliyoruz merakla? Her onurlu, özgür insan ve halk gibi dillerini ve kültürlerini özgürce kullanmak, geliştirmek istiyorlar. Her onurlu ve özgür halk gibi kendi anadillerinde eğitim görmek, dillerinii hem özel hem de kamu yaşamında, sosyal ve siyasal her alanda, basın-yayında özgürce kullanmak istiyorlar. Her özgür insan ve halk gibi, yöneticilerini kendileri seçmek istiyorlar. Kendi durumu ve gelecekleriyle ilgili olarak kendileri karar vermek istiyorlar. Her özgür halk gibi kendi ülkelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarından kendileri yararlanmak istiyorlar. Ülkelerinii geliştirmek, çağdaş, demokratik bir yaşam kurmak istiyorlar. Bu özgürlük ve demokrasidir. Yukarda saydıklarım Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ve diğer ilgili uluslararası sözleşmelerin insanlara ve halklara tanıdığı, doğuştan gelen, temel, vazgeçilmez hak ve özgürlüklerdir. Oysa şu anda Türkiye sınırları içinde yaşayan 20 milyonu aşkın Kürt (bunların çoğu, yaklaşık 13-14 milyonu aslında kendi ülkesinde, Kuzey Kürdistan’da yaşıyor) bu hakların hiçbirine sahip değil. Türk devleti onlara vere vere, dilenciye sadaka verir gibi, haftada yarım saat televizyon yayını ile birkaç özel kurs layık gördü, o da binbir kayıt ve şarta bağlanmış olarak... Bu onlarla ve dünyayla alay etmektir. Dilleri yine kamu alanında ve siyasal alanda yasak. Kürtçe radyo ve televizyon yine yasak. Kürtçe eğitim yine yasak. onlara gerekli olan, hakları olan, kısıtsız, tam gün radyo ve televizyon yayınıdır, ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadilleriyle eğitimdir. Çağımızda, anadil eğitimi bir yana, yabancı dil eğitimi bile normal okullarda veriliyor. Bu ülkede, artık lafta Kürt var dense de kimlikleri yine yasak. Ülke nüfusunun ve yüzölçümünün üçte birini oluşturdukları halde (20 milyonu aşkın nüfus ve yirmiyi aşkın il) kimlikleri anayasada tanınmıyor. Dilleri resmi dil değil. Hiçbir ulusal, hatta yerel kurumda, parlamentoda, hükümette, yönetim aygıtında ve yargıda Kürtler kendi kimlikleriyle temsil edilmiyor. onları özgürlükten yoksun bırakan, Türkiye’yi dünden bugüne yönetenlerdir, TC’dir. Bu rejim kaynakları da el koymuştur. Özgürlük istedikleri zaman da onlara „vatanı ve milleti bölmek istiyorlar“ deyip dünyanın zulmünü uygulamıştır, birçok kez etnik arındırma ve soykırım yapmıştır. Bu, bağımlılık ilişkisinden de öte, bir sömürgeci-sömürge, ya da köle-efendi ilişkisidir.senin insanlık dediğin bu sanırım ulusların kendi kaderlerii tayin hakkından söz etmiyorum bile... Alıntı
Misafir mtmtk5 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Burası Türkiye, bu ülkenin nasıl kazanıldığını biliyorlar mı? bilselerdi saygı gösterirlerdi. madem Kürdistan kurmak istiyorlar, neden Türkiye'den toprak istiyorlar, gitsinler başka ülkeden toprak istesinler, kimin daha çok insan olduğunu tarih gösterecektir. Alıntı
Φ hasan17 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Her onurlu, özgür insan ve halk gibi dillerini ve kültürlerini özgürce kullanmak, geliştirmek istiyorlar. Her onurlu ve özgür halk gibi kendi anadillerinde eğitim görmek, dillerinii hem özel hem de kamu yaşamında, sosyal ve siyasal her alanda, basın-yayında özgürce kullanmak istiyorlar. Her özgür insan ve halk gibi, yöneticilerini kendileri seçmek istiyorlar. Kendi durumu ve gelecekleriyle ilgili olarak kendileri karar vermek istiyorlar. Her özgür halk gibi kendi ülkelerinin yeraltı ve yerüstü kaynaklarından kendileri yararlanmak istiyorlar. Ülkelerinii geliştirmek, çağdaş, demokratik bir yaşam kurmak istiyorlar. Bu özgürlük ve demokrasidir. Yukarda saydıklarım Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin ve diğer ilgili uluslararası sözleşmelerin insanlara ve halklara tanıdığı, doğuştan gelen, temel, vazgeçilmez hak ve özgürlüklerdir. Oysa şu anda Türkiye sınırları içinde yaşayan 20 milyonu aşkın Kürt (bunların çoğu, yaklaşık 13-14 milyonu aslında kendi ülkesinde, Kuzey Kürdistan’da yaşıyor) bu hakların hiçbirine sahip değil. Türk devleti onlara vere vere, dilenciye sadaka verir gibi, haftada yarım saat televizyon yayını ile birkaç özel kurs layık gördü, o da binbir kayıt ve şarta bağlanmış olarak... Bu onlarla ve dünyayla alay etmektir. Dilleri yine kamu alanında ve siyasal alanda yasak. Kürtçe radyo ve televizyon yine yasak. Kürtçe eğitim yine yasak. onlara gerekli olan, hakları olan, kısıtsız, tam gün radyo ve televizyon yayınıdır, ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadilleriyle eğitimdir. Çağımızda, anadil eğitimi bir yana, yabancı dil eğitimi bile normal okullarda veriliyor. Bu ülkede, artık lafta Kürt var dense de kimlikleri yine yasak. Ülke nüfusunun ve yüzölçümünün üçte birini oluşturdukları halde (20 milyonu aşkın nüfus ve yirmiyi aşkın il) kimlikleri anayasada tanınmıyor. Dilleri resmi dil değil. Hiçbir ulusal, hatta yerel kurumda, parlamentoda, hükümette, yönetim aygıtında ve yargıda Kürtler kendi kimlikleriyle temsil edilmiyor. onları özgürlükten yoksun bırakan, Türkiye’yi dünden bugüne yönetenlerdir, TC’dir. Bu rejim kaynakları da el koymuştur. Özgürlük istedikleri zaman da onlara „vatanı ve milleti bölmek istiyorlar“ deyip dünyanın zulmünü uygulamıştır, birçok kez etnik arındırma ve soykırım yapmıştır. Bu, bağımlılık ilişkisinden de öte, bir sömürgeci-sömürge, ya da köle-efendi ilişkisidir.senin insanlık dediğin bu sanırım ulusların kendi kaderlerii tayin hakkından söz etmiyorum bile... Lilith tarih konusunda hiçbir bilgin olmadığı böylece orta çıktı ortaya attığın düşüncelere tek tek cvp vermek istiyorum.. öncelikle ben para istiyorlar demedim dikkatli okursan ısrarla bunu söylediğimden bahsediyorsun ama ben böyle bişeyden bahsetmedim. Türkiye cumhuriyeti ulusal bir yapıya sahiptir bu yasa devletin kuruluşundan beri var olmuştur olmayada devam edecektir.sonuçta bu ülkede tek millet vardır. diğerleri bunlara kürtlerde dahil 25 etnik grup yer almktadır. bunları ben uydurmuyorum belgeler söylüyor. biraz kitap okursan bu konuyla beni daha iyi anlıyacağından eminim. burda kürtlerin ayrımcılığa maruz kaldığından bahsetmişsin haklarından marum edildiğini anlatmaya çalışmışsın sana soruyorum ozaman bu topraklarda kürt etnik grubunun ne gibi hakları var diğer vatandaşlarımızdan başka özgürlükten bahsetmişsin tv radyo eğitimden bahsetmişsin kürtçe bir dil mi ki veya yeryüzünde geçmişten günümüze böyle bir millet mi var ki böyle bişeyden bahsediyorsun ve olmayan haklarını kendince savunma gafletinde bulumuşsun nerde kaldı tek bayrak tek millet tek vatan tek dil senin savunduğun düşünceler özgürlük kisvesi altında bölücülük yapmaktır. Senin söylediğin özgürlük demokrasi kavramları Abd nin Irakta Afganistanda veya orta doğu için kullandığı demokrasi ve özgürlük sözleriyle aynı her ikisindede çıkar peşinde koşma mevcut iradeyi yıkma yerine kenidi çıkarlarına uygun birilerini ekmeğine yağ sürme anlayışı vardır.Senin gibi düşününler dün dağda askerimize kurşun sıkan toprağımıza göz dikenlerle aynıdır tek fark dün dağdaydılar bugün mecliste dün ellerinde silah vardı bugün Ab nin bize dayattığı özgürlük ve demokrasi saçmalığı... Ülkemizde 20 milyon kürt olduğundan bahsetmişsin bunu neye dayanarak söylediğini bilmiyorum ama gerçekten bazı şeylerden yoksun olduğun su götürmez bir gerçek devletin elindeki ve yapılan resmi araştırmalara göre Türkiye cumhuriyeti devleti sınırları içersinde 7 milyon kürt vatandaşımız vardır. bunuda araştırabilirsin senin dediğine gelirsek kürtlere kenidi(!) dilini kullanamadığından bahsetmişsin tamam senini gibi düşünelim kürtlere kendi dilini ve kendi eğitim haklarını verelim ne olacak yani diğer 24 etnik grupta aynı hakları isterse ülkemizde 1milyon laz 500 bin çerkez gibi etnik grup var bunlarda aynı haklardan yararlanmak istiyorum derse nerde kaldı bizim bölünmez bütünlüğümüz ulusal yapımız gerçi sen ulusal kelimesinide kabul etmiyorsun bizim ulusal anlayışımızla faşizm anlayışını aynı yerde bile değerdirebiliyorsun ve sözde olmayan soykırımdanda bahsediyorsun orhan pamuk gibi sanada bir ödül vermek lazım nasılsa Ab ülke bölünmez bütünlüğüne ve ulusal yapısına aykırı bir söz söylediklerinde ödül veriyor sende bir ödülü hak ediyorsun son olarak ben atatürkün bir sözünü aksettirmiştim ama sen ordaki ebedi kelimesindeki düşünceyi ince çizgiyede anlayamamışsın manevi olarak tabiki ebediyet yok bunu her müsülüman ve aklı yerindeki birey kabul eder sen bence bu kelimeyide araştır buna cvp vermeyim ben saygılarımla... Allaha emanet ol Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Lilith tarih konusunda hiçbir bilgin olmadığı böylece orta çıktı ortaya attığın düşüncelere tek tek cvp vermek istiyorum.. öncelikle ben para istiyorlar demedim dikkatli okursan ısrarla bunu söylediğimden bahsediyorsun ama ben böyle bişeyden bahsetmedim. Türkiye cumhuriyeti ulusal bir yapıya sahiptir bu yasa devletin kuruluşundan beri var olmuştur olmayada devam edecektir.sonuçta bu ülkede tek millet vardır. diğerleri bunlara kürtlerde dahil 25 etnik grup yer almktadır. bunları ben uydurmuyorum belgeler söylüyor. biraz kitap okursan bu konuyla beni daha iyi anlıyacağından eminim. burda kürtlerin ayrımcılığa maruz kaldığından bahsetmişsin haklarından marum edildiğini anlatmaya çalışmışsın sana soruyorum ozaman bu topraklarda kürt etnik grubunun ne gibi hakları var diğer vatandaşlarımızdan başka özgürlükten bahsetmişsin tv radyo eğitimden bahsetmişsin kürtçe bir dil mi ki veya yeryüzünde geçmişten günümüze böyle bir millet mi var ki böyle bişeyden bahsediyorsun ve olmayan haklarını kendince savunma gafletinde bulumuşsun nerde kaldı tek bayrak tek millet tek vatan tek dil senin savunduğun düşünceler özgürlük kisvesi altında bölücülük yapmaktır. Senin söylediğin özgürlük demokrasi kavramları Abd nin Irakta Afganistanda veya orta doğu için kullandığı demokrasi ve özgürlük sözleriyle aynı her ikisindede çıkar peşinde koşma mevcut iradeyi yıkma yerine kenidi çıkarlarına uygun birilerini ekmeğine yağ sürme anlayışı vardır.Senin gibi düşününler dün dağda askerimize kurşun sıkan toprağımıza göz dikenlerle aynıdır tek fark dün dağdaydılar bugün mecliste dün ellerinde silah vardı bugün Ab nin bize dayattığı özgürlük ve demokrasi saçmalığı... Ülkemizde 20 milyon kürt olduğundan bahsetmişsin bunu neye dayanarak söylediğini bilmiyorum ama gerçekten bazı şeylerden yoksun olduğun su götürmez bir gerçek devletin elindeki ve yapılan resmi araştırmalara göre Türkiye cumhuriyeti devleti sınırları içersinde 7 milyon kürt vatandaşımız vardır. bunuda araştırabilirsin senin dediğine gelirsek kürtlere kenidi(!) dilini kullanamadığından bahsetmişsin tamam senini gibi düşünelim kürtlere kendi dilini ve kendi eğitim haklarını verelim ne olacak yani diğer 24 etnik grupta aynı hakları isterse ülkemizde 1milyon laz 500 bin çerkez gibi etnik grup var bunlarda aynı haklardan yararlanmak istiyorum derse nerde kaldı bizim bölünmez bütünlüğümüz ulusal yapımız gerçi sen ulusal kelimesinide kabul etmiyorsun bizim ulusal anlayışımızla faşizm anlayışını aynı yerde bile değerdirebiliyorsun ve sözde olmayan soykırımdanda bahsediyorsun orhan pamuk gibi sanada bir ödül vermek lazım nasılsa Ab ülke bölünmez bütünlüğüne ve ulusal yapısına aykırı bir söz söylediklerinde ödül veriyor sende bir ödülü hak ediyorsun son olarak ben atatürkün bir sözünü aksettirmiştim ama sen ordaki ebedi kelimesindeki düşünceyi ince çizgiyede anlayamamışsın manevi olarak tabiki ebediyet yok bunu her müsülüman ve aklı yerindeki birey kabul eder sen bence bu kelimeyide araştır buna cvp vermeyim ben saygılarımla... Allaha emanet ol sevgili arkadaşım ben boğaziçi ünv.tarih bölümünde okuyorum ve az çok bu konuda bilgim,tahmin edebileceğinden kat be kat fazla da okumuşluğum var. dil bilimciler, Kürt halkinin Hint Avrupa dil ailesinden irani diller gurubuna giren bir dil olan Kürtçeyi kabul ederler. Kürtçenin bir kaç lehçesi (dialect) ve agzi vardir. Kurmanci, Türkiye'deki veeski sovyetler birligindeki Kürdistanin en genis bölgelerinde ve en yaygin olarak kullanilan dialekttir. Sorani sadece Irak ve Iran Kürdistaninda konusulur. Zaza ki / Kirmancki / Dimilki ise sadece Anadolunun dogusunda (Kürdistanin kuzeyinde) konusulur. (McDowall, 1989: 7). , /kürdistan kelimesini osmanlının yükselme gerileme ve dağılma dönemlerinde mezopotamyaya verdiği ad dolayısıyla kullanıyorum.(osmanlının yalancısıyım bu konuda) 1.kürdistanın kurulma amacı da diğer tüm ulus-devletler gibi kendi pazarını yaratmak,kabaca paradır.toprak istemek,toprak için kan dökmek para istemek demektir bunun seninde farkında olduğunu bunların arkasındakilerin çıkar peşinde koştuklarından,toprak istediklerinden söylemenden anladım(şayet farkında değilsen de ol diye söylüyorum).2.si sermaye sahiplerii halk yığınlarına resmi ideoloji olan milliyetçiliği öylesine aşılar ki(her yerde)sen neden milliyetçilik yaptığını bile bilmezsin.uyursun..burjivazi,ağalar senin beynini sende yarattıkları milli duygularını kasalarının anahtarı olarak kullanırlar.ben kürt de değilim pkk'nın savunucusu da..(hatta burda açmayacağım özel eleştirilerim de var) nasıl dinler korku üzerine kurulmuşsa milliyetçilik de ardında başka şeyler saklanırken ortaklaştırılmış bir korku üzerine kurulmuştur.marks milliyetçiliğin burjuvanın belli bir pazarı kendine ayırmasının ideolojik ifadesi olduğunu söyler.ancak milliyetçi söylemde bu hiç de doğrudan söylenmez.öne çıkan aslında insanların pek de sevgi olarak algılamalarına olanak olmayan toprak,insanlık dururken,millet gibi kavramlardır..sevgi olarak adlandırılan aslında üretilen bir korkunun başka kelimelerle ifadesinden başka bi şey değildir. kurtuluş savaşı sonrasında burjuvazi kendi sınıf egemenliğini ulus çerçevesinde kurarken eski topluma ait bir çok çelişkiyi kendi çıkarına uygun biçimde çözdüğü tarihsel bir gerçekliktir. tarih,milliyetçiliği böyle algılar,sen uyurken..ve sen uyurken resmi araştırmalar da gerçekleri senden saklar ki milli duygularına zeval gelmesin... milliyetçilik de din kadar maddi gerçeklerle insan zihninde üretilmiş kurgusal gerçeklerin yer değiştirmesine neden olan bir düşünüş biçimidir ve tabi dinden daha dar olması ve fanatikliktede ondan aşağı kalmaması dolayısıylada insanları birbirine daha çok düşman edip daha çok kırdıran bir kavrayış biçimidir..kapitalizm şafağında kendi av alanını çitlerle çevirmenin derdinde olan burjuvazi aiditiyetini(!)tarihsel olarak ortaya çıkmış olan milliyet temellerini kullanarak milliyetçilik yoluyla gerçekleştirmiştir yani gördüğün üzere sınırlar da para için çizilir.benim hedefimse ruh-i zemin(yeryüzü) vatanıma ve nev-i beşer(insanlık)tan ibaret olan milletime kavuşmaktır.durum böyleyken,yani evet söylediğin gibi ben ulus devletleri potansiyel faşist diktatörlükler olarak görürken alman,fransız italyan yada her ne ulus-devletleri veya kürdistan ya da filistin yada bask bölgesindeki ulusal mücadeleyi savunacak değilim...sınırların olmadığı dünyanın peşine düşmüşken.. ancak... her ne kadar milliyetçiliğin aidiyet duygusuyla ortya çıktığı sanılsa da ulusun evriminin tarihi göstermektedir ki her ikisini de temelde belirleyen ötekinin yarattığı tehlikedir tüm yazılı tarihte bu böyledir egemen sınıf kendisini hep ötekinin parasına=toprağına tehdit üzerine kurmuştur. milliyetçiliğin kendisini ötekine karşı meşru savunma üzerine kurması gibi elitist sosyalizm anlayışı da aynı temelde haklılık kazandırır. yani özetle ezilen ulusun milliyetçiliği inkar politikalarıyla karşı karşıya kalmışların özgürlük istemleri haklıdır ve meşrudur.ezilen ulusun milliyetçiliği de işte burda meşruluk kazanır ezilen ve ezen ulus milliyetçiliğini aynı kefeye koymak büyük bir yanlıştır. Çünkü ezen ulus milliyetçiliği, egemen ve ezen bir devletin tüm toplum üzerindeki baskısının bir kılıfı durumundadır. Gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle sahtekârlıktır. Bu tür bir milliyetçilik hâlihazırdaki kapitalist bir devleti savunduğundan tümüyle gericidir. Oysa ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. Tıpkı 1789 Fransız devriminde olduğu gibi, ezilen ulusun milliyetçiliği gecikmiş bir burjuva demokratik devrimin ideolojisi olarak hizmet eder. Gecikmiş, geçmişten miras kalmış ve tarihsel ilerleyiş içinde henüz ulaşılmamış bir hedefi önüne koyması bakımından gerici değil, göreli bir ilerici rol oynar. Marksizm’e göre ezen ulus milliyetçiliği, sömürü, ırkçılık ve faşizmi besleyen bir ideolojidir. Ama ezilen ulus milliyetçiliği, demokratik ve insani bir taleptir. Milli demokratik devrimi geçekleştirecek en önemli dinamiktir. Bu açıdan, egemen ulus sosyalistleri tarafından desteklenmesi gerekir. bikaç gün evvel yazdığım atatürk musulda doğmuş olsaydı....ile başlayan yazıda sorduğun kürtlerin diğer vatandaşlarımızdan başka ne gibi hakları var sorunun yanıtını da orda bulabilirsin.kürt etnik yapısının şeyh bedrettinlerden,saidlere uzana tarihi de dili de edebiyatları da vardır.bunlar artık resmi ideoloji tarafından da kabul görüldüğünden(ödenen bedellerin ardından)çok kolay araştırabilirsin devlet bile inkar politikasından vazgeçti... ve bi ulusu azınlık statüsünden çıkarıp millet mertebesine onlar kaç milyon olunca eriştiriyosun.. ebediyet konusuna gelince...çok vahim durumun önce bu topraklar ebediyen türk kalacaktır diyosun ardından her aklı başında müslüman ebedinin olmadığını bilir diyosun...eyvahlar olsun ne diyim artık.. sana iyi uyutulmalar diliyorum ebedi bi tanrıya inanmanın müslüman için çok önemli olduğunu da bilmesi gereken arkadaşım.. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Hesap,nesep,ırk,soy sop işinde yokum çünkü ne ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik bir tavşan.. ben yalnız ölen babamdan ileri,doğacak çocuğumdan geriyim ve bi kavganın adsız neferiyim... Nazım Hikmet...(sizin fildişi kuleleriniz nazımın sevdasına mezar bile olamaz) Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 sevgili arkadaşım ben boğaziçi ünv.tarih bölümünde okuyorum ve az çok bu konuda bilgim,tahmin edebileceğinden kat be kat fazla da okumuşluğum var. dil bilimciler, Kürt halkinin Hint Avrupa dil ailesinden irani diller gurubuna giren bir dil olan Kürtçeyi kabul ederler. Kürtçenin bir kaç lehçesi (dialect) ve agzi vardir. Kurmanci, Türkiye'deki veeski sovyetler birligindeki Kürdistanin en genis bölgelerinde ve en yaygin olarak kullanilan dialekttir. Sorani sadece Irak ve Iran Kürdistaninda konusulur. Zaza ki / Kirmancki / Dimilki ise sadece Anadolunun dogusunda (Kürdistanin kuzeyinde) konusulur. (McDowall, 1989: 7). , /kürdistan kelimesini osmanlının yükselme gerileme ve dağılma dönemlerinde mezopotamyaya verdiği ad dolayısıyla kullanıyorum.(osmanlının yalancısıyım bu konuda) Bir yandan Kürdistan kelimesini osmanlı döneminde kullanılan ad dolayısı ile kullandığını söylüyorsun. Bir yandan Anadolu'Nun doğusu Kürdistan'ın kuzeyi diyorsun. Osmanlı döneminde Kürdistan denilen bölge, Türkiye'nin doğu anadolu ve güney doğu anadolu bölgelerinin bir kısmıdır. Osmanlı dönemindeki sancak ismiyse kriterin "Kürdistan'ın Kuzeyi" ne oluyor ? Osmanlı'nın adlandırdığı bölge senin "Kürdistan'ın Kuzeyi" dediğin bölgedir. Kuzey Güney kürdistan tanımları başkasınındır biraz kurnazlık olmuş Birde Eski Sovyetler Birliği'ndeki Kürdistan neresi ? 1.kürdistanın kurulma amacı da diğer tüm ulus-devletler gibi kendi pazarını yaratmak,kabaca paradır.toprak istemek,toprak için kan dökmek para istemek demektir bunun seninde farkında olduğunu bunların arkasındakilerin çıkar peşinde koştuklarından,toprak istediklerinden söylemenden anladım(şayet farkında değilsen de ol diye söylüyorum).2.si sermaye sahiplerii halk yığınlarına resmi ideoloji olan milliyetçiliği öylesine aşılar ki(her yerde)sen neden milliyetçilik yaptığını bile bilmezsin.uyursun..burjivazi,ağalar senin beynini sende yarattıkları milli duygularını kasalarının anahtarı olarak kullanırlar.ben kürt de değilim pkk'nın savunucusu da..(hatta burda açmayacağım özel eleştirilerim de var) "burada açamıyacağım özel eleştirilerim var" ifadesi ilginç. Yani şumu ben sizlerin yanında onlara yönelik eleştiri yapmam. Bence platformu önemseyim objektif ol. nasıl dinler korku üzerine kurulmuşsa milliyetçilik de ardında başka şeyler saklanırken ortaklaştırılmış bir korku üzerine kurulmuştur.marks milliyetçiliğin burjuvanın belli bir pazarı kendine ayırmasının ideolojik ifadesi olduğunu söyler.ancak milliyetçi söylemde bu hiç de doğrudan söylenmez.öne çıkan aslında insanların pek de sevgi olarak algılamalarına olanak olmayan toprak,insanlık dururken,millet gibi kavramlardır..sevgi olarak adlandırılan aslında üretilen bir korkunun başka kelimelerle ifadesinden başka bi şey değildir.kurtuluş savaşı sonrasında burjuvazi kendi sınıf egemenliğini ulus çerçevesinde kurarken eski topluma ait bir çok çelişkiyi kendi çıkarına uygun biçimde çözdüğü tarihsel bir gerçekliktir. tarih,milliyetçiliği böyle algılar,sen uyurken..ve sen uyurken resmi araştırmalar da gerçekleri senden saklar ki milli duygularına zeval gelmesin... Şimdi yine tutarsızlık var. İnsanlar bazen işine geldiği zaman milliyetçiliği "ezilen ulus milliyetçiliği" kavramını öne sürerek kutsar. İşine gelmediği zamanda "ezen ulus milliyetçiliği" kavramıyla lanetler. "Sermaye sahiplerinin resmi ideolojisi milliyetçilik" bu tanımın bilimsel herhangi bir altyapısı varmı slogandan öte? Yada demekki Çin'de sermaye sahipleri resmi ideolojilerini yani milliyetçiliği fazla pompaladılarki halka neticesinde Çin Devrimi gerçekleşti ve sermaye sahipleri idam edildi. Marx milliyetçiliğin henüz bir ideoloji haline gelmediği bir dönemde yaşıyordu. Aynı zamanda daha emperyalizmin bile tanımının yapılmadığı bir dönemde. Eminimki Marx milliyetçi ideoloji yüzünden emperyalistlerin topraklarının yarısını kaybettiğini ve onlarca ulusun emperyalizme karşı bağımsızlığı milliyetçilikle kazandığını görecek kadar yaşasaydı farklı şeylerde söylerdi. Yada kaç ülkenin milliyetçi ideolojiye sahip çıkarak sosyalist devrimini gerçekleştirdiğini görse. Ne garip dünyada sağ kalan iki sosyalist devlet Kuzey Kore ve Küba milliyetçilik konusunda baya ortodoks olan ülkeler. İdeolojilerin en ucunda olan ve en radikal kesimleri üzerinden ideolojileri tanımlandırmaya çalışmak bilimsel bir bakışmı. Milliyetçi ideolojiyi tanımlarken faşizmin ve falanjizmin argümanlarını temel alıp bunun üzerinden savını oluşturan birisi için. için Sosyalizmi ve marksizmi tanımlarken alınacak kriter Pol-Pot olmalı o halde. Milliyetçilik üzerine yazarken, Falanjizm ve Faşizmi milliyetçiliğin özü olarak alıp bunun üzerinden tespitler yapmak gerçekçi bir bakış doğurmaz. milliyetçilik de din kadar maddi gerçeklerle insan zihninde üretilmiş kurgusal gerçeklerin yer değiştirmesine neden olan bir düşünüş biçimidir ve tabi dinden daha dar olması ve fanatikliktede ondan aşağı kalmaması dolayısıylada insanları birbirine daha çok düşman edip daha çok kırdıran bir kavrayış biçimidir..kapitalizm şafağında kendi av alanını çitlerle çevirmenin derdinde olan burjuvazi aiditiyetini(!)tarihsel olarak ortaya çıkmış olan milliyet temellerini kullanarak milliyetçilik yoluyla gerçekleştirmiştir Arap milliyetçisi Baas hareketi insanları birbirine düşmanmı etmiştir, yoksa Araplarla birlikte yüzlerce etnik grubun yaşadığı coğrafyada bir birlikmi sağlamıştır ? Bugün dahi Suriye ve Mısırda etnik grupların çatışmamasını sağlayan ideoloji hangisidir. Yani Baas'ın iki ülkesinde ? Milliyetçilik hakkında en temek hataya düşüp bilimsel olabilmek zor. Milliyetçilik illa sınır çizme derdindeyse neden ortadoğuda ve avrupada milliyetçi akımlar sınırları genişletmeyi ve daha az ülkeyi savunuyorlardı ve savunuyorlar. Ortadoğudaki milliyetçilik hareketi ilk adım olarak Suriye ile Mısır'ı tek devlet altında birleştirmeyi amaçlamıştı daha sonra Lübnan ve Irak'ında katılmasının planlandığı birleşik arap cumhuriyeti projesi. Amerika'da milliyetçilik akımı daha fazla sınır, ve daha fazla ülkeyimi amaçladı. Yoksa Çay Vergisinden sonra doğan Amerikan Milliyetçiliği bağımsızlık ve iç savaşlar neticesinde Amerika Birleşik Devletleri'ni mi doğurdu ? Avrupa'da milliyetçiliğin her türlüsünün temel projesi Avrupa'yı tek bir devlet altında toplamak değilmi ? Yugoslavya da Milliyetçilik ayrılıkçımıydı. Yoksa 90 lara kadar , birbiriyle tarih boyu savaşmış etnik grupların birarada yaşadığı bir devletimi ayakta tutuyordu ? Yazının geri kalanıyla ilgili, herşeyden önce Fransız İhtilali'ni "ezilen ulus milliyetçiliği" olarak tanımlamak ne? Fransız ihtilali ulus olarak kendilerini ezen başka bir ulusa karşı mı gerçekleşti ? Yoksa kendi egemen sınıfına karşımı. Ne tuhaf. Milliyetçiliğin doğduğu ihtilal kendi egemen sınıfını iktidardan tüm parçalarıyla indiren bir ihtilal. Ama senin milliyetçilik tanımına göre. Fransada milliyetçilerin egemenleri korumak için savaşması gerekiyordu. Gerçekten Milliyetçilik = Irkçılık mantığı ve varsayımı bilimsellikten sonuna kadar uzak olduğu gibi, savunanları tarafındanda istikrarlı savunulmaz. Bir emniyet subabı olarak "iyi milliyetçilik kötü milliyetçilik" kullanılır. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Bir yandan Kürdistan kelimesini osmanlı döneminde kullanılan ad dolayısı ile kullandığını söylüyorsun. Bir yandan Anadolu'Nun doğusu Kürdistan'ın kuzeyi diyorsun. Osmanlı döneminde Kürdistan denilen bölge, Türkiye'nin doğu anadolu ve güney doğu anadolu bölgelerinin bir kısmıdır. Osmanlı dönemindeki sancak ismiyse kriterin "Kürdistan'ın Kuzeyi" ne oluyor ? Osmanlı'nın adlandırdığı bölge senin "Kürdistan'ın Kuzeyi" dediğin bölgedir. Kuzey Güney kürdistan tanımları başkasınındır biraz kurnazlık olmuş osmanlı döneminde kürdistan denen bölge sadece bugünün misak-i milli sınırlarını doğu a.d ve güneyd.a.d'nun bir kısmından ibaret değil,fırat ve dicle mezopotamyasının bulunduğu bölgedir ki bilindiği üzere bu sancak basraya dek uzanır.özellikle yavuzun iyi ilişkilendiği kürdistan bölgesi anadoluyla sınırlı değildir.bugün Irak, doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu'yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir güneyinde suriye,kuzeyinde anadolu vardır pek tabi olarak.sanırım bu kısım çözüldü... gelelim sovyetlerde kızıl kürdistan dedikleri yere... 17 Ekim 1917 devriminden sonra Rusya, Orta Asya ve Kafkasya'da yaşayan halklara özgürlük umudu doğdu. Dünya coğrafyasının büyük bir bölümünü kapsayan bu topraklarda yeryüzünde bulunan bütün halklardan insanlar yaşıyordu. 17 Ekim Devrimi'yle bu hakların, yerleşik olanlarına cumhuriyet, yabancı olanlara -yani sonradan gelenlere- ise otonomi ve ulusal kültürel özerklik hakları tanındı. Bu coğrafyanın bir halklar mozaiği olduğunun en iyi örneklerinden biri de 102 halkın yaşadığı Kazakistan'dır. Bu halklardan biri de Kürtler... Kürtlerin Kafkasya'ya geliş hikkyesi 3 dönem biçiminde ele alınıyor. İlk geliş Çarlık döneminde olduğu söyleniyor. Bunun yanı sıra Osmanlı Rus savaşları döneminde buraya gelen halklar bu ilk dönem içinde ele alınıyor. Her ne kadar bu konuda yazılı tarih olmasa da o dönemi bizzat yaşayanlar bu şekilde değerlendiriyor. İkinci göç tarihi ise 17 Ekim Devrimi'nden sonra sınırların çizilmesiyle Sovyetler Birliği sınırları içinde kalanların kendi tercihleri olmamasına rağmen artık bu ülkenin yurttaşlığına geçmesiyle ele alınıyor. Göçlerle gelip önceden Çarlık Rusyası, ardından Sovyetler Birliğine yerleşen Kürtlere de 17 Ekim Devrimi'nden sonra bir pay düşüyor. Halklara özgürlükî şiarı ile gerçekleştirilen 17 Ekim Devrimi'nden sonra Sovyet topraklarında yaşayan Kürtlerin payıîna da 1923 yılında şu an Azerbaycan sınırları içinde bulunan ve başkenti Laçin ilan edilen Kızıl Kürdistan Özerk bölgesi oluştu. 19 Temmuz 1923'te Azerbaycan Komünist Partisi'nin merkez organı Bakü İşçisi gazetesi oluşuma şu ifadelerle yer verdi: Azerbaycan MYK kararı uyarınca, Dağlık Karabağ'ın tesis edilmesiyle ilgili aran (düzlük) Karabağ'ı iki kazaya ayrılacaktır. Birisinin merkezi Ağdam, diğerinin merkezi Cebrayıl olacaktır. Kürdistan da özgün bir kaza biçiminde oluşturulacaktır.î Kızıl Kürdistan'ın ömrü çok uzun sürmedi. Kızıl Kürdistan üç yıl sonra yani 1929 yılında yıkıldı. Lenin, Kızıl Kürdistan için 40 milyon rublelik bütçe ayırdı Lenin'in ölümünden sonra Kızıl Kürdistan'ın teknik, sanayi, eğitim yatırımları için ayrılan bu bütçe Stalin tarafından Ermenistan'a kaydırılıyor. Ve bundan sonra Azeriler ile Ermeniler arasında süren toprak sorununun çözümüne karşılık olarak Kızıl Kürdistan feda edildi. sovyetlerdeki kürdistan meselesi de bu... buraya kadar sorun yok objektif tarih 'bilimi'bunları yazıyor.. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 burada açamayacağım değil,"açmayacağım" özel eleştirilerim var dedim evet bunları bu ortamda tartışmam çünkü gerek duymuyorum bu bir,konu bu değil;bu iki , konu bu olsa da şayet kürt hareketine yönelik eleştirilerim çok zaman alır.. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 2 Ekim , 2007 Şimdi yine tutarsızlık var. İnsanlar bazen işine geldiği zaman milliyetçiliği "ezilen ulus milliyetçiliği" kavramını öne sürerek kutsar. İşine gelmediği zamanda "ezen ulus milliyetçiliği" kavramıyla lanetler. "Sermaye sahiplerinin resmi ideolojisi milliyetçilik" bu tanımın bilimsel herhangi bir altyapısı varmı slogandan öte? Yada demekki Çin'de sermaye sahipleri resmi ideolojilerini yani milliyetçiliği fazla pompaladılarki halka neticesinde Çin Devrimi gerçekleşti ve sermaye sahipleri idam edildi. Marx milliyetçiliğin henüz bir ideoloji haline gelmediği bir dönemde yaşıyordu. Aynı zamanda daha emperyalizmin bile tanımının yapılmadığı bir dönemde. Eminimki Marx milliyetçi ideoloji yüzünden emperyalistlerin topraklarının yarısını kaybettiğini ve onlarca ulusun emperyalizme karşı bağımsızlığı milliyetçilikle kazandığını görecek kadar yaşasaydı farklı şeylerde söylerdi. Yada kaç ülkenin milliyetçi ideolojiye sahip çıkarak sosyalist devrimini gerçekleştirdiğini görse. Ne garip dünyada sağ kalan iki sosyalist devlet Kuzey Kore ve Küba milliyetçilik konusunda baya ortodoks olan ülkeler. İdeolojilerin en ucunda olan ve en radikal kesimleri üzerinden ideolojileri tanımlandırmaya çalışmak bilimsel bir bakışmı. Milliyetçi ideolojiyi tanımlarken faşizmin ve falanjizmin argümanlarını temel alıp bunun üzerinden savını oluşturan birisi için. için Sosyalizmi ve marksizmi tanımlarken alınacak kriter Pol-Pot olmalı o halde. Milliyetçilik üzerine yazarken, Falanjizm ve Faşizmi milliyetçiliğin özü olarak alıp bunun üzerinden tespitler yapmak gerçekçi bir bakış doğurmaz. tutarsızlık nerde arkadaşım anlayamadım özde diyorum ki: ezen ulus milliyetçiliği, egemen ve ezen bir devletin tüm toplum üzerindeki baskısının bir kılıfı durumundadır. Gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle sahtekârlıktır. Bu tür bir milliyetçilik hâlihazırdaki kapitalist bir devleti savunduğundan tümüyle gericidir. Oysa ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. nerdeyse tüm yazıda bunun bi çelişki olmadığından sözettim..işine geldiği gibi tahlil ediyosun diyosan hala;milliyetçiliği 2 şey için yaparsın;ya ezmek için yada ezilmemek için.evet ezen sömüren tarafınki lanetlidir ve işime gelmez,ezilen sömürülen tarafın yaptığı meşrudur,ezilmemek içindir ki işime gelir.. mao'ya gelince... Büyük İleri Atılım, Kültür Devrimi gibi isimler verdiği, kolektifleştirmeyi de kapsayan çeşitli sosyo ekonomik projeler geliştirdi. Bu projeler sayesinde güçlü, müreffeh ve eşitlikçi bir Çin yaratmayı hedefledi. Mao Zedong'un devrim ufku, demokratik devrimi, küçük burjuva devrimciliği ile sınırlıdır. O, Çin koşullarını öne sürerek Çin ulusal burjuvazisi ile sosyalizm kurmaya çalışmıştır. kendilerini ““maoist” sayan, ; şovenizmden, militarizme şakşakçılıktan rant toplamaya çalışan en namlı ırkçılardan aşağı kalmayan sahte sosyalistlere bakma. Onlar marksist filan değiller. çin devrimini biraz daha araştırırız sen de ben de ama benim marksist olmam maocu almam anlamına gelmez ve her sosyalist devrim modeline de kayıtsız şartsız bağlı olmam demek değildir.ve de tek ülkede sosyalizm,enternasyonalizm bunlar ayrı ayrı tartışma konularıdır ve marksın milliyetçilik üzerine söyledikleri.. milliyetçilik üst sınıflarca bir ulusun birimlerine dayatılıp egemen kılmaya çalışılan çarpık bir bilinçtir. Enternasyonalist komünizm için sorunun özü milliyetçiliğe karşı mücadele ve onun etkisinin bir ulus içinde yayılmasını önlemek biçiminde olmuştur. Ulusun kendisi, bir kategori olarak, bir görüngü olarak, yerli yerinde durmakta ve eleştiri konusu durumundadır.ve en iyi marksist leninin de ulusların ayrılma hakları ve ardından gelecek sınıfsız ve milletsiz toplum tezleri de sanırım seni marksın ömrü yetseydi yapabilecekleri konusunda aydınlatır.. şimdiye kadar tarih bilimine ve sosyoloji bilimine ters düşen,subjektif olan bişey yok sanırım.. küba ve kuzey korede bir sosyalizm modelinin yaşanamadığını bildiğini varsayarak emperyalizme karşı uygulayabileceklerini milliyetçiliğin de zaten ezilmemek için yapıldığında meşru olduğunu ezmek için yapıldığında ise "sonunun"faşizme varabileceğini tekrar belirtiyorum.egemen güç tarafından uygulanırsa varacağı ye elbette odur..kurtuluş savaşı bittikten sonra egemenliğin altındaki halklara hunharca uyguladığın milliyetçilik şovenizmdir,kurtuluş sav.sırasındaki;meşru.. az evvel mao konusunda model almadığımı söylediğime göre aynı ideolojiden gelme hatta yöntem olarak sosyalistlerin eleştirdiği pol-pot a da değinmeye lüzum yok kaldı ki mücadeleye ihanet etmiş birini nasıl kriter alabileceğimi düşündün tuhaf.. faşizmin temelinde egemen sınıfın ezilen ulusa milliyetçiliği yatar bunu tüm tarih gözler önüne sermiştir zaten. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Arap milliyetçisi Baas hareketi insanları birbirine düşmanmı etmiştir, yoksa Araplarla birlikte yüzlerce etnik grubun yaşadığı coğrafyada bir birlikmi sağlamıştır ? Bugün dahi Suriye ve Mısırda etnik grupların çatışmamasını sağlayan ideoloji hangisidir. Yani Baas'ın iki ülkesinde ? Milliyetçilik hakkında en temek hataya düşüp bilimsel olabilmek zor. Milliyetçilik illa sınır çizme derdindeyse neden ortadoğuda ve avrupada milliyetçi akımlar sınırları genişletmeyi ve daha az ülkeyi savunuyorlardı ve savunuyorlar. Ortadoğudaki milliyetçilik hareketi ilk adım olarak Suriye ile Mısır'ı tek devlet altında birleştirmeyi amaçlamıştı daha sonra Lübnan ve Irak'ında katılmasının planlandığı birleşik arap cumhuriyeti projesi. Amerika'da milliyetçilik akımı daha fazla sınır, ve daha fazla ülkeyimi amaçladı. Yoksa Çay Vergisinden sonra doğan Amerikan Milliyetçiliği bağımsızlık ve iç savaşlar neticesinde Amerika Birleşik Devletleri'ni mi doğurdu ? Avrupa'da milliyetçiliğin her türlüsünün temel projesi Avrupa'yı tek bir devlet altında toplamak değilmi ? Yugoslavya da Milliyetçilik ayrılıkçımıydı. Yoksa 90 lara kadar , birbiriyle tarih boyu savaşmış etnik grupların birarada yaşadığı bir devletimi ayakta tutuyordu ? Yazının geri kalanıyla ilgili, herşeyden önce Fransız İhtilali'ni "ezilen ulus milliyetçiliği" olarak tanımlamak ne? Fransız ihtilali ulus olarak kendilerini ezen başka bir ulusa karşı mı gerçekleşti ? Yoksa kendi egemen sınıfına karşımı. Ne tuhaf. Milliyetçiliğin doğduğu ihtilal kendi egemen sınıfını iktidardan tüm parçalarıyla indiren bir ihtilal. Ama senin milliyetçilik tanımına göre. Fransada milliyetçilerin egemenleri korumak için savaşması gerekiyordu. Gerçekten Milliyetçilik = Irkçılık mantığı ve varsayımı bilimsellikten sonuna kadar uzak olduğu gibi, savunanları tarafındanda istikrarlı savunulmaz. Bir emniyet subabı olarak "iyi milliyetçilik kötü milliyetçilik" kullanılır. Suriye ve Irak'taki Baas rejimlerinin, bazı özel durumlarına rağmen, öz olarak aynıdır,evet.. (Özellikle bunlar arasındaki pratik farklılıkları abartarak, bölgede devrimci güçlerin önemli bir destek gücü olarak Suriye'nin öne çıkarılması koşullarında bu önemlidir.) Bu iki ülke de, milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alan küçük-burjuva iktidarlara sahiptirler. Ancak bunların milliyetçiliği, Pan-Arap milliyetçilik olarak, bütünsel bir niteliğe sahiptir. Parçalanmış ve her bir parçasında ayrı devletler olarak örgütlenmiş Arap ulusal-topluluğunun bütünleştirilmesi amacını güden Baas milliyetçiliği bu amacı gerçekleştiremediği oranda ülke içinde artan bir baskı ve sömürü ortamı yaratmak durumundadır. Öte yandan bu olgu, parçalanmış ulus sorunu karşısında proletaryanın, burjuva anlamda bütünsel bir ulusal-devlet yaratma yerine (yani sınıflı, yeni ve güçlü bir burjuva devlet yaratma yerine), kendi çözümünü ortaya koyması karşısında da önemli bir engel oluşturmaktadır. yani baas ezilenlerin önünde handikaptır. Bugün Suriye ve Irak, ekonomik bakımdan emperyalizmin önemli bir pazarı durumundadır. Ancak küçük-burjuva milliyetçiliğinin gücü, siyasal alanda görece bağımsız bir konum oluşturmaktadır. Bunun sonucu Suriye'deki Kürt topluluğu üzerindeki ulusal baskı sınırlı ve örtük durumdadır. Irak'ta ise, ekonominin petrole dayalı olması ve petrol bölgesinin Kürt topluluğunun yaşadığı ya da sınırlarında bulunduğu yerler olması nedeniyle, ulusal baskı, zaman zaman askeri savaş durumuna kadar uzanmaktadır. Küçük-burjuva milliyetçilerinin Irak'ta krallığı devirmelerinden sonra, Kürdistan Demokrat Partisi'nin (KDP) yasallaşması, Kürtlerin Irak sınırları içinde belli bir özerklik elde etmeleri yönünde gelişmeler ortaya çıkarmıştır. . Ancak Irak Baas yönetimi, özerk Kürt bölgesinin sınırları ve özerkliğin boyutları konusunda oldukça kesin bir tutum takınmıştır. , bu tutum Irak ekonomisinin petrole dayalı niteliğinden kaynaklanmakta ve Arap milliyetçiliği ile geliştirilmektedir. Eylül 1961'de Baas yönetiminin Kürtlere verdiği özerklik "sözünün" gerçek bir hukuki temele oturtulmaması ve sürüncemede bırakılması üzerine, Barzani yönetiminde KDP ayaklanması başlamıştır. Bu savaş durumu, SSCB'nin aktif tutumuyla sona erdirilmekle birlikte, özerklik sorunu fiili ilişkilerle ve kısmi yasallıkla çözümlenmeye çalışılmıştır. bugün için Suriye'de açık olmamakla birlikte yakın gelecekte açıklık kazanacak durumuyla ve daha görünür haliyle Irak'taki Kürt topluluğu üzerindeki ulusal baskının temelinde, bu ülkelerdeki Arap topluluğunun emperyalizmle olan ilişkileri yatmaktadır. Dinsel temelde örgütlenen düzene muhalefetin temelinde, yeni-sömürgeciliğe karşı feodal sınıfların direnişi yatmaktadır. Yukardan aşağıya geliştirilmeye çalışılan kapitalist üretim ilişkileri karşısındaki feodalizmin direnişi kaçınılmaz olarak anti-emperyalist nitelik almaktadır. Ancak bunun anti-emperyalizmi tümüyle sınıfsal nitelikte çıkara dayalı olduğu için anti-kapitalist özellikleri içinde taşımaktadır. Böylece sınıfsal ve ulusal planda emperyalizme ve kapitalizme karşı olan sınıfların tümünü kapsayacak bir nitelik taşımaktadır. Ancak daha önce belirttiğim gibi, burada görülen anti-emperyalizm, gerçek anti-emperyalizmden farklıdır ve feodal egemen sınıfların tavrı olarak belirginleşmektedir. Bu açıdan özel olarak "gerici" niteliktedir. Yugoslavya'da her ne kadar farklı cumhuriyetlerin varlığına müsade eden bir federasyon anlayışı benimsenmiş olsa da, bu federasyon proleter enternasyonalizmi ilkesine dayanılarak kurulan sosyalist bir federasyon değildi. Bu nedenle de ulusal önyargılardan, milliyetçilikten, alttan alta var olan öfkeden bağımsız değildi. Federasyonun kurucusu Tito bile kendi ölümünden sonra fe-derasyonun ayakta kalıp kalamayacağından, varolan uluslar arasında savaşın başlayıp başlamayacağına emin olmadığını söylüyordu. Olaylar, Tito'nun öngörülerinden farklı bir rota izlemedi. Bürokratik devlet kapitalisti modelin serbest piyasacı model karşısındaki yenilgisini ifade eden bu dağılışın, bu modelin uygulandığı her ülkeyi etkileyeceği aşikardı. Bürokratik devlet kapitalisti modelde örgütlenen rejimler miladını doldurmuştu. Bu durum Yugoslavya için de geçerliydi. Miloseviç öncesindeki Tito rejimi, Latin Amerika ile birlikte uluslararası kurumlara en çok borçlananlar arasındaydı. Tito öldüğünde Yugoslavya'nın 20 milyar dolar borcu vardı. Borçları geri ödemek için IMF ile yapılan anlaşmalar sonucunda işçi sınıfının yaşam standartları yükelen işsizlik ve azalan ücretlerle birlikte düşmeye başladı. 1986'da enflasyon oranı %100'dü ve 1,2 milyon Yugoslav işçi işsizdi. İşçi sınıfının bu saldırılara cevabı, bürokrasinin bağımsız işçi eylemlerini yasaklayan yasasına karşın, büyüyen bir dalga şeklindeki grevlerle oldu. 1986'da 851 grev olmuşken, 87'de bu sayı ikiye katlandı ve 88'de grev sayısı 2 bindi. İşçi sınıfının büyüyen direnişine cevap olarak, her bir cumhuriyetteki Stalinist bürokratlar kitlelerin öfkesini bölmenin aracı olarak milliyetçiliği öne sürdüler. Miloseviç de milliyetçiliği en iyi kullananlardan biriydi. Miloseviç, 1989'da Sırbistan devlet başkanı olur olmaz Kosova'nın özerk statüsüne son verdi. Kontrolü sağlamak için Yugoslav birliklerinin bölgeye gönderildiği 1990'da Sırbistan, Kosova hükümetini feshetti. Hırvatistan ve Slovenya'nın Yugoslavya'dan 1991'de bağımsızlığını ilan etmesi üzerine Slovenya sınırlarına tanklar gönderdi. Kısa süren bir savaşı tetikleyerek, Slovenya'nın ayrılışını engelledi. Hırvatistan'daki Sırpları da silahlara sarılmaları için cesaretlendirdi. 1992 yılının Ocak ayında Hırvatistan'da ateşkes yürürlüğe girerken, Mart ayında Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etti. Miloseviç, bu kez Bosnalı Sırpların ayaklanması için destek verdi. Yaklaşık 250.000 kişinin öldüğü Bosna Savaşı'nın başlamasından üç yıl sonra, Hırvat ve Bosnalı liderlerle anlaşmayı kabul etti. Kosova'da Arnavutların ayaklanmasını bastırmak için Şubat 1998'de bölgeye birlikler gönderdi. 18-19 Mart'ta Fransa'da yapılan barış görüşmelerinde Kosovalı Arnavutlar bölgeye geçici özerklik tanınmasını öngören barış anlaşmasını imzaladı, ancak Sırplar anlaşmayı reddetti. Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine 24 Mart'ta NATO bombardımanı başladı. NATO bombardımanı Sırp askerlerinin Kosova'dan çekilmeye başladığı 10 Haziran'a kadar sürdü. Miloseviç de bu perspektifle içeride milliyetçiliği yükselterek kitleleri peşine takamaya çalışmış, dışarıda da diğer unsurlara karşı bir savaş yürütmüştür. Bu savaş sırasında etnik-temizlikten, sistematik işkencelerden, daha türlü *********liklerden uzak durmamıştır. Bu savaş kesinlikle savunma amaçlı yapılmamış, Sırbistan'ın emperyalist hiyerarşideki yerini güçlendirmek gayesiyle harekete geçilmiştir ve son olarak yazıyı tekrar okursan fransız ihtilalini ezilen ulus milliyetçiliği olarak tanımlamadım; ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. Tıpkı 1789 Fransız devriminde olduğu gibi, ezilen ulusun milliyetçiliği gecikmiş bir burjuva demokratik devrimin ideolojisi olarak hizmet eder. dedim fr.ihtilalini burjuva devrimi yönüyle benzettim.fr.hareketi gibi ulusların kaderlerinin tayin hakkının da bir burjuva demokratik bi istem old.söyledim iyi milliyetçilik kötü milliyetçilik yoktur.milliyetçilik kötüdür ve koşullara göre meşruluk kazanır.reflex olduğu sürece tahammül edilinebilecek bir olgudur..bu bi çelişki değildir.hangi koşullarda kime karşı yapılmasıyla ilgilidir meşruluğu milliyetçilik=ırkçılık bilimsel değildir. sosyoloji ve tarihin söylediği bilimsel gerçeklik tam olarak şöyledir milliyetçilik<ırkçılık<faşizm Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 osmanlı döneminde kürdistan denen bölge sadece bugünün misak-i milli sınırlarını doğu a.d ve güneyd.a.d'nun bir kısmından ibaret değil,fırat ve dicle mezopotamyasının bulunduğu bölgedir ki bilindiği üzere bu sancak basraya dek uzanır.özellikle yavuzun iyi ilişkilendiği kürdistan bölgesi anadoluyla sınırlı değildir.bugün Irak, doğu Suriye ve Güneydoğu Anadolu'yu (Türkiye) kapsayan coğrafi bölgeyi tarif eden bir isimdir güneyinde suriye,kuzeyinde anadolu vardır pek tabi olarak.sanırım bu kısım çözüldü... Hayır arkadaşım. Bir tasavvur yapıp üstüne tarih oturtamayız. "Musul Sancağı", "Erbil Sancağı", "Süleymaniye Sancağı" isyanlardan sonra sürgüne gönderilen türkmen beyliklerinin kurduğu sancaklardır. Ve Osmanlı'nın hiçbir belgesinde bu bölgeden ve sancaklardan Kürdistan diye bahsedilmez. Üç sancaktan genel olarak "Musul" diye bahsedildiği olmuştur. Senin bahsettiğin bölgeler ayrı birer sancaktırlar ve Kürdistan diye anılmaz lar. Osmanlı zamanında Kürdistan denilen bölge Doğu ve Güneydoğu anadolunun bir kısmını kapsayan bölgedir. Bir kısmı Ağrı'daki (bkz ishak paşa sarayı) bir kısmıda Malatya'daki sancak tarafından idare edilir. Yok aksi yönde tarihsel bir dayanağın varsa bunu koy ortaya. Ama yeni bir osmanlı tarihi yazma Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 tutarsızlık nerde arkadaşım anlayamadım özde diyorum ki:ezen ulus milliyetçiliği, egemen ve ezen bir devletin tüm toplum üzerindeki baskısının bir kılıfı durumundadır. Gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle sahtekârlıktır. Gerçekte var olmayan ulusal çıkarlarmı? Dostum sen gerçekten hangi dünyada yaşıyorsun. Ulusal Çıkarlar nedir ? Tüm ulusun yararına olan ve kaybedildiği taktirde tüm ulusun zarar göreceği çıkarlardır. Bunlarmı "olmayan " "sahte" şeyler. .. Bu tür bir milliyetçilik hâlihazırdaki kapitalist bir devleti savunduğundan tümüyle gericidir. Oysa ezilen ulusun milliyetçiliği, bir ulusun ezilmesi ve tahakküm altında tutulması gerçekliğini dışa vurur. Ezenlere ve egemenlere dönük bir başkaldırının ifadesidir. nerdeyse tüm yazıda bunun bi çelişki olmadığından sözettim..işine geldiği gibi tahlil ediyosun diyosan hala;milliyetçiliği 2 şey için yaparsın;ya ezmek için yada ezilmemek için.evet ezen sömüren tarafınki lanetlidir ve işime gelmez,ezilen sömürülen tarafın yaptığı meşrudur,ezilmemek içindir ki işime gelir... Bu senin tanımın. Milliyetçiliği, ülkeyi oluşturan insanları, etnik veya dini temelleri değilde aynı ulusun parçası olmak kriteriyle bir arada yaşatmak içinde yaparsın. Evet Ulusların ortak çıkarları vardır. Boğazların egemenliğinin başka bir ülkeye geçmesi hangi mezhebe hangi etnik temele sahip olursa olsun tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını etkileyecek ve zarar verecek bir gelişme olur. .. mao'ya gelince...Büyük İleri Atılım, Kültür Devrimi gibi isimler verdiği, kolektifleştirmeyi de kapsayan çeşitli sosyo ekonomik projeler geliştirdi. Bu projeler sayesinde güçlü, müreffeh ve eşitlikçi bir Çin yaratmayı hedefledi. Mao Zedong'un devrim ufku, demokratik devrimi, küçük burjuva devrimciliği ile sınırlıdır. O, Çin koşullarını öne sürerek Çin ulusal burjuvazisi ile sosyalizm kurmaya çalışmıştır. kendilerini ““maoist” sayan, ; şovenizmden, militarizme şakşakçılıktan rant toplamaya çalışan en namlı ırkçılardan aşağı kalmayan sahte sosyalistlere bakma. Onlar marksist filan değiller. Üff şu söylemleri çok duyuyorum ya. Gerçekten sıktı artık. Adam insanların açlıktan ölü doğan bebekleri yediği zavallı bir tarım ülkesi Çin'i dünya devi yaptı. İki büyük savaşta, Bölgede emperyalist tahakküm kurmak isteyen ABD'yi gerçek anlamda bozguna uğrattı. Bazı insanların kafalarında oluşturduğu "sosyalizm" kriterine uymadı diye, şovenizm militarist bilmemne. Ha kendi hayal dünyalarında kurdukları sosyalizm modellerinin sonu malum ya. Tabi canım, Küba'nınki yanlış, Kuzey Kore'ninki yanlış, Çin'inki yanlış. E hangisi doğru Sovyetlerinki. E peki ona ne oldu ? Paramparça oldu, eski sovyet halkları şimdi birbirini yiyor. Vatandaşlar açlıktan bedenlerini sattı. Ha yanlış olanlar yaşıyoru. Ne hikmetse doğru olan öldü. Ne akılla ne bilimle bağdaşır ya. .. çin devrimini biraz daha araştırırız sen de ben de ama benim marksist olmam maocu almam anlamına gelmez ve her sosyalist devrim modeline de kayıtsız şartsız bağlı olmam demek değildir.ve de tek ülkede sosyalizm,enternasyonalizm bunlar ayrı ayrı tartışma konularıdır Sana maocusun diyen yokki. Sen milliyetçiliği egemen sınıfın tahakkümünü sürdürmesinin aracı olarak sunuyorsun. Bizde sana örneğini veriyoruz. Milliyetçilik kimi coğrafyalarda nasıl egemen sınıfın sonunu getirdi. .. ve marksın milliyetçilik üzerine söyledikleri..milliyetçilik üst sınıflarca bir ulusun birimlerine dayatılıp egemen kılmaya çalışılan çarpık bir bilinçtir. Enternasyonalist komünizm için sorunun özü milliyetçiliğe karşı mücadele ve onun etkisinin bir ulus içinde yayılmasını önlemek biçiminde olmuştur. Ulusun kendisi, bir kategori olarak, bir görüngü olarak, yerli yerinde durmakta ve eleştiri konusu durumundadır.ve en iyi marksist leninin de ulusların ayrılma hakları ve ardından gelecek sınıfsız ve milletsiz toplum tezleri de sanırım seni marksın ömrü yetseydi yapabilecekleri konusunda aydınlatır.. şimdiye kadar tarih bilimine ve sosyoloji bilimine ters düşen,subjektif olan bişey yok sanırım.. Marks sadece, ekonomi konusunda iyidir ve ekonomi konusunda haklı çıkmıştır. Ve sınıfların savaşı yasasında. Bunun haricinde Marks'ın siyasal alandaki tespitleri öngörüleri hepsi çürümüş ve gerçeklikten uzak olduğu anlaşılmıştır. Marks'ın dünya devrimini beklediği ülkeden faşizm çıkmıştır Almanya. Marks her geçen gün Avrupa işçi sınıfının dahada aç kalacağını öngörürken Avrupa işçi sınıfı hergeçen gün zenginleşmiştir. Marks kapitalist gelişme tamamlanmadan sosyalizme geçişin mümkün olmadığını söylemiştir. Ama ilk sosyalist devrim nufusunun %3 ünün işçilerden oluşan bir tarım ülkesinden, çarlık rusyasından çıkmıştır. Dahası bugüne kadar, kapitalizmin gelişmesini tamamladığı hiçbir ülkede sosyalist devrim olmamıştır. Marks kapitalist ülkelerde ordunun mutlaka ezilen sınıfın düşmanı olduğunu söylemiştir. Ama marksistlerin "reel sosyalizm" dedikleri bolşevik devrimi ordunun liderliğinde gerçekleşmiştir. Çin'de de öyle. . küba ve kuzey korede bir sosyalizm modelinin yaşanamadığını bildiğini varsayarak emperyalizme karşı uygulayabileceklerini milliyetçiliğin de zaten ezilmemek için yapıldığında meşru olduğunu ezmek için yapıldığında ise "sonunun"faşizme varabileceğini tekrar belirtiyorum.egemen güç tarafından uygulanırsa varacağı ye elbette odur..kurtuluş savaşı bittikten sonra egemenliğin altındaki halklara hunharca uyguladığın milliyetçilik şovenizmdir,kurtuluş sav.sırasındaki;meşru.... Emperyalizme karşı uygulanan milliyetçilik, egemenliğin devamı için milliyetçilik, ezilen ulus milliyetçiliği vs yoktur. Milliyetçilik vardır. Hangi ülkede nasıl uygulandığı onu uygulayanların belirleyiciliğindedir. İdeoloji aynı ideolojidir. Dün ezilenler bugün ezen olabilir. . az evvel mao konusunda model almadığımı söylediğime göre aynı ideolojiden gelme hatta yöntem olarak sosyalistlerin eleştirdiği pol-pot a da değinmeye lüzum yok kaldı ki mücadeleye ihanet etmiş birini nasıl kriter alabileceğimi düşündün tuhaf.. İşte çeliştiğin nokta bu. Sana göre yanlış uygulanınca sosyalizm değil. Ama milliyetçilik en uç kanatlarının yaptıklarıyla adlandırılabilri kolayca. Yani ülkede vatandaş (citroen) dışında hiçbir resmi hitap şekline izin vermeyen. Ve Fransada yaşıyan herkesi vatandaşlık bağıyla birbirine bağlayan. Daha önce dinsel ve soya dayalı kriterlerle yaşıyan insan topluluklarını, "vatandaşlık" kriteriyle bir arada yaşatmayı hedefleyen milliyetçilik ideolojisini kolayca, faşist ideolojiyle yargılayabiliyorsun. Ama dediğim gibi Sosyalizm'in kimi uygulamalarına gelince "o gerçek sosyalizm" değil oluyor. . faşizmin temelinde egemen sınıfın ezilen ulusa milliyetçiliği yatar bunu tüm tarih gözler önüne sermiştir zaten. Milliyetçiliğin en uç yorumları dahi, mensubu oldukları devletin vatandaşları arasında veya vatandaşların bir kısmına karşı mücadele etmez. Kıstas aldığı ulus ve devlettir. Faşizm ise işe önce devletin içinden başlar. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Hayır arkadaşım. Bir tasavvur yapıp üstüne tarih oturtamayız. "Musul Sancağı", "Erbil Sancağı", "Süleymaniye Sancağı" isyanlardan sonra sürgüne gönderilen türkmen beyliklerinin kurduğu sancaklardır. Ve Osmanlı'nın hiçbir belgesinde bu bölgeden ve sancaklardan Kürdistan diye bahsedilmez. Üç sancaktan genel olarak "Musul" diye bahsedildiği olmuştur. Senin bahsettiğin bölgeler ayrı birer sancaktırlar ve Kürdistan diye anılmaz lar. Osmanlı zamanında Kürdistan denilen bölge Doğu ve Güneydoğu anadolunun bir kısmını kapsayan bölgedir. Bir kısmı Ağrı'daki (bkz ishak paşa sarayı) bir kısmıda Malatya'daki sancak tarafından idare edilir. Yok aksi yönde tarihsel bir dayanağın varsa bunu koy ortaya. Ama yeni bir osmanlı tarihi yazma ya arkadaşım ne tasavvurundan sözediyosun benim kürdistan dediğim bölge osmanlının da bir kısmını elinde bulundurduğu basra körfezine kadar uzanan yerdi..sana biraz kürt tarihinden sözedesim geldi.. Kürtlerin ana yurdu Kuzey Irak ile İran’ın kuzey-batı coğrafyasıdır.Doğu Anadolu Malazgirt savaşı ile başlayan süreçte Selçuklu-Harezmşah-Karakoyunlu ve Akkoyunlu sürecinde Türkmen yurdu olarak kalmış,buradan geçen Avrupalı seyyahlar bu coğrafya için Turkomania ismini uzun yüzyıllar kullanmışlardır.Bölgenin Kürt hüviyeti kazanması Safevi Devletinin kurulmasıyla birlikte Çoğu alevi olan bölge Türkmenlerinin Azerbaycan’a göçü yanında Yavuz Selim’in Sünni Kürtleri bölgeye kaydırmasıyla alakalıdır bu sancakların kurulduğu bölgeler kürtlerin anayurdudur. Kürt Milleti eğer çok büyük bir tarih mirasına sahip olmasaydı, herkes emin olsun ki şimdiye kadar çoktan teslim bayrağı çekmiş, asimile olup unutulan milletler kervanına katılmıştı. Türk İnsanı, dünyada görülmedik bir şekilde şartlandırılmış olduğu için, resmi tarih ve resmi tarihi de aşan çarpıtılmış “araştırmalar”ı okumakla yetindiği için objektif gerçeği göremiyor, tarih bilimi alanında ayağı yere basmayacak şekilde havada kalıyor. Kürtler , Proto-Kurd olarak, sırasıyla Hititler’in, Mittaniler’in ve Medler’in tek mirasçılarıdırlar. Hititler, Batı’da Kürdistan’ın son noktası olan Enguru (Ankara) ve çevresine de hakim olmuşlardı (Enguru=Üzümlü, Kürtçe zazaki). Hitit’ler’in sembolu olan Güneş, Mithra’nın semboludur. Hititler, Mittaniler’le yaptıkları savaştan sonra Mithra; İndra, Nahaatyu (Nasatyu) ile Varuna’nın şahit tanrılar olarak gösterildiği yazılı bir antlaşma imzalamışlardı, ki, Mithracı Kürtler (Êzdîler), bugün de, baskılarla zedelenmiş, bir Mithra dinini sürdürüyorlar.. Bütün bu saydığım devletler, akraba sosyal gruplar tarafından kurulmuş, Aryani devletlerdir. Mittaniler’in hüküm sürdüğü coğrafya bugün de tümüyle Kürtler’le meskundur. "Medler’in coğrafyası ise Millatan öncesinden başlayan zora dayalı bir asimilasyon sonucu daralmış olmasına rağmen, o coğrafyanın yarısından fazlası hala Kürtler’le meskundur"(medya bölgesi). Hititler’in kaybolduğu alanlara da bakarsak, büyük asimilasyon ve katliamlara rağmen hala hala Kürt köy kümeleri varlıklarını sürdürmektedirler. Medler’i Kürtler’e bağlayan zincirin bir halkası da MÖ’ki yıllardan beri varlığını sürdüren Azerbaycandaki bağımsız Kürt Devleti’dir. Bu devlet varlığını Sasani Hükümdarı Ardeşir ile yaptığı ve bir araştırmacı Kürt’ün çok rsaslı delillerle gösterdiği gibi yenilmediği savaşlara girişir. Çoğu Kürt İnsanı tarafından bile bilinmeyen bu savaşların ilki hem Firdowsi’nin Şahnamesi’nde, hem de Kârnâmag-î Ardaşîr î Babagân adlı Pehlevi yapıtta geçer Yani savaşla eş zamanlı olarak yazılmış bir Şahnamede (Kârnâmag) geçer. Bu yapıtlarda Kürt Kralı Madîg ile Sasani Kralı Ardeşir arasında geçen bir savaş anlatılır (MS 226). Madig’in kralı olduğu bu Kürt Devleti Azerbaycan’da kurulmuştu. Bu devletin önemi; tarihi olarak şöyle açıklanabilir: -Milat yıllarında “Kürd” İsmini taşıyan ilk Kürt Devleti’dir, ki Kürt Milleti’nin Düşmanları bunu inkar ederler. -Proto-Kürdler’in başka ad kullanarak kurdukları devletlerden çok daha berrakça Med Devleti ile Kürdler’i bağlar. Bunların dışında önemli olarak gördüğüm dokuz Kürt Devleti daha var, şöyle: Alamut Ziyar’ı Devleti Hamdani Devleti Daysam Mervani devleti Sedadi Devleti Hasanveyh Devleti Eyyubi Hanedanlığı Devleti Alamut Devleti Gor Devleti sözünü ettiğim kürt bölgeleridir. Ayrıca eğemenliğin simgesi olarak, Sasani dönemine ait sikkeler (para) ve daha sonra Daysam Devleti ile Mervani Devleti’ne paralar bugün dünya müzelerinde ziyaretçi bekliyor. Bunun dışında Kürtler’e Düşman Güçler’in neler sakladıkları belli değil. Bu durumda Türkler’in sürekli olarak ve inanarak ileri sürdükleri “Kürtler tarihte hiç devlet kuramadılar” tezi havada kalıyor. Kürt Milleti’nin gerçekten muhteşem bir geçmişi vardır ve bu muhteşem geçmişleri olmasaydı bunca katliama, sürgüne, zora dayalı asimilasyona dayanamaz dağılırlardı.. yine sana hazır yazılmış,feodal-sömürgeci osmanlı imparaorluğunun kürdistan bölgesiyle ilişkilerinden kesitler sunayım; osmanlı imparatorluğunun iran safevi devleti ile çatışmalar içinde kürdistanın bir bölümü üzerinde egemenliğini kurması 16.yüzyılın başına rastlar(1514) feodal kürt beyliklerin önemli bir bölümü şii safevi devletinin baskısından korunmak amacıyla ve iç işlerinde geniş bir serbestlik koşuluyla osmanlı imparatorluğunun siyasal himayesini gönüllü olarak kabul ettiler.19.yüzyılın başlarına kadar değişmeden süren bu kendine özgü siyasal statü sayesinde,osmanlı egemenliğindeki kürdistan osmanlı tımar sisteminin dışında kaldı.feodal kürt beylikleri ve aşiret reisleri merkezi devlete karşı vergi karşılığında bir tür özerk "hükümetler"olarak kendi bölgelerine hükmettiler.kürt köylülüğün artık-ürünlerine dilediğince el koydular. imparatorluktaki gerileme-çözülme ve çürümenin önünü almak üzere kürt beyliklerinin geleneksel özerk siyasal statülerinde değişikliği de gündeme getirdi.bu çerçevede kürdistanı daha sıkı siyasi ve iktisadi bağlarla merkezi feodal devlete bağlama doğrultusundaki tüm gelişmeler birbirini izleyerek kürt ayaklanmalarının önünü de açmış oldu.osm.imp.nun açık amacı o güne kadar kendine son derece gevşek ilişkilerle bağlı kürdistan üzerinde tam bir egemenlik kurmaktır.özerk eyalet sistemine son vererek merkezileştirilmiş ve merkezden atama valilerce yönetilen vilayet sistemine geçiş,aşiretlerin ve köylülerin doğrudan vergilendirilmesi kaynaklar üzerinde doğrudan devlet denetimi gibi.. bunları ben uydurmuyorum... Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 işte ne yazıkki sorun da burda senle yaşadığımız dünya sisteminin tahlillerini farklı yapıyoruz..yoksa senle aynı sömürü düzeninin mağduru olan aynı gezegendeyiz.. bazı yerleri kaçırıyosun dünyalı kardeşim;ezen ulus milliyetçiliği, gerçekte var olmayan bir ulusal çıkarlar söyleminin üzerinde şekillenir ve bütünüyle "sahtekârlıktır".dedim sahtekarlıktır çünkü gerçekte egemenin güdebileceği tek çıkar kendi çıkarıdır .ulusun çıkarı"söylemi" bütünüyle sahtekardır..gerçekte var olmayan bi şeydir olgark için.. rica ederim beni aynı şeyleri iki kere tekrar ettirerek yorma.iki kere okursan daha iyi kavrycaksın ne demek istediğimi ya da özde neyi tekrarlayıp durduğumu... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 mustafa kemal, selanik’te degil de musul’da dogmus bir osmanli pasasi olsaydi kurtulus savasi’ni türklerle ve kürtlerle birlikte gerçeklestirdikten sonra kurulmasina önayak oldugu cumhuriyetin adını “kürdiye cumhuriyeti” koysaydi, kendisi de meclis karariyla “atakürt” adını alsaydi. Alsaydı... Eeee? “kürdiye’de” türk olmadigi, herkesin aslinda kürt oldugu söylenseydi, kendilerini türk sananlarin aslinda “deniz kürdü” olduklari iddia edilseydi... kürtlerin “yedi bin yillik” bir tarihi bulundugunu, anadolu’nun esas sahiplerinin kürtler oldugunu, mogollarin, hunlarin, etrüsklerin aslinda kürtlerin atasi sayildigini, osmanli’daki kürt pasalarinin kahramanliklarini derslerde okusaydik. Yalan söylemiş olurduk... Yalan okumuş olurduk... Tıpkı şu an yapmadığımız gibi... teoman, cengiz, atilla, osman gibi isimler almamiz yasaklansaydi, berfin, beruj, tiruj, nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydik... Bütün isimlerin yasaklandığını ilk defa duyuyorum. Yasak idiyse ne zamana kadar yasak olmuştur? Zira en erkeni 16 yaşında olupta bu saydığınız isimlere sahip öğrencilerim oldu: "Berfin, Baran, Rojda" Ayrıca bu isimler Kürçe değil Farsçadır... Mesela "Nevruz" gibi... türkçe televizyon kurulmasi yasak edilseydi, bütün televizyon yayinlari kürtçe yapilsaydi... romanlarimizi, hikayelerimizi, siirlerimizi kürtçe yazmak zorunda kalsaydik, yalnizca kürt sarkilari dinleseydik, gazetelerimizi kürtçe çikarsaydik... okullarimizda yalniz kürtçe okutulsaydi ve türkçe okutulmasi yasaklansaydi... Anlaşılan Eğitim ve öğretim Biriliği"nden haberiniz yok... Uygar ülkelerde her vatandaş birbiri ile iletişim kurabilecek kadar yetişmiş olmalıdır. Yani her vatandaş aynı dili bilmelidir. Ve bu dil "Resmi Dil"dir. "Özgürlük"ün en baş tacı edildiği ülke olan Fransa'da "Fransızca" bilmeyen tek bir okullu dahi olamaz. Fransızca bilmeyen adam lise düzeindeki okulu tamamlayamaz. Devlet "Romantik" bir eda ile "Aman şu dilinde okulunu açayım, aman şu gariban kaldı ona da açayım" gibi bir savurganlık yapamaz... “biz türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dedigimizde sorgusuz sualsiz hapislere atilsaydik. istanbul’da, ankara’da, izmir’de, bursa’da, edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “kürdiye cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrilikçilar olmamizdan” kuskulanip hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydi, sirf türk oldugumuz için hakaretlere ugrasaydik. Bugün İzmir'de iki tane vatandaşımızı şehit verdik... Bir takım zeki kimseler çıkıp hala PKK'ya terörist diyemedi... 12 eylül darbesinden sonra bütün bati bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanilmaz iskencelerden geçirilse, bogazlarina kadar çamurlarin içine battiklari hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organlari perisan edilse, azgin köpeklerle bacaklari parçalansaydi... Hasan Cemal : Kürtler (copy/paste) Her neyse, burada çok tartışması yapılan şeyleri tekrar etmek yersiz ve gereksiz olacak ama şu var; Birileri hala demokrasiden bahsebiliyor... Hem de aynaya bakmadan... Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 sevgili CYRANO dün ezilen bugün ezen olabilir..çok haklısın..son derece diyalektik yaklaşmışsın..ideoloji de evet aynı ideoloji ama işte diyalektiğin de burda tıkandı..koşulları bilinçten uzak tutamazsın milli bilinç tek bilinçtir işte ama hangi koşulda yapıldığıdır önemli olan egemen olan ezil diye yapar ezilen de ezme diye..seni ezilmekten kurtarana kadar meşrudur milliyetçiliğin kurtulduğun an yine lanetlidir.. ya bi de hakikatten takıldığın noktaların cevapları yazının ilerleyen bölümlerinde oluyo çoklukla rica ederim tamamını oku(2 kere)öyle cevap ver.. tartışırkenki insani üslubunu devam ettireceğini var sayarak şimdiden teşekkür ederim.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 ya arkadaşım ne tasavvurundan sözediyosun benim kürdistan dediğim bölge osmanlının da bir kısmını elinde bulundurduğu basra körfezine kadar uzanan yerdi..sana biraz kürt tarihinden sözedesim geldi.. Bak arkadaşım önce "Kürdistan derken Osmanlının kullandığı terimi ve bölgeyi referans alıyorum" diyorsun. Bizde sana Osmanlı belgelerinde Kürdistan diye geçen yerin neresi olduğunu gösteriyoruz. Sonra Osmanlı'nın Musul vilayetini, erbil ,süleymaniye sancaklarınıda o "bölge" nin içine katıyorsun. O halde referansım "Osmanlı belgelerinde geçen bölge" ifadesini bırak. Osmanlı senin "Kürdistan" dediğin yerlere Musul vilayeti derdi. ok ? Ardından bana hiçbir bilimsel ve tarihsel temeli olmayna Kürtçü propaganda argümanlarıyla tarih anlatmaya kalkıyorsun. Zaten kimilerine sorsan, İran tarihi, hitit tarihi, med tarihi hepsi kürtlerin tarihi. Önce perslerin tarihi araklanır, kürtlerin tarihi diye sunulur ardından sanal bir tarih çizilir. Birde hangisini sen yazdın hangisini kopyaladın anlamamız için kopyala yapıştır yaptığın zaman alıntı yaptığın zaman bunu belirt ve altına kopyaladığın kaynağını yaz. İndymedya tarzı sitelerde kullanıcıların yazdıklarını "bilimsel kaynak" diye önüme sunma Forumda yenisin ama biraz vakit geçirdikten sonra tarih konusunda baya iddialı olan birisiyle tartıştığını farkedersin. Kürtçü propaganda ve milliyetçilik için lazım olan "tarih" arama girişimleri bulunamadıktan sonra. Günümüze kadar ulaşamayan medeniyet ve devletleri sahiplenmek yöntemini seçtiler. Bunda o kadar komikleştilerki. "Kürtçe" denilen dile farsça dan girmiş kelimeleri alıp bakın şu devletin yazıtlarında bu kelime geçiyor bu kelime kürtçe şeklinde dayanaklar sundular. Komik olanı o kelime farsça. Yada bir med kralını temsil eden eski bir resimde, kralın elinde yeşilimsi bir cisim vardır ve bu süper tarih anlayışı" bakın med kralı çiğ köfte yiyor, medler kürttür" şeklinde olaya son noktayı koyar. "bir çok araştırmacı kürd'ün esaslı delillerle gösterdiği gibi" bu ne arkadaşım hangi esaslı deliller. Bir şeyi sürekli söylemek ve iddia etmek esaslı delilmi. Bu şöyle durumlarda kullanılır. Elde herhangi bir delil yoktur, herhangi bir kaynakta yoktur. O zaman "bir çok kişinin gösterdiği gibi" şeklinde sadece ikna etmeye dönük anlatımlar kullanılır. Bak Adnan Oktar'da yapar bunu (bkz .Bir çok ilim adamının söylediği gibi) Hangi tarih okulu medlerin kürt olduğunu söylüyor. Hangi tarih çevresi kürtlerin mezopotamyada devletler kurduğunu söylüyor. Hititler Türk'tü geyiği ile medler kürttü geyiğinin hiçbir farkı yok birbirinden. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 sevgili CYRANO dün ezilen bugün ezen olabilir..çok haklısın..son derece diyalektik yaklaşmışsın..ideoloji de evet aynı ideoloji ama işte diyalektiğin de burda tıkandı..koşulları bilinçten uzak tutamazsın milli bilinç tek bilinçtir işte ama hangi koşulda yapıldığıdır önemli olan egemen olan ezil diye yapar ezilen de ezme diye..seni ezilmekten kurtarana kadar meşrudur milliyetçiliğin kurtulduğun an yine lanetlidir.. ya bi de hakikatten takıldığın noktaların cevapları yazının ilerleyen bölümlerinde oluyo çoklukla rica ederim tamamını oku(2 kere)öyle cevap ver.. tartışırkenki insani üslubunu devam ettireceğini var sayarak şimdiden teşekkür ederim.. arkadaşım senin kopyalayıp alıntı yaptığın şeyleri ben okuyalı bir 7-8 yıl oldu Siyasal tartışmada geçen kavramlar için, kendince güvenilir kaynak gördüğün metinleri kopyala yapıştır yaparak tartışmış olmazsın. Ki dediğim gibi o kopyaladığın klasik ve kaba bakışa sahip metinlerinde dünyada artık hiçbir geçerliliği olmadığı anlaşılalı çok oluyor. Söz konusu ne milliyetçilik. Ne yapalım hemen bakalım Marx Milliyetçilik için ne demiş. Onu alalım ev kullanalım. İyi. Peki Marx'ın bu güne kadar herhangi bir siyasal öngörüsü gerçekleşmişmidir, doğru çıkmışmıdır ? hayır? Mükemmel bir ekonomisttir. Ama Siyaset ve ideolojiler konusunda Marx iyi bir kaynak değildir. Çünkü bu alanlarda öngördüklerinin hepsi çürümüştür. Yukarıda anlattığım gibi. Artı kavramlarıda anlamamışsınki. Ezilen Ulus Milliyetçiliği, sınıfsal bir tanım değildir. Yani ülke içinde sömürülen bir sınıfın milliyetçiliği falan değildir. Ezilen Ulus milliyetçiliğiyle kastedilen. Başka ülkelerin sömürgesi altında bulunan ülkelerdeki milliyetçiliktir. Bu yüzden büyük bir sömürgeci güç olan Fransadaki ihtilali, Ezilen Ulus Milliyetçiliği olarak açıklamak gerçekten komik olur Birde anladığım kadarıyla marksist ideolojinin ısınma turlarındasın. Bunu sakın bir uklalalık veya olumsuz eleştiri olarak alma ama. Bu evrede genelde insanlar, Marx'ın 150 yıl önce söylediği şeylerle tüm dünyayı çözebileceklerini sanırlar.. Oysa kişinin kendisi değişimle ilgili önemli bir söz söylemiştir. Ve Paris Komününden sonra yazdıklarının yarısını Komun derslerinde reddetmiş ve kendisi çürütmüştür. Kaldıki anlattığım gibi Marx siyaset ve ideolojiler konusunda başarısızdır. Öngörüleri gerçekleşmemiş, tespitleri çürümüştür. Gözüme çarpan, Marx'ın daha sonra kendisinin reddettiği ve özeleştiri yaptığı konulardada sen savunur konumdasın. Bir örnek vereyim. "Ulusların kendi kaderini tayin yasası" marksistler tarafından ortaya konulmuş. Ancak yine Marksistler tarafından geri çekilmiştir. Bence ilk okuduğunu mutlak doğru olarka kabul etmek yerine. Biraz onları sınama yolunu seç. Yada dünyayı ve gelişmeleri okuduğu sabit yasalarla yorumlamanın yanında. Dünyayı ve gelişmeleri referans alarak okuduklarınıda yorumla yani check et. Alıntı
Φ Lilith Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 senin yaptığın gibi alıntı yapamıyorum ne yazıkki parça parça,özür dilerim beceremiyorum.. CYRANO arkadaş sözüm yine sana; sovyetler doğruydu mükemmel model sovyetlerdi dedim öyle mi... sscb başından beri emperyalist kuşatma altında yaşadı.yüzyılın başında;macar,finlandiya,slovakya,bavyera sosyalist cumhuriyetleri,emperyalist ordular tarafından kısa sürede yok edildi.bolşevikler kapitalizmin en geri ülkesinde sosyalizmi inşa etmek zorunda kaldılar.dünya devriminin gerçekleşememesinin en büyük nedenlerinden biri reformculaşmış komünist partilerin burjivaziyle girdikleri alçakça uzlaşma ve işçi sınıfına ihanet etmeleriydi.emperyalistler dünya halklarının sosyalizme ulaşmasını engellemek için insanlığın başına faşizmi sardılar.tekellerin emrindeki faşistler insanlığa kan kusturdu ama yenilgiden de kurtulamadılar.ikinci paylaşım savaşımından sonra çin ve bir dizi avrupa devleti sosyalizme yöneldi.ardından küba ve vietnam aynı yola girdi.. paris komünü birbiriyle savaş halindeki alm.ve fr. ordularının ortak saldırısıyla yıkıldı.sscb'de sosyalizm bu kez dışardan değil içerden tasfiye edildi.1956da sovyet devletini ele geçiren modern revizyonistler sosyalizmi bireysel çıkarlarına kurban etti.sosyalizme doğrudan saldırmaya cesaret edemedikleri için sosyalizm şahsında sosyalizmi inşa ve faşizme savaşın önderi stalini hedef seçtiler süreç içinde bu bürokrat zümre sömürücü bir sınıf haline geldidünün yönetici sosyalist zümresi yeni dönemin kapitalist patronları haline geldi. bugün her şey daha berrak dünün tozu dumanı kısmen dağıldı.sosyalizm yeniden ezilenlerin kurtuluş umudu olmaya başladı.kapitalizm 150yıldan fazla bi süredir kazanılmış tüm haklara saldırıyor.ama en çok da sosyalizmin kazanımlarını insanlığın belleğinden söküp atmaya çalışıyor.işçiler ve ezilenler sosyalizm olmadan nasıl bir dünya ile karşı karşıya kaldıklarını gördü.sosyalizm korkusu olmasaydı burjuvazi o gün vermek zorunda kaldığı tavizleri asla kabul etmezdi YENİ SOSYALİZM GEÇMİŞ DENEYLERİN BÜTÜN SONUÇLARINI HESABA KATACAKTIR. bugünün işçileri,sosyalistleri geçen yüzyılınkilerden nesnel koşullar bakımından daha şanslıdır,mesela daha eğitimlidir bugün ücretli köleler..kafa işçisi ve kol işçisi kutuplaşması azalmış çıkarları ortaklaşmıştır.orta sınıflar hızla eridiğinden kutuplaşma ve çelişkiler daha keskindir bugün kurulacak sosyalizm geçmiş hataların üzerinden yükselecektir ulus çıkarına tekrar bakarsak;tüm tarih ezen ve ezilenlerin tarihi olduğuna göre,ve tarih sınıflar arası çelişkilerden doğduğuna göre tarih içinde aslolan da sınıfların çıkarıdır egemenlerinde zaten ulusal çıkardan kasıtları burjuva sınıfının çıkarlarıdır. tarihsel sürecin evrildiği yer ise kapitalizmin kendi kendini çökertmesi olduğundan taraf olunacak yer işçi sınıfının yanıdır.sınıfların ortadan kalkışı yolunda da sosyalizm bi duraktır.zaten sonrasında;sınıfların ortadan kalktığı bi zamanda sınırlar da ortadan kalkacaktır.. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2007 Bak yine bilimsellikten çok uzaktasın. Sovyetler birliği çok iyi kuruldu, herşey doğruydu. Sonra 60 larda revizyonistler devleti çürüttü ve yıkıldı Bu mu ? Peki arkadaşım sınıf ne yapıyordu? Madem sovyetler birliği çok iyi kuruldu gerçek ve iyi bir sosyalist rejim kurdular. Nasıl olduda "modern revizyonistler" geldi devleti çürüttü. İşçi sınıfı iktidardında yani. Nasıl becerdiler bunu ? Yoksa, Sovyetler Birliği sosyalist devlet modelindeki gibi. Devletin sadece sınıfın iktidarının bir aracı ve giderek eriyen bir yapı olarak kurmak yerine. Her geçen gün büyüyen güçlenen, yayılan bir devlet aygıtı geliştirdikleri için yine bizzat bu devlet aygıtı tarafından yıkılmış olmasın ? Sen söyleminle kendi iddianı çürütüyorsun. Eğer Sovyetler'in çözülme sebebi senin dediğin gibi 1960 larda iktidara gelen "modern revizyonistler" se O zaman sovyetler hiçbir zaman sosyalizmi kuramamış demektir. Çünkü Sosyalizm Sınıf iktidarıdır. Devlet Sınıfa dayanır ve Sınıf tarafından yönetilir. Böyle bir devlette "modern revizyonist" ler nasıl çürütecek devleti ? O zaman sınıfın devlet yönetiminde hiçbir gücü yoktu. "Yeni sosyalizm" dediğin şey senin yaptığın gibi. Günümüz Dünyasını 150 yıl öncesinin dünyası için yapılan tanımlar ve tespitlerle çözmeye çalıştıkça hiçbir şey yapamaz. Not: Alıntı yaptığını belirtmek için forumda yeni olman bir engel değil. Yazdığın yazıların içinde sana ait olmayan internetten kopyaladığın yazıları tırnak içine alabilir, italik olarak yazabilirsin. Altına alıntı yaptığın kaynağın adını veya linkini koyabilirsin. Böylece biz kaynağın ne olduğunu bilmiş oluruz. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.