Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kars


muki

Önerilen İletiler

Kars deyince akla, hamaset (yiğitlik) ve menkıbe diyarı gelir. Esasen ismi de menkıbeye dayanır. Kars adı milattan önce 130-127 tarihleri arasında Kafkas Dağları'nın kuzeyinden Dağıstan'dan gelerek bu havalide yerleşen Bulgar Türkleri'nin “Velentur” boyunun “Karsak oymağından” gelmektedir.

 

Kaşgarlı Mahmut Kars kelimesi için: “deve veya koyun yününden yapılan elbise ve karsak derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi” demektedir. Türkiye' de bundan daha eski “Türkçe” isim taşıyan bir şehrimiz daha yoktur. Eski Türkçe'de “Karsak” karnının altı beyaz 75-80 cm. boyundaki çöl tilkisinin adıdır. Bu hayvanı totem edindiklerinden Kıpçaklar'ın “Karsak ” boyuna da bu ad verilmiştir.

 

Buhara'lı Şeyh Süleyman da Kars'a; “Şal, kuşak, dokuma, belbağı, futa, miyanbet, karsak, tilki” demektedir.

 

Batlamyus Kars'a; “Khorsa”, Strabon ise; “Khorzene” demektedir. Bir söylentiye göre de: Gürcü dilinde “Kapı kenti” anlamına gelen “Karis Kalaki”den gelmektedir.

 

Türkistan'da bir su , Dağıstan'da bir köy, Bursa, Kahramanmaraş, Adana, Silifke, Tortum, Tercan, Afyon, Bolu ve Ankara'da birer köy; Ural Irmağı civarında bir göl, köy ve dağ; Makü Bölgesi'nde bir kışlak adıdır.

 

Çıldır Gölü kuzeyinde ve ortasından devlet sınırı geçen Sodalı Göl'ün kuzeyindeki Karsak, Karzak Kasabası ile Karsak Gölü adları da Bulgar göçebelerinden kalmadır.

 

Tarih öncesi

 

Paleolitik Dönem

 

• Alt Paleolitik Dönem

 

Bu döneme ait buluntuların ele geçtiği yöreler şunlardır: Susuz ilçesi, Cilavuz Dere düzlüklerinde ve Kars Platosu'nda, şölyen-aşölyen tipte işlenmiş ve Alt Paleolitik Döneme tarihlenen bir el baltası; Ağzıaçık (Azacık) Suyu'nun batısındaki düzlüklerde oval çevreli , iki yüzü çok güzel işlenmiş, ucundan biraz kırılmış bir başka aşölyen baltası, Ani çevresinde ele geçen bir el baltası; Yazılıkaya'nın yaklaşık 6 km. güneyinde, Tombultepe yamaçlarında püskürük kayalardan yapılmış, şölyen tipte el baltaları ve iri yongalar bulunmuştur.

 

• Orta Paleolitik Dönem

 

ait ise, Borluk Vadisi'ne Musteryen tipte bir araç; Ağzıacık Suyu'nun batısında bazalttan yapılmış çok aşınmış Musteryen tipte bir uç; Yazılıkaya, Tombultepe'ye yakın Kurbanalan Mağarası'nda taş araç ve ocak yerlerine rastlanmıştır.

 

• Üst Paleolitik Dönem

 

de avcılık ve toplayıcılık yöntemlerinde farklılaşma olduğu , araç-gereç yapımının geliştiği görülmüştür. Yine bu dönemde duvar resimleri de ortaya çıkmıştır. Camışlı Köyü'nün batısında, Aladağ'ın doğu yamaçlarındaki Yazılıkaya'da bazalt yapılı bir kayanın dik ve düzgün yüzünde biri büyük, biri küçük iki panoya rastlanmıştır. Büyük pano, yerden dört metre yükseklikte, yaklaşık 14 metre uzunlukta ve 3-4 metre genişliktedir. Küçük pano ise aynı duvarın doğu uzantısı üstündedir.

 

Yazılıkaya panolarında hayvan ve insan figürleri vardır. Figürlerin çoğu dağ keçileri , geyikler, geyik yavruları ve eşeklerden oluşmaktadır. Bunlar o dönemdeki doğa koşullarının avcılık ve toplayıcılığa elverişli olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Yazılıkaya'nın yanısıra aynı yerde bulunan derinliği 11,5 m, iç genişliği 5,5 m, ağız genişliği 12,5 m olan ve güneye bakan Kurbanağa Mağarası araştırmalarında da yine Üst Paleolitik Döneme ait taş araç-gereçler bulunmuştur.

 

Mezolitik Dönem

 

Paleolitik dönemi izleyen mezolitik dönem, mikrolit adı verilen minik araç-gereçlerle tanınmaktadır., Kars yöresinde de İ.Kılıç KÖKTEN'in Aras Vadisi'nde yaptığı araştırmalarda bu araçlardan ele geçmiştir. Bu ve diğer paleolitik buluntular Rusya topraklarında saptanan benzerleri ile karşılaştırıldığında, bölge yerleşme tarihinin komşu bölgelere koşut olarak , Paleolitik Dönemle başlayıp, Mezolitik Dönemde de devam ettiğini göstermektedir.

 

Neolitik Dönem

 

Neolitik Dönemi Kars yöresinde gerçek anlamda bir yerleşme yeri değil, Akçakale Adası'ndaki taş anıtlar ve kaledeki duvar resimleri temsil etmektedir . Bu resimler, yöredeki neolitik dönem yaşantısına bir ölçüde açıklık getirdiği için önemlidir.

 

Çıldır Gölü'ndeki Akçakale Adası'nda Dolma Tepe eteklerinde kaya anıtları bulunmuştur. Ada menhirler, dolmenler ve kromlekler ile doludur.

 

Kılıç Kökten'e göre; bu taş anıtlar neolitik dönem tekniği ile yapılmıştır. Çok kaba taşlarla örtülü iç duvarlar , kaba ve büyük taşlarla örtülü damlar, Avrupa dolmenlerinin bazılarında görülen tekniği anımsatmaktadır. Avrupa kültürüne özgü olduğu kabul edilen bu tip taş anıtlar doğuda ilk kez Kars'ta rastlanmıştır. Anıtların ortasında açılan bir sondaj çukurunda , çok kaba, mat siyah renkli değişik biçimlerde çanak-çömlek parçaları bulunmuştur.

 

Yazılıkaya - Kurbanağa Mağarası'nın doğusunda , kale denilen tepede açılan bir sondaj çukurunda da üst katmanda farklı bir katman saptanmış ve bunun Son Neolitik Dönemden kalmış olabileceği öne sürülmüştür. Kaledeki duvar resimlerinin ise Son Neolitik Dönem yada İlk Tunç Çağı sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.

 

Kalkolitik Dönem

 

Araç-gereç yapımında bakır kullanılmaya başlanmasıyla belirlenen kalkolitik dönemin Kars yöresindeki buluntu yeri Kağızman'ın güney kesiminde yer almaktadır. Mısır Dağı yerleşme yerinde, yapılan araştırmalarda, kalkolitik dönem özellikleri taşıyan buluntular ele geçmiştir. Bakır Çağı da denilen bu dönemin izlerine, Ani'de ve Azat Köyü'ndeki höyükte de rastlanmıştır.

 

İlk Tunç Çağı

 

Bu dönem bakırla kalayın karıştırılmasıyla elde edilen tuncun, araç yapımında kullanılmaya başlanmasıyla ayırt edilen bir dönemdir. Bu dönem, Kars bölgesinde Yazılıkaya'nın dibinde açılan Küçük Deney Çukuru'nda ve Kurbanağa Mağarası yakınındaki sondajda ele geçen çanak çömleklerle ve aynı mağaranın doğusunda, Kale denilen, üstü düz yüksek tepedeki sondaj çukurunun buluntularıyla bilinmektedir.

 

Kale mevkiindeki açmada, İlk Tunç Çağından kalma bir açkı taşı; el değirmeni taşları; bir çekiç; delinmiş, üstü çizgi - süslü hayvan parmak kemikleri; küçük bir taş hayvan; el yapımı çanak-çömlekler ve yapı kalıntıları olduğu düşünülen iri taş yıkıntıları bulunmuştur.

 

Tüm bu araştırmalardan çıkan sonuç; Kars yöresinin Paleolitik Dönem'den başlayarak Orta Tunç Çağına değin kesintisiz bir kültür silsilesine mekan olduğudur.

 

Yazılı Tarih

 

Urartular

 

Yazılı tarih dönemleri Kars bölgesinde Urartulularla başlamaktadır. İ.Ö. IX. ve VI.yüzyıllar arasında Van Gölü çevresi merkez olmak üzere kuzeyde Çıldır, kuzeydoğuda Gökçe Gölü çevresi, doğuda İran içleri, güneydoğuda Urmiye Gölü, güneyde Şanlıurfa, batıda da Fırat Irmağı ile sınırlanan bölge Urartu Krallığının egemenliği altındaydı.

 

Urartu , Asur kralı I.Salmanassar'ın yazıtlarında (İ.Ö. 1273-1244) Uruatri (dağlık bölge) olarak anılmakta, aynı yazıtta Asur kralının bu adla bilinen ülkeleri ele geçirdiği bildirilmektedir.

 

Urartular çağında Bingöl'den, Çıldır Gölü ile Gökçe Gölü bölgesine değin uzayan yerlerde, insanların çok sık bir yerleşim gösterdiği ve buralarda ondan fazla yerli krallık kurulduğu bilinmekle beraber, bu yerli kralıklar tabi oldukları büyük krallığa zenginlikleri nisbetinde altın, gümüş, tunç, at, öküz ve koyun olarak ağır vergiler ödemiş, sık sık isyan etmeleri sebebiyle de ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır. Diauekhi ile Etiuni. Bu krallıklar içerisinde Kars'taki Diauekhi Krallığı komşularına göre daha büyük ve kuvvetliydi. Bilhassa kıymetli madenlerden vergi ödemekte idi ki; bu durum Kağızman deresindeki altın, gümüş ve Bardızdaki bakır madenlerinin o dönemde işletildiğini ortaya koymaktadır.

 

Kimmer - İskit Akınları

 

İ.Ö. VII. ve V.yüzyıllar arasında İskitlerin baskısı karşısında başka topraklara göç etmek zorunda kalan Kimmerler, kendilerine yeni bir yurt aramak amacıyla Anadolu'ya girmeye başlamışlardır. Bu göç ve istilalar Asur ve Urartu devletlerini büyük sarsıntılara uğratmıştır. Urartu Kralı II.Rusa ( İ.Ö. 685-645 ) bu göçebe topluluklarla dostça ilişkiler kurmaya çalıştı.

 

Kimmerlerle İskitlerin saldırıları ile yıkılma eşiğine gelen Urartu Krallığına son darbeyi Medler vurdu. Medlerin özgürlüklerini kazanarak Asur devletini ortadan kaldırmış, bunun ardından ise bölgedeki Urartu hakimiyeti sona ermiştir.

 

Persler

 

M.Ö. 550'de Urartu toprakları Pers egemenliğine girmiştir. Persler Orta İran'dan Ege Denizi'ne kadar geniş bir bölgeyi egemenlikleri altına almışlardır. Persler kurdukları devleti dış ülke topraklarını talan ederek ya da fethederek ayakta tutmaya çalışıyor; dolayısıyla kendi halkı üzerindeki ekonomik, sosyal ve siyasal baskı hafifliyordu. Krallar kralı olarak anılan Pers imparatoru Dara ülkeyi satraplık denen,23 büyük ve 127 küçük birime bölerek ülkeyi merkezden yönetiyordu. Bugünkü Kars yöresi 18. Satraplık içinde yer alıyordu. Bu bölge satraplığa yılda 400 gümüş talent vergi vermek ve Dara'ya 20.000 at göndermekle yükümlü idi.

 

Araks Krallığı

 

Farklı etnik bölgelerden oluşan Araks Krallığının merkezi, bugünkü Azerbaycan sınırları içindeki Armavirdi. Krallığın sınırları batıda Murat Suyu'na kadar uzanmaktaydı. Araks Kralları daha sonraları Muş yöresini de topraklarına kattılar. Bu arada İran-Azerbaycan bölgesinde egemenlik kurmuş olan Partlar, Araks Krallığının yayılma politikasına karşı çıkarak, Arakslara savaş açtılar ve Araks Krallığını büyük bir yenilgiye uğrattılar.

 

Tigran Dönemi

 

Araks Krallığı yenilmesine rağmen ortadan kalkmadı. Tigran Araksların başına geçti ve topraklarını genişletmeyi sürdürdü. Merkezi Urartu olan Tigran Devletinde toplumsal yaşamda göçebe kültürü devam ediyor, av ve savaş eğlenceleri Tigran kültürünü oluşturuyordu. Tigran'ın egemenliği M.Ö. 64'de Roma istilalarına kadar sürdü.

 

Sasaniler Dönemi

 

Sasani Kralı Yezdigerd'in bölgede başlatmış olduğu dinsel baskılar sonucunda, Doğu Anadolu'da çatışmalar ve huzursuzluklar başladı. Sasanilerin Roma ve Bizanslılarla da çatışmaları olmuş, fakat Bizanslılar bu dönemde bölgeye yaptıkları seferlerden bir sonuç alamamıştır. Tam bu dönemde Müslüman Araplar bölgede yeni bir siyasal güç olarak görünmeye başlamıştır.

 

Suriye, Irak ve Mısır'da egemenlik kuran Araplar 630 yıllarında İran'ı da ele geçirdiler. Halife Hz.Ömer 642'de Nihavent Savaşıyla bölgedeki Sasanlı egemenliğine son verdi .

 

Arap dönemi

 

Arapların Güneydoğu ve Doğu Anadolu'yu ellerine geçirmek amacıyla yaptıkları seferlerin ilki 638 yılına rastlar. Halife Hz . Ömer zamanında Iyas Bin Gazem komutasındaki Arap ordusu Van Gölü'nün kuzeyine kadar ilerledi . 642'de ise Habib Bin Mesleme komutasındaki ordu Van Gölü yöresinden kuzeye yürüyerek Divin'i aldıysa da Kars'ı ele geçiremedi. Kars yöresinin bir bölümü 646'da Araplar'a kendiliğinden teslim olmuş ise de, halkı Selçuklular'ın bu bölgeye geldiği 1060 yılına kadar 420 yıl boyunca Hıristiyan kaldı.

 

Gregoryanlığı benimsemiş olan halk, kendilerini Ortodoks Bizanslıların dinsel baskılarından kurtaran Arap yönetiminden hoşnuttu. Ama Bizans İmparatoru 2. Konstantus 635'de 100.000 kişilik ordusuyla Erzurum ve Kars yoluyla Divin üzerine yürüdü. Bölgeyi yeniden Bizans topraklarına kattıktan sonra geri döndü. Bunun üzerine yöre halkı Malazgirt'teki Arap ordusuna başvurarak bölgeyi Bizanslıların elinden kurtarmasını istediler. Şam valisi Muaviye Bizanslılara karşı Araplarla birlikte savaşan Reştunili Teodoros'u bölge yöneticisi ilan etti ve Araplar yörede bir süre egemen oldular. Ancak, 657'de Araplar arasında çıkan anlaşmazlıklar üzerine Bizanslılar bölgeyi yeniden ele geçirdiler. Emevi Halifesi Abdulmelik Döneminde (685-705) Mervan Bin Muhammed komutasındaki Arap ordusu, Divin'i de ele geçirdi ve Bizanslıları yöreden çıkardı(693).

 

Bu tarihten sonra bölge kesin olarak Arap yönetimi altına girdi. Ancak 771'de ağır vergilerden bunalan Hıristiyan Türkler Namıkonlu Artavasd önderliğinde Araplara karşı ayaklandılar. Abbasi halifesi Mansur , 722'de İsmail Bin Amirü'l - Harisi komutasındaki 30.000 kişilik bir orduyu Kars üzerine gönderdi. Hıristiyan Türkler yenildiler. Tarihte '' Bagrevand Savaşı'' diye anılan bu çatışmayı kazanan Araplar yöre Hıristiyanlarının başına Bagratlı Aşut'u getirdiler. Aşut'un yerine geçen oğlu Sembad , halifece patrik olarak atandı. Bagrat , II. Abbas döneminde (928'de) Kars Bagara ve Erasgavork'tan sonra Bagratlıların üçüncü merkezi oldu. III. Aşut , 962 de kendisine Ani'yi başkent seçince kardeşi Muşel'e merkezi Kars olan Vanand Beyliği'ni verdi. Bu durum, 1045'e kadar sürdü. Bu tarihte Bizans imparatoru IX. Konstantinos Monomakhos , Ani üzerine yürüdü. Önce Ani Bagratlılarını yendi. Kars Bagratlılarını da kendisine bağladı. Buralara asker yerleştirerek Türklerin ileri hareketlerini durdurmaya çalıştı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Selçuklu dönemi

 

Alparslan'ın 1064 yılındaki ''İlk Rum Seferi” ile alınan yerler bir daha Bizanslılar'ın eline geçmemiştir . Rumlar buralardan atılıp, merkezi Ani'de olan ve Selçuklulara bağlı Ani – Şeddadlılar hükümeti kurulmuştur ki; şimdiki Türkiye'nin yani Küçük Asya'daki Müslüman Türk Devleti'nin temelleri de bu yılda Alparslan'ın eliyle atılmıştır. 1064 yılı fetihleri, milli varlığımız ve dünya tarihi bakımından önemlidir. Alparslan ve oğlu Melikşah döneminde Kars ve civarı barış içinde bir dön yaşamıştır. Yalnız Melikşah'ın oğulları arasında taht için yapılan mücadele Kars yöresinde de düzensizliğin baş göstermesine neden oldu.

 

Selçuklu tahtı için Muhammed Tapar, Berkyaruk ve Sencer çekişiyorlardı. Muhammed Tapar ile Berkyaruk 1103'te Ani yöresinde karşı karşıya geldiler. Tarihte “ Divin Savaşı” diye anılan savaşta Muhammed Tapar yenildi. Kardeşler arasında yapılan anlaşmayla Kızılözen'in kuzeyi ile Musul ve Şam Muhammed Tapar'a ; Horasan'la Maveraünnehir yöresi Sencer'e ; Hemedan , İsfehan ve Bağdat Berkyaruk'a kaldı. Berkyaruk 1105 te ölünce bölgede yine karışıklıklar çıktı. Muhammed Tapar'ın egemenliğini tanıyan Ani Şeddadlıları Dilmaçoğulları'nın saldırısına uğradı. Dilmaçoğulları Divin üzerine yürüyüp, Divin'i ele geçirdiler. Ani şehrini koruyan Şeddatlılar ise Fadlun'un oğlu Mahmud'un emirliğini tanıdılar.

 

Bir süre sonra Saltuklular Ani şehrine gelmiş fakat Gürcüler Saltukluları büyük bir bozguna uğratmıştır. Bunun üzerine Ani halkı, Fahrettin Saddad'ı ülkeden kovdu. Gürcü Kralı Dimitri'nin oğlu III. Giyorgi , yerli Ermeni halkı ile anlaşarak şehri ele geçirdi. Ani'nin Hıristiyanların eline geçmesiyle bölgedeki Müslüman beyler bir birlik oluşturdular . Fakat , şehir ele geçiremediler. Ani şehri 1164 yılına dek Gürcü egemenliğinde kaldı. Ancak , Ani şehri 1164'te tümüyle Selçuklular'ın eline geçti.

 

Bu sırada Selçuklu Devleti yine karışıklıklar içinde idi. Sultan Gıyasseddin Mesud döneminde atabeyliğe yükselen Şemseddin Eldengiz, sultanın ağabeyi Tuğrul Bey'in dul eşi Narinç Hatun'la evlendi. Eldengiz, Selçukluların Azerbaycan Emiri Süleyman Şah'ı tahtından indirerek üvey oğlu Arslan Şah'ı emir ilan etti. Arslan Şah 1163'te Erzen, Ahlat, Erzurum emirliklerinin ordularını, Atabey Eldengiz komutasında Ani ve Divin üzerine gönderdi. Kral III. Giyorgi kesin bir yenilgiye uğrayarak, geri çekildi.

 

1164'te yöre tümüyle Selçuklular'ın eline geçti. Atabey Eldengiz olası bir Gürcü saldırısına karşı kalenin sur ve burçlarını onarttı. Daha sonra İsfehan'a geri döndü. Bundan sonraki 10 yıl içinde Ani tümüyle onarılarak ekonomik yaşamı canlandıysa da, bu durum uzun sürmedi ve 1174'te III. Giyorgi'nin saldırısıyla yeniden Gürcülerin eline geçti. III. Giyorgi'nin yerine geçen kızı Tamara , Gürcistan'da güçlü bir askeri kuvvet oluşturdu. Bu kuvvetler 1200'de Ani'yi ele geçirerek Şeddadlılar yönetimine son verdiler. Ayrıca Güneydoğu Anadolu'ya dek inerek yayılmacılık siyasetini sürdürdüler.

 

Gürcistan Başkomutanı Avak Sargis 1231'de Ani ve Kars'ın genel valisi oldu. 1239'da birkaç koldan gelen Moğollar kısa zamanda Tiflis dahil tüm Gürcistan'ı, Ani, Kars ve Sürmari'yi ele geçirdiler. Moğollar 1243 Kösedağ Savaşı'ndan sonra, Anadolu Selçuklularını tümüyle kendilerine bağladılar. 1239-1355 yılları arasında 116 yıl boyunca Kars, Moğollar'ın yönetiminde kaldı. Bunun 1239-1256 arası Cengizli Valilere, 1256‘dan sonrası da İlhanlılar'a bağlı olarak geçmiştir. İlhanlı döneminde Kars ilinin merkezi sayılan Ani bazı vergilerden muaf tutulmuştur.

 

1356'da Altınordu hükümdarı Canı Bey'in (1339-1357) eline geçen Kars ve yöresinde 1380'de ise Karakoyunlular hakimiyet sağladı. 1387'de Timur'un ele geçirdiği Kars, vergi ödemek koşuluyla Firuz Tiri Baht'a teslim edildi ve Timur Türkistan'a geri döndü. Bu durumdan faydalanan Karakoyunlular bağımsızlıklarını ilan ettilerse de, 1394'de Timur Kars'ı tekrar ele geçirdi. Timur'un 1405'te ölümü ile Karakoyunlu Hükümdarı Kara Yusuf taht kavgasından yararlanarak Kars'ta tekrar hakimiyet sağladı. Böylece Kars ve yöresi, 1406 -1468 yılları arasında Karakoyunlu egemenliği altında kaldı. Kara Yusuf'un saltanatının son yıllarında ise Sahruh Azerbaycan'ı ele geçirdi. Karakoyunlular Sahruh'u geri çekilmeye zorladı. Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah , devleti 20 yıl bağımsız olarak yönetti. Bu süre içinde Ardahan, Posof ve Çoruh yöresiyle birlikte , İran'ın büyük bölümünü topraklarına katarak, Karakoyunlu Devleti'nin sınırlarını Umman Denizi'ne kadar genişletti.

 

1453'te Akkoyunlu tahtına çıkan Uzun Hasan Karakoyunlularla, Osmanlıları ortadan kaldırmak amacıyla önce Karakoyunlulara saldırdı. Uzun savaşlardan sonra 1468'de tüm yöreyi ve bu arada Kars'ı ele geçirdiler. Daha sonra Osmanlı Devleti'ne de saldıran Uzun Hasan Otlukbeli'nde yenilerek (1473) güç kaybetti. Akkoyunlular kısa zamanda çöktüler ve Akkoyunlu Devleti'nin yerine Safevi Devleti kuruldu. Bu devletin egemenliği döneminde Kars ve yöresi büyük yıkım gördü.

 

1514 Çaldıran Savaşı'nda Şah İsmail'i yenilgiye uğratan Yavuz Sultan Selim Kars'ta konakladı. Ordudaki yorgunluk ve huzursuzluk sebebiyle, Doğu Anadolu'yu tam olarak egemenliğine alamadan İstanbul'a geri döndü.

 

Osmanlı dönemi

 

Kanuni Sultan Süleyman 1534'te yaptığı sefer sonucunda Kars'ı Osmanlı egemenliği altına aldı. 1548 yazında Kars'ı imara girişmişken , Süleyman Çelebi İdaresinde 5000 atlı da karakol olup Safili sınırını bekliyordu. Yazın Tahmasp oğlu İsmail Mirza ile gelen Kaçarlı Gökçe Sultan idaresindeki büyük bir Safili ordusu ansızın Kars'ı bastı. Kars'ın yapılan yerleri söktürülüp, yıkıldı. Bu Safili akınından cesaretlenen Atabekliler de taarruza geçip Yusufeli, Artvin ve Tortum bölgelerini geri aldılar. 1548 sonbaharında Erzurum'a gelen bir Osmanlı ordusu, padişahın buyruğu ile H.955 Recep ayında Atabekliler yurduna girip buraları yeniden fethettiler.

 

1549'da Gök ve Ardahan kaleleri onarıldı ve bölgeye asker yerleştirildi. Ancak, Safevilerin saldırıları durmadığından, 1578'de yapılan Osmanlı- Safevi Savaşı sonucunda Osmanlı Devleti Çıldır'ı ele geçirerek Çıldır Eyaleti'ni kurdu. Lala Mustafa Paşa yıkık ve harap olan Kars'ı büyük ölçüde onardı. Safevi hükümdarı Şah I. Abbas'ın Revan'ı almasının ardından, 1604'te Kars Şehrini yakıp yıktı. 1615'te yapılan barış sonucunda şehri terkeden halk geri döndü. 1639'da yapılan anlaşma sonrasında Kars 95 yıl sürecek olan bir barış dönemine girdi.

 

1734 yılında ise Afganlı Nadir Şah Kars'ı kuşattı. Yapılan barış antlaşması sonucunda Revan İran'a, Kars ve yöresi Osmanlılara bırakıldı. Nadir Şah'ın 1736'da tekrar Osmanlı topraklarına saldırması üzerine yapılan savaş sonucunda, 1746'da barış anlaşması imzalandı ve Kars uzun süre barış içinde yaşadı.

 

Bu barış dönemi ise Rusya'nın güçlenmesiyle sona erdi. Ayrıca XIX. yy. çeyreğinde İranlılar Kaçer Hanedanlığı döneminde üç yıl üst üste Kars'a saldırdılar. İran saldırıları 1823'te Erzurum Antlaşması ile sona erdi ki; bu saldırıları Rus ordusunun hücumu izledi. Sıcak denizlere açılma hayallerini gerçekleştirmek amacıyla ilk olarak 1807'de Kars'a saldıran Ruslar, 1828'de önce şehri, daha sonra iç kaleyi işgal etti. Şehir yıkıldı ve yağmalandı. 1829'da imzalanan Edirne Antlaşması ile Ruslar geri çekilmek zorunda kaldılar. Fakat Ruslar Ahıska Şehrini ve altı sancağını savaş tazminatı yerine sayıp, geri vermediler.

 

Kırım Savaşı sırasında, 16 Haziran 1855'te üçüncü defa Kars'ı kuşatan Ruslar'a karşı, küçük yaştaki çocuklar bile “Gönüllü Alayı”na katılıp çarpıştı. Sıvastopol Bozgunu'nun acısını çıkarmak için, General Muravyev kumandasında 54 bin kişilik ordu ile 29 Eylül 1855'te hücuma geçen Ruslar, tabyalarda yedi buçuk saaat süren kanlı muharebeler sonunda ağır bozguna uğrayıp, 20.000 asker zayiat verdiler. Bu müdafaada, yalnız şehir halkından tabyalarda altısı kadın, dokuzu din alimi olmak üzere 70 şehit ile, 230 yaralı verilmişti. 1855 Kars Zaferini gören ve bunda emeği geçen Kanada'lı General Williams yazdığı raporlarında, İngilizler'den Albay Lake ve doktor Sandwithe ise hatıralarında, kadınlı - erkekli Türklerin yurt korumadaki bu eşşiz kahramanlık destanını nasıl yazdıklarını anlatmışlardır. Kars'ta yararlığı görülenleri devlet çeşitli şekillerde mükafatlandırdı. Müşir Vasıf, Korgenaral Kerim ve Williams Paşa'lara mücevherle süslü birer altın kılıç ile Mecidiye Madalyaları verildi; üzerinde “Kars Kalesi” resmi bulunan altın, gümüş ve bronz “Kars Madalyası” yaptırılarak, hizmeti geçenlere dağıtıldı; şehre ve ahalisine “GAZİ” ünvanı verilerek, Mahkeme Siciline yazdırıldı; şehir halkı, üç yıl vergi ve askerlikten muaf tutuldu; Karadeniz'de İstanbul-Batum arasında sefere başlayan yeni vapura “KARS” adı verildi. Kars ahalisine Sultan Mecid'in kutlaması ve Vekiller Heyeti'nin teşekkürleri geldi. İngiltere Kraliçesi Victoria, Genaral Williams'a “Kars Baroneti” üvanını verdi.

 

1. Dünya Savaşı

 

Kars ilinin milli mücadele tarihi, I.Dünya Savaşı öncesinden Cumhuriyet'e değin uzanan kesintisiz bir süreci yansıtmaktadır. 19. yüzyıl sonlarından 20. yüzyıl ilk çeyreğine değin ard arda Rus , Ermeni ve İngiliz işgallerine uğramıştır.

 

Türkiye'nin I.Dünya Savaşı'na girmesi, Çarlığın 1 Kasım 1914'te Sarıkamış'ta, Pasım'da ve öteki Anadolu hudutlarında ileri saldırmasıyla başladı. 6 Kasımda başlayıp 6 gün süren Köprüköy Muharebesinde , Ruslar yenilince Rus Orduları Başkomutanı sayılan son Rus Çarı II.Nikola, 1914 Aralık ayı başlarında Kars'a geldi, Sarıkamış'a geçip askerlerine kendi eliyle madalyalar dağıtarak ordusunu cesaretlendirmeye çalıştı.

 

I. Cihan Savaşı sırasında, Ruslar 1914 güzünde Kars'ta 150 Türk'ü sürgüne gönderdi. 1915 yılında Enver Paşa komutasındaki 3 Türk Kolordusu Sarıkamış'a ilerleyip bir koldan da Ardahan'a girdi. Keskin soğuklarda Türk ordusu bozguna uğratıldı.

 

1915 Çanakkale Zaferinin sebebiyle müttefiklerinden yardım alamayan çarlık rejimi tarihe karıştı. Bunun ardından sürgündeki Karslılar geri döndü. Bolşevik yönetimi 3 Mart 1918 Brest-Litowsk Antlaşmasıyla Kars bölgesini Türkiye'ye vermeyi kabul etti. Bu anlaşmayı tanımayan ve başlarında, yıkılan çarlığın sadık subayları bulunan Taşnak Ermenileri Kars köylerinde katliam ve yağmalamalar yapıp, şehrin çarşı ve mahallelerini ateşe verdiler.

 

25 Nisan 1918 günü Kars , kırk yıllık hasretten sonra, Türk Ordusu ve ay yıldızlı bayrağına kavuştu. Mart-Nisan 1918'de Ermeniler Kars ilinde çok vahşi usullerle katliam yaptılar. 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle Türk ordusu, 1914 sınırı gerilerine çekilmeye mecbur kalınca Ermeni istilası tekrar başladı.

 

Buna engel olmak isteyen Karslılar kendi güç ve imkanlarıyla ve Wilson Prensiplerine uygun olarak 5 Kasım 1918'de Milli İslam Şurası adı ile demokratik bir yerli hükümet kurdular. Batum, Artvin, Ahıska, Ahılkelek, Serdarabad ve Ordubad'a değin Nahçıvan Türkleri de Kars'taki bu yerli Hükümet'e katılarak sancak ve ilçe teşkilatını kurdular. Böylece, 1914 Türkiye sınırı kuzeydoğusundaki 36.000 km2'lik bölgenin yerli Türk Hükümetinin merkezi Kars oldu. Bu hükümet 18 Ocak 1919'da 131 temsilcinin katılımıyla gerçekleştirilen “Büyük Kongre” ile “Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti” adını aldı.

 

Kars yöresindeki örgütlenmenin ilk günlerinde , İngilizler yöre halkının siyasal yönlü çalışmalarına bir ölçüde göz yumdular. Ne var ki siyasal örgütlenme çabalarının güçlenmesi ve merkezileşmesi, İngilizler'in yöredeki denetimini zayıflatmaya başlayınca işgalciler karışmama tutumunu bir yana bıraktılar. 1919'da Kars'a gelen İngiliz temsilcisi Pate, yerli yönetimi tanımayacaklarını bildirdi ve Arpaçay'ın doğusundaki Ermeniler'in Kars'a yerleştirilmelerini istedi. Bu durumdan cesaretlenen Gürcüler de Azgur, Ahıska ve Posof'u işgal ettiler. İngilizler Kars'taki Türk Hükümeti'ni dağıttıktan sonra yöreyi General Garganof ve Osibyan komutasındaki Ermenilerin denetimine bıraktılar.

 

Böylece Kars ve yöresi işgalden kurtulduktan bir yıl sonra yeniden Gürcü ve Ermeni egemenliği altına girdi.

 

Kars'ın Kurtuluşu

 

Milli mücadelenin ilk günlerinde Mustafa Kemal başkanlığında Sivas Heyet-i Temsiliyesi bir durum değerlendirmesi yapmış ve İtilaf Devletlerinin Bolşevik Hükümeti ile ilişki kurmasını önlemek amacıyla Kafkasya'ya ağırlık verilmesi kararına varmıştır.

 

Güney Kafkasya'nın Ermeni ve Gürcü denetimine geçmesinden sonra Nisan 1919'da başlayan Kuva-i Milliye eylemleri 1920 başlarında, 15.Kolordu'nun desteği ile birlikte, büyük bir yoğunluk kazandı.

 

Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti'nin dağıtılmasından sonra, Ermeni denetimi neredeyse tüm Kars yöresini kapsamış , sadece Çıldır uzun süre bunun dışında kalabilmiştir. Ermeniler Şubat 1920'de bölgeyi ele geçirmek için büyük bir saldırı başlatmış ve 17 Şubat'ta Çıldır ve Arpaçay'a ulaşmışlardır. Bu gelişmeler üzerine Heyet-i Temsiliye Elviye -i Selase'nin (Üç Vilayet, Kars, Ardahan ve Batum'un) yeniden elde edilmesini uygun buldu ve bu amaç doğrultusunda 15.Kolordu Komutanı Kazım Krabekir Paşa hızla hazırlıklara girişti. Erzurum ve Van vilayetleri ile Erzincan sancağında seferberlik ilan edildi. Kazım Karabekir Paşa hükümete harekatın 23 Haziran'da başlayacağını bildirerek, karargahını Horum'a taşıdı.

 

28 Eylül 1920'de Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa Sarıkamış yönünde harekete geçerek, 29 Eylül'de Sarıkamış'ı kurtardı.

 

TBMM Hükümeti'nin 'Doğu Harekatı'nın Kars'a dek uzatılmasını istemesi üzerine; Doğu Cephesi birlikleri 28 Ekim 1920'de yeniden saldırıya geçti ve 9. Kafkas Tümeni 30 Ekim'de Ermenilerin direnişini kırarak Kars'a girdi.

 

20 Kasım'da Ermenilerle yapılan ateşkesin ardından 22 Kasım 1920'de Gümrü'de başlayan barış görüşmeleri 2 Aralık'ta sonuçlandı ve Ermenistan Hükümetiyle T.B.M.M Hükümeti arasında bir barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Kars Sancağı'nın bütünü Türkiye topraklarına katıldı. Antlaşma öncesinde Ermenistan'ın elinde bulunan Tuzluca Kazası da Türklere verildi. Ancak imzadan bir gün sonra , Sovyet Kızılordu Birlikleri Ermenistan'a girdiler. Taşnak Hükümeti devrilerek yerine Ermenistan Sovyet Hükümeti kuruldu bu durumda anlaşma da onaylanamadı.

 

Kızılordu'nun harekatı Gürcistan'a yönelince, Tiflis'teki Gürcü Hükümeti Ankara'ya başvurdu ve TBMM'nin desteğini istedi. Bu destek karşılığında Batum, Ardahan ve Artvin Türklere bırakılacaktı. Gelişmeler sonucunda Şubat 1921'de Ardahan ve Artvin Sancakları'nın Gürcistan Hükümeti tarafından Türkiye'ye bırakıldığı açıklandı. Doğu cephesi birlikleri de aynı gün harekete geçerek, bu iki şehri Türkiye'ye kattılar.

 

16 Mart 1921'de Sovyet Hükümetiyle imzalanan Moskova Antlaşması ile Kars ve Artvin'in Sovyet Rusya ile olan sınırları belirlendi. Bu antlaşmaya göre, daha önce Elviye-i Selase içinde yer alan Batum ve ayrıca Ahıska ile Ahılkelek Türkiye sınırları dışında kaldı.

 

Moskova Antlaşması'ndan 7 ay sonra 13 Ekim 1921'de Kafkasya'daki Sovyet Hükümetleri ile Türkiye arasında Kars'ta yeni bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, Sovyet Rusya yönetimi ile Moskova'da yapılan antlaşmanın yinelenmesi anlamını taşıyor, Kars'ın ve Artvin'in bugünkü sınırlarının taraflarca bir kez daha onaylandığını ifade ediyordu.

 

Milli Mücadele süresince doğu cephesinde yeni bir askeri ya da siyasal gelişme olmadı. Bu cephenin birlikleri de, kısa bir süre sonra, Batı Cephesi'ne gönderildi.

 

Kars İline 42 km uzaklıktaki Ocaklı Köyü sınırları içerisinde yer alan Anı Ören Yeri Türkiye – Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehrinin batı yakasında Türkiye sınırları içerisinde volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehridir. Ören yeri Anadoluya İpek Yolu üzerinden girişte ilk konaklama merkezi olduğundan aynı zamanda bir ticaret merkezidir. Antik kentin zenginliği de buradan gelmektedir. Ören yerinin en eski tarihi M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Tarih öncesi dönemde ören yerindeki yerleşim bostanlar deresi olarak bilinen vadideki volkanik oluşumlu mağaralardan oluşmuştur. Bu günkü ören yerini oluşturan iç kale M.S. 4. yy’da Kars Şehrine ismini veren Karsak’lılar tarafından yaptırılmıştır. Ören yerinin dış cephe surları Bagratlı Kralı Aşot tarafından M.S. 964 yılında yaptırılmaya başlanmış daha sonra Kral III. Sembat 978 yılında 2. takviye sur sistemini yaptırmış 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslanın Ani’yi feth etmesinden sonra anı beyi olan Ebul Menucehr tarafından 1064 – 1072 arasında 3. sur sistemini yaptırmıştır. Kale surları deve tüyü ve siyah renkli tüf taşından yer yer iki ve üç sıra halinde Horasan Harcı ile yapılmıştır. Kurulduğu arazi üzerine uyumu sağlamak amacıyla ücgenimsi bir şekilde inşa edilen surların yedi giriş kapısı mevcut olup bu kapıların en önemlileri Aslanlı Kapı, Kars Kapısı, Sarnıçlı Kapılardır. Şehrin surları uzun kuşatmalara dayanıklı hale getirmek için surlar arasına yapılan destekleme kuleleri aynı zamanda erzak ve tahıl deposu olarak kullanılmıştır. Arazinin eğimine göre yer yer beş mt. Yüksekliğe kadar oluşan surların dış cephelerinde Haç Motivleri, Aslan ve yılan kabartmalı rölyefler, çini süslemeler mevcuttur. Ören yerinin ana giriş kapısı olan aslanlı kapı iki büyük giriş kapısından oluşmaktadır. Aslanlı kapının bulunduğu surların Doğu yanındaki burç üzerinde Selçuklu Sultanı Alparslanın şehri 1064 yılında feth etmesini belgeleyen dört satırlık Kufi İslami Kitabe mevcuttur.

 

 

ANİ ÖRENYERİ GİRİŞİNDE DE BULUNAN ANTİK KENTİN TARİHİ GELİŞİM

 

Ani Harabelerinde ilk yerleşme M.Ö. 5000-3000 yıllarında Kalkolitik Çağda başlar.

 

M.Ö. 3000 - 2000 Eski Tunç Devri yerleşmesi

M.Ö. 2000'de Demir Çağında Hurri yerleşmesi

M.Ö. 900-700 yılları arasında Urartu Devleti yerleşmesi,

M.Ö. 650 yıllarında Kimmeri Hakimiyeti,

M.Ö. 626-149 Saka Türkleri (İskit) hakimiyeti

M.Ö. 350-300 yıllarında şehir eski Oğuz Boylarından Arsaklıların Kamsarakan soyundan Karampart tarafından yeniden kurulmuştur.

M.S. 430-646 yılları arasında Sassani Hakimiyeti,

M.S. 646 yılında Halife Hz. Ömer devrinde Anı ve çevresi arapların eline geçmiştir.

M.S. 732 yılında Bağratlı Beyliği egemenliğine geçmiştir.

M.S. 966 yılında Bağratlı III Aşot tarafından şehir surları yaptırılarak Anı Krallık Merkezi olmuştur.

M.S. 1045 yılında şehir Bizanslıların eline geçmiştir.

M.S. 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan tarafından şehir alınarak Şeddat Oğulları Beyliğine verilmiştir.

M.S. 1199 yılında Anı Gürcü Atabeylerin eline geçmiştir.

M.S. 1226 yılında Harzemşah Devletine tabi olmuştur.

M.S. 1235 yılında Moğol İstilasına uğrayarak şehir tahrip edilmiş ve sonra eyalet merkezi olmuştur.

M.S. 1339 - 1344 yılları arasında İlhanlılar egemenliğine geçmiştir.

M.S. 1406-1467 yılları arasında Karakoyunlu Devleti hakimiyeti altına girmiştir.

M.S. 1467 - 1516 Akkoyunlular Devleti Hakimiyeti,

M.S. 1516 - 1534 yılları arasında Afşar Türkleri hakimiyeti,

M.S. 1534 yılında Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılmıştır.

M.S. 1878 yılında Ruslar tarafından istila ile 40 yıl Anavatandan ayrı kalmıştır.

MS. 1921 yılında İstiklal Harbi sırasında Ruslardan geri alınmıştır.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Müzeler

 

Kars Müzesi: Doğu Anadolu’nun en zengin müzelerindendir.

Arkeolojik eserler bölümünde Kars yöresinde bulunmuş seramik ve bronz eserler, yüzük taşları, çeşitli paralar, süslemeli ahşap kapılar, nişler, çanlar; etnografik eserler bölümünde Kars halkının tarih içinde kullandığı eşyalar; bahçede ise çeşitli devirlere ait rölyefler, koç heykelleri, mezar taşları sergilenmektedir.

Tel: (+90-474) 212 38 17

Ziyarete açık saatleri: 08.30-12.30 / 13.30-17.00

Ziyarete açık günler: Pazartesi hariç her gün

 

Örenyerleri

 

ANİ

animap_tr.gif

Ani, doğa ile iyi korunmuştur. İki taraftan dik uçurumlarla korunan üçgen platonun üzerindedir. Süreklilik arz eden düzgün yer şekli, sadece kuzey mahallinde vardır.

Şehrin tamamının surlarla çevrilmiş olmasına rağmen, asıl istihkam, şehrin daha zayıf kuzey tarafına yoğunlaşmıştır. Bunlar, Kral Smbat'ın hükümdarlığı (977-989) döneminden kalma çift surlardır.

 

Bundan evvel, şehir surları kentin en dar noktasından, Manuçehr Camii'den geçermiş ve bugünkü iç kaleden fazla büyük olmayan bir alanı çevrelermiş. Bu surlar, Kral III. Aşot'un 961'de krallığının başkentini Kars'tan Ani'ye nakletmesiyle inşa edilmiştir. Ani o kadar çabuk gelişmiştir ki, kısa bir süre içinde daha uzun dış surlara ihtiyaç duyulmuştur.

 

Harabelerin surların ötesinde düzlüğe dağılması, bu yeni duvarların dahi nüfusun tamamını tutmak için yeterli bir alanı kaplamadığı kanaatini ileri sürer.

Ani_04.jpg

 

Havariler Klisesi

00078534.jpg

Bu önemli kilise, Pahlavuni sülalesince yaptırılmış ve Ani'nin bu sülalenin himayesi zamanındaki piskoposlarca kullanılmış olsa gerek. Duvarlarında, yapımına dair yazıt bulunmamıştır. En eski yazıt, 1031 tarihlidir ve Abuğamir Pahlavuni'nin yaptığı toprak bağışından söz eder.

 

Nikolai Marr, Havariler Kilisesi ile ona bitişik yapıların kazısını 1909'da tamamlamıştır, ve 1912'de kilisenin en zayıf kısımlarıyla güney narteks sağlamlaştırılmıştır. Havariler Kilisesi'nin duvarları, sekiz önemli noktadan takviye edilmiştir. Güney narteksindeyse, doğu cephesinin alt kısımlarını örten taşların hepsi restore edilmiştir. Stalaktit kubbenin sarkan kısmını tutmak için de bir direk yerleştirilmiştir. Bu çalışmanın çoğu imha edilmiştir ve 1909'da gün ışığına çıkarılan yapılardan geriye çok az şey kalmıştır.

 

Bu kilisenin zemin planı, "inscribed quatrefoil with corner chambers" olarak tanımlanır. Diğer bir deyişle, dikdörtgen planın içine oturtulmuş dört apsisli iç yapının köşelerde oluşturduğu boşluklar, dört şapelle doldurulmuştur. Bu, Ermenistan'da 7nci yüzyıldan beri rastlanan bir tasarım türüdür, ancak bu binadaki süs unsurları, binayı üslup olarak 11inci yüzyılın ilk otuz yılına bağlar.

apostlesplan.gif

 

SURLAR

 

Surlar, kuşkusuz, Ani'nin görsel yönden en etkileyici parçasıdır ve harabelere özgün bir nitelik kazandırır.

 

Çift sur sırası, Arpaçay (Akhurian) ile Alaca Çay (Tsağkotsadzor) vadilerinin arasına engel olarak, düzlüğü kapamak için inşa edilmiştir.

 

Dış sur çok daha alçaktır, diğerinden daha az muhafaza edilmiştir ve ondan önce hendek gelir. Daha yüksek olan iç sur, birbirine yakın ve çoğu zaman surdan epey yüksek birçok büyük yarım daire şeklinde burç ile bezenmiştir. Bunların iki, bazen üç kat barınak yeri vardır.

 

Surlar, çok dikkatlice kesilmiş ve birbirine geçirilmiş bej bazalt ile kaplanmış beton çekirdekten ibarettir. Kırmızı veyahut siyah taş, yer yer surları desenler, haçlar, hanedan arması veyahut tılsımlı hayvan ya da sembollerle süslemiştir. (Bunlar, sayfanın kenarındaki simgelere benzer. İlki, eski Avrupa ebediyet simgesidir ve swastikayla alakalıdır. Ona Ortaçağ Ermeni yapılarında sıkça rastlanır. İkincisi Ani'nin Bagratid hükümdarlarının hanedan armasıdır.)

 

İç ve dış surun kapıları karşı karşıya gelmez. Kente saldıranlar, zorladıkları bir dış kapıdan sonra burçlarla bezenmiş ikinci sur ile karşılaşırmış ve, aradaki alanın dar olmasından dolayı da doğru düzgün manevra yapamaz veyahut koçbaşı kullanamazmış.

 

Çift surun ana hatları 10uncu yüzyıldandır ama surlar sonraki yüzyıllarda epey takviye edilmiştir. Surlar, taş kaplama ekleyerek kalınlaştırılmıştır. Kimi hasarlı kısımlarda, dört kat duvar örülü olduğu görülür. Birçok burcun içinde, eski siperler, sonraki eklemelerin arasında "fosilleşmiştir." Bu da burçların birçoğunun ilk yüksekliklerinin şimdikinin yarısından az kadar olduğunu gösterir.

 

12nci ve 13üncü yüzyıl Ermeni yazıtları, bu burçların bazılarının masrafının kişisel giderlerle karşılandığını kaydeder.

 

Çift surlarda üç ana kapı varmış. Bunlar, surlara bakışta ve soldan sağa, "Hıdrellez Kapısı", "Arslanlı Kapı" ve de "Kars Kapısı"dır.

 

Arslanlı Kapı'nın Duvarları

 

walls5s.jpg

"Arslanlı Kapı", adını yakın bir duvardaki aslan kabartmasından alır. (Bunun bir zamanlar çeşme ağzı olduğu söylenir.)

 

Ani'nin ana girişi muhtemelen burasıymış. Buradan iç kalenin dibine kadar bir yol uzanırmış. Kapısı iki burçlarla koruluymuş. Sağ tarafındaki burç ağır hasar görmüştür, ancak sol tarafındaki hemen hemen orijinal yüksekliğini koruyabilmiştir.

 

Arslanlı Kapı ile bitişik burçların büyük kısmı, 1996-1997 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nın dehşet verici ve amatörce restorasyonu sırasında fena zarar görmüştür.

 

Kars Kapısı'nın Surları

 

panorama2s.jpg

Kars Kapısı'nın iki tarafındaki burçlar, bu surlarda süregelen en eski ve en yüksek kulelerdir. Özellikle içlerindeki odalar bayağı karmaşıktır ve bu istihkamlı kapı kendi başına bir kale gibidir.

Burçların arasında, girişin üzerindeki kemer, kenti savunanların, kapıyı kırmaya çalışan düşmanın üzerine doğrudan ateş etmesini mümkün kılmıştır.

 

Kars Kapısı'nın ötesinde bir uzam kuvvetli ve çok etkileyici sur vardır. Kale duvarı bu noktadan sonra platodan aşağı, güneye döner. Şehri savunanlar, burasının özellikle saldırıya müsait olduğunu düşünmüş olmalıdır.

 

Burada, dış duvar neredeyse iç duvar kadar kuvvetlidir ve "polychrome" (kırmızı ve siyah taşların özel dizilimi) ile pek güzel süslenmiş burcu vardır. Bu süs unsurları ve benzerleri (tezat oluşturan siyah haç gibi), duvarların savunma olduğu kadar etki için de tasarlandığını ima eder.

 

Bu bölümden sonra, duvarlarının bir kısmı şehir surunu teşkil eden bir sarayın harabesine varana kadar, duvar parça parçadır.

 

Bu saraydan sonra daha da az kalıntı vardır ama bunun iç kale duvarıyla birleştiğini göstermeye imkan verecek kadar kalmıştır.

 

 

Hıdrellez Kapısının Surları

 

walls16s.jpg

Bu kapı, girişinin üzerindeki satranç gibi bir sıra kırmızı, bir sıra siyah kare taş panosu vesilesiyle, kazıma çalışması yapan Ruslar tarafından "Chequer-Board Gate" olarak bilinirdi.

Süslü panosuyla birlikte kapı, 10uncu yüzyıl eseridir, ama burçlar Şeddatlı döneminde (1164-99) onarılmıştır.

 

Hıdrellez Kapısı'ndan doğuda, siper güneydoğuya yönelir. Bu dönüm noktasında, surların başka yerlerinde kullanılmış yarım daire olan diğer burçlarla tez düşen birkaç adet alçak dikdörtgen kule vardır.

 

Bu noktadan ötede, duvar tek sıra istihkam dizisi olur. Bir dizi görkemli ve çok iyi korunmuş burç ile bu, halen etkileyicidir.

 

Bu kulelerden sonra, surlardan geriye pek birşey kalmamıştır. İstisna, Tigran Honents Kilisesi'nin yakınında ve Arpaçay'a nazır göze çarpan bir kısımdır.

 

Bu son kısımdan sonra surların, sadece yer yer belirli kısımları kalmıştır. Tsağkotsadzor (Alaca) vadisinde olduğu gibi, bu da muhtemelen iç kalede bitiyordu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.